Yılın 365’inci günü, sonuna geldik yani. Bir koca yıl da uçup gitti. Zaman ne de çabuk geçiyor, veya yaşlandıkça hızlanıyor mu? Size de çocukken zaman sonsuzmuş gibi gelir miydi? Dersler hiç bitmeyecek, bir sonraki yıl gelmeyecek, büyümek için uzunca beklemek gerekecek... Cek cek... Bilim, çocukken geçen 5 yılın yetişkinlikten yaşlılığa geçen 40 yılla eşit hissedildiğini söylüyor. Nasıl m? Bilim bu duruma birkaç teoriyle açıklık getirmekte. Oran, biyolojik saat ve gençlik pınarı teorileri (*)... Ama şimdi bunlardan önce senenin son gezisini anlatayım.
Bekle(t)mek-yetiş(eme)mek... Bunlar haliyle geriyor. Olmaması büyük bir rahatlık. İstediğin gibi kalkar, hareket edersin. Ben de senenin son gününde bir keşif yapmak üzere, acele etmeden hazırlanıp yola çıktım. Amacım Yeni Havaalanı tarafını pedallamak, yeni rotalar çıkartmak. Bunun için önce Bostancı’dan trene (B1) binip Sirkeci’ye geldim, sonra Eminönü’nden tramvaya (T5) binip Alibeyköy Metro istasyonuna, oradan da metroyla (M7) Kağıthane’ye ve devamında gene metroyla (M11) Y.Havaalanı’na vardım. Yeryüzüne çıkıp pedallamaya başladığımda saat 12.12’yi gösteriyordu. Yani evden buraya gelmem 2 buçuk saatimi almıştı. Bu yolun bir bölümünü daha önce pedalladığımdan nasıl hareket edeceğimi biliyor, acemilik çekmiyorum. Tayakadın’a sapmayıp otoyoldan devam, ancak biraz kavşaklarda dönüp durunca herhalde yön duygumu kaybetmiş olacağım ki bir yerde kararsızlığa düşüyorum. Düz Arnavutköy olarak mı yoksa sağdan Çatalca diye mi gidiyorduk? Google yardımcı oluyor ve Çatalca olarak gitmem gerektiği belli olup devam ediyorum. Birazdan da yön duygum geri geliyor. Hava kapalı ama kasvetli değil, soğuk da değil. Gerçi üzerimde beni sıcak tutacak giysiler var.
Firuzan’la çıktığımız bir keşif turunda Boyalık köyüne inmiş (bkz. Keşif Turları; Balaban), sonra bir daire çizerek Baklalı üzerinden geri dönmüştük. Bugün düz devam edip Dursunköy üzerinden sürdüreceğim yolumu. O kısmı ilk defa pedallıyor olacağım.
Ana yoldan Boyalık köyüne, bugün Arnavutköy ilçesinin mahallesi oluyor, uzunca bir yoldan iniliyor, bir çocuk köyü ve araç kiralama servisi yakınından geçerek. Köy küçük, bir camisi var, nüfusu da 700 kişiymiş. Cami karşısındaki kahvede hem dinleniyor hem yanımdaki sandviçle karnımı doyuruyorum. Çaylar 6 lira, köy için fazla, genelde 5’den gidiyor şu sıralar. Ortalık sakin, yeni yıl heyecanı sarmamış Boyalıklıları. Ezanın okunmasıyla bir iki kişi ayaklanıyor. Ama pek de koşturan görmüyorum. Köyün geçmişine ilişkin bulabildiğim bilgiler ışığında öğrendiklerim; bugün başta ‘Kanal’, mega projelerin baskısı altındaki Kuzey Ormanları yerleşimlerinin geçmişleri Osmanlı dönemine dayanmakta, bazı köylerin kuruluşları Fatih devrine kadar gitmektedir. Nitekim Baklalı, Dursunköy, Boyalık gibi kendilerini “gacal”, dışardan göçle gelen değil, o yerin yerlisi olarak tanımlayan yerleşimler, Fatih Sultan Mehmet’in sur dışını iskân ettirdiği zaman kurulmuş olabilirler. Fatih’in sur içi kadar sur dışının iskânının gelişmesine önem vermesinin bir nedeni, buraların güvenliğinin temini ise, ikincisi, bölgenin bereketli topraklarından faydalanılarak İstanbul’un gıda ihtiyacının sağlanmasıdır. Burada bir parantez açarak, kent içi veya kente yakın tarımın yaşamsal önem kazandığı iklim krizi ve pandemi çağında, her vesileyle Fatih’i dile getirenlerin, sur dışı tarım arazilerinin İstanbul için hayati önemini yok sayarak buraları rant uğruna betona gömme emellerini söylemeden de geçmeyelim.
BirGün
Devam pedallamaya. Çevre güzel, yeşillik. Kurban-adak satışlarının yapıldığını yazan bir iki yer, köyün arıtma tesisi, O-7 Kuzey Marmara Otoyol’un altından, Bayburt-Gümüşhane-Sarıkamış’lılara ait mezarlıkların kenarından geçen yol geldiği bir ayırımda sol yaparsanız Baklalı, bense sağ Dursunköy olarak sürdürüyorum. Bölge keyifli, buraları “Kanal İstanbul” yalanıyla satılmaya çalışıldı, internette “Kanal güzergahında, Kanal manzaralı, Yenişehir proje alanında” gibi laflarla yapılmış bolca kandırmaca görebilirsiniz. 2015 yılında söylenenlere bugün gülüyoruz: “Her Şey Düşüncede Başlar-2023 Vizyonu-Kanal İstanbul-Çılgın Proje: Burası bir dünya ulaştırma merkezi olacak. Yeni bir iş sahası doğacak. İstanbul sanayileşmenin de bel kemiği oldu ama artık taşıyamıyor. İzmit Körfezi de doldu. En ideal yer burası. Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne göre bir zararımız yok. Burada hukuken bir ada doğdu. Türk adası oluyor. Uluslararası hukuk açısından kontrol tamamen bizde olacak. Savunmamızı da güçlendirecektir..." Anlat anlat durumları. Dünyanın en büyük çevre felaketini yaratacak bir projeydi. Bereket kimse kaynak sağlamadı da elinde patladı.
Dursunköy bana daha büyükmüş gibi göründü ancak nüfusu sadece 450 kişi kadarmış. Daha yeni mola verdiğimden şöyle kısa bir köy turu atıp devam ediyorum. Bir iki köpek heveslenip biraz peşimi kovalıyorlar ama yol kaçmaya müsait olduğundan hızla uzaklaşmaktayım bölgelerinden. Arnavutköy-Çilingir tarafından gelen yol kavşağından düz devam ederek sürdürüyorum pedallamayı. Düz gidip inen yol uzakta tırmandıracağını müjdeliyor. Ve %7-8, bazen 9, hatta 10 bile gösteren 1,5 km.lik bir tırmanış sonunda %4’lerle 2,5 km.yi buluyor. Geldiğim kavşakta, solumdan Sazlıbosna’ya, sağımdan Hadımköy’e gidilmekte. Bense düz devam edip sanayinin içine giriyor, sonra sağdan dimdik bir yokuştan inip dimdik bir yokuştan tırmanıyorum. Yol da çatlamış, yer yer sertleşmiş çimento artıklarıyla gidilmez olmuş. Hiç gidilesi, tavsiye olacak bir yol değil, her yer sanayi. Yani şöyle yapmak en iyisi; Sazlıbosna-Şamlar ve Sazlıdere Barajı kenarından giden toprak yol ki güzel havada son derece keyifli de olacaktır, Halkalı’ya.
Dön dolan, sonunda Hadımköy’den gelen yola bağlanıyorum. Ve daha sonra da Mercedes-Türk’ün gelmesiyle nereye çıktığımı anlıyorum. Bundan sonrasını sıkça geçtik. Hatta en son geçen pazar Noel Baba II turunda.
Bataryanın 2’ncisini doldurmamış %60’lık haliyle almıştım yanıma. Tırmanışlar birinciyi harcayınca neden yarım bataryayı aldığıma kızıyorum. Neyle karşılaşacağın bilinmez, her daim hazırlıklı ol sürprizlere, ful çık, için rahat olsun. O nedenle olabildiğince Eco sürüş modunda kullanıyorum son bölümü. Ama fazla tırmanışım yok artık. Hatta bazı bölümlerde uzunca inişler var ve orada pedal bile çevrilmiyor.
Halkalı’ya gelmemle, tren öncesi merak ettiğim, bundan böyle kullanacağım Nükleer Araştırma Merkezinin oradaki iç yolu da öğreniyor, ve 15.30 trenine binip Bostancı, oradan da metroyla İMES ve eve varışım 17.15 gibi oluyor. Böylece “Nasıl biterse öyle başlar” sözünü de gerçekleştirmiş oldum. Yarın da “Nasıl başlarsa öyle gider” sözünü gerçekleştirirsem, 2024 bolca pedallanan bir yıl olsun, hepimize.
(*) İlk Teori; Oran Teorisi: Bu teoriye göre 5 yıl ile 40 yıl aynı hızda algılanıyor. Beynimiz zamanı, belirli bir noktaya kadar yaşanan süre üzerinden hesaplıyor. Örneğin; 2 yaşında bir çocuk için 1 yıllık zaman ömrünün yarısını ifade ederken yaş ilerledikçe, her yıl, hayatın toplam yüzdesinde daha küçük bir orana denk geliyor. Bu durumda 10 yaşındaki halimiz için 1 yıl hayatımızın onda biri anlamına gelirken; aynı zaman dilimi 20 yaşına geldiğimizde hayatımızın yüzde beşini ifade ediyor. Bu açıdan baktığımızda, 10 ila 20 yaş arasındaki 10 yıllık süreç, 5-10 yaş arasında geçen 5 yıllık süreç kadar hızlı geçmiş gibi geliyor. Yaş ilerledikçe bu durum daha da enteresan bir hal alarak; 40 ile 80 yaş arasındaki 40 yıllık süreç, 5 yıllık bir zaman kadar kısa sürmüş gibi hissettiriyor. Yani bizim de zaman algımız logaritmik şekilde hızlanıyor. Ömrümüz kısalırken hayatı algılama hızımız artıyor.
İkinci Teori; Biyolojik Saat: Beynimizin zamanı ölçmesi yalnızca logaritmik değil. Aynı zamanda da bedenlerimizin de bir saati bulunuyor: Biyolojik saat... Biyolojik saatimizin hızı, biz yaş aldıkça yavaşlıyor ve bu da kalp atışlarımızı nefes alışımızı yavaşlatıyor. Böylece zamanın daha hızlı geçiyor olduğunu hissediyoruz. Kalp ritmini ve nefesi bir saatin tik takları olarak düşünürsek, gençken bir dakikaya sığdırdığımız tik takların sayısının yaşlılığımızda aynı olmadığını söyleyebilmek mümkün. Bir yetişkinden ve bir çocuktan 1 dakika geçtiğini düşündükleri zaman haber vermesini isteyip, beklediğimizde; kuvvetle muhtemel ikisinin cevap verme süreleri birbirinden farklılık gösterecektir. Çocuklar tahminen daha kısa sürelerde 1 dakikanın dolduğunu söylerken; yetişkinler tam tersi 1 dakika dolduktan sonra sürenin bittiğini ifade edebilir.
Üçüncü Teori; Gençlik Pınarı: Sıra dışı olaylar veya tecrübeler yaşadığımızda beynimizin salgıladığı dopamin, zaman algımızın farklılaşması anlamında bir diğer faktör… Çocukluk ve gençlik dönemlerinde yaşadığımız deneyimlerimizin büyük bir çoğunluğu alışılmışın dışında gerçekleşiyor. Öyle ki, bunlar yaşamımızın ilk örnekleridir. Bu gibi özgün tecrübeler beynin daha fazla enerji sarf etmesini sağlar ve işlenmesi için de daha fazla zaman gerektirir. Bu yüzden gençken, beyinlerimiz dünyayı anlamaya çalıştığı için daha hareketli ve daha detaylara odaklıdır. Ancak belli bir süre sonra beynimizin işlerin nasıl yürüdüğünü anlamasıyla dikkate alınacak detaylar da azalır. Beyin yavaşlamaya başlar ve bu da zamanın daha hızlı aktığını düşünmemize sebep olur.
DengeDanışmanlık
Keşif Turları; Boyalık-Dursunköy: Dudullu-Bostancı-(tren) Sirkeci-Eminönü-(tramvay) Alibeyköy Metro-(metro) Kağıthane-(metro) Y.Havalimanı-Boyalık-Dursunköy-Hadımköy Sanayii-Ömerli-Bahçeşehir-Altınşehir-Halkalı-(tren) Bostancı-(metro) İMES-Dudullu
Tur tarihi: 31 Aralık 2023
Alınan yol: 67,53 km
Ortalama hız: 22,3 km/s
En yüksek hız: 52,5 km/s
Bisiklete biniş süresi 3 s 01 dk, dışarıda geçen süre 7 s 44 dk
En yüksek sıcaklık 22 ˚C, en düşük 13 ˚C, ortalama 15,6 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1079,7 m, kaybı (iniş) 1094,6 m
En düşük yükselti 0 m, en yüksek 186,3 m
Garmin yol bilgileri Keşif Turları; Boyalık-Dursunköy
Relive yol bilgileri Keşif Turları; Boyalık-Dursunköy