19 Mayıs 2024

[bisikletle]Türkiye: Paflagonya’nın derinliğine doğru... (Uğurludağ-Çorum)

 

17 Mayıs 2024, Cuma / Uğurludağ - Çorum, 74 km (13. gün)

 

Misafirhanede iyi uydum. Ancak soğudu gece oda, o nedenle polar yelek ve çoraplarla yattım. 5 gibi uyanıp biraz oyalandıktan sonra hazırlık ve ayrılışım 07.14. İlkin anahtarları benzinciye bırakmak için biraz merkeze doğru, mecburen yürümekteyim. Yol girişindeki köpek dün gelirken de homurdanmıştı bugün de homurdanıyor. Binmeden iterek ilerlemekteyim. Ancak homurtu havlamaya dönüşünce çevredeki diğer köpekler de dahil oluyorlar ve hav hav sesleri arasında uğurlanıyorum.


Anahtarlar Selim Beye teslim edilip ilçeden bir yokuşu inerek ayrılmaktayım. Bugün Çorum, 65 km gibi. Bunun 28 km.lik kısmı, Uğurludağ’dan otoyola kadar olan bölüm iniş şeklinde. Sonra karayolundan 1190 m.ye kadar çıkılıp, şöyle 400 m yükselerek, Çorum’a kadar 20 km inilecek. Şimdi 717 m rakımdan inerek sürüyor yolum. Saat 07.28 oldu. Hava 11,4 °C. İlçe çıkışı, sanayinin orada GES var. Bayağı paneller görmekteyim. Haberlerde 10 bin adet yazıyordu. 2018’de tamamlanmış.

 

Hava açık, güneş var. Çok keyifli bir bölgeden geçmekteyim. Her taraf ekili. Yemyeşil ortalık. Ekinler rüzgar estikçe dalgalanmakta. Bazı bölümler sararmış, sürülmüş tarlalar kahverengi, toprağın kokusu gelmekte. Bolca foto çekiyor, video da çekmekteyim. Arada bana doğru gelen araçlar oluyor. Köylere giden ayrımlar geçiliyor. Çobanlarla selamlaşılıyor. Ara sıra beni fark eden köpekler, genelde bağlı veya çit arkasında olanlar, havlayarak beni selamlamaktalar. Artık öğrendim: yüz vermiyorum-bakmıyorum, aynen devam ediyorum pedallamaya.


Süper, yalaktan su içen tilki beni görünce vın. Nasıl kaçıyor. Tepeye fırladı, tepede durup baktı. Gelmeye devam ettiğimi görünce kayboldu gitti. Bu kadar demek ki ürkek oluyorlar. Minik bir bağ görüyorum solda. Yüksek gerilim hatları, altından geçiyor yolum. Burada böyle, minik de olsa güneş panelleri var, şahsi kullanım için olsa. Araçtan dökülmüş herhalde, yolda yatan kuru soğanlar. Çoğu ezilmiş. Bayağı soğan kokuyor ortalık.

 

Solumda bir göl gözüktü, içerlerde. Herhalde göl, baraj değil (sonra öğreniyorum ki Kızılırmak, buradan Bafra’ya doğru akıyor).Tozluburun diye bir köyün üzerinden geçiyorum. Saat 08.35, hava 14,5 °C. Hep indim, 547 m.ye, ortalamam 22,5 km/s. Şimdi bir ovadayım, yönüm kuzeydoğu. Nedense bu turda büyük gelincik tarlaları çıkmadı daha karşıma. Daha çok küçük kümeler var.


Ve 27,5 km.de anayola geldim. Saat 08.39, hava 15,4 °C. Sağdan devam ediyorum. Tek şerit, büyük bölümler yamanmış, güvenlik şeridi yok, çizgi üzerindeyim. Sıklıkla arkamı kontrol etmek zorundayım. Dutçayı diye bir köprünün üzerinden geçtim. Ama suyu çok cılız akıyordu. Yol bazı yerlerde yenilenmiş, sıcak asfalt ve geniş güvenlik şeridi oluyor. Ama sonra gene eski yola dönüyor. Kaidemi az rahatlamak için bir benzinci girişinde duruyor, hava da ısındığından kollukları çıkartıyor, bacaklıkları da indiriyorum. Ön çantadaki yeni aldığım Fiskobirlik barı da mideye iniyor. Biraz daha sert ama ağızda yumuşadı. Lezzeti iyi, fiyatı da iyi, diğerlerine göre.

 

31’inci km.deyim, havayı 16,4 °C gösteriyor Garmin. Ortalamam 21,8 km/s. Yönüm doğu ve 619 m.deyim. Çok ileride tırmanışın başını görüyorum. Solumda 30 panelden oluşan bir GES. Tarlayı sulamada kullanıyorlar herhalde. (---) Demin rampanın başı sandığım değilmiş. Şimdi esası görünüyor. Ve tırmanma şeridi geliyor ve de yol sıcak asfalt oluyor. Geniş de güvenlik şeridi var. 721 m.den ince ince yükseliyorum. Bu şeklide 450 m irtifa kazanılacak. Sıcak asfalt böyle devam ederse çok rahat olacak. Bu arada hava da ısınıyor, saatler ilerledikçe, 09.14/17,5 °C. %5’le sürmekte yol, 772 m oldu rakım. 20 dereceye çıktı ısı, t-shirt’in bileklerini sıyırdım, hava alsın serinleyeyim diye. Saat 09.23, 853 oldu rakım.


40,3 km.de bataryayı yeniliyor, kafamdaki Buff’ı çıkartıyor, bilekleri de açıyorum. Hava ısındı, güneş de var, terledim-sıcakladım. Saat 09.31, rakım 933 m, ort. 19,9 km/s, 22,3 °C. Durmuşken Maximus’u (*) da götürüyorum : )) Ve devam, Garmin’e bakıyorum, bin metreyi görünce az kaldı diye seviniyor, Cerit diye bir köyün üstünden geçiyorum. Sağda da camisi var, bir de muhtarlık ve köy konağı denilmiş, bir bina. Herhalde burada toplanıyorlar. Bu yolları böyle çiziyorlar, tırmıklıyorlar ya, boktan oluyor. Teker bir ona bir buna daldıkça sanki buz üzerinde gider gibi sağa sola kayıyorsun.

 

(*) Magnus Maximus (335 civarı–28 Ağustos 388), Maximianus olarak da bilinir, 383 yılından Doğu Roma İmparatoru I. Theodosius’un emriyle öldürüldüğü 388 yılına kadar Roma İmparatorluğu'nda kendini imparator ilan ettiren Romalı general.

 

Tepeye az kala biraz kaideyi rahatlamak için durduğum yerde arkalardan bir çoban geliyor. Tahsin Bey, buradaki köyden. Bisiklet üstü sohbet ediyoruz. İnşaatlarda çalışmış, emekli olmuş. Hayat pahalılığından yakınıyor. 10 bin lira para alıyorum, Çorum’a bir git gel 5 bini gidiyor. Belden 2’nci ameliyatını geçirmiş. Ağır kaldırdığından fıtık da hoplamış. Herhalde konuşmaktan çok mutlu oluyorlardır diye düşünüyorum. Hangisine rastlasam gelip konuşurlar, neredensin diye sorarlar, bisikletle geldiğimi duyduklarında hayret ederler, yaş sorarlar, öğrenince daha da hayret ederler… 

 

Saat 10.10, geldim 1191 m.de bu yolun zirvesine. Garmin’le Shimano mesafeyi farklı hesaplıyorlar. 44,4 km Shimano’ya göre, 42,77 km Garmin’e göre. Yeni taktığım bataryadan tek çentiği yemişsiz bile. Ortalamayı 18,5 km/s olarak veriyor Garmin. Havada güzel bir esinti oldu yükseldikçe, 20,5 °C. Bundan sonrası iniş, 20 km. Kafaya Buff’ı geçiriyorum. Değişik bir sinek var burada. Öyle havada asılı durabiliyor. Kuyruk kısmı yeşil gibi. Biraz arı benzeri ama daha küçük. (...) Ve, çayıra-kayıra-Mevla’m... durumlarıyla iniyorum. İlk bölümler çok dik, frenleyerek hızımı azaltmaya çalışmaktayım. Arada hafif düzeliyor sonra gene iniyor. Eski yol sağda kalmış, bunu yeni döşemişler. 875’e inmiş oldum. Asfalt güzel olunca, güvenlik şeridi de var, geniş de, süper geldim. Eğim -%3’e düştüğünde lay-lay-lom gidilmekte. Buna 3L sürüşü diyoruz İstanbul’da. Arada turlarız arkadaşlarla ve kullanırız bu değimi. Rüzgar soğuk esti inişte. Jandarma trafik kontrolü yapıyordu. Beni geçirdiler tabii. 10 km kaldı Çorum’a, görünmeye başladı zaten ileride. Bacalardan tüten duman puslamış ortalığı. Sis gibi bir tabaka görünüyor.

 

Saat 10.53, Çorum yazısının altındayım, 60,78 km.yi geride bırakmış olarak. Rakım 793 m, hava 20,9 °C, ort. 20/7 km/s. Ve yazının önünde çekilen foto sonrası Şehir Merkezi diye düz devam ediyorum. Geldiğim göbekte soldan giden yol bana daha doğruymuş gibi gözüktü. Google da ÖE için soldan gidilmesini gösteriyor. Sola sapıp ortası ağaçlı bir yoldayım. Adil Candemir Parkı’nın yanından geçiyor, ÖE bulunuyor, saatin erken olmasından dolayı (11.00) bir şehir turu atıyorum. Bu çok işime yarıyor, yürüyerek keşfetmektense bisikletle her yere daha kolay gidilip konum hakkında bilgi toplanıyor, böylece sonra nereye/nasıl yürümek gerektiği öğreniliyor.


Merkez kalabalık, Saat Kulesi, Ulucami falan geçiliyor, çarşı içlerine giriliyor ve tekrar ÖE’ye dönülüyor. Oda daha temizlenmemiş. Giriş 14 diyor resepsiyondaki hanım. Rica ediyorum odamı öne almalarını, mümkünse tabii. Beklerken çantaları söküp resepsiyon önüne çıkartıyor, bisiklet de gösterilen mekana, burası toplantılar için galiba, konuluyor. 

 

Oda 203, duble yataklı küçük sayılır bir oda. 700 lira ile de amma kazık oldu her şey! Neyse, duble yatağın pencere tarafı kenarına çantaları boşaltıyor, bataryaları şarja bağlıyor, bir duş alıyor, hafif uzanıyor ve 3 gibi çıkıyorum. Oda kartla açılıyor, elektrik de ona bağlı. Çıkartırsan şarjlar durur, o nedenle çıkartmayıp çekiyorum kapıyı. Yedek kart da verilmedi, geldiğimde resepsiyonist açar artık.

 

Hafif acıktım. Hemen ÖE’nin yakınında AldentE diye bir makarnacıya rastlamamla dalıp Arabiata ısmarlıyorum. Orada hemen pişirilip servis ediliyor, kağıt tabaklarda, 110-. Makarna da en sevilen yemektir değil mi? Lezzetliydi ama acısı azdı, bir de peyniri. Hemen bitişikte -aynı patronunmuş ama farklı işletmeler denildi- kahveci var, CoffeeWorksCo. Bir doppio espresso ısmarlıyorum (60-) -İtalya takılıyoruz yani- ama kahvesi zayıftı, kremanın yoğunluğu falan tatmin etmedi. Söyledim de.

 

Yürümekteyim merkeze doğru. Haritada işaretlediğim yerleri sırasıyla gezece’m-görece’m. Çorum Belediyesi Sanat Müzesi ve Galerisi'ne giriyorum, eksi bir katta. Ancak yoğun bir yemek kokusu kaplamış ortalığı. Midem kalkıyor, fazla duramıyor, hızla eserlere bir göz atıp galeri yöneticisi hanıma durumu aktarıyorum. Ama o otura otura kokuya alışmış olmalı ki, ne kokusu diyor. Almıyorsanız sizin için sorun yok ama bana geldi ve duramayacağım daha fazla. İşte yukarıda kebapçı var, klimayı kapatmıştık vs. vs. açıklamaları bana doğru gelmiyor.


İkinci Bahar diye bir lokanta işaretlemişim, hemen yakınlarda. Saati geç ama yarın için bilgi alayım. Ne var ki her şey etli, pilavda bile kemik suyu var : (( Bu pilava da koyma işi Çin işi mi? : )) Daha önce hiç duymamıştım. Daha dikkatli olmak gerekiyor! Dolana dolana geziyorum. Geldim Velipaşa Hanı’ndaki lokantaya (Çorum Mutfağı). Soruyorum, vejetaryen neyiniz var? Hepsi etli veya et sulu, tek yumurtalı fasulye varmış. Hani birlikte kavurdukları taze fasulye. Olabilir, belki yarın gelir tadarım. 


Velipaşa Hanı’nın tarihçesine bakacak olursak, 19. yy’ın sonu olarak düşünülüyor yapımı. İki katlı ahşap yapı başlangıçta yolcu hanı, daha sonra ise depo, otel, kargo binası, terminal gibi farklı amaçlarla kullanılmış. Restore edilip 2022’den beri de bugünkü amacına hizmet ediyor. Han, mimari olarak dikdörtgen şeklinde bir orta avlu ile üst katta bu avlunun etrafında bulunan ahşap dikmeli revaklara açılan odalardan oluşmuş. Bugün burası Şehir Müzesi olarak kullanılmakta. Merdivenleri çıkıp müzeyi gezmekteyim. Girişi ücretsiz, Çorum'un tarihi ve kültürel dokusunu yansıtan öğelerin yanı sıra tarımdan sanayiye, sağlıktan eğitime kadar çeşitli alanlardaki unsurlar sergilenmekte. Balmumu heykeller de görüyorum, tarihi kişilere ait. Keyifli bir sunum, aydınlatıcı metinler, iyi düşünülmüş.


Müze çıkışı, hemen yakınındaki bir antikacı dükkanı (Nice Antik) dikkatimi çekti, güzel parçalar görüyorum. İki yeşil cam şişe çok hoşuma gitti. 800 diyor çiftine. Arabalı olsaydım alırdım. Çok şık. Ve devam keşfe; Ulucami’yi dıştan fotoluyorum ve hemen yakınındaki dünyanın en dar arastasında sıra. 1,5 m genişliğinde, iki kişinin yan yana zor yürüyebileceği Dikiciler Arastası. Bir uçtan diğerine 30 m uzunluğunda. Dükkanların küçük ve yakın olmasıyla birlikte, Ahilik geleneğinin yaşatılmasına büyük katkı sunan sokakta 29 dükkan sayıyorum.


Hasan Paşa Yazma Eser Kütüphanesi kapalı. Saatinden dolayı mı acaba? Yolumun üzerinde karşıma çıkan Japon Pazarı ve benzeri yerlere giriyor Snoopy’li anahtarlık arıyorum. Nedense her tip var Snoopy yok. Elimdeki notlar buralarda bir hamamı göstermekte. Bir vatandaşa soruyor, peşine takılıp birlikte bulmaya çalışıyoruz. Taceddin İbrahim Paşa Bin Hacı Bey tarafından 1487 yılında yaptırılan Paşa Hamamı’nı dıştan fotoluyor, bugün halen kullanımda olduğundan içine girmiyorum. Okuduklarımdan öğrendiklerime göre; Osmanlı hamam mimarisine sahiptir. Çifte hamam plan düzeninde yapılmıştır. Duvarları kaba yontma taş ve moloz taşıyla örülmüştür. Hamamın üstü kubbe ile kaplıdır. Kadınlar ve erkekler bölümünden oluşur ve bu iki yer birbirine simetrik bir yapıdadır. Beni hamama getiren bey, arkadaki bitişik binanın eskiden hapishane olarak kullanıldığını anlatıyor. Bugün alttaki dükkanlarda tarım ilaçları ve ambalaj malzemesi gibi şeyler satılmakta. Üst kat perişan bir görünümde.

Vikipedi


Çarşı içinde dolanıyor, camilerin önünden geçiyor, lokanta alternatifleri görüyor, bolca fotograf çekmekteyim. Buradaki Saat Kulesi çalışıyor. 2 dakika ileride ama çalıyor. Merkez içinde bir o yöne bir bu yöne yürürken Bil’s’in outlet mağazasına denk geliyorum. Burada ne arar diye merakla dalıp çok güzel gömlekler görmekteyim. Çalışanla yaptığım sohbette Bil’s’in Çorumlu olduğunu, üretimin burada yapıldığını öğreniyorum. Sahibi Selman Bey ile tanışmıştım. Fi tarihinde Vizon dergisi için fotolar falan çekilmişti. Hatta bir kaç gömleği de vardır halen kullandığım. Güzel bir beyaz gömlek gözüme ilişiyor mağazada. Dayanamıyor alıyorum (460-), sıkıştırırım bir kenara : ))


Gömlekçi sonrası Velipaşa Hanı’ndaki Velipaşa Kahvecisi’nde bir sıcak çikolata ile eşten dosttan gelen mesajları yanıtlıyor, biraz etrafı kesiyor, insan profiline bakıyorum. Erkekler güncel giyim içindeler, üst baş çakma değilse marka, genelde Adidas ayakkabı eşofmanlar falan. Peşlerindeki kadınlar başı bağlı, geçen yüzyıldan kalma bir şekilde, bebe varsa onunla ilgilenen tipler. 

 

Firu arıyor, bayramda Bozcaada işini konuşuyoruz. Annenin de doğum gününe denk geliyor, kalalım diyor ve 1 haftaya uzatıyoruz. Hava hafiften kararmakta. İnceden ÖE’nin yolunu tutmaktayım. Bir meydan var, gelirken kuruluyordu şimdi yayına başlamışlar. Bir sahne, yüksek sesle çalınan bir müzik ama playback herhalde, sanatçı göremedim sahnede. Kalabalık toplanmaya başlamış. Çokça genç etrafta. Bu çok güzel. Herhalde üniversitenin (Hitit Ü.) sonucu. Çorum canlı, hareketli, Çankırı’dan çok çok büyükmüş. Hiç bilmezdim. 

 

Odayı resepsiyonist bey açıyor. Bir duş alıp tablette takılmaktayım. İnternet olması ne iyi, oyalanmamı sağlıyor. Haberlerde okuyorum; dün, "Evet-Hayır" yarışması ile hafızalarımıza kazınan, televizyon dünyasının ünlü ismi Erkan Yolaç 89 yaşında hayatını kaybetti. Ne çok kayıp oldu değil mi o dönemden? Orhan Boran, Halit Kıvanç başta olmak üzere. O günün Türkiye’sini eğlendirenler. (...) Yazıyı mazıyı sabah hallederim diye gece yarısını buluyor yatmam. Bolca müzik dinlediğimi tahmin edersiniz. 


Tord Gustavsen, Mats Eilertsen ve Jarle Vespestad’dan oluşan topluluk, 2009 Ekim ayında Kulturkirken salonunda seslendirdiği “Being There” adlı parça ile. Beste Tord Gustavsen.



Norveçli caz piyanisti Tord Gustavsen 1970 yılında Oslo'da doğdu ve Norveç kırsalında büyüdü. 4 yaşında piyano çalmaya başladı ve müzik okumayı ve klasik eserleri seslendirmeyi öğrenmeden önce beste ve doğaçlama yapıyordu. Anımsadıkları: "Kiliselerde ve farklı türdeki yerel ortamlarda çalıyordum, klasik eğitimi kendi şarkılarımı yazıp gospel icra ederek birleştiriyordum."

 

19 yaşında Oslo Üniversitesi'nde eğitimine başladı ve caza olan ilgisi doğdu. 1993 yılında Trondheim Müzik Konservatuarı'nın caz bölümüne kabul edildi ve burada çeşitli gruplar kurarak tüm İskandinavya'yı gezdi.

ECM



- Çorum ÖE 0364 2217547 corumogretmenevi.com.tr

- Çorum Hitit Uyg. Oteli 0552 7633907

 

 



 












Uğurludağ - Çorum

Tur tarihi: 17 Mayıs 2024

Alınan yol: 73,53 km
Ortalama hız: 19,1 km/s

En yüksek hız: 54,8 km/s
Bisiklete biniş süresi 3 s 51 dk, dışarıda geçen süre 4 s 51 dk

En yüksek sıcaklık 24 ˚C, en düşük 11 ˚C, ortalama 17,9˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1136,8 m, kaybı (iniş) 1075,8 m
En düşük yükselti 509,3 m, en yüksek 1198,8 m

 

Garmin yol bilgileri Uğurludağ-Çorum

 

Relive yol bilgileri Uğurludağ-Çorum


07.09 hareket saatim.


Anahtarlar Selim Beye teslim edilip ilçeden
 bir yokuşu inerek ayrılmaktayım. 





İlçe çıkışı, sanayinin orada GES var. Bayağı paneller görmekteyim.

Hava açık, güneş var. Çok keyifli bir bölgeden
 geçmekteyim. Her taraf ekili. Yemyeşil ortalık. 

Bazı bölümler sararmış, sürülmüş tarlalar
 kahverengi, toprağın kokusu gelmekte. 

Böyle giderken uzakta dimdik çıkan bir yol, bir an için

 eyvah dedirtiyor. Yoksa mı?! Sonra başka yere gittiğini

 görmek bir güzel nefes aldırıyor ki... : ))


Solumda bir göl gözüktü, içerlerde. Herhalde göl, baraj değil
 (sonra öğreniyorum ki Kızılırmak, buradan Bafra’ya doğru akıyor).





Anayola geldim. Sağdan devam ediyorum. Tek şerit, büyük

 bölümler yamanmış, güvenlik şeridi yok, çizgi üzerindeyim.



Ve tırmanma şeridi geliyor ve de yol sıcak asfalt oluyor.


Haramidere Köprüsü


721 m.den ince ince yükseliyorum. Bu

 şeklide 450 m irtifa kazanılacak.



Hava ısındı, güneş de var, terledim-sıcakladım, 22,3 °C.


Ve, çayıra-kayıra-Mevla’m... durumlarıyla iniyorum. İlk
 bölümler çok dik, frenleyerek hızımı azaltmaya çalışmaktayım.
 



Asfalt güzel olunca, güvenlik şeridi de var, geniş de, süper geldim.


10.44 Çorum’dayım.


Şehir Merkezi diye düz devam ediyorum. 


Geldiğim göbekte soldan giden yol bana daha doğruymuş

 gibi gözüktü. Google da ÖE için soldan gidilmesini gösteriyor. 


Sola sapıp ortası ağaçlı bir yoldayım.










Çorum’da bunu görmek ne mutlu.


Saatin erken olmasından dolayı bir şehir turu

 atıyorum. Merkez kalabalık, Saat Kulesi, Ulucami

 falan geçiliyor, çarşı içlerine giriliyor.






Çorum ÖE



AldentE


CoffeeWorksCo.



Pir Baba Parkı



Kadeş Barış Meydanı


Kadeş Barış Meydanı II



Çorum Belediyesi Sanat Müzesi ve Galerisi



Velipaşa Hanı

Velipaşa Hanı (içi)

Şehir Müzesi



Hitit Büyük Kraliçesi Buduhepa, Hitit Büyük Kralı III. Hattuşili


Çorum Tarihi




Erkek İçlik / Bindallı Günlük Kıyafet



Speculum / Kulak Yıkama Şırıngası


Minolta, Metz, Nikon, Braun /

 Macintosh 


Semaver / Kafkasya Kökenli Ahşap Semaver Altlığı


Velipaşa Hanı (içi)



Galeri Nice Antik




Dikiciler Arastası


Hasan Paşa Yazma Eser Kütüphanesi 



Ulucami


Elimdeki notlar buralarda bir hamamı göstermekte. Bir vatandaşa
 soruyor, peşine takılıp birlikte bulmaya çalışıyoruz.

Paşa Hamamı


Paşa Hamamı (yan cephe)


Paşa Hamamı (arka cephe)


Beni hamama getiren bey, arkadaki bitişik binanın

 eskiden hapishane olarak kullanıldığını anlatıyor. 


Bugün alttaki dükkanlarda tarım ilaçları ve ambalaj malzemesi

 gibi şeyler satılmakta. Üst kat perişan bir görünümde.





Çarşı içinde dolanıyor,...




... camilerin önünden geçiyor,...




... lokanta alternatifleri görüyor,...


... bolca fotograf çekmekteyim.




Kubbeli Camii (1340)




Saat Kulesi ve Kubbeli Camii 


Velipaşa Kahvecisi


Millet Kütüphanesi


Mübarek Adamlar Dayanışması : ))