12 Mayıs 2024

[bisikletle]Türkiye: Paflagonya’nın derinliğine doğru... (Kızılcahamam-Atkaracalar)

 

10 Mayıs 2024, Cuma / Kızılcahamam - Atkaracalar, 68 km (6. gün)

 

Odada internet olduğundan biraz Youtube’a takıldım. TV 8,5 çıkmıyordu, maç izlemek için. 5’i geçe uyandım ama kalkmadım. 6 buçuk gibi artık hafiften hazırlanmaya geçtim. Oda küçük ve dar olduğundan -duble yatağın bir kenarını duvara dayamışlar- eşyaları da rahatça serpemedim. Neyse, sabahın işleri sırasıyla gerçekleşti. Kahvaltı vardı ama 9’da (yani bu saatte kahvaltı mı olur ki!). Eşyaları iki postada indirip kapı önünde yükledikten sonra hareket edişim 7 buçuk. Hava kapalı-puslu ve serin, hatta soğuk. Bu günlerde yağış da gösteriyor Meteo. Umarım beni yakalamaz.


Köprü üzerinden geçip karayoluna bağlanıyorum. Yönüm Bolu ama fazla gitmeden ayrılacağım. Duble yol, güvenlik şeridinden sürüyorum. 5’inci km.de Çerkeş sapağı geliyor ve gürültülü yoldan çıkıyorum. Şimdi tek şerit 2. sınıf asfalt bir yoldayım. 985 m rakım ve 7. km.de bir tırmanışla karşılaşıyorum. %7 demişler. Saat 07.49, hava 11,7 °C. Komoot yol profilinde bu tepe aşılıp inilecek sonra esas tırmanış gelecek şeklinde göstermişti. Bugün Atkaracalar 67 km uzaklıkta. Bir geçitten geçeceğim, 1610 m.de.

 

Çevre çok güzel, yemyeşil. Ara sıra esen rüzgarın sesi dışında sessizlik hakim. Kollukları takmadım o nedenle serinlik hissediyorum. Gerçi hava ısınacaktır saatler ilerledikçe. Dünkü çalışan yolda bir tünelden söz etmişti. 3 km diyordu. Olmadı tepeyi aşmak da mümkün. Haritadan baktığıma göre tepeyi aşmak 10 km. Yani yani durumları. Tünelleri de hiç sevmiyorum. Ses-gürültü, güvenlik şeridi de olmuyor. 3 km de az bir uzunluk değil ama 10 km hiç değil. 


8. km.de Kızılcahamam-Çerkeş Tüneli gözüktü. Oradan gitmeye karar verdim. Ağzına geldiğimde 2071 m olduğunu görüyorum. Bir de bisikletçiler için buton yapmışlar, sürücüleri uyaran bir ışık yanıp sönüyor. Süper bir  uygulama. KGM.yi kutlamak lazım (*). Bunu hepsine uygulasalar ne iyi olurdu. Geçen ekim ayında Trabzon Sürmene Çamburnu tünelinde Norveçli bir bisikletli kamyonun çarpması sonucu öldü.

 

(*) Karayolları Genel Müdürlüğü


1174 m rakımdayım, hava 12,4 °C, saat 08.06, arka ışığımı da açıp daldım tünele. Güvenlik şeridi yok ama aydınlatılmış. Araçlar da mesafeli geçtiler. Kolay oldu tabi, 2 nerede 10 nerede. Üstelik de yarısı tırmanış. Tünel sonrası bir iniş geliyor. Asfaltın durumu pek parlak değil, frenleyerek iniyorum. Sağımda solumda dereler akıyor, şırıl şırıl. Kurbağaların senfonisi ortalığı kaplamış, yankılanıp duruyor. Hava aslında serin ama bisiklet için keyifli, terletmiyor. Yoğun olmasa da ara sıra geçen araçlar oluyor. Yol tek şerit halinde, bazen asfalt düzeliyor, bazen pütürlü oluyor. 16 km.de Güvem köyü (**) geliyor. Burada 2 km içerde Seyhamamı Kaplıcaları’na (***) gidildiği gösterilmiş.


(**) Mahalle adını barut ve odun kömürü yapımında kullanılan barut ağacının diğer adı olan “güvem”den almıştır. Daha yukarı dağlık bölgede bulunan Güvem nahiyesi büyük yangın sonrası şu andaki yerleşim yerine nakledilmiştir.

Vikipedi


(***) Seyhamamı kaynağı, Hamamderesi boyunca uzanan K-G yönlü fay ile buna dik yönde (D-B) uzanan bir fayın kesişme yerinde yüzeye çıkmaktadır. Suyun çıktığı yere hamam oturtulmuş ve suyun yüzeydeki sıcaklığı 44 ºC’dir.


Seyhamamı kaplıcası ve sıcak su kaynağı, Kızılcahamam kaplıcaları ve maden suyu gibi bir mekanizma ile oluşmaktadır. Yani bütün Kızılcahamam yöresi sıcak su kaynakları büyük bir bütünün parçalarıdır.

KızılcahamamBelediyesi


Derelerin üzerlerinden köprülerle geçiyorum. Fındıklı diye bir köy geçiliyor. Çok güzel buraları, yemyeşil. Yol boyunca çokça çeşme bulunuyor. İki köpek vardı ileride. Biri yol kenarına kadar geldi havlayarak, ama yolun karşısında durdu. Biraz yavaşladım, yüzüne bakmayarak devam ettim. Sonra sustu. Soldan Fosil Yatakları’na (*4) gidildiği gösterilmiş. Bölge tamamen jeosit alanı; kaya, mineral, fosil topluluğu. Tam bir jeolojik miras. O nedenle Kesin Korunacak Hassas Alan olarak tescilli. Zaten biraz sonra da bölgenin en önemli jeolojik yapısı, 2034 metrelik yüksekliğe sahip Işık Dağı’nın eteklerinde, heyelan sonucu oluşmuş Karagöl Jeositi sapağı geliyor, 7 km içerlerde. Etrafının ağaçlarla kaplı olması ve güneşi engellemesi ile göl rengi koyu olduğundan zamanla gölün adı Karagöl olmuş /-muş : )) 


(*4) Güvem ve Beşkonak köylerinde yer almakta olup en az altı Pliyosen (yaklaşık 5.3 milyon yıl öncesinden 2.5 milyon yıl öncesine dek süren üçüncü jeolojik çağın son dönemi) yatağından kaynaklanmaktadır. Deniz seviyesinden 1000 ila 1500 metre yükseklikte olup, 15 kilometre kuzey-güney ve 7 kilometre doğu-batı yönünde uzanırlar. Altı ila yedi milyon yıl önce, ormanlık alanda çoğunlukla geniş yapraklı, yaprak döken ağaç türlerinin bulunduğu, sekoya ve meşe ağırlıklı bir tatlı su gölü bulunmaktaydı.

Vikipedi


Işık Dağı Soğuksu diye bir dinlenme tesisi geçiliyor. (...) Şimdilik ortalamam 18,2 km/s, 21,5 km.deyim ve esas tırmanış başlıyor. %7 demişler. Saat 08.51, hava 15,2 °C, kuzeydoğu yönündeyim ve 1167 m rakımdan kıvrıla kıvrıla ağır ağır çıkmaktayım. Asfalt 2. sınıf, kaba sayılır. Çok çok güzelleşmeye başlıyor çevre. Ormanla birlikte, bitki örtüsü değişiyor. Karaçam, sarıçam, köknar, ladin, ardıç, meşe gibi devasa ağaçlar sarıyor çevremi. Yemyeşil her yanım. 

 

Biraz kaidem sıkıntı sinyali vermekte. Arada durup az dinlendirip devam ediyorum. Saat 09.16, hava 20,8 °C, ortalamam 16,6 km/s, 1387 m rakımda, Yukarıçanlı köyünde bataryayı değiştirmek ve sucuktan ısırık almak üzere duruyor, çeşmeden de mataraları tazeliyorum, suyu buz gibi. Shimano’ya göre 26’ncı kilometredeyim (Garmin 25 diyor). Gerçi bataryada biraz daha vardı ama tekrar durmak istemedim.

 

1491 m.de bir sulama göleti (Işıkdağı Barajı) sağımda. 09.38 oldu saat. 23,3 °C hava, 27,63 km aldığım yol. %4’le şimdilik çıkıyorum, demin %10’ları gördüm. Gene ileride rampa var, gözüktü. 1600’lere kadar çıkacağız. Mis gibi havayı derin derin içime çekerek sürdürüyorum yolculuğumu. Böyle ağır ağır çıkarken aklıma da tuhaf şeyler gelir. Pika sendromu nedir bilir misiniz? Sıkıntıyı biliyordum ama adını yeni öğrendim. İlk tanımlaması Aristoteles ve Hipokrat döneminde yapılan pika sendromu, yaygın görülen bir yeme bozukluğudur. Toprak, kil, tebeşir, kömür gibi besin değeri olmayan cisimlerin uzun bir süre yemek olarak tercih edilmesi, bu besinlerden tiksinilmemesi ve istikrarlı bir şekilde yenmeye devam edilmesi ile pika sendromu ortaya çıkar. Genellikle çocukluk döneminde görülen pika sendromu yetişkinleri de etkileyen bir yeme bozukluğudur... Peki kelime nereden gelmiş? Tıbbi terim Latince saksağandan (Pica pica) gelmektedir; bu kuş halk arasında merakını gidermek için durmadan nesne toplayan bir kuş olarak bilinir. Belirli pikaları tanımlamak için birçok terim türetilmiştir. Bu terimlerin ortak noktası, yutulan malzeme için Yunanca bir kök, "yemek" anlamına gelen phagia'dır.

NationalLibraryMedicine


Ve birazdan da zirve geliyor. Levhayı az öne koymuşlar, yani tepe noktasından uzak. Ne hikmetse? Koleksiyonuma bir geçit daha eklendi, Işıkdağı Geçidi, 1610 m ile. Bu yükseklikte soğudu hava, 13,9 °C. Saat 09.52, 29,98 km, ortalamam 15,5 km/s. 


Isı tepede 12,9 dereceye kadar düştü, buz oldu. Ardından gelen inişte esen rüzgar da dondurdu. Fermuarı tepesine kadar çekip, yer yer frenleyip, yer yer üzerine kapanıp iniyorum. Çankırı İl Sınırına da girmiş oldum. Hava indikçe ısındı, 15,4 °C.ye yükseldi. Ortalamam da 17 km/s. Yönüm kuzeydoğu, 36,98’inci kilometredeyim, saat 10.09. Solda bir baraj göleti, Akhasan Barajı. Elma Deresi üzerinde, sulama amaçlı kurulmuş. Çok güzel duruyor. Su yakışıyor haliyle doğaya. Kenardaki kurbağaların sesi ortalığı kaplamış. Durup 1-2 foto ve video çekip devam ediyorum. Göl kenarında bir köy var, Ağaca. Kısmen baraj sularının altında kalmış. Biraz poponun sıkıntısıyla sürdürüyorum pedallamayı. İlerde sıkı bir yokuş kendini gösteriyor. Sağda bir köy, Karga Köyüne Hoş Geldiniz yazıyordu. 


500 m kadar, belki daha fazla, kısa ama dik rampa çıkılıp (%10’ları gördüki), ardından gözüken herhalde Çerkeş’tir. Ve 1301 m rakımdan önümdeki geniş ovaya doğru inmekteyim. Saat 10.40, kilometrem 42. Güneş yoktu, şimdi çıktı. Hava 18,1 °C. Yol kaba asfalt, yer yer aşınıp çukurlaşmış, vurup duruyor, sürtünme çok, gitmiyor bisiklet. Ve bir köy daha geçilip Çerkeş yazısı geliyor. 

 

Antik çağda Paflagonya adı verilen batıda Filyos Irmağı, kuzeyde Karadeniz, güneyde Işık, Elden ve Aydos Dağları arasındaki bölgede yer alan Çerkeş çok eski bir yerleşim merkezi. Hitit, Bizans ve Roma dönemlerine özgü kalıntılar bu uygarlıkların yaşadığını göstermektedir denilmekte. Ne var ki burada kalmıyorum. İki oteli var ve fena fiyat çekiyorlar. Kamu misafirhanesi de yok. O nedenle Atkaracalar’da yol üstündeki otele -geçen geçişimde de kaldığım- gideceğim. Ama şehir merkezine girip görmek istiyorum. Nasıl bir yermiş bakalım (10.57/49,12 km/20,1 °C/ort. 17,8 km/s). İlçenin adına ilişkin iki rivayet okumuştum: birincisi; Ulusu Çayının verimli olması nedeni ile etraftaki köylerin, dört bir yandan gelip yerleşmeleri ve dört yol ağzında bulunması sebebi ile, dört köşe anlamına gelen Ciharköşe adının verildiği, diğer rivayet ise; ilçenin bulunduğu arazinin ova ve toplanmaya elverişli olması sebebi ile sefere çıkacak askerlerin burada toplandığı ve asker toplayan anlamına gelen Çeriçeken adının verildiği ve zamanla Çerkeş'e dönüştüğü şeklinde.

Vikipedi


Bir mola vereyim diye şöyle biraz dolanıyor, 2 poğaça alıp (27-) avlu içindeki çaycıda 3 çay (7,5 ad) ile kendime gelmeye çalışıyorum. Yorulmuş hissediyorum, nedense. Halbuki rahat uyumuştum. Çaycıyla sohbet ediyorum. Çerkeş diyor; depremler ve yangın geçirmiş, birçok kez yerleşim yerle bir olmuş ancak hep yaşamaya devam etmiştir. Evet, ilçe Kuzey Anadolu fay hattı, I. derece deprem kuşağı üzerinde. 1944’de Gerede-Bolu depreminde büyük yıkım yaşamış.

 

Yarım saat sonra, çaycıdan alınan tarif ile mezarlığın kenarından geçip benzinciye çıkıp karayoluna bağlanıyorum (11.52/53 km/19,4 °C/ort. 17,6 km/s). Şimdi bölünmüş yolda güvenlik şeridinde sürmekteyim. Yolun trafiği ve sesi fazlasıyla var. TIR.lar hızla yanımdan geçmekteler. Hava kapadı. İnce tek tük damlalar düştü. Pazar günü için yağış gösteriyordu Meteo. Artık gelsin şu otel de bırakayım pedallamayı. Düz yol, bas bas durumları. Önceki gelişimde bağlandığım noktaya geldim. Bundan sonrasını pedallamıştım. Güvenlik şeridinde tırtıllar başladı, kalan bölüm ince kum ve taşlarla kaplı. Arada kırılmış şişe parçaları tedirgin ediyor. Küçücük bir cam parçasının başıma ne dertler açtığını hatırlıyorum. (...) Ve nihayetinde geldim ayrılacağım sapağa. Atkaracalar yazısı önünde çekilen foto sonrası karayolunun altından geçip ters yönde, az güvenlik şeridinde sürüp benzinciye, Türkcan Otele varıyorum. Of beee…

 

İşletme müdürü Ahmet Bey cumaya gitmiş. Çalışanlar bana odayı açıyorlar. 112 No, geçen de burada kalmıştım. İnsan sanki evine gelmiş gibi oluyor. Bildiğin yer. Hem o günü hatırlıyor hem… Açıl-saçıl-yayıl-duş al ve uzan. Ayakları dinlendir, biraz tablette gezin… Sonra 3’ü geçe odadan çıkıp, hafif de mide sinyal vermekte, yandaki lokantada yemeklere bakıyorum ama o gün de yoktu bugün de bana göre yok. Menemen olacak, o günkü gibi. Hanım kıza bir saat sonra geleceğimi söylüyor ve Ahmet Beyin yanına varıyorum. Yüzünü unutmuşum, hani o konuşmaya başlamasa karıştıracağım. Çünkü odadan iki kişi çıkıyorlar, hangisiydi diye şaşırıyorum. Çay eşliğinde sohbet ediyor, konaklama için 400 ödüyor (500 de, eski müşteri indirimiyle), Tchibo’nun kahve makinasına seviniyorum, iyi düşünmüşler bu işi.

 

Karnımı doyurmak üzere lokantada (Konak), sonradan adının Ömer olduğunu öğrendiğim beye menemeni soruyorum: kaça iki yumurtalısı? 120-. Çokmuş. Tekli? O da aynı, üç de olsa aynı diyor. Üç olsun o zaman. Oturup bekliyorum. Birazdan bir saç sahan içinde menemenim geliyor. Yanına onlardan az salata ve acı biber turşusu ve de çay (menemen bununla gider diyorlar). Dalıyorum ve afiyetle doyuyorum.

 

Ömer Bey bir civciv gösteriyor. Kardeşleri ölmüş bu sağ kalmış. Horoz olacak herhalde diyor, ayaklarına bakarak. At bunu ne yapaca’n demişler de kıyamamış, besliyor. Hayvanların minikleri-yavruları da pek sempatik oluyorlar. Sanki oyuncak gibi. Laf arasında Atkaracalar’a gideceğini öğreniyorum. Evi oradaymış, bazı işleri halledip geri gelecekmiş. Ben de gideyim, oyalanmış olurum. 


Evinin arkasında minik bir bahçe yapmış, onu gösteriyor. Sebze ekmiş. Yiyeceğini çıkartıyor. O işine bende Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Karacalar Köyü diye bahsedilen ilçenin içinde dolanıyorum. Şöyle bir iki sokak uzaklaştın mı kendini köyde sanırsın. Evlerin durumları, yerlerde inek pislikleri, tavuklar, ördekler, kediler ve ahırlarına dönen inekler. Önceki gelişimde Atkaracalar’ı anlatmıştım, tekrar etmiyorum. Buradan okuyabilirsiniz > [bisikletle]Türkiye: İç Anadolu, Türkiye’nin Tahıl Ambarı (Şabanözü-Atkaracalar)


Çaycının sandalyesinde oturup bekliyorum Ömer Beyin telefonunu. Arayan yok, soran yok, bir bakayım diye gittiğimde arabası da yok! Hoppala, beni almadan mı döndü? Telefonuna da ulaşılamıyor. Anlaşılır gibi değil. Tırs tırs geri yürüyorum. Neyse ki hafif iniş, kolay oluyor. 15 dk içinde otele vardım. Anacak kendisi restoranda da yok. Kızı, ben de arıyorum ulaşamıyorum diyor. Daha büyük bahçeleri de varmış, tarla herhalde, oraya gitmiştir diyor. Ne diyeyim?

 

Odaya çıkıp şifresini öğrendiğim internete bağlanıp biraz geziniyorum ağda. Tchibo’dan bir sütlü çikolata, yani kakao (55-) alıp odanın camlı balkonunda  notlarımı yazmaktayım. Bu otelde rahat ediyorum. Hem oda büyük, yazı yazacak yer var... Güzel yani. İnterneti buldum ya, hemen müzik çalıyorum. David Gilmour’u bilmeyen yoktur herhalde. Burada kızı Romany ile birlikte Montgolfier Brothers'ın “Between Two Points” parçasının “cover”ını dinliyoruz. Romany'nin yer aldığı bu şarkı, ses ve müzik açısından çok incelikli, çok önde ve kalbin derinliklerine ulaşıyor... Between Two Points




- Türkcan Otel 0543 7838583 Ahmet bey

 















Kızılcahamam - Atkaracalar

Tur tarihi: 10 Mayıs 2024

Alınan yol: 67,68 km
Ortalama hız: 18,7 km/s

En yüksek hız: 65,1 km/s
Bisiklete biniş süresi 3 s 37 dk, dışarıda geçen süre 5 s 11 dk

En yüksek sıcaklık 24 ˚C, en düşük 12 ˚C, ortalama 17 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1220 m, kaybı (iniş) 981,4
En düşük yükselti 955 m, en yüksek 1613 m

 

Garmin yol bilgileri Kızılcahamam-Atkaracalar

 

Relive yol bilgileri Kızılcahamam-Atkaracalar


07.21 hareket saatim.


Köprü üzerinden geçip karayoluna bağlanıyorum. 


Yönüm Bolu ama fazla gitmeden ayrılacağım. Duble

 yol, güvenlik şeridinden sürüyorum.


Çerkeş sapağı geliyor ve gürültülü yoldan çıkıyorum. 


Şimdi tek şerit 2. sınıf asfalt bir yoldayım.


Çevre çok güzel, yemyeşil. Ara sıra esen
 rüzgarın sesi dışında sessizlik hakim. 

Kızılcahamam-Çerkeş Tüneli
 gözüktü. Oradan gitmeye karar verdim.

Bisikletçiler için buton yapmışlar, sürücüleri uyaran bir ışık

 yanıp sönüyor. Süper bir  uygulama. KGM.yi kutlamak lazım.


Tünel sonrası bir iniş geliyor. Asfaltın durumu
 pek parlak değil, frenleyerek iniyorum. 

Sağımda solumda dereler akıyor, şırıl şırıl. Kurbağaların
 senfonisi ortalığı kaplamış, yankılanıp duruyor.
 


Yol tek şerit halinde, bazen asfalt düzeliyor, bazen pütürlü oluyor.


Güvem köyü. Burada 2 km içerde

 Seyhamamı Kaplıcaları’na gidildiği gösterilmiş.


Derelerin üzerlerinden köprülerle
 geçiyorum. Fındıklı diye bir köy geçiliyor. 

Çok güzel buraları, yemyeşil. Yol boyunca çokça çeşme bulunuyor.





Çok çok güzelleşmeye başlıyor çevre. Ormanla birlikte, bitki

 örtüsü değişiyor. Karaçam, sarıçam, köknar, ladin, ardıç, meşe

 gibi devasa ağaçlar sarıyor çevremi. Yemyeşil her yanım. 





2034 m.lik yüksekliğe sahip Işık Dağı’nın eteklerinde, heyelan

 sonucu oluşmuş Karagöl Jeositi sapağı geliyor.


1491 m.de bir sulama göleti (Işıkdağı Barajı) sağımda. 

Mis gibi havayı derin derin içime çekerek sürdürüyorum

 yolculuğumu. Ağır ağır çıkmaktayım...



Işıkdağı Geçidi (1610 m)


Isı tepede 12,9 °C.ye kadar düştü, buz oldu.



Solda bir baraj göleti, Akhasan Barajı. Elma Deresi 

üzerinde, sulama amaçlı kurulmuş. 


Çok güzel duruyor. Su yakışıyor haliyle doğaya.


İlerde sıkı bir yokuş kendini gösteriyor.

Bir köy daha geçilip Çerkeş yazısı geliyor. 



Çerkeş


Avlu içindeki çaycıda kendime gelmeye çalışıyorum. Yorulmuş

 hissediyorum, nedense. Halbuki rahat uyumuştum.


Çaycıdan alınan tarif ile mezarlığın kenarından geçip... 


... benzinciye çıkıp...

... karayoluna bağlanıyorum. Şimdi bölünmüş

 yolda güvenlik şeridinde sürmekteyim.




Hava kapadı. İnce tek tük damlalar düştü. Pazar
 günü için yağış gösteriyordu Meteo. 



12.21 Atkaracalar’dayım.



Türkcan Otel



Konak Lokantası


Atkaracalar


Şöyle bir iki sokak uzaklaştın mı kendini köyde sanırsın. 


Evlerin durumları, yerlerde inek pislikleri, tavuklar,

 ördekler, kediler ve ahırlarına dönen inekler.