2 Haziran 2015

[bisikletle]Türkiye: Trakya / “Fikret Albay’ın İzinden” (Kırklareli-Edirne)

10 Mayıs 2015, Pazar / Kırklareli – Edirne (5. gün)

Sabah uyanış 7. Rahat bir uyku çektim. Toparlanıp kahvaltıya inmem 8.30 oldu.  Bu şekilde kahvaltı dahil olunca fazladan yiyorsun ve şişiyorsun. Normalde ben çok daha azla yola çıkıyorum. Sonra yolda acıktıkça yiyorum.

Edirne yolu harika. İnece’ye kadar pek çıkış yok. Neredeyse düz ve iniş. İnece sonrası tırmanışlar geliyor. İnişli çıkışlı ama zor olmayan bir yol.

Hava harika, mevsim çok iyi. Yol kenarları papatya ve gelinciklerle süslenmiş, kırmızı beyaz. Asfalt halen yenilenmemiş. 2 sene önceki durum devam ediyor. Kötü değil ama, yer yer yamalar veya asfaltın aşınması sonucu altındaki taş tabaka çıkmış. Solda yeni yol yapılmakta. Ama daha işi çok gibi. Eskisine nazaran daha yumuşak çıkışlı gözüküyor.

Hasköy’de mola (11.30). Soda+kahve=2,25. Bazı yerlerde fiyatlar şaşırtıcı ucuz. Aslında böyle olmalı. Biraz dinleniyorum, kahvedekileri izliyorum. Okey oynuyorlar, birbirlerine takılanlar.

17-18 km kadar geldim, Edirne öncesi son mola İskender (13.00). Köyde şenlik var sanki. Siyasiler de gelmiş oy dileniyorlar. Köylünün geleneksel yağmur ve şükür duasına denk gelmişim. Her sene bu zamanlarda çevredeki köylerle böyle bir geleneği sürdürüyorlarmış. Etli pilav, ayran, zerde dağıtıyorlar. Ben de davet alıyorum. Zerde ve ayran iyi olur. Aralarında para toplanmış, büyükçe bir alanda bunlar dağıtılıyor. Masalar kurulmuş etrafa. Köylüler karınlarını doyuruyorlar, ama ortalık çöplük. Çöp bidonları nedense akla gelmiyor ve herkes yedikten sonra çöpünü masanın üzerinde bırakmış. Eee, esen rüzgar da onları güzelce etrafa dağıtmış. Her şey de plastikten, bardak, tabak, çatal, kaşık...

Bir zamanların payitahtı Edirne’ye az kaldı. Ama şehir merkezine girmek bayağı zaman alıyor. 10-15 km’lik bir yol.

Edirne. 1361-1371 yılları arasında değişiklik gösteren süreçte Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılan ve başkentlik yapan Edirne, 1453'te İstanbul'un başkent olmasından sonra da önemini kısmen yitirse de padişahların gözde yerlerinden biri ve canlı bir ticari ve idari merkez olarak kalmıştır.
Kaynak Vikipedi

DSİ misafirhaneye geldim. Tek kişi kamu 45-TL. Tamam diyorum. Velespite yer? Dışarıda dursun diyor resepsiyonist. Olur mu? Bu araba değil ki güneşin altında beklesin. İçeride yer istiyorum, “olmaz yassah” diyor. Şu yassah kelimesi de beni çıldırtıyor. Uzun tartışmalar sonucu içeride bir yere razı edebildim adamı. Bu nasıl bir iş anlayamadım? Diğerlerinde böyle sıkıntı olmadı. Hatta tam tersi, oraya değil buraya koyun daha güvenli gibisinden yardımcı bile oldular. Burası yassahçı zihniyetten. Ben ona İstanbul’a döndüğümde göstereceğim :))

Suyun altına girip rahatladıktan sonra biraz internet üzerinden iletişim, malum ayfon kaput oldu. Hafıza kartlarını HD’ye aktarmak, aletleri şarja takmak. 6 tane alet var, hepsi de batarya ile çalışıyor. Onu çıkart bunu tak...

Bir midibüse binip 2 liraya merkeze gidiyorum (18.00). Ne güzel burada dolmuş yok, araçlar da ancak duraktan yolcu alıp indiriyor. Bir vatandaşa sulu yemek nerde diye sorduğumda beni Saraçlar Caddesindeki Balkan Piliç Lokantası’na yönlendiriyor. Kuru+az bulgur+çoban salata+ayran siparişi verip dışarıda bir masaya oturuyorum. Anladığım kadarıyla yanda konuşulanlardan, burası oldukça eski bir yer. Adı da Balkan olunca belli ki Balkanlardan gelmişler. Hem karnımı doyuruyor hem de gelen geçenleri izliyorum. Tur boyunca zihnimde bir Trakya insanı profili çizmeye çalışıyorum. İşin güzel yanı, çokça insanla temas ediyorsun bu gezilerde. Durduğun, konakladığın her yerde temasta-gözlemdesin. Garsona 14 buçuk lira bırakıp gezintiye çıkıyorum (18.30). Önce Kapalı Çarşı’sına (7’de kapanıyormuş fazla vaktim yok. İçinde daha çok giyim satılıyor ve meyve sabunları...), sonra trafiğe kapalı, hayli kalabalık yürüyüş yoluna, Saraçlar Caddesi. Burası sağlı sollu yiyecek-içecek-bar-meyhane-giyim kuşam mağazaları ile dolu. Dikkat çekici olan her 10 adımda bir heykel veya obje dikili ve üzerinden-etrafından-altından sular akıyor olması. Gene Balaban dondurmacısından 2 liralık çikolata+kaymak alıp çikolata sosa batırtıp yiyorum. Nedense yalamak bana uzun ve zahmetli gelir. Isıra ısıra yemek daha keyifli. 1-2 otel fiyatı alıyorum. Hotel Rüstempaşa Kervansaray diye güzel görünen, eski bir binayı değerlendirmişler: 1 k. 70- / 2 k. 140-, o.k. - Tuna Hotel, 1 k. 60- / 2 k. 90-TL, o.k. - 1414 tarihli Ulu (Eski) Cami’yi ziyaret ediyorum (19.35). Dışında ve içindeki büyük-kalın Arapça yazılar dikkat çekici. Arapça grafik olarak estetik bir yazı karakteri.

Sokaklar dolu. Komşu ülkelerden de gelen var galiba. Edirneliler de diğer Trakyalılar gibi rahat insanlar. Yaşamlarını dar edecek tabuları yok.

Gene midibüse binip DSİ’ye dönüyorum. Girmeden bir iki serinletici alıp internet üzerinden telefonun durumuna ilişkin bilgi edinmeye çalışıyorum ama fazla ayık kalamayıp tatlı rüyalara dalmak üzere...






















Kırklareli – Edirne
Kırklareli-İnece-Ürünlü-Söğütlüdere-İskender-Edirne

Garmin yol bilgileri Kırklareli–Edirne

Tur tarihi: 10 Mayıs 2015
Kat edilen mesafe: 61,96 km.
Ortalama hız: 16,6 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 3 sa. 43 dk., dışarıda geçen süre 4 sa. 59 dk. 
En yüksek sıcaklık 39 ˚C, en düşük 23 ˚C, ortalama 33,4 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 380 m, kaybı (iniş) 559 m.

Tur bilgisi: Kırklareli-İnece arası yol düz sonrasında rampalar başlıyor. Köylerde kahve-bakkal var. Yol üzerinde yok.

Edirne’de DSİ ve belediye veya turizm belgeli çokça otel var. DSİ’de bisikleti dışarda tutmaya çalışıyorlar ancak ısrar üzerine içeriye aldılar. DSİ az şehir dışında, minibüsle 10 dk bile değil.

Edirne’de her çeşit yemek bulmak mümkün.

Bilgiç Otel’den ayrılış, Kırklareli


































Üç vakte kadar uzun bir turun var...

























































Saraçlar Caddesi, Edirne




















































İlk olarak Edirne'de ortaya çıktığı bilinen kokulu meyve sabunu üreticiliğinin geçmişi, 1600'lü yıllara kadar uzanır. 17. yüzyılda Osmanlı'da misk, amber ve gül esansı karıştırılarak hamur kıvamına getirilen sabunun birebir meyve boyutlarında şekillendirilmesi ve gerçek meyve renklerine uygun şekilde boyanmasıyla imal edilen meyve sabunları, zamanla Osmanlı sarayına, sultanlara, yerli ve yabancı devlet erkanına sunulan değerli hediyeler arasına girmiş ve meyve sabunculuğu Edirne'de çok önemli bir meslek haline gelmiştir...

Kapalıçarşı, Edirne


























































Rüstempaşa Kervansaray Otel, Edirne



















Selimiye Cami, Edirne




































Ulu (Eski) Cami: Osmanlı tarihinde Fetret Devri diye anılan dönemde Süleyman Çelebi tarafından 1403 yılında inşasına başlandı. I. Mehmed tarafından 1414'te tamamlandı. Osmanlı padişahlarından II. Ahmed ve II. Mustafa'ya bu camide kılıç kuşanma törenleri yapıldı. 1749 yılında yangından, 1752'de ise depremden zarar gören cami; I. Mahmud döneminde onarıldı. Cumhuriyetin kuruluşunun ardından, 1924-1934 yıllarında tekrardan restorasyona uğradı.

Caminin beyaza boyanmış duvarları ve payeleri üzerinde 18. ve 20. yüzyıllarda yazılmış çeşitli yazılar vardır. Bunların bazıları I. Mahmud zamanında, bazısı da 1863 yılındaki onarımda ilave edilmiştir. Sonraki dönemlerde de zamanın ünlü hattatları yazılarını buraya vermiş veya yerine yazmışlardır. Minberin sağındaki altın yaldızlı besmele de II. Abdülhamid'in imzası görülmektedir.
Kaynak Vikipedi


Ulu Cami içi, Edirne




































6. gün (devamı) Edirne-Uzunköprü - 4. gün (öncesi) Lüleburgaz-Kırklareli





bisikletle]Türkiye: Trakya / “Fikret Albay’ın İzinden”