Mayıs 2015, Perşembe
/ Çatalca - Saray (2. gün)
Sabah 7 gibi kalkıp toparlanıp, 8.15 gibi de öğretmen evinden
ayrılıp yakındaki bahçede çayımı içiyor, yanımdakilerle kahvaltı ediyorum.
Dün akşam sulu yemek için epey arandım. Geç saate pek bir
şey bulunmuyormuş Çatalca’da. Sonunda ev yemekleri yazan bir lokantada az biber
dolması ve yoğurtlu ıspanak ile çoban
salatayla karnımı doyurdum. 12 lira tuttu. Ardından biraz merkezde dolandım.
Kahve çekmişti canım. 1,5 liraya içtim. Sonra bir dondurmacı görmüştüm. 2 liralık
istedim, bir hayli çok verdi. Onu da bitirip odama çekildim. Biraz TV’de hiç
bilmediğim kanalları tarayıp 11 gibi de uykuya daldım.
Çatalca’dan ayrılıyorum artık. Saat 9’u az geçti. Hava
güzel, hatta sıcak. Uzun pantolonu şortla değiştirdim. Kollarım halen kapalı. Aslında
güneşten de korunmak lazım. 6 saat kalıyoruz altında, ciddi koruyucu sürmek
gerek.
Yol güzel bir inişle Subaşı-İnceğiz ayrımına geliyor. Fikret
Albay Subaşı üzerinden gitmezdi. İnceğiz daha rahat derdi. Ben de aynen
yapıyorum. Bu yol diğerinden daha keyifli ve trafiği daha az. Güzel bir eğimle
sürüyorum. İnceğiz fazla uzak değil, 7 km kadar. Burada da kahvaltı yapılırdı
istenseydi. Yeşilliklerin, tarlaların içinden giden yolun solunda demiryolu da
var. Yeni raylar döşenmiş. Eskileri yanına bırakılmış. Şu demiryolu projesi
bitse artık. Neredeyse hiç bir yere gidemez olduk. Hızlı tren de bisiklet
almıyor. Ne fena! Olsaydı bir imkan.
Kabakça’da bir muz alıyorum, biraz potasyum takviyesi.
Tartıyor, 1,5 lira. Köyün içinden mataraları taze suyla dolduruyorum. Çeşme
biraz içerlek ama suyu çok lezzetli. Burada kahve-lokanta bol. Yol üzerinde
piknik alanları, kuzu ‘çevirmeme’, fırın gibi ihtiyaçlara cevap var. Yani tam
kamplık bir bölge. Çatalca’ya da sadece 1 saatlik yolla 16 km uzaklıkta.
10 buçuk gibi ayrıldığım Kabakça sonrası Subaşı’ndan gelen
Saray yoluna bağlanmakla trafik arttığı gibi tırmanış da başlıyor.
Köyler içerlek, girmek lazım. Onu da yapmıyorum. Sırasıyla
İhsaniye-Gümüşpınar-Aydınlar’ı geçip Binkılıç’a geldim. Ama zorlandım. Hava çok
sıcak, tırmanış da var. Kafamdan akan terin tuzu gözümü yakıyor. Her tepede
durup sildim ama mendil dayanmıyor. Bir küçük havlu taşımak lazım. Yol
kenarında gölgede ağaç altında birkaç mola verdim. Aslında uzanacak yer bulsam
yatacaktım. Tam da öğle vakti, güneş fena yaktı. Mataradaki su ısınmış, enerjim
bitmiş. Daha yolun yarısını yeni geçtim.
Şu bakkala bir uğrayayım. Önce bir soda, ardından buzlu çay.
Hararetimi dindirmiyor ama biraz olsun rahatlatıyor. Üç yol ağzındaki kahveye
yerleşiyorum. 2 çay ve ekmek+peynir ile gücümü geri kazanmaya çalışıyorum. Sağ
solla da sohbet. Off nihayet kendime geldim. Yandaki çeşmeden akan buz gibi
suyla mataralarımı doldurup yavaştan tekrar yola çıkmaya hazırım.
Hava kapamaya başladı. Rüzgar çıktı (15.30). Firuzan’la SMS
yoluyla haberleşiyoruz. Aslında bulutlar güneşi kapatınca daha mülayim bir hava
oldu, bisikletlik bunlar :))
Rüzgar sağımdan esmekte. Sefaalan, artık Saray’a çok
yaklaştığımı söylüyor (15.50). Etraf harika. Yeşilliklerin içinden gidiyor yol.
Trakya’nın güzelliği önümde. Pedalları döndürürken aklıma okuduklarım geliyor. Kulaktan
dolma bazı kelimeleri nasıl yanlış kullanıldığımız üzerine. Mesela ‘hafsalanın
almaması', ‘meftanın mezarı’ veya ‘dillere pelesenk etmek’ gibi yanlışlar.
Doğrusu ‘havsalanın almaması’, ‘mevtanın mezarı (mevta: ölü ya da ölüler
demek)’, ‘dillere persenk etmek
(persenk: konuşurken dile dolanan, gereksiz yere tekrar edilen sözler. Halbuki
pelesenk: türlü bitkilerden elde edilen kokulu reçine demek) olmalı.
Saray’ın içinden geçip PTT yanındaki Saray Otel’e
yerleşmeden önce Fikret Albay’ın selamını Tuncay beye bırakmak üzere dükkanına
uğruyorum. Çok seviniyor. 20 yıllık dostlukları varmış.
Otelden Tuncay bey sayesinde 5 lira indirim alıp 30 liraya
15 no’lu odaya yerleşiyorum. İlk iş suyun altına girmek. Nasıl iyi geliyor. Tüm
tuz üzerimden akıyor. Ardından Tuncay beye uğrayıp sohbet etmek. Eski futbolcu,
kaleci. Spora düşkün. Hayatın her köşesinden konuşuyoruz. Biraz Saray, biraz
politika. Bir arkadaşının da muhabbetimize katılması yağmurun başlamasıyla sona
ermek zorunda kalıyor. Gök gürültüsünün ardından inen sağanak kazılmış yolları
çamur deryasına çeviriyor. Otele kaçıyorum. Yemek de yemedim daha. Nasıl
gidilir bu havada ki? İmdada Firuzan yetişiyor: “yağmur kıyafetlerini giysene”.
Harika fikir. Pantolon ve üst, ayakkabılar ıslanmasın diye tokyo ile çıkıyorum.
Otobüs terminalinde daha önce yediğimiz yer kuruya et koymuş. Haram. Diğeri de
aynen, o da haram. Bana helal lokanta bulun. Dondurmacı “heykelin karşısındaki
köftecide sulu yemek olur” diyor. Evet gerçekten de kuru etsiz, yanına az
pilav, 2 ayran ve kuru soğanla karnımı tıka basa şişiriyorum Yalçın Köfte
Salonu’nda. Arkasından içilen çay eşliğinde az da Kurtlar Vadisi’ne gülüp tümüne
10 lira ödüyorum.
Yağmur sürmekte. Bu mideyle de otele gitmeyeyim. Dolanıyorum. Tatlı yiyecek yer ararken baklavacıda (Şanlı Baklavaları) 2 parça fıstıklı eşliğinde sahibiyle başlayan sohbet bir tatlı uzuyor ki sormayın. İzzettin bey Urfalı. Uzundur burada. Oradan buradan konuşurken dükkana giren hava meydanında çalışan Özkan beyin de katılmasıyla konuşmadığımız konu kalmıyor. Siyasetten uçaklara, Saray’dan Kürtlere, bisikletten vejetaryenliğe daldan dala, telden tele saati 11 yapıyor. İzzettin beyin Urfa daveti ve yarınki yol için verdiği poğaçalar da ayrı bir incelik. Baklavaya ve sodaya da para almak istemiyor ama ısrarım karşısında 2 lira gibi komik bir parayla kendisine veda edip Urfa’da veya tekrar Saray’da görüşmek üzere ayrılıyorum.
Yağmur sürmekte. Bu mideyle de otele gitmeyeyim. Dolanıyorum. Tatlı yiyecek yer ararken baklavacıda (Şanlı Baklavaları) 2 parça fıstıklı eşliğinde sahibiyle başlayan sohbet bir tatlı uzuyor ki sormayın. İzzettin bey Urfalı. Uzundur burada. Oradan buradan konuşurken dükkana giren hava meydanında çalışan Özkan beyin de katılmasıyla konuşmadığımız konu kalmıyor. Siyasetten uçaklara, Saray’dan Kürtlere, bisikletten vejetaryenliğe daldan dala, telden tele saati 11 yapıyor. İzzettin beyin Urfa daveti ve yarınki yol için verdiği poğaçalar da ayrı bir incelik. Baklavaya ve sodaya da para almak istemiyor ama ısrarım karşısında 2 lira gibi komik bir parayla kendisine veda edip Urfa’da veya tekrar Saray’da görüşmek üzere ayrılıyorum.
Çatalca – Saray
Çatalca-İnceğiz-Kabakça-İhsaniye-Binkılıç-Safaalan-Saray
Garmin yol bilgileri Çatalca–Saray
Tur tarihi: 7 Mayıs 2015
Kat edilen mesafe: 72,73 km.
Ortalama hız: 10,8 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 6 sa. 44 dk., dışarıda geçen süre 14
sa.
En yüksek sıcaklık 43 ˚C, en düşük 21 ˚C, ortalama 30,6 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 901 m, kaybı (iniş) 823 m.
Tur bilgisi: Çatalca-İnceğiz-Kabakça yolu rahat-düz.
Sonrasında rampalar başlıyor, Binkılıç’a kadar.
Çatalca-Kabakça üzerinde mola yerleri, kamp alanları mevcut.
Köylerde kahve var, ancak köy dışlarında yok. Kabakça-Binkılıç arası köyler
anayol dışında, girmek gerekiyor. Binkılıç’ta kavşakta sağda güzel bir kahve ve
yanı başında çeşme var.
Saray’da otel var, Saray Otel. Bisiklet için merdiven
altında kalorifer dairesinde park etme imkanı var. Yemek için farklı seçenekler
bulunuyor.
Öğretmen Evi’nden çıkış, Çatalca
|
Mutlaka suyundan tadın, Kabakça
|
Hava kapadı, Safaalan
|
3. gün (devamı) Saray-Lüleburgaz
- 1. gün (öncesi) İstanbul-Çatalca
bisikletle]Türkiye: Trakya / “Fikret Albay’ın İzinden”