30 Mayıs 2015, Cumartesi / Çandarlı - Foça (8. gün)
Sabah erken, otelin balkonu
denize bakıyor. Güneş doğdu doğacak. Firuzan 1-2 kare alıyor. Kahvaltı 8’de
başlıyor. İnmemiz 8 buçuğu buluyor. Fena olmayan bir açık büfe. Yeşillikler de
var, roka, nane gibi.
Kahvaltı sırasında yan
masadaki bey ve hanım İstanbul Yeşilköy’den, taksici ve durak sahibi, Erkan bey
ve Sevgi hanım. Sohbete giriyoruz. Gezmede onlar da. Taksi, müşteri, trafik, bisiklet
gibi konularda laflamaca. Taksici olarak yaşadığı ilginç hikayesi var. Aynı
müşteriyi tesadüf sonucu 3 kere alması. Uzun şimdi anlatmak, ama keyifli.
Galiba nereden bakıldığı en önemli mesele. Herkes kendi açısından görüyor. Ve
haliyle haklı sanıyor!!!
Poyraz pastanesinden
aldığımız börekler ve kurabiyelerle yavaş yavaş Çandarlı’dan uzaklaşmaktayız. Yoldan
gelenler var. Cumartesi diye herhalde İzmirliler gelmekte. Yol keyifli, çıkışta
hafif bir tepe sonrası düz yol. 4. km’de sağda bir çeşme, adı da Yalnız Çeşme.
Sularımızı tazeliyoruz. Otoyola kadar giden yolumuzda rüzgar yandan esmekte. Solda
bir türbe yön levhası; Yalın Ayak Dede Türbesi. Neymiş efendim: Söylencelerde, Çandarlı Ovası'nda bulunan
hayıt ağaçlarını güçlü yapısıyla bir günde kökleyen ve bölgede yapılan
güreşlerin tümünü kazanan kişi olarak anlatılan Yalınayak Dede, bir gün ansızın
ortadan kaybolduğu ve kaybolduğu yere dönemin yetkilileri tarafından türbesinin
yapıldığına inanılıyor.
Özellikle çocuğu olmayan kadınlar ile mülk sahibi
olmak isteyenlerce ziyaret edilen türbede, ziyaretçiler mum yakarak dilek
tutuyorlar.
Bakırçay geçiliyor. 129 km uzunlukta bu nehir Balıkesir'in
güneyindeki Ömer Dağı'ndan doğar. Güneyde Kırkağaç'ın Bakır Beldesi
yakınlarından geçerken Bakırçay adını alır. Madra ve Yunt Dağları arasından
Bergama'yı geçer ve gelir burada Çandarlı Körfezine dökülür. İlk çağlardaki adı
Kaikos'dur.
Kaynak Vikipedi
Otoyola bağlandığımız
noktada, solda karpuz satan bir arabaya yanaşıp mevsimin ilk karpuzunu
tadıyoruz. Şimdi gittiğimiz güvenlik şeridi ve asfaltın düzgünlüğü bayağı
rahatlatıyor sürüşü. Buranın tek sakıncası trafik sesi. Çok araba geçmekte.
4,5 sene evvel Muğla’ya
giderken bu yoldan geçmiştik. O gün uğradığımız kahveye bu sefer de uğruyoruz,
Yenişakran’da. Kahveciye bunu söylüyoruz ama o zaman yokmuş burada. İstanbul’un
iyiliği-kötülüğü üzerine kısa bir konuşma. Tabii uzaktan İstanbul iyi görünüyor
ancak yaşadığında ne denli bir vahşi ormana benzediğini fark ediyorsun. Davulun
sesi durumları...
Otoyolda çıkışlar köy
yolları kadar sert değil. Biraz yumuşatıyorlar ve hafif ve uzunca çıkıyor. Bu
da fazla yormuyor. Bu şekilde çıkarak inerek Aliağa’ya kadar geliyoruz (12.20 /
30. km). Burada sıkıntı başlıyor. Güvenlik şeridi kalmıyor. Yolun kenarı da
tıraşlanmış olduğundan sürmek çok zor. Kanallara düşmemek için çaba sarf etmen
gerekiyor. Hava da kapatmaya başladı. Öğlene kadar iyi gidiyor, sonrasında hep
kapanıyor, bulutlar geliyor.
Benzinciye girip ihtiyaçları
gidermek, sıvı almak ve devam. Ama Aliağa hiç de hoş değil. İzban geçmekte
sağımızdan. İzban, İzmir’in treni malumunuz. Saat sıkıntısı olmasa İzmir’e
gitmenin en kolay yolu. Ancak sabah erken-akşam geç alıyorlar. Pazar ise daha
da erken saatlerde müsaade ediyorlar bisiklete. İzmir belediyesinin bu tutumu
hiç destekleyici değil. Şiddetle kınıyorum! “Kınasan ne faydası var. Adam istediği gibi uyguluyor.”
Rafineri (Aliağa) sağda,
geçince Foça sapağı geliyor. Ağır vasıtaların sıkça girip çıktığı bir yol. Bir
cehennem. Deliler gibi sürüyorlar. Aralara dalmalar, sollama-sağlama, ani çıkışlar
en sık tekrarladıkları. Sanayii tesislerinin sonuna kadar bu 4 km’de emdiğimiz
süt burnumuzdan geliyor.
Neydi o yaaa... dünya
varmış. Cumhuriyet diye bir yere geldik. Sağdaki mekana bir yerleşelim,
kendimize gelelim. Burası kahvaltı-yemek veren bir yer, Gençerli Çay Bahçesi. Yanımızdaki
börekleri ayranla mideye indiriyoruz. (börekler de çok güzelmiş). Bu sırada da
servise yardımcı olan bir bey bize yol üzerindeki Kozbeyli’ye mutlaka
uğramamızı ve Şakir’in Dibek Kahvesi’nde mola vermemizi öneriyor. Harika,
bayılırız böyle işlere zaten.
Yol Yeni Foça-Foça şeklinde
ayrılıyor. Biz soldan Foça yönüne sapıyoruz. Daha 30 km’miz var. Önümüze çıkan
çeşmede (bu çeşmenin özelliği; 22 yaşında Dumlupınar denizaltısında şehit olan
er Necati Galan hayratı olarak babası tarafından 1956 yılında akıtılmış olması)
mataraları doldurup bidonlarını sıralamış olan beyden, yaptığımızın başarısı üzerine
aldığımız övgüden sonra daha güçlü pedallıyoruz. (14.40).
Buraya bir dip not koyayım:
bu gibi övgüler hoş ve moral veriyor. İnsanların değer vermesi ve anlaması
güzel değil mi?
Kozbeyli’deyiz. (14.50). Güzel
bir yer. Şakir'in Dibek Kahvesi’ne yöneliyoruz. Kasktaki ayna sohbet mevzusu
olunca kahvedeki köylülerle kısa zamanda samimi olunuyor. Bisiklet,
aksesuarları vb şeylerden sonra elbette laf politikaya uzanıyor... Mis gibi kahve
kokusu geliyor burnuma. Şakir bey eşi Hatice Yalavaç'ın kıvamında kavurduğu
kahveyi 100 yıllık taş dibekte dövüyor. Burası "Osman Amca'nın Yeşil
Köşkü" olarak biliniyor. Dibek de ondan miras kalmış. Bizi bırakmıyorlar, güzel
de laflıyoruz ama daha yolumuz var. Ismarladıkları kahveye teşekkür edip
vedalaşıyoruz bu dost insanlardan.
Şunu da eklemeliyim, kahve
ful. Çok güzel iş yapıyor. Bu da sevindirici.
Kozbeyli Köyü’nün tarihi, Anadolu’daki Türk
beyliklerinden Saruhanoğulları’na uzanmaktadır. Yaklaşık 500 yıl önce Kuzubey
isimli bir derebeyi tarafından kurulmuştur. Korsan saldırılarından korunmak
için sırtını Şaphane Dağı’nın ormanlık yamaçlarına dayamış, iki yanı uçurum ve
aşağıdaki Gencerlik Ovası ile Çandarlı Körfezi’ne hakim biçimde konuşlanmıştır.
Osmanlı döneminde köy, ikisi Türk biri de Rum üç
mahalleden oluşuyordu. Hem sofralık hem şaraplık Foça Karası üzümleri çok
ünlüydü. Bağcılık ve zeytincilik, köyün önemli gelir kaynaklarıydı. 1924’deki
mübadele sırasında köydeki Rumlar Yunanistan'a giderken, yerlerine çoğunluğu
Limni adasından olmak üzere Rumeli, Selanik ve Midilli'den göçmenler gelmiştir.
Kaynak FoçaGazete
Bir tırmanışı geride bırakıp
yokuş aşağı saldık kendimizi. Bölgede güzel evler var. Bolca foto ve video
çekmekteyiz. Solumuzdaki Yeniköy sonrası geldiğimiz kavşaktan sağa döndük.
Burası İzmir otoyolundan gelen karayolu. Trafik artıyor. Asfalt da kabalaştı,
sarsıyor.
Yenibağarası’nı geride
bıraktık. Opet’te serinlemek, biraz su dışında bir şeyler içmek için
durduğumuzda hangi yolu kullanalım sorusuna benzinci de soldan gidin diyor. Ben
de internetten araştırırken daha az eğimli olduğunu görmüştüm.
Deniz Üssü yazan levhadan
sapıp (sola) önünüze çıkan rampayı geçtikten sonra esas rampa geliyor. Deniz
Üssü’ne kadar %10’luk bir yokuşu çıkıp sonrası zaten ver elini Foça. Bırak
kendini denize kadar pedalsız gidersin. Aynen bize de olan.
Foça (Phokaia) adalarında yaşayan foklardan adını
alan Phokaia, Aiollar tarafından MÖ 11. yüzyılda kuruldu. O zamanlarda en
önemli İyonya'nın yerleşim yerlerinden biri olan Phokaia'de İyon yerleşimi MÖ
9. yüzyıl da başlamıştır. Tarihte usta denizci olarak bilinen Phokaialılar,
ayrıca mühendislikteki gelişmişlikleri ve başarıları ile Ege, Akdeniz ve
Karadeniz'e de birçok sayıda koloni kurmuşlardır. Foçalılar'ın tarihte bilinen
kurmuş olduğu önemli kolonilerden bazıları: Karadeniz'deki Amysos (şimdiki
Samsun); Çanakkale Boğazı'ndaki Lampsakos (şimdiki Lapseki); Midilli Adası'nda
Methymna (şimdiki Molyvoz); ve Avrupa'daki Elea -şimdiki Velia (İtalya); Alalia
(Korsika); Massalia -şimdiki Marsilya (Fransa) bunlardan bazılarıdır.
Ayrıca Phokaialılar İyonya'da, doğal altın-gümüş
karışımı kullanarak "elektron" sikkeyi tarihte ilk defa
bastıranlardan biri olarak bilinmektedirler. Elbette bu medeni ilerleme o
zamanın birçok uygarlıklarını da etkilemiş ve onları Anadolu'ya çekmiştir.
Cenevizliler şimdiki Yenifoça'yı ilk kuranlardandır.
Foça sırasıyla tarihte; 13. yüzyılda Çaka Bey tarafından
alınarak Çaka Bey'in yönetimine, daha sonra ise Saruhanoğulları Beyliği'nin
yönetimine geçmiştir. 1455'te ise Osmanlı Padişahı II. Mehmed, büyük fetihten
sonra Foça'yı alarak Osmanlı topraklarına dahil etmiştir.
Kaynak Vikipedi
Güzel yer burası. Küçük,
Bodrum’un ilk halleri gibi. Foça içinde kalacak yer aramasındayız. Belediyeye
soralım diyor Firu. Belediye binasını ararken yolda sorduğumuz bey bizi yönlendiriyor.
Oğlu da bisikletçi, Almanya Stuttgart’ta yaşıyor. Biraz bisi biraz oda
fiyatlarını ayaküstü geçiyoruz. Pansiyonların olduğu bölgeyi sağlık veriyor.
Hatta bir yeri kabaca tarif edip yönetici hanımın adını da ekliyor (Neşe hn.).
Bazı şeyler rastlantı sonucu
keyifli bir sonuca varıyor. El yordamıyla, tahmini geldiğimiz binanın önünde
duran hanıma “Neşe Hanım” diyorum. Ve o çıkıyor.
Neşe hanım bize odamızı
gösteriyor. Yoldan ayrı girişi var, velespitleri de içeri sokuyoruz. Fokai Pansiyon:
2k.= 80-TL.
Firu’nun kuzeni Derya da
buradaymış. Restore ettikleri evi görmek üzere duş vs sonrası odadan çıkıyoruz.
Derya makarna hazırlamış bize. Eline sağlık. Ev çok güzel, çok dikkat çekici. Kapı
önünde yaptığımız sohbet sonrası dondurma yemek ve biraz dolanmak üzere evden
ayrılıyoruz. Hasan bey de bizimle.
Lokantalar dolu, millet
demlenmekte. Biz de elimizdeki dondurmayı yalayarak aralarından geçmekteyiz.
Pansiyon sorduğumuz em.
albayın oğluna rastlıyoruz, Serkan. Beraberinde İzmirli arkadaşı Ersin. Serkan da
bisikletçi olduğundan çabucak bisiklet üzerinden kaynaşıyoruz. Orada ve
buradaki durumları karşılaştırıyor insan genelde. Evin önünde hep beraber oturup
fıstıklarımızı yiyerek bisiklet gezileri üzerine görüşmeler sürüp gidiyor. Avcı
hikayeleri gibi, bitmeyen konular.
Çandarlı – Foça
Çandarlı-Yenişakran-Aliağa-Kozbeyli-Bağlararası-Foça
Garmin yol bilgileri Çandarlı-Foça
Tur tarihi: 30 Mayıs 2015
Kat edilen mesafe: 74,30 km.
Ortalama hız: 12,6 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 5 sa.
53 dk., dışarıda geçen süre 8 sa. 31 dk.
En yüksek sıcaklık 31 ˚C, en
düşük 20 ˚C, ortalama 24,2 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış)
576 m, kaybı (iniş) 577 m.
Tur bilgisi: Çandarlı-İzmir bölünmüş
yolu arası il yolu özelliğinde. Bölünmüş yol Aliağa’ya kadar güzel sonrası berbatlaşıyor.
Hem güvenlik şeridi kalkıyor, hem de trafik azıtıyor. Aliağa sonrası güvenlik
şeridi geri geliyor, Foça sapağına kadar. Sonrası sanayi tesislerinin sonuna
kadar cehennem. Toz-duman ve anarşi.
Ara bağlantı yolu Kozbeyli
üzerinden giden sakin-keyifli, hafif çıkışlar, daha çok inişleri olan. Sonra
Bağlararası üzerinden geçen Foça-İzmir karayolu kaba asfalt, az çok trafiği
olan. Deniz Üssü’ne doğru 2 ciddi tırmanış ve Foça’ya iniş.
Yerleşim yerleri dışında
yitecek-içecek yok. Çandarlı çıkışı 4. km’de çeşme var. Kozbeyli , Bağlararası
mola için uygun.
Foça’ya Opet benzincide yol
2’ye ayrılır. Soldan, Deniz Üssü üzerinden gidin, daha kısa.
Foça’da kamping yok (8zak
dışında var), otel, pansiyon, lokanta bolca.
Gün doğmadan otel balkonundan. Çandarlı |
4. km’de bir çeşme, Yalnız Çeşme. Çandarlı |
Bir cehennem. Deliler gibi
sürüyorlar. Aliağa
|
Kozbeyli |
Şakir b., Şerafettin b., Halil Şimşek b., Fuat b., Vedat b. ile. Kozbeyli |
Şerafettin bey kahve dövüyor. Kozbeyli
|
Bağlararası
|
Foça’ya tepeden bakış |
Foça çarşı içi
|
Hasan bey ve Derya ile. Foça |
Foça by Night
|
9. gün (devamı) Foça-İzmir - 7. gün (öncesi) Ayvalık-Çandarlı
bisikletle]Türkiye: Tekirdağ – Çanakkale – İzmir / “Rüzgara Karşı”