25 Mayıs 2015, Pazartesi / Gelibolu - Çanakkale (3. gün)
Gelibolu’nun ucuz otelinde,
aslında diğer yerlerle karşılaştırsan ucuz değil ama oranın en ucuzu, uyanıp
toparlanıp çıkmamız dokuzu buluyor.
Gece tahminimden sakin
geçti. Pencere, marketlerin, pastanelerin, bankaların olduğu hareketli bir
sokağa bakıyordu. Kahvaltıyı çay bahçesinde yapalım diyoruz. Peynirimiz var. Hani
Şarköy’den aldığımız kaşar ve keçi peyniri. Birer de simit aldık mı yanına, en
güzel kahvaltı.
Otel çıkışında bir yerel
bisikletli. 15 senelik Peugeot’su var. 40 km yapıyorum günde diyor. Ayaküstü
konuşmalar. Nereden nereye, merak ediyor. Anlatıyorum yolumuzu. Hayret ediyor,
ama İzmir’e 1 günde gitmeyeceğiz diye açıklama getirmek zorundayım. Sanmasın Süpermen
olduğumu.
Hemen otelin yakınında nefis
bir bahçe içindeki çayhanede karnımızı doyuruyoruz. Çaylar 75 krş. Simit de 75,
ay çöreği 1 TL. (9.10).
Bugün yolumuz bizi şehitlerimizin
yattığı, amansız kanlı bir savaşın gerçekleştiği topraklardan geçirecek. 100
yıl önce burada bize karşı İngiltere’nin taşeron olarak kullandığı Avustralya
ve Yeni Zelanda askerleri, onlara Anzak diyoruz, Hintliler ve “Gurka” olarak
bilinen Nepalli askerler, Fransa’nın sömürgesi Senegal’den getirdiği askerleri savaştılar.
On binlercesi daha önce adını bile duymadıkları bir ülkenin topraklarında can
verdi. Atatürk’ün onlar için 1930’lu yıllarda söylediği anlamlı sözler, dünya
savaş ve barış tarihine geçmiştir:
“Bu
memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar!
Burada dost bir vatanın toprağındasınız.
Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun
koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe
gönderen analar!
Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız
bizim bağrımızdadır.
Huzur içindedirler ve rahat
uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim
evlatlarımız olmuşlardır.”
Gelibolu’yu terk ediş
saatimiz 9.40. Yol güzel, duble yol. Güvenlik şeridi var, asfalt harika, daha
ne istersin? Tek kötü tarafı karşı rüzgar. Bugün de esmekte. Dün az çekmedik.
Bakalım bugün ne edecek? Eceabat 40 km uzakta.
Kamerayı Firu’ya taktık. Bugün çekimleri o yapacak. 13 km uzaklaştık
Gelibolu’dan, sağda bir çeşme. 50 m kadar içerlek. 16. km’de bir ikincisi,
tersaneyi geçince geliyor. Su kaynakları bolca bu yolda.
Burhanlı köyü (17. km). Sağda solda hediyelik satış tezgahları. Çanakkale yıldönümü nedeniyle otobüs dolusu ziyaretçi akın akın gelmekte. Buralara uğrayıp yiyorlar içiyorlar bir şeyler alıyorlar, herhalde. Hangisine girsek diye bakıyoruz. Sağda Emek Lokantası ve Hediyelik yazan yer olsun. 2 hanım oturmuş kahve içiyor. Biz de yanlarına ilişiyoruz. Birer sade kahve+soda. Fal bakma konusunda bir şeyler atıyorum ama fazla da havamda değilim, tutturamıyorum., Gülten hanım, Muşlu. Buraya gelin gelmiş. Kocası ve oğluyla bu lokantayı işletiyor. Şu sıralar yol inşaatı nedeniyle işçiler de çokmuş. Hem yemeğe geliyorlarmış hem de üst kattaki odada kalıyorlarmış. Diğer hanım sağlık ocağının hemşiresi. Burada görevde. Aslen Gelibolulu.
Sabah kahvaltısı artık
eridi, karınlar açıktı. Köydeki lokantada pişen yemeğin kokuları da enfes ama
tok karınla da yol alınmıyor. Biraz sağlık sistemi, biraz sigaranın zararı biraz
da otobüs şoförleri üzerine laflayıp ayrılıyoruz köyden.
Yanımızdaki birer muzu indiriyoruz ama bastırmıyor, mideler zil çalmakta. 21. km’de, benzinciden sonra sağda apart otel, pansiyon, solda restoran, kamping yerleri çıkıyor önümüze: Cennetkoy Camping Plaj Restaurant, Sydney Pansiyon Restaurant, Cennet Pansiyon Apart Otel. (12.10).
Şu ilerideki yerde çay varsa
takılalım. Yol üzeri şantiye çok (duble yol inşaatı), işçi de çok, her yerde
onlara uygun tezgahlar açılmış. Ilgardere köyü burası (26. km). Çay da ayran da
1 lira. 2’şer içip ekmek peynirle de karnımızı doyurup devam pedallamaya.
(12.45).
Yol nefis, solda masmavi
Çanakkale Boğazı, sağımız ormanlık, yemyeşil çam ağaçları. Hem deniz hem çam
kokusu burnumuzu ısırıyor. Harika bir yer. Boğazdan gemiler geçmekte. Kocaman
bir “cruise ship”, hani şu apartman gibi kat katlardan birisi İstanbul’a doğru
seyretmekte.
Rüzgar dinmedi, arttı hatta.
40 km yol bitmedi bir türlü, 80 km oldu nerdeyse. Tersine gitseydik en mutlu
biz olurduk. Arkadan devamlı iterdi.
Aniden sağımızda müthiş bir
şey görüyoruz. (13.20). Ne güzel yer, Akbaş Şehitliği. Daha açılmamış ama hazır
bekliyor. 2013 yılında Çanakkale Valiliği ile yapılan protokol sonucu Opet
tarafından “Tarihe Saygı Projesi” kapsamında yenilenmiş ve bugünkü görünümüne
kavuşturulmuş. Tertemiz iş çıkartmışlar. Geziyoruz, etrafını dolaşıyoruz
bisikletle. Çok duygulandırıcı. Duvarda yazılı tarihini okumaktayız:
Çanakkale Savaşı sırasında, seyyar hastanelerdeki
yaralı askerlerden tedavisi mümkün olanlar cephe ve cephe gerisindeki
hastanelere, yarası ağır olanlar ve tedavi süreci uzun sürecek olanlar Ağadere
ve Akbaş iskelelerindeki yaralı nakliye istasyonları olarak çalışan nakliyat
hastanelerine sevk edilmekteydiler. Yaralılar, İstanbul ve Marmara
kıyılarındaki hastanelere buradan götürülürlerdi.
Tam olarak bir hastane kompleksi olan Akbaş,
Çanakkale Savaşı’nda önemli bir vazifeyi yerine getirmekteydi. 1915 yılında
Arıburnu ve Anafartalar mıntıkasında ağır yaralanan askerler İstanbul’daki
Selimiye Kışlası’na götürülecekti. Akbaş İskelesi’nde 1881 yapımlı, 110 metre
uzunluğundaki Halep isimli gemi beklemekteydi. O gün, Kızılay gemisinin
taşıyabileceği kapasitenin üzerinde yaralı olması sebebiyle ağır yaralı 200
asker Halep’e bindirilmişti.
Yüzbaşı Martin Eric Dunbar Nasmith komutasındaki
İngiliz HMS E11 denizaltısı, Osmanlı donanmasının en önemli gemilerinden biri
olan Barbaros Hayrettin zırhlısının da içinde bulunduğu 90’ın üzerinde gemiyi
batırmıştı. 25 Ağustos 1915 sabahı Nasmith, Kızılay vapurunu es geçerek,
üzerinde hiçbir amblem olmayan diğer vapura torpidoyu ateşlemişti. Bu vapur,
İstanbul’a gitmek için seyre hazır halde bekleyen Halep vapuruydu. Ön kısmından
isabet alan vapur sulara gömüldü ve içindeki tüm askerler şehit oldu. Denizden
çıkarılan askerler, kanlı giysileriyle şehitliğin arkasında kalan alana
gömüldüler.
Bir başka levha Madam Erika
olarak içerilere doğru yön gösteriyor.
Akbaş Şehitliği’nin yanındaki yol sizi Madam
Erika‘nın mezarına götürür. Doktor Yüzbaşı Ragıp Bey’in eşi olan Alman hemşire
Madam Erika, Çanakkale Savaşı sırasında bir yandan yaralı askerleri tedavi
etmeye çalışırken, bir yandan da Yalova köyündeki kadınlarla iletişim kurarak
kıyafet, yorgan, çadır gibi ihtiyaç malzemelerinin dikilmesini ve teminini
sağlarmış.
Solda Bigalı Kalesi. (14.10)
Maalesef yıkık durumda, kaderine terk edilmiş. Yapımına III. Selim zamanında başlanıyor ve II. Mahmut döneminde
tamamlanıyor. Yapımında Sestos şehri malzemeleri kullanılmıştır. Pers kralı
Darius, İskitlere karşı yaptığı seferden dönerken MÖ 511’de Sestos’tan Abydos’a
(Nara Burnu’nun biraz doğusunda yer alır)
geçmiştir. MÖ 483 yılında Pers kralı Kserkses isyan eden İonya şehirlerine
yardım eden Yunanistan’ı ele geçirmek amacıyla Abydos ile Sestos arasında bir
köprü kurdurmuştur. Büyük İskender MÖ 334 baharında Sestos’a (Akbaş Limanı)
gelerek, Boğazı geçer ve Biga yakınlarında Granikos savaşında Persleri bozguna
uğratır. Böylece diğer Anadolu kentleriyle birlikte Abydos’ta Pers
egemenliğinden kurtulur.
2013 Mayıs ayında yaptığımız
turun Gelibolu-Bandırma etabında Karabiga’dan Biga’ya geçerken Granikos savaşının
yaşandığı Çınarköprü köyü yakınlarından geçmiştik.
Kaynak Vikipedi, ÇanakkaleValiliği
Kaynak Vikipedi, ÇanakkaleValiliği
Eceabat Bölünmüş Yol Projesi kapsamında sağda bir tünel inşaatı. T2 Tüneli denilmiş. Ne demekse? 10 km sonra Eceabat geliyor. (14.35). İç yollardan iskeleye varıyoruz. Bilet aldık (2x3-TL) ama kalkışa daha 15 dk var. Küçücük yer burası, şöyle bir sahil boyunca uzanıp gemiye biniyoruz. Yarım saat bile sürmüyor Çanakkale.
Çanakkale. İlin eski
merkezi aslında Biga olup, Cumhuriyet döneminde, kazanılmış olan başarılardan
dolayı ilin ismi ve merkezi Çanakkale olarak değiştirilmiştir. İlin isminin
kökeni ise yörede çok gelişmiş olan çanak-çömlek zanaatından gelir. Şehrin iki
simgesi hâline gelen Kale-i Sultaniye (Çimenlik Kalesi) ile çanakçılık
özdeşleşince de şehir "Çanakkale" olarak adlandırılmaya başlanmıştır.
Gemi inişinde
bisikletlerimizin çektiği ilgi ile yanımıza yanaşıp sohbet açan bir beyin epey
yardımı dokunacak. Konu bisiklet üzerinden başlayıp kalacak yer, yemek
yenilecek yerle devam ediyor. Bir pansiyon öneriyor. Diğerlerinden uygundur.
Kendisi burada rehberlik yapıyor, İstanbullu. Emekli astsubay. Konuşkan samimi
bir insan.
Tavsiyesi üzerine Egem Pansiyon’da 2 kişilik oda 100’den
90’a iniyor. Kahvaltı dahil. Uzatmadan yerleşiyoruz. Bisilere de güzel yer var
lobide.
Banyo, kirlileri yıkama
sonrası biraz ayakları havaya dikme sonrası çıkıyoruz sokağa. Çanakkale içinde
dolanıyoruz. İstanbul’dan tanıdığım, eskilerden, uzundur görmediğim Hasan
arkadaşımın hanına uğruyoruz. Ama yerinde yok.
Seramik dükkanından Firu
küçük bir at biblosu satın alıyor. Troya’yı temsilen. Sanatçı hanım MSÜ mezunu.
Okullu olmamızdan dolayı 10 lira indirim ile 30 liraya. Sonra onun tavsiyesi
üzerine Şahin lokantasını bulmaya çıkıyoruz. Yolda Aynalı Pasaj’a bir göz atıp.
Pek de bir numara yok içeride.
Şahin lokantasında, 2 tane
bulduk, yemek kalmamış doğru dürüst. Başka yerler bulmak üzere devam. Bu
bölgedekilerin çoğu bitirmişler yemekleri, artıklar kalmış. Meydana doğru
yöneliyoruz. Burada bulduğumuz Trakya Lokantası‘nda
bir şeyler var. Firu semizotu ve karışık sebzelerden oluşan bir potpuri tabağı
istiyor, +çoban salata, ben de kuru+az bulgur ve su+soda= 32-TL. İkimiz de gene
tutturamıyoruz hesabı. Hayli ilerisine geçiyoruz.
Kahve kiosku da
diyebileceğimiz kahve çeşitlerini hazırlayan büfede içilen birer espresso ve
americano ile şehir turunu sürdürüyoruz. Pansiyona uğrayıp aldıklarımızı
bıraktıktan sonra sırasıyla önce Gratis mağazası, sonra Kamil Koç’tan dönüş
bileti, az kayısı, dondurma, buzlu çay...
İstanbul’da bile zor
rastlanacak bir bisiklet dükkanı, Diganlar. Durur muyuz, dalıyoruz içeri. Bizi
güleryüzlü konuşkan samimi bir bey karşılıyor. Adının Uğur olduğunu
öğrendiğimiz. Pek çok bilinen markanın bölge temsilcileri. Bisikletler de
bayağı güzel. Sevindirici. Çanakkale’yi
yol ve tur bisikletine alıştırmaya çalışıyoruz der. Evet genelde Mtb
alıyor insanlar ama amaç önemli tabii, dağa bayıra gitmeyeceksen gerek yok. Bir
de e-bisiklet görüyorum, Rott kit takılmış. Deneme bisikletimiz diyor. Firu
üzerine atlayıp kısa bir tur sonrası, sanki rüzgarı arkana almış gibisin diyor.
Diganlar Bisiklet’in
sayfasından, bisiklete gönlünü, emeğini ve sevgisini sunan Hüseyin Digan
tarafından 1962 yılında kurulduğunu ve bugün Uğur ve Yüksel Digan kardeşler
tarafından sürdürülmekte olduğunu öğreniyoruz.
Sahil boyunca yürümekteyiz.
Troya filminden hediye edilen at meydanda duruyor. Anı resmi için uygun. Zaten
herkes de bunu değerlendiriyor. Çeken çektiren. Hava kararmakta. Yorgunluk da
kendini belli etmekte. Odaya çekiliyoruz. Umarız yıkadıklarımız sabaha dek
kurur.
Gelibolu – Çanakkale
Gelibolu-Burhanlı-Eceabat-Çanakkale
Garmin yol bilgileri Gelibolu-Çanakkale
Tur tarihi: 25 Mayıs 2015
Kat edilen mesafe: 44,77 km.
Ortalama hız: 9,7 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 4 sa.
36 dk., dışarıda geçen süre 6 sa. 49 dk.
En yüksek sıcaklık 34 ˚C, en
düşük 22 ˚C, ortalama 27,3 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 441
m, kaybı (iniş) 441 m.
Tur bilgisi: Gelibolu-Eceabat
arası bölünmüş yol, Burhanlı sonrası tek şerit, inşaat sürmekte. Oldukça düz ve
güvenlik şeridi var.
Gelibolu çıkışı 13. ve 16.
km’de çeşme var. Benzin istasyonları dışında inşaat yakınlarında yiyecek-içecek
bulmak mümkün. Burhanlı köyünde yiyecek-içecek var. Burhanlı sonrasında
kamping-pansiyon-lokanta sahilde mevcut.
Eceabat-Çanakkale arabalı
vapur saat başı kalkmakta. Çanakkale’de konaklama-lokanta çeşitleri bol.
Öğretmen evi, pansiyon, otel mevcut.
15 senelik Peugeot, Gelibolu |
13 km sonra sağda bir çeşme |
Çanakkale Yiğitlerine Selam
Olsun
|
Bölünmüş Yol Projesi
kapsamında tünel inşaatı
|
Çanakkale sokakları
|
Harika bir bisiklet dükkanı, Diganlar. Çanakkale |
Çanakkale by Night |
4. gün (devamı) Çanakkale-Bozcaada - 2. gün (öncesi) Mürefta-Gelibolu
[bisikletle]Türkiye: Tekirdağ – Çanakkale – İzmir /
“Rüzgara Karşı”