17 Haziran 2015

[bisikletle]Türkiye: Tekirdağ – Çanakkale – İzmir / “Rüzgara Karşı” (Tekirdağ-Mürefte)

Yaz sıcakları başlamadan çok da uzun olmayan bir rotayı turlayalım istedik. Marmara Denizi’nin Trakya kıyısı, Gelibolu Yarımadası, Çanakkale Boğazı, Biga Yarımadası, Edremit, Çandarlı ve İzmir Körfezlerini de içine alan, yaklaşık 600 kilometre.

Tura Tekirdağ’dan başlayıp İzmir’de sonlandıracağız. İstanbul’dan çıkış gereksiz uzuyor ve stresli oluyor. O nedenle bisikletleri Tekirdağ’a otobüsle taşımak daha doğru olacak.



23 Mayıs 2015, Cumartesi / Tekirdağ – Mürefte (1. gün)

Trakya bölgesine en çok İstanbul Seyahat otobüs kaldırıyor. Biz de sabah 8 seferine bilet almıştık. Yarım saat erken gidiyoruz Ataşehir (Dudullu)  terminaline. Güzel yanı burası eve çok yakın. Her ihtimale karşı önceden İstanbul Seyahat ile yazışıp bisikleti garantiye aldım. Keşan dönüşü gereksiz stres yaşamıştım bu şirketle. Bu sefer muavin son derece ilgili davranıyor. Bagajı açıyor, dilediğimiz gibi yerleştiriyoruz. Sefer başı olduğundan her yer boş. Otobüs Mercedes Tourismo, Travego’lar kadar yüksek değil. O nedenle ön tekerleri sökerek sokabiliyoruz.











Üç saatlik bir yolculuk sonrası Tekirdağ’dayız. Tekrar bisikletlerin toparlanması vs derken Tekirdağ’dan çıkışımız 11.30 gibi oluyor. Otogardakilerden öğrendiğimize göre suyumuzu 2. ışıklardan sonra sağdaki çeşmeden doldurabileceğiz. Bir de sahil yolunu tercih etmemiz ve Kumbağ’a girmeyip sağdan devam etmemiz öneriliyor. 

Her zaman bir yere gelindiğinde yerel insanlarla yol üzerine konuşmak ve onların tecrübelerini öğrenmek faydalı olur. Bilmediğiniz bir yığın şey öğrenirsiniz.

Denize paralel yoldan ilerlemekteyiz. Solda Marmara adasına kalkan feribotlar veya yolcu botları ve yazıhaneleri görülmekte. Hava sıcak. Yaklaşık 5 km sonrası girdiğimiz bir mahallede (Altınova) yollar kazınmış, ortalık fena dağılmış. Dangıl dungul ilerliyoruz. Trafik hapı yutmuş. 

Üstümüzdeki kalınlıkları çıkartıp biraz daha havadar şeyler giysek. Acıkma durumları da var. Şu fırından simit alsak mı? Maalesef yok, ama sarı undan bir ekmek var (Nihoroz’un Ata Sarı Ekmeği). Yeni de çıkmış. 3 liraya kocaman bir somunu alıp kahvaltı edebileceğimiz çayevi arayışındayız. Sağdakine yerleşiyoruz. 2’şer çay eşliğinde ekmeğin yarısı ve dil peynirinin de üçte biri gidiyor. (12.35).

Barbaros’a gelmişiz, farkında değiliz. Tekirdağ ilinin Merkez ilçesine bağlı bir köyü. Bugünkü Tekirdağ'ın; Osmanlı Türklerinin Rumeli'ye geçişleri ile 1357 yılından sonra Türkler tarafından kurulduğu bilinmektedir. Tekirdağ'ın tarihten önceleri de var olduğu beldemizdeki kale kalıntılarından anlaşılmaktadır. Şehrin MÖ 6. yüzyılda Foçalılar tarafından kurulduğu ve "Bisante" adını taşıdığı, sonradan Romalılar döneminde Readestua'ya çevrildiği bilinmektedir. Eski Tekirdağ, uzun yıllar çevresinin önemli bir iskelesi olarak Yunan gemicilere merkezlik yapmış. Bugünkü Barbaros balıkçı barınağının başlangıç ayağı, bu iskele kalıntılarının üzerinde bulunmaktadır. 6. yüzyılda ünlü Bizans İmparatoru Jüstinyen, burasını Balkanlardan inen Ulahların saldırısından korumak için surla çevirmiş.

Fakat 813 ve 1206 yıllarında şehir Bulgarlar tarafından ele geçirilerek yağmalanmış. Bugün Barbaros'ta bulunan kale kalıntıları bu surların son parçalarıdır.
Kaynak Vikipedi

Kahvedekilerle yaptığımız söyleşide Kumbağ’a saparak devam etmemiz öneriliyor (Tekirdağ’dakilerin aksine). Hem yol asfaltmış, hem de denizi görerek gidermişiz. Kafamızı karıştırdılar!

Bir kaç, küçük de olsa tırmanışı geride bırakıp Kumbağ içine giriyoruz. Tipik bir sahil kasabası. Yaz hazırlıkları çoktan başlamış. 

Kumbağ, Ganos Dağlarının Marmara kıyısına kurulmuş küçük bir beldedir.
Balkan Savaşı (1913) öncesinde 600 haneli 'Kumbos' isimli küçük bir Rum balıkçı köyü iken 1923 yılına kadar devam eden sürede Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya'dan göçmenler iskan edinmiş. 1993 yılında belediye olma hakkını kazanarak belde olmuştur. 1994 yılında yapılan genel seçimlerinden bu yana Belediye’dir. 2014 mart ayındaki yerel seçimlerde Tekirdağ’ın büyükşehir olmasıyla birlikte Kumbağ belediyelikten mahalleye dönüştürülmüş, yeni kurulan Süleymanpaşa semtine bağlanmıştır.
Kaynak Vikipedi

Kumbağ sonrası rampaların geleceğini biliyorum. Merakla beklemekteyim başımıza gelecekleri. 

Ve tırmanış başlıyor. Etraf çok güzel ama. Çam kokusu adamın burnunu yakıyor, üzerine katır tırnağı da eklenince keyifli bir parfüm çıkmış ortaya. Solumuzda müthiş bir deniz, ufukta, puslu da olsa Marmara Adası görünüyor, Hayırsız Ada ile beraber. Yokuş bir yerde gücümü kırıyor. İniyor itmeye başlıyorum. Firu bana mısın diyerek tırmanmaya devam ediyor. Arabalar geçip gitmekte. Halimize acıyorlar mı acaba? Motorlu gençler çam altında şaraplarını açmış demlenmekteler. Firu’yu da davet etmişler: “kam kam, vayn.”  Sizin işiniz kolay, diyorum yanlarından geçerken.

Ganos Dağı eteğinden tırmandık (Ganos Dağı 945 m ile Tekir dağlarının ikinci yüksek kısmı). Uzun uzun çıktık. Saatler 14.40’ı göstermekte. 358 m rakımdayız. 22,34 km geride kalmış. Burası zirve mi? Daha tırmanacak mıyız? Yeter artııık! Feryat ediyorum.

Evet, artık son nokta, 409 m’deyiz. Nihayet! Hava 30 °C, 25inci km ve saat 15.15. Ama ne manzara haa... Birbirini izleyen koyların doyumsuz güzelliği içine çekiyor insanı. Böylesi her yerde bulunmaz. Zorladı ama değdi durumları. Biraz nefesleniyoruz. Fotolar çekip denizin masmavi rengine kapılıyoruz. Bu dağın üç farklı ismi var: Ganos, Tekfur ve Işıklar. İlk coğrafya kitabını yazan Strabon'a göre bu dağın eteklerinde ilk kent yerleşimi MÖ 1. yüzyılda kurulmuş. Bir Yunan kolonisi olan bu yeni şehir Ganos adını almış ve sırtını yasladığı dağa da ismini vermiş. Ganos 'ışık' anlamına geliyor. Tekfur ise Bizans valilerine verilen isim. Bizanslılar döneminde Trakya'yı yöneten, görece bağımsız ve güçlü valinin sarayının Tekfur Dağı'nın eteklerinde olduğu söyleniyor. Tekirdağ da ismini işte bu Tekfur Dağı'ndan alıyor. Yüzyıllardır kullanılan bu adlar 1960'lı yıllarda yapılan yer isimlerinin Türkçeleştirilmesiyle değiştirildi. Ve dağın adı Işıklar oldu. Aynı yıllarda Istranca Dağları'nın adı da Yıldız Dağları'na dönüştürüldü.
Kaynak Blogcu

Yamaçtan akan su gibi biz de bıraktık kendimizi yer çekimine, kıvrıla kıvrıla inen yol bizi Yeniköy’e getiriyor. (15.25). Sağda paraşütçülerin mekanı TEYAK (Tekirdağ Yamaç Paraşüt Kulübü, 2010). Bir mola. Olur. Bisikletleri de bahçeye alıp yerleşiyoruz. Önce sade kahve, sonra eşliğinde mekandakilerle sohbet. Haliyle siyaset, haliyle içinde bulunduğumuz açmaz, sıkıntılı durum.








Karşımızda işletme sahibi Emin bey ve arkadaşı Yunus bey. Kahve sonrası 2 de çay onlardan. Sohbet tatlı, burada mı kalsak diyor Firu.

Yolumuz 4 km inecek sonra 3 km gene çıkacakmış. Yaa bitmedi şu tırmanışlar. Bazı yerler kırıcı bazı yerler son derece mülayim.

Uçmakdere, ne çok dinledim burasını. Yamaç paraşütçülerinin “in” noktası. Öyle güvenli çok yer yok. Atlayacan ve sağ salim inecen. Uçmakdere semalarında süzülmek için 625 m yükseklikteki Nişantepe'ye çıkmak gerekiyor. Burada dört atlayış noktası bulunmakta olup, zirveden atladığınızda Ayvasıl koyuna iniş yapıyorsunuz. Zirve ile iniş noktası arası 6 km. Düzgün bir toprak yola sahip.
Kaynak YaşamRehberi

Nihayet köyüne geldik, yani Uçmakdere köyüne. (17.20). Çok büyük bir yer değil. Ama bir kişiliği var. 

Uçmakdere. Köyün Rumca'daki adı "Avdimio"dur. "Hoş yer" anlamına gelmektedir. Rumlar Avdimio adını kullanırken, yörede yaşayan Türk Yörükleri Uçmakdere'ye "Avdin" demişlerdir. Rumlar zamanında önemli bir şarap üretim merkezi olarak faaliyet göstermiştir. l918'te çekilmiş bir fotoğrafa göre; köyde yaklaşık 500 hane bulunmakta olup; evlerin çoğu 3 katlı ve camekanlıdır. Köyde 3 tane eczane, 2 kilise, 3 ayazma (kutsal çeşme), 2 Maşatlık (Rum mezarlığı) ve 2 ahşap köprü olduğu, her sokakta kandiller yandığını, 3 yol ağızlarında ise "Talika"ların birbirlerini görebilecekleri dev aynaların olduğu, her evin altında tonlarca şarap alabilen mahzenlerin olduğu, ziyarete gelen Rumlar tarafından anlatılmaktadır. Özellikle "Çavuş Üzümleri"nin Amerika'ya buradan gönderildiği resmi kayıtlarda bulunmaktadır. 1924 yılındaki mübadele ile köydeki Rum ahali Yunanistan'a göç etmiş, yerlerine Selanik'in Gevgeli-Karasinan ve Mayadağ kazalarından gelen Türkler yerleştirilmiştir. Köyde Osmanlı'ya ait hiçbir kültür mirası olmaması da manidardır.

Köy bakkalında içilen serinleticiler ve bakkalla bisiklet üzerine sohbetler ve Pop Kek’in hikayesi. Alınan ve yarısı anında biten kirazlar (köylünün bahçesinden, kilosu 3-TL). 

Nihayet tırmanışın sonu geliyor ve sahile açılmış, dağın kenarına oyulmuş yol ayrı bir manzara çıkarıyor karşımıza. Kayalardan sular akmakta, ara sıra kopan taşlar ve dökülen toprak. Burası başka bir diyar. Solumuzda, denizde kazıklar üstünde ahşap balıkçı dalyanları. Ne de çoklar. İncecik bacaklarıyla güzel fotograf veriyorlar.

Şarköy’e kesinlikle varamayacağız ama hiç olmazsa Mürefte olsa düşüncesi pedallarımıza kuvvetlice basmamızın nedeni oluyor.

Sırayla Gaziköy, Hoşköy geride kalıyor ve Mürefte önümüze çıkıyor. (18.40).












Rumcada Hora olarak anılan Hoşköy’deki fener dikkat çekiciydi. Hora Feneri Abdülmecit tarafından 1861 yılında Fransızlara yaptırılmıştır. Tamamen metal (demir) olan fenerin yapımında kaynak kullanılmamış, metaller cıvata ile tutturulmuştur. Yerden yüksekliği 20 metre ve bir o kadar da temelinin bulunduğu söylenmektedir. 96 kristalden meydana gelen fener kendi ekseni etrafında 360 derece dönerek görev yapar. Her tam dönüş 20 saniyede gerçekleşir ve bu sürede 4 kez çakar. Eskiden gaz lambası ile çalıştırılan fener şu an elektrikle çalıştırılıyor.
Kaynak Vikipedi


Mürefte














Kalacak yer için bir şehir turu. Ortalığı bir  kesme, bir iki kişiye yer sorma ve sonunda Yalı Pansiyon dışında bir otel bir de Huzur Pansiyon bulma. Huzur 2 kişi 50 -TL, duş banyo dışarıda. Yalı Pansiyon (pazarlık sonucu) 80-TL, duş WC içeride. Bir de belediyenin veya işletmesini özelin yaptığı otel var, sahile paralel yolda.









Tercihimiz Yalı’dan yana. Sahipleri de tatlı insanlar, Caner bey (Mürefteli), eşi Esma hanım ve yeğeni Onur bey. THY kökenli, işlerini bırakıp gönüllerindeki işi, pansiyonculuğa başlamışlar. Daha yeniyiz, bazı eksikliklerimizi tamamlayacağız diyorlar. Temiz bir yer, denize bakıyor, önü açık. Yazın dinlenmek için geleceklerin uğrak yeri olacağı kesin. Meraklısı için; Caner bey 0505-2530064-YalıPansiyon.

Önce duş alıp rahatlamak. Sonra Caner bey ile biraz tanışma, kimlik gösterme, ödeme. Ardından İskele Restaurant’a (Hakan bey ve eşi Işık hanımın işlettiği) Cevdet bey selamıyla uğrama ve tıka basa yeme. Bu yemekler nasıl eriyecek? Mide feci şişti!!!

İkimiz de yediklerimizin faturası konusunda yanılıyoruz. 2 tabak meze+elma dilim patates+patlıcan, yoğutlu kabak kızartma (bunlar kocaman kayık tabağı dolusu), çoban salata, 1 soda+su=45-TL. Ya özel fiyat yaptı ya da bu kadar ucuz burası!











Soda ile yenilenleri eritme çabasındayım. Kıyıda yürüyüş ama patlamak üzere olan bir mide sıkıntısı. Pansiyona dönüş ve eldeki verileri, bilgileri PC’ye aktarma-silme ve yenilere yer açma.

Firuzan çoktan uyumuş bile. Mürefte’nin tarihi geçmişi de çok ilgi çekici:

Şarköy, Mürefte bölgesi Türkiye'nin şaraplık üzüm üretiminin en fazla olduğu, şarap fabrikası sayısının en çok olduğu bir bölge. Geçmişte küçük İstanbul olarak bilinen Mürefte'nin adı " Binbirçiçek" anlamına geliyor. Mürefte kokular diyarı bir yerleşim bölgesi. Birçok medeniyetin kurulduğu bu topraklarda 1600 yıllarda ticaret epey gelişkindi. Mürefte vadilerindeki killi toprak yapısı, dünyanın en büyük kiremit ve tuğla sanayinin oluşmasına neden olmuş.

Mürefte'nin üzerindeki Çınarlı, Tepeköy gibi Rumların ağırlıkla yaşadığı köylerde her Rum evinde şarap yapımında kullanılan el aletleri bulunmaktaydı. Bugünün Çınarlı köylüleri, Rumlardan kalma evlerde, sahile kadar döşenmiş kanallarla üzüm şıralarının sahildeki fıçılara boşaltıldığını söyler. İskeleye yanaşan gemiler bu fıçıları İstanbul'a taşırmış. İstanbul'daki Rumlar da bu şarapları taaa Amerika'ya kadar ulaştırırmış.
Kaynak Egeli

















Tekirdağ – Mürefte
Tekirdağ-Barbaros-Kumbağ-Yeniköy-Uçmakdere-Hoşköy-Mürefte

Garmin yol bilgileri Tekirdağ–Mürefte

Tur tarihi: 23 Mayıs 2015
Kat edilen mesafe: 56,69 km.
Ortalama hız: 10,7 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 5 sa. 16 dk., dışarıda geçen süre 7 sa. 57 dk. 
En yüksek sıcaklık 31 ˚C, en düşük 22 ˚C, ortalama 26,1 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1846 m, kaybı (iniş) 1879 m.

Tur bilgisi: Tekirdağ’dan çıkarken yanlışlıkla Malkara yönünden Şarköy’e giden yola sapmayın. Kumbağ üzerinden gidin. Kumbağ’a girmeden yol ikiye ayrılır. İkisi de Uçmakdere’ye gider. Sağdan giderseniz Naipköy-Işıklar üzerinden orman içiden, soldan giderseniz Yeniköy üzerinden denize paralel. Biz denize paralel olanı seçtik.

Kumbağ çıkışı tırmanışlar başlar. Yeniköy öncesi zirve yapar ancak Yeniköy sonrası iniş ve tekrar bir tırmanış sonrası Uçmakdere’ye varır. Sonrası Şarköy’e kadar kıyıdan ve oldukça düzdür.

Tekirdağ-Kumbağ arası beldelerde yiyecek-içecek bulunur. Kumbağ’dan sonra sadece Yeniköy, Uçmakdere, Gaziköy, Hoşköy’de çayevi vardır. Aralarda yoktur.

Kumbağ-Uçmakdere arası 3-4 noktada çeşme bulunur.

Mürefte’de kamping yok. Eriklice’ye doğru bir tane var (5 km sonra Mercan Mocamp). Gecelemek için pansiyon (2) ve otel (1) var. Lokanta seçeneği var.

İstanbul Seyahat / Mercedes Tourismo

































































Sağ-sol katır tırnağı   




Sağda paraşütçülerin mekanı TEYAK, Yeniköy 
Emin bey ve Yılmaz bey ile, Yeniköy    




Zirveden atladığınızda Ayvasıl koyuna iniş yapıyorsunuz    



Köy bakkalında içilen serinleticiler, Uçmakdere    
Sanki yol dağın kenarına oyulmuş, Gaziköy    





Hora Feneri, Hoşköy 

Mürefte Limanı    

Mürefte