Azgın akar kıvrak yönü / Tutulmaz sanırsın
önü / Dört koldan gelir suyu / Ak bakalım Çoruh nehri
Yusufeli’ye seninle varılır / Pirinçler
çimlenir, başak salınır / Zeytin ağaçları üstüne eğilir / Ak bakalım Çoruh
nehri
Nice cana mezar oldun / Anaların yüreğine
köz koydun / Kaybolan bulunmadı uğrak yol oldun / Ak bakalım Çoruh nehri
Suyuna düşen bulunmaz / Gençler yüzerken
yorulmaz / Suyun kolay kolay durulmaz / Ak bakalım Çoruh nehri
Baharda daha azarsın / Ne varsa önüne
katarsın / Tortum’da çıkar, Batum’da bitersin / Ak bakalım Çoruh nehri
Baraj diye suyunu tuttular / Yıllardır taşı,
toprağı sana kattılar / Nasıldın, ne hale soktular? / Ak bakalım Çoruh
nehri
Asma köprünü yıktılar / Yerine betonarme
döktüler / Suyunu kaç metre küp yaptılar / Uslandın bak Çoruh nehri
Bakirdin, temizdin bozdular seni / Kaç türlü
ihaleyle böldüler yerini / Sonunda ele avuca aldılar seni / Gölet oldun Çoruh
nehri
Gülden Taş
Doğu
Anadolu Erzurum-Kars Bölümünden başlayıp Doğu Karadeniz’e, oradan İç Anadolu
Yukarı Kızılırmak üzerinden Orta Karadeniz’e ulaşan, Çoruh, Kızılırmak ve
Yeşilırmak nehirlerini de içine alan bir tur, Çoruh Nehri Boyunca...
31 Temmuz 2017, Pazartesi / İstanbul - Ankara
- Kars (otobüs-tren)
(1. gün)
Doğu
Ekspresi artık Ankara’dan hareket ettiğinden (hatta Ankara’dan da değil, Başkentray
çalışması nedeniyle yıl sonuna kadar Irmak köyünden), Kamil Koç’tan Kırıkkale
bileti alıp Irmak yakınında, yol üstündeki Yıldırım Dinlenme Tesisleri’nde
inmek üzere organize oldum. Son Hititlerin İzinde turumda buralardan geçerken iyicene bakınmış, ineceğim yeri
belirlemiştim.
Sabah 11
otobüsüne, beni yolcu etmek üzere Firuzan’la beraber gittik. Her zamanki gibi
gene ilkin kaptandan bisiklet konusunda biraz mırın kırın duysak da, neticede
gelen MAN otobüsüne ön tekeri ve seleyi sökerek güzelce yerleştirdik velespiti.
2+1 koltuk düzeni olduğundan, rahat bir yolculukla saat 18 gibi Irmak yol
ayırımında indim. Köy fazla uzak değil, zaten minnacık bir yer. Ama bu tren
meselesinden dolayı Ankara-Irmak arası TCDD otobüsle yolcu taşıdığından,
etrafta fazlaca park etmiş otobüs vardı.
Tren hazır,
yolcusunu bekliyordu. İnsanlar da bavulları ve eşyalarıyla biniyorlardı. 7 nolu
yataklı vagonunda 10 nolu koltuk benimdi. Son vagon. Kondüktör kapıda gelenleri
karşılıyor, yardımcı oluyordu. Çantalarımı alıp kompartımana götürürken ben de
furgon vagonuna, genelde en önde lokomotiften sonra olur, bisikleti bırakmak
üzere yöneldim. Uyduruk bir istasyon olduğundan daracık bir yürüme bandı
üzerinde, gereğinden fazla kalabalık insanlar arasından başa vardığımda tatsız
bir haberi öğreniyorum: Furgon takılmamış! “Eee,
nedcez?” Kapı arası bir yer gösteriliyor ama içime sinmiyor. Sabitleyecek
yer yok ve ayak altı. “Personel odasına
almaz mısınız?” - “Olmaz, buraya izin yok.” - “Eee...?” Eeesi beesi yok, kös
kös geri dönüyor ve yataklının kondüktörüne, Satılmış Bey’e derdimi anlatıyor,
yardım istiyorum. İlgili bir insan, “Bisikleti
burada mı bırakacağız, elbette bir çaresini bulacağız” diyor ve son vagonda
olduğumdan arka girişe, ara boşluğa, WC önüne velespiti çıkartıyor, güzelce
sabitliyor(uz). Ohh be, göğsüm rahatladı, sıkıntı basmıştı. Nedense her
seferinde içimi bir heyecan kaplar, otobüse binerken de. Gene nasıl olacak,
dert edecekler mi, sağlam çıkacak mı? Son gezide çamurluk yamulmuştu. Her defa
yeni bir şey öğreniliyor. Bu sefer de, yataklı bileti alınacaksa en son vagon
tercih edilmeli, bisiklet açısından!
Hareket
öncesi tren yakınında dolanıyorum. İzmirli iki üniversite öğrencisi, Selim ve
Berkay beyler. Onlar da Kars’a, Ani’ye gidiyorlarmış. Tarih bölümünde
okuyorlar. Okuduklarımızın yerlerini
görmek istiyoruz. Çok yerinde bir düşünce. Öğretmenevi’nde (ÖE)
kalacaklarmış, benim otele (Büyük Anadolu Oteli) transfer ediyorum. 2 kişi 75
yerine 45 liraya düşünce çok seviniyor, yemek
paramız çıktı diyorlar.
19.20, tren
saatinde hareket ediyor. Herhalde yol almanın bisiklet dışında en güzel
seçeneği tren olsa. Tıngır mıngır ilerliyoruz. Güneş alçalmış, gölgeler uzamış,
ışık yatay, coğrafya çok keyifli bir kızıllığa bürünmüş. İç Anadolu stepleri
önümde uzuyor. Bu güzel tablonun içine dalmış gidiyorum.
Bir gün
boyunca ‘evim’ olacak kompartımanda buzdolabı (içinde ufak tefek ikramlar
bırakılmış), sıcak suyu olan lavabo ve yüz havlusu ile çalışma/yemek masası
olarak açılan bir ünite var. Çarşaflar tertemiz, mis gibi kokuyor. Sanki
kolalanmış gibi.
Hava karardı. Bir beşik yumuşaklığında sallanan trende gözlerim yavaş yavaş kapanmaya
başlarken kendimi uykunun
kollarına teslim ediyorum.
Kamil Koç
|
TCDD
|
Tren hazır,
yolcular da gelmekte
|
1 Ağustos 2017, Salı / Doğu Ekspresi (2. gün)
Kompartıman
soğuk oldu geceleyin. Klimayı kapatmıştım, battaniyeyi üzerime çekip uyudum.
Ancak yatak boyu biraz kısa geldiğinden çapraz sığabildim. Ama yatay uyumak
dikey uyumaktan (gene de) daha iyi :)) Perdeyi örtmediğimden günün ilk
ışıklarıyla uyanıyorum. Çok güzel bir coğrafyada gidiyor tren, el değmemiş bir
doğa. Karayolu gibi yerleşim yerlerinden geçmediğinden dağlar, bayırlar, ovalar,
vadiler, nehirler ve bolca tüneller. Hep yakınırım, neden bizde demiryolu bu
kadar zayıf? Malum sebepten, gomonist işiymiş de, özel teşebbüs olmalıymış da...
anlat anlat heyecanlı oluyor durumları. Bir doğru iş görebilsem!
24 saatlik
keyifli bir yolculuk sonrası tam saatinde, 18.55’de Kars garına giriyoruz. Bu
arada pedallayacağım Kars-Sarıkamış-Horasan yolunun da yakınından geçerek
muhteşem bir bölgeden döneceğimi gördüm. Aslında bu tren yolculuğunun şöyle de
bir yararı oldu; Sivas-Erzurum bölgelerinin coğrafi durumunu, çizdiğim
rotaların alt yapılarını da görmüş oldum. Daha sonraki turlarda çok işime yarayacak.
Selim ve
Berkay beyler ile birlikte Büyük Anadolu’yu sora sora buluyoruz. Nesip Bey
kapıda karşılıyor bizi. Odalarımızı gösteriyor. Bisiklet lobiye alınıyor. Geçen
gelişime göre otel biraz daha harap olmuş görünümde. Avlusunda ve yan binasında
bir inşaat faaliyeti sürmekte. Veya yıkım mı var, anlayamadım. Nesip Bey, “Araç park yeri hazırlıyoruz. Satış
elemanları sıkça kalıyorlar ve araçlarına yer bulamıyoruz...” olarak
açıklıyor durumu.
Eşyaları
kabaca odada açtıktan sonra, hava da fazla kararmadan karnımı doyurmak üzere
Kristal Lokantası’na gitmek istiyorum. Yedi sene önce geldiğimizde Kars’ta 5
gün kalmıştık Firuzan’la. Bu süre zarfında yemeklerimizi Kristal’de yemiş,
Tahsin Bey’le hoş bir dostluk oluşmuştu. Ancak eski yeri otelin hemen
karşısındaydı, şimdi daha uzağa taşınmış. Ve abisi ile olan ortaklığını çözmüş.
Adres tarifi alırken tesadüf abi Yasin Bey geliyor ve beni kardeşinin yeni
yerine bırakıyor. Burada lokantanın adı Kristal
Rasim Usta olmuş. Rasim Bey babaları, lokantacılık işini 50 yıl önce
başlatan.
Tahsin Bey’le
yedi yıl sonra tekrar karşılaşmak hoş oluyor. Kucaklaşıyoruz ve yemek eşliğinde
yedi yılı özetlemeye çalışıyoruz. Çok şeyler olmuş, iyi-kötü, ama yaşam sürüyor
ve mücadeleye devam diyor. Ezo gelin çorba+bulgur+kuru (hepsinden az az),
yanına geleneksel ikramları çoban+yoğurt+acılı ezme ile karnımı doyuruyorum.
Üzerine içilen sade kahveyle de taçlandırıyorum. Tahsin Bey parasını almak
istemiyor, misafirimsin diyor. Nezaketine teşekkür ediyor, sabah kahvaltıda
buluşmak üzere lokantasından ayrılıyorum.
Ve Kars
sokaklarında yürümekteyim. Yürüdükçe de hafızam yavaş yavaş canlanıyor.
Orası-burası-şurası.... Neresi? Oldukça değişiklik olmuş şehirde. Kars o zaman
da bugün de hoşuma gidiyor. Hanımeli Kars Mutfağı’na uğruyor (o zaman adı Hanımelinden idi), Dilek Hanımın Kars
dışında olduğunu, eşi Çetin Bey’in ise yarın öğlen geleceğini öğreniyorum. Bu
tatlı çiftle de yıllar önce tanışmış, güzel bir dostluk kurmuş, yemeklerini
tatmış, Çetin Bey’in akordeonunu dinlemiştik.
Suyumu
odaya bırakmak üzere yürürken Selim ve Berkay beylere rastlıyor, yarınki Ani
hazırlıklarını gözden geçiyoruz. Sonra tekrar çıkıyor, ara sokaklarda
gezinirken rastladığım Kahve Diyarı’ndan alınan Doppio Espresso’nun (7,5) yoğun
tadı ve aromasıyla dolanıyor, ÖE’yi ve Şeytan Pazarı’nı buluyor, yarının
planlarını yapıyorum. Hava serinledi, yanıma sarı montumu iyi ki almışım. Saat
11’e gelmekte, sokaklar halen dolu. Bense artık döneyim. Odada, uyumadan önce
tabletten Kars’a ilişkin bilgilerimi tazelemekteyim.
Kars Oblastı, Rusya
İmparatorluğu'nun Ayastefanos Antlaşması ile Osmanlı
Devleti'nden aldığı Kars ve çevresindeki topraklarda 1878 yılında
kurulmuştur. Oblastın ilk valisi Viktor Antonoviç Françini'dir. Osmanlı Devleti
döneminde oblastın bulunduğu topraklar Çıldır Eyaleti ve Kars
Eyaleti'ne, 1845 yılından sonra da Erzurum Eyaleti'ne bağlıdır.
Bölgenin Rusya
İmparatorluğu tarafından ilhak edilmesiyle,
bölgedeki Türk-Müslüman halkın büyük bir kısmı (Rus kaynaklarına göre
1878-81 yıllarında 111.000 kişi) Türkiye'ye göç etmiştir. Onların yerine buraya
Rusya ve Transkafkasya'dan (Zakafkasya)
Molokan ve Doukhobor dini azınlıkları dahil Ermeniler, Gürcüler ve Ruslar
yerleşmiştir. Rusya İmparatoru II. Nikolay, eşiyle Kars'a yaptırdığı av
köşkünde kalmıştır. Bunun dışında II. Nikolay, Kars'ta birçok bina da
yaptırmıştır. Bölgenin stratejik öneminden dolayı oblastta Askeri
Halk İdaresi kurulmuştur ve başına da tümgeneral yetkisinde askeri bir vali
atanmıştır.
Oblastta, Kafkasya Cephesi'nde zarar
gören Kars ahalisine yardım amacıyla Kars Oblastı Komitesi kurulmuştur. 1917 yılındaki Ekim
Devrimi'nden ve Rusya İmparatorluğu'nun dağılmasından sonra Kars Oblastı'nın
topraklarının bir kısmı Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti'nin kontrolü
altına, topraklarının kuzey kısmı Gürcistan Demokratik Cumhuriyeti'nin
kontrolü altına girmiştir. Fakat Güneybatı Kafkas Geçici
Hükûmeti bölgeyi yeniden kontrolü altına
almıştır. 1921 tarihli Kars Antlaşması ile eski Kars
Oblastı toprakları resmi olarak Türkiye'nin olmuştur.
Konuya ilişkin
kapsamlı bilgiyi Candan Badem: Çarlık
Rusyası Yönetiminde Kars Vilayeti kitabından edinebilirsiniz. Bu kitapta,
93 Harbi olarak adlandırılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Rusya
tarafından ilhak edilmiş olan ve 1918’e kadar çarlık yönetiminde bir vilayet (Karsskaya
oblast) oluşturan bugünkü Kars ve Ardahan illeri ile Erzurum’un
Oltu, Olur, Şenkaya ve Narman ilçelerinin 1878-1914 yılları arasındaki
öyküsü anlatılır. Rusya, Gürcistan ve Ermenistan’da bulunan çarlık arşivleri
ile Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden belgelere dayanan bu araştırma, o
dönemde Kars vilayetinde meydana gelen demografik, etnografik, ekonomik, idari,
siyasal ve kültürel değişimler, göçler ve toprak sorunu üzerinde duruyor.
Yazarla
yapılmış bir söyleşi için tıklayın lütfen.
Kars Büyük
Anadolu Oteli 0474-2126067/0542-6254749
Kars ÖE
0474-2120049
Tahsin Bey
ile, Kars
|
Kristal Rasim
Usta Mutfağı
|
Kars by
Night
|
Kars
sokaklarında yürümekteyim.
Yürüdükçe de hafızam yavaş yavaş canlanıyor
|
3. gün
(devamı) Kars II
[bisikletle]Türkiye: Çoruh Nehri Boyunca
Kars-Sarıkamış = 58,39 km
Sarıkamış–Horasan = 74,05 km
Horasan–Narman = 93,09 km
Narman–Uzundere = 67,31 km
Uzundere–Yusufeli = 57,77 km
Yusufeli–İspir = 57,77 km
İspir–Baksı = 66,89 km
Baksı–Bayburt = 66,77 km
Bayburt–Köse = 62,96 km
Köse–Şiran = 55,80 km
Şiran–Alucra = 45,81 km
Alucra–Şebinkarahisar = 41,68 km
Şebinkarahisar–Suşehri = 53,26 km
Suşehri–Zara = 59,42 km
Zara–Sivas = 71,93 km
Sivas–Yıldızeli = 48,79 km
Yıldızeli–Tokat = 60,60 km
Tokat–Almus–Görümlü = 58,76 km
Görümlü–Erbaa = 101,38 km
Erbaa–Kumluca = 27,77 km
Kumluca–Amasya = 54,07 km
İlginizi
çekebilir [bisikletle]Türkiye: Safranbolu’da Zaman (İncebacaklar–Safranbolu)