2 Ağustos 2017

[bisikletle]Türkiye: Çoruh Nehri Boyunca

Azgın akar kıvrak yönü / Tutulmaz sanırsın önü / Dört koldan gelir suyu / Ak bakalım Çoruh nehri

Yusufeli’ye seninle varılır / Pirinçler çimlenir, başak salınır / Zeytin ağaçları üstüne eğilir / Ak bakalım Çoruh nehri

Nice cana mezar oldun / Anaların yüreğine köz koydun / Kaybolan bulunmadı uğrak yol oldun / Ak bakalım Çoruh nehri

Suyuna düşen bulunmaz / Gençler yüzerken yorulmaz / Suyun kolay kolay durulmaz / Ak bakalım Çoruh nehri

Baharda daha azarsın / Ne varsa önüne katarsın / Tortum’da çıkar, Batum’da bitersin / Ak bakalım Çoruh nehri

Baraj diye suyunu tuttular / Yıllardır taşı, toprağı sana kattılar / Nasıldın, ne hale soktular?  / Ak bakalım Çoruh nehri

Asma köprünü yıktılar / Yerine betonarme döktüler / Suyunu kaç metre küp yaptılar / Uslandın bak Çoruh nehri

Bakirdin, temizdin bozdular seni / Kaç türlü ihaleyle böldüler yerini / Sonunda ele avuca aldılar seni / Gölet oldun Çoruh nehri

Gülden Taş



Doğu Anadolu Erzurum-Kars Bölümünden başlayıp Doğu Karadeniz’e, oradan İç Anadolu Yukarı Kızılırmak üzerinden Orta Karadeniz’e ulaşan, Çoruh, Kızılırmak ve Yeşilırmak nehirlerini de içine alan bir tur, Çoruh Nehri Boyunca...











31 Temmuz 2017, Pazartesi / İstanbul - Ankara - Kars (otobüs-tren) (1. gün)

Doğu Ekspresi artık Ankara’dan hareket ettiğinden (hatta Ankara’dan da değil, Başkentray çalışması nedeniyle yıl sonuna kadar Irmak köyünden), Kamil Koç’tan Kırıkkale bileti alıp Irmak yakınında, yol üstündeki Yıldırım Dinlenme Tesisleri’nde inmek üzere organize oldum. Son Hititlerin İzinde turumda buralardan geçerken iyicene bakınmış, ineceğim yeri belirlemiştim.

Sabah 11 otobüsüne, beni yolcu etmek üzere Firuzan’la beraber gittik. Her zamanki gibi gene ilkin kaptandan bisiklet konusunda biraz mırın kırın duysak da, neticede gelen MAN otobüsüne ön tekeri ve seleyi sökerek güzelce yerleştirdik velespiti. 2+1 koltuk düzeni olduğundan, rahat bir yolculukla saat 18 gibi Irmak yol ayırımında indim. Köy fazla uzak değil, zaten minnacık bir yer. Ama bu tren meselesinden dolayı Ankara-Irmak arası TCDD otobüsle yolcu taşıdığından, etrafta fazlaca park etmiş otobüs vardı.

Tren hazır, yolcusunu bekliyordu. İnsanlar da bavulları ve eşyalarıyla biniyorlardı. 7 nolu yataklı vagonunda 10 nolu koltuk benimdi. Son vagon. Kondüktör kapıda gelenleri karşılıyor, yardımcı oluyordu. Çantalarımı alıp kompartımana götürürken ben de furgon vagonuna, genelde en önde lokomotiften sonra olur, bisikleti bırakmak üzere yöneldim. Uyduruk bir istasyon olduğundan daracık bir yürüme bandı üzerinde, gereğinden fazla kalabalık insanlar arasından başa vardığımda tatsız bir haberi öğreniyorum: Furgon takılmamış! “Eee, nedcez?” Kapı arası bir yer gösteriliyor ama içime sinmiyor. Sabitleyecek yer yok ve ayak altı. “Personel odasına almaz mısınız?” - “Olmaz, buraya izin yok.” - “Eee...?” Eeesi beesi yok, kös kös geri dönüyor ve yataklının kondüktörüne, Satılmış Bey’e derdimi anlatıyor, yardım istiyorum. İlgili bir insan, “Bisikleti burada mı bırakacağız, elbette bir çaresini bulacağız” diyor ve son vagonda olduğumdan arka girişe, ara boşluğa, WC önüne velespiti çıkartıyor, güzelce sabitliyor(uz). Ohh be, göğsüm rahatladı, sıkıntı basmıştı. Nedense her seferinde içimi bir heyecan kaplar, otobüse binerken de. Gene nasıl olacak, dert edecekler mi, sağlam çıkacak mı? Son gezide çamurluk yamulmuştu. Her defa yeni bir şey öğreniliyor. Bu sefer de, yataklı bileti alınacaksa en son vagon tercih edilmeli, bisiklet açısından!

Hareket öncesi tren yakınında dolanıyorum. İzmirli iki üniversite öğrencisi, Selim ve Berkay beyler. Onlar da Kars’a, Ani’ye gidiyorlarmış. Tarih bölümünde okuyorlar. Okuduklarımızın yerlerini görmek istiyoruz. Çok yerinde bir düşünce. Öğretmenevi’nde (ÖE) kalacaklarmış, benim otele (Büyük Anadolu Oteli) transfer ediyorum. 2 kişi 75 yerine 45 liraya düşünce çok seviniyor, yemek paramız çıktı diyorlar.

19.20, tren saatinde hareket ediyor. Herhalde yol almanın bisiklet dışında en güzel seçeneği tren olsa. Tıngır mıngır ilerliyoruz. Güneş alçalmış, gölgeler uzamış, ışık yatay, coğrafya çok keyifli bir kızıllığa bürünmüş. İç Anadolu stepleri önümde uzuyor. Bu güzel tablonun içine dalmış gidiyorum.

Bir gün boyunca ‘evim’ olacak kompartımanda buzdolabı (içinde ufak tefek ikramlar bırakılmış), sıcak suyu olan lavabo ve yüz havlusu ile çalışma/yemek masası olarak açılan bir ünite var. Çarşaflar tertemiz, mis gibi kokuyor. Sanki kolalanmış gibi.

Hava karardı. Bir beşik yumuşaklığında sallanan trende gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başlarken kendimi uykunun kollarına teslim ediyorum.

Kamil Koç


TCDD




Tren hazır, yolcular da gelmekte

























1 Ağustos 2017, Salı / Doğu Ekspresi (2. gün)

Kompartıman soğuk oldu geceleyin. Klimayı kapatmıştım, battaniyeyi üzerime çekip uyudum. Ancak yatak boyu biraz kısa geldiğinden çapraz sığabildim. Ama yatay uyumak dikey uyumaktan (gene de) daha iyi :)) Perdeyi örtmediğimden günün ilk ışıklarıyla uyanıyorum. Çok güzel bir coğrafyada gidiyor tren, el değmemiş bir doğa. Karayolu gibi yerleşim yerlerinden geçmediğinden dağlar, bayırlar, ovalar, vadiler, nehirler ve bolca tüneller. Hep yakınırım, neden bizde demiryolu bu kadar zayıf? Malum sebepten, gomonist işiymiş de, özel teşebbüs olmalıymış da... anlat anlat heyecanlı oluyor durumları. Bir doğru iş görebilsem!

24 saatlik keyifli bir yolculuk sonrası tam saatinde, 18.55’de Kars garına giriyoruz. Bu arada pedallayacağım Kars-Sarıkamış-Horasan yolunun da yakınından geçerek muhteşem bir bölgeden döneceğimi gördüm. Aslında bu tren yolculuğunun şöyle de bir yararı oldu; Sivas-Erzurum bölgelerinin coğrafi durumunu, çizdiğim rotaların alt yapılarını da görmüş oldum. Daha sonraki turlarda çok işime yarayacak.

Selim ve Berkay beyler ile birlikte Büyük Anadolu’yu sora sora buluyoruz. Nesip Bey kapıda karşılıyor bizi. Odalarımızı gösteriyor. Bisiklet lobiye alınıyor. Geçen gelişime göre otel biraz daha harap olmuş görünümde. Avlusunda ve yan binasında bir inşaat faaliyeti sürmekte. Veya yıkım mı var, anlayamadım. Nesip Bey, “Araç park yeri hazırlıyoruz. Satış elemanları sıkça kalıyorlar ve araçlarına yer bulamıyoruz...” olarak açıklıyor durumu.

Eşyaları kabaca odada açtıktan sonra, hava da fazla kararmadan karnımı doyurmak üzere Kristal Lokantası’na gitmek istiyorum. Yedi sene önce geldiğimizde Kars’ta 5 gün kalmıştık Firuzan’la. Bu süre zarfında yemeklerimizi Kristal’de yemiş, Tahsin Bey’le hoş bir dostluk oluşmuştu. Ancak eski yeri otelin hemen karşısındaydı, şimdi daha uzağa taşınmış. Ve abisi ile olan ortaklığını çözmüş. Adres tarifi alırken tesadüf abi Yasin Bey geliyor ve beni kardeşinin yeni yerine bırakıyor. Burada lokantanın adı Kristal Rasim Usta olmuş. Rasim Bey babaları, lokantacılık işini 50 yıl önce başlatan.
Tahsin Bey’le yedi yıl sonra tekrar karşılaşmak hoş oluyor. Kucaklaşıyoruz ve yemek eşliğinde yedi yılı özetlemeye çalışıyoruz. Çok şeyler olmuş, iyi-kötü, ama yaşam sürüyor ve mücadeleye devam diyor. Ezo gelin çorba+bulgur+kuru (hepsinden az az), yanına geleneksel ikramları çoban+yoğurt+acılı ezme ile karnımı doyuruyorum. Üzerine içilen sade kahveyle de taçlandırıyorum. Tahsin Bey parasını almak istemiyor, misafirimsin diyor. Nezaketine teşekkür ediyor, sabah kahvaltıda buluşmak üzere lokantasından ayrılıyorum.

Ve Kars sokaklarında yürümekteyim. Yürüdükçe de hafızam yavaş yavaş canlanıyor. Orası-burası-şurası.... Neresi? Oldukça değişiklik olmuş şehirde. Kars o zaman da bugün de hoşuma gidiyor. Hanımeli Kars Mutfağı’na uğruyor (o zaman adı Hanımelinden idi), Dilek Hanımın Kars dışında olduğunu, eşi Çetin Bey’in ise yarın öğlen geleceğini öğreniyorum. Bu tatlı çiftle de yıllar önce tanışmış, güzel bir dostluk kurmuş, yemeklerini tatmış, Çetin Bey’in akordeonunu dinlemiştik.

Suyumu odaya bırakmak üzere yürürken Selim ve Berkay beylere rastlıyor, yarınki Ani hazırlıklarını gözden geçiyoruz. Sonra tekrar çıkıyor, ara sokaklarda gezinirken rastladığım Kahve Diyarı’ndan alınan Doppio Espresso’nun (7,5) yoğun tadı ve aromasıyla dolanıyor, ÖE’yi ve Şeytan Pazarı’nı buluyor, yarının planlarını yapıyorum. Hava serinledi, yanıma sarı montumu iyi ki almışım. Saat 11’e gelmekte, sokaklar halen dolu. Bense artık döneyim. Odada, uyumadan önce tabletten Kars’a ilişkin bilgilerimi tazelemekteyim.

Kars Oblastı, Rusya İmparatorluğu'nun Ayastefanos Antlaşması ile Osmanlı Devleti'nden aldığı Kars ve çevresindeki topraklarda 1878 yılında kurulmuştur. Oblastın ilk valisi Viktor Antonoviç Françini'dir. Osmanlı Devleti döneminde oblastın bulunduğu topraklar Çıldır Eyaleti ve Kars Eyaleti'ne, 1845 yılından sonra da Erzurum Eyaleti'ne bağlıdır.

Bölgenin Rusya İmparatorluğu tarafından ilhak edilmesiyle, bölgedeki Türk-Müslüman halkın büyük bir kısmı (Rus kaynaklarına göre 1878-81 yıllarında 111.000 kişi) Türkiye'ye göç etmiştir. Onların yerine buraya Rusya ve Transkafkasya'dan (Zakafkasya) Molokan ve Doukhobor dini azınlıkları dahil Ermeniler, Gürcüler ve Ruslar yerleşmiştir. Rusya İmparatoru II. Nikolay, eşiyle Kars'a yaptırdığı av köşkünde kalmıştır. Bunun dışında II. Nikolay, Kars'ta birçok bina da yaptırmıştır. Bölgenin stratejik öneminden dolayı oblastta Askeri Halk İdaresi kurulmuştur ve başına da tümgeneral yetkisinde askeri bir vali atanmıştır.

Oblastta, Kafkasya Cephesi'nde zarar gören Kars ahalisine yardım amacıyla Kars Oblastı Komitesi kurulmuştur. 1917 yılındaki Ekim Devrimi'nden ve Rusya İmparatorluğu'nun dağılmasından sonra Kars Oblastı'nın topraklarının bir kısmı Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti'nin kontrolü altına, topraklarının kuzey kısmı Gürcistan Demokratik Cumhuriyeti'nin kontrolü altına girmiştir. Fakat Güneybatı Kafkas Geçici Hükûmeti bölgeyi yeniden kontrolü altına almıştır. 1921 tarihli Kars Antlaşması ile eski Kars Oblastı toprakları resmi olarak Türkiye'nin olmuştur.

Konuya ilişkin kapsamlı bilgiyi Candan Badem: Çarlık Rusyası Yönetiminde Kars Vilayeti kitabından edinebilirsiniz. Bu kitapta, 93 Harbi olarak adlandırılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Rusya tarafından ilhak edilmiş olan ve 1918’e kadar çarlık yönetiminde bir vilayet (Karsskaya oblast) oluşturan bugünkü Kars ve Ardahan illeri ile Erzurum’un Oltu, Olur, Şenkaya ve Narman ilçelerinin 1878-1914 yılları arasındaki öyküsü anlatılır. Rusya, Gürcistan ve Ermenistan’da bulunan çarlık arşivleri ile Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden belgelere dayanan bu araştırma, o dönemde Kars vilayetinde meydana gelen demografik, etnografik, ekonomik, idari, siyasal ve kültürel değişimler, göçler ve toprak sorunu üzerinde duruyor.

Yazarla yapılmış bir söyleşi için tıklayın lütfen.

Kars Büyük Anadolu Oteli 0474-2126067/0542-6254749
Kars ÖE 0474-2120049


Tahsin Bey ile, Kars


Kristal Rasim Usta Mutfağı



Kars by Night


Kars sokaklarında yürümekteyim. 
Yürüdükçe de hafızam yavaş yavaş canlanıyor 
















3. gün (devamı) Kars II





[bisikletle]Türkiye: Çoruh Nehri Boyunca

Kars-Sarıkamış = 58,39 km


Horasan–Narman = 93,09 km

Narman–Uzundere = 67,31 km

Uzundere–Yusufeli = 57,77 km

Yusufeli–İspir = 57,77 km

İspir–Baksı = 66,89 km

Baksı–Bayburt = 66,77 km

Bayburt–Köse = 62,96 km

Köse–Şiran = 55,80 km

Şiran–Alucra = 45,81 km



Suşehri–Zara = 59,42 km

Zara–Sivas = 71,93 km

Sivas–Yıldızeli = 48,79 km

Yıldızeli–Tokat = 60,60 km


Görümlü–Erbaa = 101,38 km

Erbaa–Kumluca = 27,77 km

Kumluca–Amasya = 54,07 km