31 Ağustos 2017

[bisikletle]Türkiye: Çoruh Nehri Boyunca (Amasya II) -B-


30 Ağustos 2017, Çarşamba / Amasya – II (31. gün) -B-

Blogspot sınırlı alan tanıdığından günün gezi notları bölünmek zorunda kalınmıştır. Öncesi için lütfen tıklayın.

Bedesten Çarşı ne yazık ki başından geçenlerden dolayı kimliğini kaybettiği gibi, içindeki dükkanlarla iyicene yoz bir hal almış. Taklit marka ürünlerle dolu, t-shirt, çanta, ayakkabı, pantolon vs. Sokaklar, çarşılar kalabalık ama. Bayram alış verişleri, şekerciler, çikolatacılar...

1483 yılında II. Bayezid’in kapı ağalarından Hüseyin Ağa tarafından yaptırılan Bedesten, günümüze ilk haline göre önemli değişikliklere uğrayarak ulaşmıştır. Amasya ve çevresinde birçok hayratı olan Hüseyin Ağa’nın, vakıflarına gelir sağlamak amacıyla inşa ettirdiği bedesten 1668 yılında yaşanan depremde büyük zarar görmüştür. Uzun süre belli bir onarım görmeyen bina 1865 yılında zamanın Amasya Mutasarrıfı Ziya Bey’in (Şair Ziya Paşa) Amasya’da başlattığı imar çalışmalarına dahil edilmiştir. Ancak bu çalışmalarla bedesten yeniden ihya edilmemiş, aksine, üzerlerindeki kurşun kaplamaları sökülerek kubbeleri yıkılmış, yıkılan kubbelerin yerine yapılan çatıyla binanın üzeri kapatılmıştır. Fakat bu da uzun ömürlü olmamış, yapılan çatının bir süre sonra çökmesiyle bedesten uzun bir süre üzeri açık bir halde ayakta kalmaya çalışmıştır. Yıllar içerisinde harap hale gelen ve sadece beden duvarları sağlam kalabilen bedestenin Yeşilırmak’a yakın olan bölümü 1950’lerde yıkılarak yerine iş hanı yapılmıştır. Bedesten’in geriye kalan kısmının bugün gördüğümüz halini alması Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce 1971’de yapılan restorasyonla mümkün olmuştur. Bu kapsamlı restorasyonla, neredeyse 500 yıldır her şeye rağmen ayakta kalmayı başarabilmiş yaşlı duvarlar yeniden hayat bulmuş, üzerleri örtülmüş, sayıları azalmış olsa da bedesten yeniden kubbelerine kavuşmuştur.

Dün geçtiğim yerleri tekrar dolaşıyor, ormancıların müzesi kapalı olduğundan göremiyor, Saraydüzü Kışla Binası/Milli Mücadele Müzesi’ni geziyorum. Mustafa Kemal’in 1919 yılı haziranında Amasya’ya gelişinde üs olarak kullandığı ve Amasya Tamimi’nin kaleme alındığı yer. Ancak Sivas’takinden sonra bu müze çok basit kalıyor. İki salon, birinde heykeller, bunlardan birisi Atatürk ama benzerliği pek yok, silahlar ve kopyalanıp basılmış, o günün yazışmaları ve fotoları. Diğer salon ise halıya dokunmuş Atatürk ve mücadelenin baş kahramanları, İstiklal Marşı, Gençliğe Hitabı gibi şeyler.

Saraydüzü Kışla Binası. Bölgede bulunan ve yaklaşık 350 yıl boyunca Osmanlı şehzade ve sultanlarının doğup büyüdükleri, ikamet ettikleri saraylar uzun yıllar boş kalmış, 1883 yılında bakımsızlık ve depremler nedeniyle yıkılarak tamamen ortadan kalkmıştır. Bu sarayın kalıntılarının bulunduğu alanda, Amasya ve bölgesindeki azınlıkların taşkınlıklarını önlemek için ihtiyat askerlerinin ikamet edeceği binaya ihtiyaç duyulmuş, 3. Orduya bağlı 5. Kafkas Fıkrası (Alay sancağı) için 1898-1900 yılında sarayın olduğu yere 5 binadan oluşan kışla binası inşa edilmiştir. 1930 yılından sonra önemini yitiren Kışla Binası, 1944 yılında tamamen yıktırılmış, yerine askeri lojman ve subay orduevi yaptırılmıştır. 1986 yılında ise heyelandan etkilenme sebebiyle bina tamamen yıkılmıştır. 1997 yılında binanın tekrar yapılması kararı alınmıştır. Fakat bulunduğu yer heyelan riski taşıması itibariyle binanın başka bir yere yapılması kararı alınmıştır. Şamlar Mahallesi girişinde 2007 yılında eski dış görünümüne sadık kalınarak, rekonstrüksiyon olarak bugünkü görünümüne kavuşmuştur. 

Görülüyor ki ne eski sarayları, ne de tarihi kışlayı muhafaza edebilmişiz. Büyük Ağa Medresesi kuran kursu olmuş. Güzelim mekana yerleşmişler. Yetmemiş bir de karşısında açmışlar. Dersliğin birinde bir genç öne arkaya sallanmakta, hafızlıyor. Bu kadar imama, kursa mı gerek var? Yani hemşire, teknisyen yetiştirsen daha faydalı olmaz mısın? Ama aydın insan onların kandıramayacağı insan olarak çıkıyor. Halbuki bunları eğitim sırasında programlıyorlar kendilerine. Zaten yeni açılan bekçi kadroları da tamamen kendi adamlarına yer açmaktan öte değil.

Kapı Ağası (Büyük Ağa) Medresesi. Sultan II. Bayezid'in Kapı Ağası Hüseyin Ağa tarafından 1488 yılında yaptırılmıştır. Planı klasik Osmanlı medrese formundan farklılık gösterir. Özellikle Selçuklu mezar anıtlarında görülen sekizgen plan şeması ilk kez bu medresede uygulanmıştır.

Medreseye kuzey-batı kenarında bulunan büyük yay kemerli kapıdan girilir. Giriş kapısının hemen ardında her iki yanında dikdörtgen nişlerin yer aldığı küçük bir dehliz bulunur. Medresenin ortasında bulunan sekizgen avlunun etrafı her kenarda bulunan dörder sütun ve bu sütunlar üzerine oturan sivri kemerli revaklarla çevrelenmiştir. Bursa kemeri olarak adlandırılan tarzda yapılmış bu kemer yapısı iç mimariyi daha da güzelleştirmiştir. Üzerleri tonozlu bu revaklardan öğrenci hücrelerine geçilir. Dikdörtgen mermer çerçeveli birer pencere ile dışarıya açılan hücrelerin üzerleri sekizgen kasnaklı kubbelerle örtülüdür.

Medresenin güney kenarında öğrenci odalarından daha büyük ve daha yüksek bir kubbeyle örtülü, aynı zamanda mescit olarak da kullanılan dershane bulunur.
AmasyaKültür

İçerilere, arka sokaklara giriyor, tarihi yerleri güzelce geziyorum. Ayas Ağa (Şamlar) Camii. Girişine kocaman “Çimlere Basmayın – Gülleri Koparmayın” yazmışlar. Amasyalılar’da gül merakı mı var?

Küçük Ağa (Şamlar-Ayas Ağa) Külliyesi. 1495 yılında II. Bayezid’in Kapı Ağası Ayas Ağa’nın inşa ettirdiği cami, medrese, sübyan mektebi ve hazireden oluşan külliyedir.

Şamlar Mahallesi’nde bulunmasından dolayı camiye Şamlar Camii de denir. Yine yaptıranından dolayı Ayas Ağa Camii olarak da bilinir. Kare planlı, tek kubbeli caminin duvarları moloz taştan örülmüştür. Kuzeyinde üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunur. Caminin altıgen bir kaide üzerine oturtulan minaresi tuğla örgülü ve taş şerefelidir. Kaidenin orijinal olduğu bilinmektedir ancak gövde ve şerefe sonradan yapılmıştır.

Medrese, caminin kuzeyindeki avluyu üç taraftan çeviren odalardan oluşur. U planlı klasik Osmanlı medreselerindendir. Kenarlarda sade başlıklı, silindirik on iki sütunun taşıdığı on üç kubbe ile örtülü revaklar bulunmakta, bunların arkasında da öğrenci odaları sıralanmaktadır. Odalarda birer ocak ve dolap bulunur. Medresenin bir dershanesi yoktur. Yapının doğu ucunda öğrenci odalarının sonunda biraz daha geniş inşa edilmiş kısım ise bugün kütüphane olarak kullanılan sübyan mektebidir.


Kumacık Hamamı, halen faal. Havuzu bile var. 1495 yılında Kapıağası Ayas Ağa tarafından yaptırılmıştır. Moloz taş kullanılarak inşa edilen hamam geleneksel Osmanlı hamam mimarisine uygun bir şekilde soğukluk, ılıklık ve sıcaklık kısımlarından oluşur. Soyunmalık kısmı kare planlıdır ve üzeri Türk üçgenleriyle geçilen büyük bir kubbeyle örtülmüştür. Sıcaklık bölümü üzeri de yine kubbeyle örtülüdür. Bugün ‘Bayanlar’ günü, haftanın iki gününü ayırmışlar, pazartesi ve çarşambayı. Diğer her gün ‘Erkeklere’. Kadın-Erkek, Bay-Bayan farkı nedir? Candan Çiftçi’yi dinliyoruz...

Üzerine çok tartışılan ve çoğu zaman özellikle erkekler tarafından gereksiz ve feminist bir tutumla abartıldığı düşünülen bir konu bu. Ancak farkındaysanız özellikle son yıllarda bu kullanım, toplumsal bilinçaltımıza sızarak gitgide dilimizde kullanımı normalleştirilmeye çalışılıyor. Öyle ki artık kadınlar bile kadın demekten utanır hale geldi. Abartılan, gereksiz büyütülen bir tutum olduğunu düşünmeden önce konunun esas nedenlerini ve haklılığını bir kez daha anlatabilmek adına:
1. İlk önce şunun ayrımını ortaya koymakta fayda var; 'Kadın' ve 'Erkek' kelimeleri cinsiyet belirtmede kullanılır.
2. 'Bay' ve 'Bayan' kelimeleri ise cinsiyet belirtmeye gerek duyulmadığı durumlarda, birer hitap şekli olarak kullanılır.
3. Elbette ki biri ile konuşmanız, seslenmeniz gerektiğinde bu kelimeyi kullanabilirsiniz ama böyle durumlarda bile kullanmaktan kaçınmanızda fayda var. Örneğin "Bay, bakar mısınız?" diyemeyeceğiniz gibi "Bayan, bakar mısınız?" demeniz de abes kaçacaktır.
4. Yani asıl karşı çıkılan; kadın bireylerin cinsiyetlerinden bahsedildiği durumlarda, insanları bu kelimenin kullanımından kaçmaya iten algı ve zihniyettir. Boşuna abartılan ve büyütülen bir tartışma demeden önce asıl nedene odaklanırsanız, olayın haklılığını ve bu konudaki ısrarın yalnızca feminist bir söylem olmadığını da göreceksiniz.
5. 'Ama benim niyetim kötü değil, sadece kibarlık olsun diye böyle söylüyorum.' Eğer kendinizi bu şekilde savunuyorsanız özrünüz kabahatinizden daha büyük! Çünkü bu neden kibarlık olsun ki, size bunun daha kibar olduğunu düşündüren ne?  Bu, tamamen kadını cinsel kimliğinden uzak tutmaya çalışan erkek egemen sistemin bize dayattıklarının bir sonucudur. Ayrıca asıl yanlış olan bu kelimeyi ve çağrışımlarını ayıp bulan zihniyettir.
6. Bir de bundan daha da vahim olan şu savunma var tabii; Kadın-kız ayrımı yapmaktansa daha naif olduğunu düşünüyorum.
7. Zaten kız diye de bir cinsiyet yoktur. Kadın/Erkek; tıp dilinde “Dişi/Erkek” olarak geçer. Bunların küçük yaşta olanlarına da kız/oğlan denir.
8. Ancak esas niyetiniz gerçekten kibar olmaksa; bu kelime yerine 'hanımefendi' kelimesini kullanmanız çok daha 'kibar' olacaktır.
9. Bunda büyütülecek ne var demeyin! Bize bu algıyı yaratan tutucu zihniyet konuşma dilimize lanse edilerek bu kullanım normalleştirmeye çalışılıyor. Ve bunun karşısında durup, algılarımızla oynanmasına izin vermemek hem kadınların hem de erkeklerin en önemli sorumluluklarından biri olmalı.
10. Esas kimliğin söz konusu olduğu durumlarda yalnızca cinsiyet belirten 'kadın' kelimesinin ayıp olarak algılanıp, yerine bayan sözcüğü kullanıldığında bir art niyet aramak gayet normaldir.
11. Çünkü erkek egemen toplumumuzda kadın denilince hemen bu durum, bireyin medeni haline daha da kötüsü namusuna bağlanıyor. Ve sırf bu yüzden insanlar, kadın demek yerine bayan diyerek konuyu kapatıveriyor. Konunun en önemli noktası da burasıdır çünkü bu tutum yüzünden kadın cinsiyeti, bir sözcüğe sıkıştırılarak aşağılanıyor.
12. Ama ben yine de karıştırıyorum nerede hangisini kullanacağımı bilemiyorum diyorsanız, bir iki örnek verelim; Türkiye Kadınlar Basketbol Ligi, Kadın Reyonu-Erkek Reyonu, Kadın WC-Erkek WC, Kadın doktor/avukat/öğretmen doğru kullanımlardır. Daha da önemlisi; 8 Mart Dünya Bayanlar Günü değil, Kadınlar Günü'dür. 25 Kasım Uluslararası Bayana Karşı Şiddete Hayır Günü değil, Kadına Karşı Şiddete Hayır Günü'dür.
13. Zaten tüm bu nedenlerin dışında 'Kadın' kelimesi çok daha ahenkli ve güzeldir!

Ve hemen yanı başında Beyazıt Paşa Camii. Çelebi Mehmet devrinde Amasya Valisi Beyazıt Paşa tarafından 1414 yılında yaptırıldığı, ters T plan şemasına sahip, son cemaat mahallindeki kemerlerdeki işlemeler ve geometrik süslemeler ilgi çekmekte olduğunu öğreniyoruz girişindeki levhadan. Giriş kapısının iki yanında, dış cephede büyükçe Arap harfleriyle yazılar görülüyor. Böylesine yazıları Edirne’de bir camide de görmüştüm. Hatta Ara Güler bir SB fotoğrafında grafik ağırlıklı kullanmıştır. İbadet bölümü iki mekandan oluşuyor. Mihrabın bulunduğu ikinci mekan ilkinden daha küçük.

Caminin yanından bir su kanalı geçmekte. Pek fazla suyu yok, cılız bir akıntı var. Ancak bu kadarı bile ördekleri buraya çekmiş. Kalabalık bir topluluk kanal içinde gezinmekte.

Mehmet Paşa Camii, Sultan II. Beyazıt’ın oğlu Şehzade Ahmet’in lalası Mehmet Paşa tarafından 1486’da yaptırılmış. Külliye; cami, türbe, imarethane, tabhane, Türk hamamı ve handan oluştuğu yazıyor girişinde. Dıştan ziyaret ederek devam ediyorum dolanmaya. Tesadüf eseri Çörekçi Galip Usta’nın fırınına çıkıyor yolum. Mutlaka uğrayın, Amasya’nın ünlü haşhaşlı ve cevizli çöreğini burada yiyebilirsiniz demişti Cihan Bey. Ben de eve, Firu’ya Amasya Çöreği alıyorum, cevizli. Kilosu 30 lira. Bu fırın 1925’den beri üç kuşaktır hizmetteymiş. Bayılırım böyle yerlere.

Elimde gezdirmeyeyim çörekleri tüm gün, DSİ’ye bırakmak için otobüsü kullanıyorum. 65 durumu hoşuma gitti. DSİ’nin kapı güvenliği memurları ile başlayan sohbet bir kahveyle devam ediyor. Adaşım Mustafa Bey oldukça çok ülke gezmiş çalışarak. Ukrayna ve Venezuela’yı anlatıyor. Ukrayna’daki votka muhabbeti. 80’lik iki pinponun nasıl da şat attıklarını... Ben yıkıldım onlar ayaktaydı diyor. Venezuela’da ise, Türklerin alınmadığı kulübe (kapısında kocaman yazılmış) nasıl Rusça konuşarak girdiğini... Bizler maalesef görgüsüz, sonradan gör(eme)me bir milletiz. Oraya da gidip kendimizi rezil etmiş, istenmeyen duruma düşmüşüz.

Yemek için Beyoğlu’nu Mustafa Bey de öneriyor, bir uğrasam bari. Gene otobüse bindim. Ama bu şoför 65 yaş için ehliyeti kabul etmiyor. Nüfus cüzdanı istiyor. Yoksa bilet aldırıyor. Üç şoför kabul etti, bu Nuh diyor. Bu işi merak ettim, takip edeceğim İstanbul’dan. Hangisi doğru?

Beyoğlu Restaurant’ta (üstü otel) etsiz yemekler var. Az bamya+az pilav+yaprak sarma yoğurtlu+ikramları salata+acılı ezme+yoğurtlu (ne diyorlar bilmiyorum)=20 TL (aynen dünkü gibi). Yaprak sarmanın tadı ağır geldi, sanırım et suyu var bunda. Bitiremedim? Karar verene kadar maalesef birazını yedim. Hasta olur muyum acaba? Midemi mi yıkatsam? :))

Oturduğum koltuk ıslakmış, altıma yapmış gibi ayrıldım lokantadan. Dondurmacının önünden geçiyorum ama daha sonra. İçeri Şehir sokağındayım gene. Serhan’la telefonda konuşarak yürümekteyim. Kırma işi iyi durumdaymış. Dökme sırasına gelmiş.

Bu daracık yola trafik vermişler. Sürücüler sanki yarıştalar gibi hızlı sürmekte. Hiç mi başka yol yok da buradan izin veriliyor? En azından hız kesici tümsekler yap. Amasya’nın butik otellerinin bulunduğu bu güzelim yolda arabalar vızır vızır geçsin. Bu akıl ancak bizde olur. Arasan da başkasında bulamazsın. Kaymak Dondurmacı’sından bu sefer böğürtlen+limon+sakız (3,5) ile ayrılıyorum. Amasya’da çok kuvvetli rüzgar esmekte, soğuk da. Üşüdüm doğrusu. DSİ’ye dönerken güvenlikçilere kurabiye alıyorum Çörekçi Galip’ten. Akşam 11’de nöbeti bitince seyir tepesine çıkacağız Mustafa Bey ile.

Erken paydos edip 10’da alıyor beni adaşım. Seyir tepesinden Amasya geceleyin çok güzel. Hele Yalı Evleri ve Kale çevresine döşenmiş ışıklar Amasya’yı farklı renklere boyuyor. Varlıklı insanların konutları buradaymış. Bir otel (Apple Palace) ve 4 kafeterya/lokantası var. Biz önce Ali Kaya’ya uğruyor sonra daha şık dekore edilmiş başka bir yere, Yamaç Bistro’ya geçiyoruz. Birer kahve eşliğinde sohbetimiz sürüyor. Yarın yolcu olacağımdan çok da uzun kalmadan DSİ’ye beni geri bırakıyor. Seyir tepesini de görmek güzel oldu. Teşekkür ederim adaş.


Bedesten Çarşı 

Bedesten Çarşı içi 



Kral Kaya Mezarları




Eline parça parça para geçecek










Kunç Köprüsü


Saraydüzü Kışla Binası/Milli Mücadele Müzesi



Kapı Ağası (Büyük Ağa) Medresesi


Kapı Ağası (Büyük Ağa) Medresesi içi


Ayas Ağa (Şamlar) Camii    

Ayas Ağa (Şamlar) Camii bahçesi   




Kumacık Hamamı


Kumacık Hamamı


Beyazıt Paşa Camii


Beyazıt Paşa Camii




Beyazıt Paşa Camii içi



Kalabalık bir ördek topluluğu gezinmekte


Beyazıt Paşa Camii




Beyoğlu Restaurant


Kaymak Dondurmacı


Adaşım Mustafa Bey ile, Amasya




































































32. gün (devamı) Amasya-İstanbul - 30. gün (öncesi) Kumluca–Amasya