5 Ağustos 2017, Cumartesi / Horasan – Narman,
93 km (6. gün)
Oda
sıcaktı, bir de kışlık battaniye, piştim. Rahat uyuyamadım. 5 gibi uyandım.
Yemekte yediğim acı turşu biberler barsaklarımı yumuşatmış. Sıkıntılı bir
durum, yolculuk için özellikle. Tekrar dalamıyorum, biraz oyalanıp bari erken
çıkayım yola diye hazırlanmaya başladım. Ama uykumu al(a)mamış olmam beni
yorgun kılıyor. Zorla toparlanıyorum. Mutfakta duran peyniri almam için temizlikten
sorumlu hanımın gelmesi gerekiyor. Neyse 8 demişti 15 dakika erken geliyor ve
7.55’de ÖE’den ayrılmama fırsat veriyor.
Hava açık
ve serin, bu güzel. Daha gün ısınmamış. Yolum Erzurum’a doğru, güneybatı yönü,
Pasinler Ovası boyunca. Yol kaymak asfalt, dümdüz. Güvenlik şeridinden
gidiyorum. Ama böyle devamlı pedal basmak da sıkıcı, çevirmedin mi duruyorsun. Erzurum’a
giden çok, cumartesi trafiği mi?
Sağımda
tren yolu, arkasında uzanan upuzun çayırlarda sürüler otluyor. Hepsi büyükbaş.
Buzağılar hoplayıp zıplayıp koşturuyorlar. Hayvanın bile miniği başka oluyor. Aras
Nehri ise solumda akmakta. 1072 kilometre uzunluğundaki bu nehir Erzurum Bingöl
Dağları’nda doğuyor. 548 kilometresi ülkemizde akmakta, Türkiye-Ermenistan-Nahcivan-İran-Azerbaycan
sınırlarının bir kısmını oluşturarak Kura Nehri’yle birleşip Hazar Denizi’ne
dökülüyor. Kafkasların en önemli akarsuyu.
Yuh da
yuh..., solumdan geçen traktör hemen önüme daldı. Fikret Albay’a böyle biri
kasasıyla çarpmış, hastanelik etmişti. Bugün Narman’a gideceğim 90 kilometrelik
bir yol. Tırmanışı da var. Tren yolundan tek bir lokomotif geçmekte. Vagonları
olmayan. Komik görünüyor. Oyuncak gibi. Yol kenarına kadar gelmiş tarla
fareleri, ben yaklaştıkça geriye, yuvalarına kaçıyorlar. Çok matrak bir
görüntü. Öyle de çoklar ki. Taş rengindeler, uzaktan pek fark edemiyorsun. Hızlı üreme özelliğine sahip olmaları
nedeniyle özellikle Orta Avrupa’nın en çok görülen memeli türü olan tarla
fareleri, birkaç yılda bir belirgin oranda azalıp artan nüfuslarıyla; ekili
bölgeleri ve yeşil alanları yaşam alanı olarak seçerler. Yılda genellikle
4-6 doğum yapar, her
doğumda 5-9 arası yavru verir fakat birkaç yavrusu doğal şartlar nedeniyle
ölür. Yavruları doğumdan itibaren 3 hafta içerisinde sütten kesilirler ve bu
andan itibaren dişileri doğum yapabilir. Toprağın 10-70 cm altında yaşayan
tarla farelerine ait galeriler ve bu galerilere ait farklı giriş ve çıkış
delikleri bulunur. Beslendikleri
alana en az 3 delik açan tarla fareleri, her delik için farklı bir görev
yüklerler. Doğal düşmanları arasında kedi, köpek,
gelincik, baykuş, doğan, atmaca, şahin, yılan gibi hayvanlar yer alır denilmekte.
TeknikTürk
TeknikTürk
29 kilometre
sonra Köprüköy geldi. Adını aldığı köprüsü de çok güzel ama, bolca
resimliyorum. Tarihçesini okuduğumuzda İlhanlı hükümdarı Gazan Han’ın veziri
Emir Çoban Salduz tarafından yaptırıldığını öğreniriz, 1298’de. Aras nehrini
geçmemizi sağlayan yedi gözlü köprü bugün koruma altında, kullanılmıyor.
Selyaran denilen, suyun açıklara yönelmesi ve çarparak köprüye zarar vermemesi
için köprü ayaklarına yapılan gemi burnu biçimindeki taş bölümün üzerine
oturtulan çokgen kuleler değişik taşlar kullanılarak yapılmış. Buradan bile
fark ediliyor. Taşların renk harmonisi ve kulelerin üzerindeki süslemeler,
geometrik desenler, köprüye müthiş bir
estetik kazandırmış. Halk arasında Çobandede Köprüsü olarak anılmakta.
Buna da yörede bulunan Çoban Abdal yatırının neden olduğu sanılmakta.
[e] %20 harcandı. Kahvaltı etmeden çıkmıştım, Köprüköy’de
edeyim. Küçük bir yere benziyor. Tren yolunu geçip çayhanede yerimi alıyorum.
Yan masadaki beylerle tanışma, soru-cevap durumları. Yanımdaki peynir ve
lavaşla, onların ısmarladığı çayla karnımı doyuruyorum. Ayrılmadan bir şişe
suyla da mataraları dolduruyor ve tekrar Erzurum yoluna bağlanıyorum. 9 kilometre
sonra Narman ayırımı geldi. Sağa saptığımda yol tek şeride dönüyor, evsafı da
bozuluyor. Ama manzara güzelleşiyor. Ay çiçeği tarlaları ve dağlar başlıyor. 54
kilometre kalmış hedefime. Ve de önümdeki tırmanış.
Otlar,
samanlar balyalanmış götürülmeyi bekliyor. Hayvanların kış yiyecekleri. Bolca
ayçiçeği tarlaları da var. Uzaklarda, ağaçların altında oturmuş insanlar
görmekteyim. Cumartesi olduğundan piknik mi yapıyorlar? Tırmanıştayım, %2-3 ile. [e] 45,5 km/11.00/%40 harcandı. Rampa
dikleşiyor, %9’a kadar çıkıyor. Yoruldum, halsizim. Yumuşak barsak durumları
yordu. Eco yavaş geliyor, Normal’e geçtim. Tırmanıyorum ama 1001
şikayetle. [e] 51 km/11.25/%60 harcandı.
Bir an tepeye çıkayım istiyorum. Sonrası iniş, kurtarırım. Ama yapamayacağım. [e] 56 km/11.50/%80 harcandı. 2114
metredeyim. Hava da çok ısındı. Öğle vakti tepemde güneş. 59 kilometre gelmişim,
Ilıcasu diye bir yer burası. Sağda bir kulübe, terk durumlarında. Gölgeliğinde
sandalyeler görüyorum. Çekiyorum bisikleti gölgeye, biraz Firu’yla
dertleştikten sonra üç sandalyeden oluşturduğum yatağa uzanıyorum. Bir saat
nefis kestirdim. Bir saat de oyalandım, dinlendim. Karşı köyün teleyle
fotoğraflarını çektim. Yeni makinemde 40x zoom var, küçücük alette müthiş bir
şey. Eski kameranın objektifi çizilmişti. Nasıl oldu bilemiyorum. Mecburen
yeniledim, Canon SX720 aldım. Cep telefonuyla Bluetooth üzerinden iletişime
geçiyor falan filan...
Ilıcasu,
adını eskiden eteğinde kurulu olduğu tepeden çıkan sıcak kaplıca suyundan
almaktadır. Köyün ilk adı "kaplıca suyu, doğal termal su" anlamına
gelen "Çermiksu"dur. Sonradan bu ad "Ilıcasu" olarak
değiştirilmiştir. Köyün yaklaşık 500 yıllık bir geçmişi vardır. Ayrıca köyde
yıkılmış bir kilise bulunmaktadır (bu kilisenin şu an hiç kalıntısı
bulunmamaktadır).
Köprüköy’de
de zaten Deli Çermik Kaplıcaları var. Sindirim sistemi, böbrek-idrar yolları,
kan dolaşımı-kalp hastalıkları, metabolizma bozuklukları ve romatizmal
rahatsızlıklara olumlu etki yaptığı söylenmekte.
14.00 gibi
canlanmış olarak tekrar yola koyuluyorum. 2. bataryayı da takıp bu sefer High konumda hızla zirveye geldim, 2335
metre Çimenli Geçidi (63,3 km/14.25). Geriye dönüp çıktığım yola bakıyorum da, ne
rampaydı ama! 1557 metreden geldim buralara. Sadece tırmanış değil, ağustos
sıcağı da bir o kadar yordu. Bir de tam öğlene rast gelmesi. Tam ızgara
durumları.
Alınan
fotolar sonra yer çekimi beni hızla kendine çekiyor. Nasıl bir iniş, sormayın.
Tırmanışın armağanı. Yolun durumu pek parlak değil, çok dikkatli olmak lazım.
Hafif kasisler, küçük çukurlar. Önümü taramaktan çevreme fazla bakamıyorum.
Sıcaktan asfalt erimiş, kuru yerleri kollayarak inmekteyim. Ve halen iniyorum.
Yani bu yolu tersten hiç önermem, geldiğimden daha uzun ve beter.
Göllü
Mesire Yeri’nde tazelenen su, ki bu bile çok çok soğuk değil ve in, in, in...
Ara sıra kaçırdığım çukurlara tak diye vuruyor bisiklet. Kadrosu harika ama.
Yani malzeme gücünü kanıtlıyor. Üzerinde taşıdığı ağırlığı düşünsenize, 140 kilo.
Ve 60-70 kilometre hızla çarpıyorsun çukura.
Ne inişti
ammaaaa... 18 kilometre. Gelen coğrafya enteresan, kayaların şekilleri, renkleri
dikkat çekiyor. Peribacalarını göreceğim. Çok güzellermiş. Gelmeden epey yazı
okumuştum.
Kapadokya’daki Peribacaları ile Narman’daki
Peribacaları, oluşumları bakımından birbirinden ayrılmaktadır. Kapadokya’daki
Peribacaları volkanizma sonucu oluşmuş, Narman’da bulunanlar ise günümüzden
2,5-3 milyon yıl önce, akarsuların bir çökelme havzasına taşıdığı malzemelerin
zamanla aşınması sonucunda oluşmuştur. Kırmızı Peribacalarının bu rengi
almasının nedeni ise tortullardaki kırmızı renk demirin Fe2O3
şeklinde oksitlenmesidir.
Uzaktan
görünüyorlar, nereden girilir bilemiyorum. Kaçırmayayım, şu köye (Yanıktaş
Köyü) girip bir danışayım. Bankta oturan beye, tanışınca adaş olduğumuz
çıkıyor, perileri soruyorum. 3 kilometre kadar aşağıda girişi var diyor. Hazır
durmuşken, yanına, ağaç altındaki banka oturup sohbet ediyoruz. İstanbul Çağlayan’da
oturuyor, buralı. Hanımı ciddi hasta, koah, şeker ve başka durumlar. Bu sırada müthiş bir karga sürüsü akımı geliyor.
Neredeyse gökyüzü karardı. Kimi akan suyun kenarına, kimi ağaçlara konuyor.
Bunlar böyle birlikte ne ararlar, yaparlar? Beyinlerindeki bir bölümün
insanların beynindeki düşünmenin büyük oranda gerçekleştiği ve yüksek zeka
seviyesinin kaynaklandığı bölüm olan prefrontal korteksle karşılaştırılmakta.
Mükemmel problem çözücü oldukları, kendi aletlerini yapabildikleri ve
kullanabildikleri bilinir. Karmaşık bir sosyal yapıları olduğu da.
Ve Kırmızı Periler Diyarı’na dalıyorum.
Muhteşem bir duygu bu, kızıl kayalar. Gökyüzüne uzanan büyülü merdivenler gibi
sıralanmış bu olağanüstü yer şekilleri, ikinci Kapadokya diyorlar. Oluşumu ve
yapısı bakımından dünyada sadece Amerika'nın Kolorado Vadisi'ndeki Grand Kanyon
ile benzerlik taşıyor. UNESCO’nun Geçici Miras Listesi’nde. Bolca foto çekip
yolu takiple bir köye (Yoldere Köyü) geldim. Çayırda eğlenenler var. Beni
görünce bir genç koşarak yanıma geliyor. Çay içiyorlarmış. Ben de geleyim içeyim
diyorum ama yan evdeki adam “bayanlar”
diye genci uyarıyor. Götürme demeye getiriyor. Yani, nedcez bayanlara amuca?
Bir 7 kilometre
daha var Narman’a. Ön tekerden gelen vıy vıy sesler. Çamurluğu tutan tel
sürtmekte. Eğerek de durum değişmiyor. Araya sokulan bir tahta parçası geçici
bir çözüm oluyor.
Göbekten
sola, uzunca bir yoldan yaklaşıyorum Narman’a. Girmeden benzincide içilen bir ayzti
ve nihayetinde ilçeye, ÖE’ye gelmiş oldum. Sempatik bir yere benziyor. ÖE 15 lira.
Oda hiç fena değil, hatta buzdolabı bile var (hemen peynirleri koyuyorum). Bu
durumuyla 40’lık Sarıkamış'a ve 25’lik Horasan’a basar.
Kapı
önündeki beylerle tanışmaca, duş alıp karın doyurmak üzere çıkmaca. Küçücük bir
ilçe. Tarif üzerine Candan Lokantası’nı buluyorum, Merkez Camii karşısında, ama
bana göre sadece az pilav+cacık+az salata (ikram)+karpuz (günlerdir aş
eriyordum)=11,50 ile kalkıyorum. Ancak sineklere çare bulmaları lazım, fazlasıyla
var. İlaçtan baygın vaziyette yerlerde sürünüyorlar!
Biraz ara
sokaklarda dolaşmaca. Burası, bir merkezi olup etrafı gene köy halinde kalmış.
Binaları, sokakları... ÖE’nin karşısındaki büyük bina, kaymakamlık, belediye,
emniyet, hepsini bünyesinde toplamış. ÖE’ye girmeden önünde oturan beylerle
tanışma ve sohbet sonrası odama çekiliyorum.
Narman
yöresi sırasıyla MÖ 680-655 yıllarında Sakaların, daha sonra Arapların ve
Bizansların hakimiyeti altında kalmıştır. Selçuklu komutanı İbrahim Yınal'ın
Pasinler savaşını kazanması ile birlikte Selçuklu hakimiyetine girmiş, daha
sonra Osmanlıların eline geçmiştir. 1877-1878 yıllarındaki Osmanlı-Rus
savaşından sonra Rus hakimiyeti altına giren Narman, 1917 Bolşevik İhtilalinden
sonra Rusların çekilmesi ile birlikte, Rusların yerleştirdikleri Ermenilerin
saldırılarına maruz kalmıştır. Narman halkının gayretleri ile, Osmanlı ordusu
gelmeden 18 Mart 1918 tarihinde Ermeni mezaliminden kurtarılan Narman, 1954
yılında ilçe statüsüne kavuşturulmuştur. Kuruluş ismi Namurvan-Namervan olan
Narman, Araplar döneminde İd (Bayram) ismi ile anılmış, daha sonra Narman
ismini almıştır.
Horasan-Narman
Tur tarihi:
5 Ağustos 2017
Kat edilen
mesafe: 93,09 km.
Ortalama
hız: 18,5 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 5 sa. 2 dk., dışarıda geçen süre 8 sa. 47 dk.
En yüksek sıcaklık 39 ˚C, en düşük 22 ˚C, ortalama 32,7 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1120 m, kaybı (iniş) 1039 m.
En düşük irtifa 1546 m., en yüksek 2333 m.
Bisiklete biniş süresi 5 sa. 2 dk., dışarıda geçen süre 8 sa. 47 dk.
En yüksek sıcaklık 39 ˚C, en düşük 22 ˚C, ortalama 32,7 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1120 m, kaybı (iniş) 1039 m.
En düşük irtifa 1546 m., en yüksek 2333 m.
Garmin yol
bilgileri Horasan-Narman
Narman ÖE
0442-7412480
Hava açık ve serin, bu güzel. Daha gün ısınmamış |
Yolum
Erzurum’a doğru, güneybatı yönü, Pasinler Ovası boyunca. Yol kaymak asfalt, dümdüz |
Tren yolundan tek bir lokomotif geçmekte. Vagonları olmayan |
Çobandede
Köprüsü, Köprüköy
|
Taşların
renk harmonisi ve kulelerin üzerindeki süslemeler, geometrik desenler, köprüye müthiş bir estetik kazandırmış |
Yol
kenarına kadar gelmiş tarla fareleri, ben yaklaştıkça geriye, yuvalarına kaçıyorlar |
Narman’a saptığımda
yol tek şeride dönüyor, evsafı da bozuluyor
|
Ay çiçeği
tarlaları ve dağlar başladı
|
Tırmanıştayım, %2-3 ile |
Rampa dikleşiyor, %9’a kadar çıkıyor |
Tırmanıyorum ama 1001 şikayetle |
Mola yeri,
Ilıcasu
|
Ilıcasu
|
Karşı köyün teleyle fotoğraflarını çektim |
Bir saat nefis kestirdim. Bir saat de oyalandım, dinlendim |
Çimenli Geçidi,
2335 m
|
Alınan fotolar sonra yer çekimi beni hızla kendine çekiyor |
Nasıl bir iniş, sormayın. Tırmanışın armağanı |
Önümü taramaktan çevreme fazla bakamıyorum |
Göllü
Mesire Yeri
|
Sıcaktan asfalt erimiş, kuru yerleri kollayarak inmekteyim |
Peribacaları,
uzaktan görünüyorlar, nereden girilir
bilemiyorum, kaçırmayayım
|
Kırmızı
Periler Diyarı, Narman
|
Gökyüzüne
uzanan büyülü merdivenler gibi sıralanmış bu olağanüstü yer şekilleri, ikinci Kapadokya diyorlar |
Narman Bisiklet Yolu |
Narman |
Banu (5), Hayrunnisa
(9) ve İlknur (10)
|
Kaymakamlık,
Narman
|
7. gün
(devamı) Narman–Uzundere - 5. gün (öncesi) Sarıkamış–Horasan
[bisikletle]Türkiye: Çoruh Nehri Boyunca
Kars-Sarıkamış = 58,39 km
Sarıkamış–Horasan = 74,05 km
Horasan–Narman = 93,09 km
Narman–Uzundere = 67,31 km
Uzundere–Yusufeli = 57,77 km
Yusufeli–İspir = 57,77 km
İspir–Baksı = 66,89 km
Baksı–Bayburt = 66,77 km
Bayburt–Köse = 62,96 km
Köse–Şiran = 55,80 km
Şiran–Alucra = 45,81 km
Alucra–Şebinkarahisar = 41,68 km
Şebinkarahisar–Suşehri = 53,26 km
Suşehri–Zara = 59,42 km
Zara–Sivas = 71,93 km
Sivas–Yıldızeli = 48,79 km
Yıldızeli–Tokat = 60,60 km
Tokat–Almus–Görümlü = 58,76 km
Görümlü–Erbaa = 101,38 km
Erbaa–Kumluca = 27,77 km
Kumluca–Amasya = 54,07 km