7 Ağustos 2017, Pazartesi / Uzundere –
Yusufeli, 57 km (8.
gün)
Oda
rahattı, çarşaflar bembeyaz, bu beyazlık bana temizlik duygusunu veriyor,
desenli ve renkli çarşaf sevmiyorum, pencereden giren Tortum Çayı’nın şırıl
şırıl sesi. Keyifli bir uyku çektim. O nedenle biraz hazırlanmam gecikiyor ve
kahvaltı edip ÖE’den ayrılmam 9.45 gibi oluyor.
ÖE’nin
önündeki çalışmalar da bir an bitse, kamyonların döktüğü kumun tozu odaların
içine kadar giriyor. Kısa bir toprak yoldan Artvin yoluna çıkıverdim hemencecik.
Bugün 55 kilometre gibi tutacak Yusufeli. Genelde iniş. Hava güzel ama bugünler
çok sıcak geçiyor buralarda.
Uzundere
yavaş yavaş geride kalıyor. Müthiş dağların arasından sürüyorum. Duvar sanki,
tepelerini görebilmek için kafayı iyicene dikmek lazım. Çok da sert
görünüyorlar, keskin kenarlı. Sağımdan Tortum Çayı, mevsime göre gene de hızlı
akmakta. Kim bilir ilkbaharda nasıldır? Bu dağlar, bu su... ne de yakışmışlar
birbirlerine.
Yol tek
şerit, dalgalı bir asfalt. Dünkü, Uzundere’ye gelen yoldan daha iyi ama. Hafif,
%-1 gibi bir eğim var. Suluğun tutacağı kırılmıştı dün, onu sabah Ducktape ile
tutturdum. Böyle bazı malzemeleri yanında taşımak lazım. Ne olacağı bilinmiyor.
Sağ dizimde, bastıkça çok hafif bir ağrı, umarım sıkıntı yaratmaz.
Uzakta
gölün ucu göründü bile. Tortum Gölü, etrafını saran boz dağların eteğinde,
mavili yeşilli rengiyle bu ne güzellik böyle... diye pedallarken bu da ne?
Rampa! İlerimde kıvrılarak çıkmakta. Amaniiim! Unutmuşum, bir geçitten geçmem
lazım bugün de. Ama ne rampa, aniden dikleşti, duvar. %9’larla sürüyor, 15’i
bile görüyorum kenarlarda. 140 kiloyu High
ancak çıkarıyor. Hatta öyle sert dönemeçler var ki, karşı şeride bile geçmek
durumunda kaldım, eğimi hafifletmek için. Yol öyle geniş de değil, tek
arabalık, dar, sıkıntılı. Dönemeçlerde karşıdan gelenle çarpışmamak için önümü
mü kollasam, arkaya mı baksam?! Boş olsa yol hadi neyse, geleni gideni var. Bir
an önce kurtulmak için abandım pedallara. Bir buçuk kilometre böyle tırmanıldı,
zorlana zorlana. Ve burası 1160 metre Pirinkayalar Geçidi. Kışın buradan hayatta
çıkılmaz! Beş altı sene önce uçan arabada beş kişi yaşamını yitirmiş. O nedenle
Dehşet Göleti denilmekte.
Son Dakika!
Türkiye-Gürcistan güzergahındaki Erzurum-Artvin
karayolunda dik yokuşlarının yanı sıra keskin virajlarıyla özellikle
kış aylarında sürücülerin korkulu rüyası olan Pirinkayalar Geçidi’ne yapılması
planlanan tünel, sürücülerin kabusunu sona erdirecek. Tünel,
2 bin 246 metre uzunluğunda ve gidiş geliş şeklindeki tek tüpten oluşacak. Hadi bakalım, görelim.
Tepede bir
seyir düzlüğü var. Tepenin kenarına kadar yanaşıp dik bayırdan aşağıya bakıyor,
gölün güzelliğini doyasıya izliyorum. Fazla da kenara gelmeye pek cesaretim
yok. İnsanın başı dönüyor. Karşı kıyı sert bir yamaç, farklı bir dokusu var.
Yer yer sivrilikler, bıçak sırtı gibi keskin görünüyorlar. Suyun seviyesini
gösteren izler kışın çok daha dolu olduğunu belli ediyor.
Tortum Gölü. Tortum
Çayı üzerinde 18. yüzyılda oluşmuş, heyelan set gölüdür. Denizden
yüksekliği 1000 m’dir. Derinliği farklı iki çanaktan oluşur. Üst kısımdaki
çanak 75 m, alt taraftaki ise 95 m derinliğindedir. Bu iki alanı birbirinden 39
m derinliğinde su altı eşiği ayırır. 1960 yılında kurulan Tortum
Barajı ile göl sularından elektrik üretilmektedir. Gölün güney kısmında
Türkiye'de görülen dört tür akbabanın da bulunduğu bir kuş cenneti oluşmuştur.
Gölde kafes yöntemi ile kültür balıkçılığı yapılır.
Benden
sonra bir tur otobüsü de yanaşıyor. Herkes bolca foto çekiyor. Etrafı pislemişler
burada da. Yani, sinir ediyor bu durum. Çöpsüz yerimiz Olmalı mı olmamalı mı, Yoksa hiç değişmemeli mi, Bilmeli mi bilmemeli
mi, Yoksa hiç öğrenmemeli mi… Kimindi bu? Hadi bilin bakalım.
Tabii her
çıkışın bir inişi olmaz mı? Burada da aynen bu kural geçerli. Nefis bir inişle
devam ediyorum. Yolun trafiği var, dar da. O nedenle temkinliyim. Yani
frenliyorum, salmıyorum velespiti. Müthiş bir coğrafya, beklemiyordum bu denli
heyecan vereceğini. Tortum Gölü, rengi, çevresi, dağların yüksekliği ve dokusu,
inanılmaz... Sık sık duruyor, fotolar alıyor, heyecanımı yatıştırmaya
çalışıyorum. İnsanın aklını başından alacak kadar güzel bir yer.
Yedigöller
diye bir yerden söz etmişlerdi, şelaleden sonraymış. Pek büyük olmasa da
göller, çevresinde mesire yerleri, alabalık lokantaları falan da varmış. İlgimi
çekiyor bu yer ve programa dahil ediyorum. Ana yoldan sapılıp sonrasında tekrar
ana yola bağlanıyormuşsun. Yani aynı yoldan da gidilmiyor. Hiç sevmem aynı yolu
geri tepmek.
İlginç
uygulamalar var Tortum Gölü kenarında. İki asma köprüyle bir tesise geçiliyor.
Herhalde sular yükselince keyifli olduğu kadar zaruri bir durum. Deniz
bisikleti, kano yapıldığını yazan duyurular göze çarpıyor. Ve nihayetinde
şelalenin levhası da geliyor.
Sağdan
ayrıldım, yol biraz sonra toprak oluyor, pek nahoş bir durum. Gelen geçenin
tozu üstünde. Böylesine turistik bir yere uymadı. Oldukça kalabalık şelale, iki
otobüs dolusu insan, özel araçları da ekle, dolananlar, merdivenlerden inenler,
sulara ayaklarını sokanlar, fotolar, bebeler, çarşaflılar, terlikliler... her
cinsten vatandaş.
Tortum
Şelalesi, Tortum Gölü'nün Tev Vadisi ile gölün kuzey ucu
arasındaki heyelan kütlesini aşarak dökülmesiyle oluşmuş. 22 metre genişlikte. Bisiklet
sonrası merdiven çıkmak zor geliyor, inmiyor üstten takılıyorum. Su müthiş bir
hızla 48 metreden düşerken bir gökkuşağı oluşturmuş. Güzel bir şölen, çıkardığı
ses harika. Ne var ki elin adamında olsa cennete çevireceği bu mekanı bizler
çöplüğe dönüştürmüşüz. Her yerde plastik, alüminyum, sigara, naylon türlerinden
bolca atılmış. İnsanın midesi kalkıyor. Ne pis bir milletiz. Anlayamıyorum bu
insanları. Hiç mi hiç sevmiyorsunuz, bu kadar mı bencilsiniz?
[e] 24,5 km/12.00/%20 harcandı. Eco’yla
gidiyorum ama dik rampada High
kullandım. Yedigöllere sapıyorum. Öncesinde, girişindeki musluktan kafayı ıslattım
iyicene. Çok sıcak bir hava var. Bir kamyonetin arkasında iki bidon dolusu
kızılcık toplamış köylü. Satmaya getirmiş. Girişteki tezgaha koyacak. Bana Alır mısın? diyor. Alırdım ama yerim
yok, üzgünüm. Burası güzel iniyor, yol yani. Ağaçlık bir yer, oturanlar şanslı.
Şırıl şırıl yol kenarından sular akmakta. Alabalık,
camping, piknik gibi yazılar. Bahçelerini sulayanlar. Nerede durayım, hangi
göl, yedinci mi...? Ama ben ne olduğunu anlayana kadar anayolda buluyorum gene
kendimi. Kaçırmışım, şimdi geri dönmem, devam.
Yol bazen
düzleniyor ama genelde %-1 ile iniyor. Ancak pedallaman lazım, yoksa yerinde
sayıyorsun. Rüzgar olmadığında çok sıcak ortalık. Sağda bir cami, altı
bakkalımsı bir yer, gölgesi de var. Yanaşıyorum. 1 liraya alınan sodayla
dinleniyorum. Güneşten uzak olmak iyi geldi. Ama daha yol uzun, istemesen de
güneşin altına gireceksin. Az ileride bir lokantanın varlığını öğrenmemle oraya
transfer ediyorum kendimi. Morkaya imiş buranın adı. Et kavurulan yerden uzağa
yerleşip, limonlu çay eşliğinde sahibiyle sohbetteyiz. Eskiden muhtarlık
yapmış. Çok bilinçli, ilkokulu ancak okumuş ama aydınlanmış, pırıl pırıl bir
insan. HES falan, zararları..., hepsinden haberdar. Güzel konuşuyor.
Çay-soda-su
falanla harareti bastırmaya çalıştım. Öğlen yemeğine çokça gelenler oldu.
Transit geçenler de uğradı, 3’e kadar oyalandım Morkaya’da. Sıcağı az da olsa
geçirmeye çalıştım. Şaka maka iki buçuk saat kalmışım. Daha en az 20 kilometre yolum
var, hay-di bastır...
Dağlar
dağlar dağlar... Nasıl bir yapı bu, kanyon olmalı, suyun aktığı. Ve buraları
HES ile sular altında kalacakmış. Vah vah. Güneşi kullansanıza. Baksanıza
tepemizde cayır çayır parlıyor.
Tortum Çayı
hızla Çoruh Nehrine karışmak üzere akıyor sağımda. 50 kilometre hızla inerken
bile yüzüme çarpan hava sanki fırından geliyor. Aşırı bir sıcak var. İnsanlar
gölgelere yayılmış vaziyetteler. Çayın üzerine, karşıdan karşıya geçmek için
halat asansörler yapmışlar. Bindiğin gibi karşıdasın. Yoldakilerle, gelen
geçenle selamlaşmaca, çayda serinleyen çocuklara el sallamaca, düz mü değil mi
anlayamadığım yolda sıcaktan bir an kurtulmak için Normal’le devam ediyorum. Saat 15.55, 46’ıncı kilometredeyim.
[e] 52 km/16.10/%40 harcandı. Solumda artık Çoruh akıyor bana
doğru. Tüneller geliyor, dört tanesini geçiyorum. 500 metre gibi her biri.
Yolun durumu çok fena, dalga dalga, gidemiyorsun adam gibi, zıpla hopla...,
illet!
Biraz ıstırap
durumlarındayım. Daracık yolda bazı şoförler de yakın geçiyorlar. Halbuki
karşıdan gelen de yok. Çok fazla sıcak bir hava var. Bir haftanın en sıcak günü
herhalde bugün. Yol ise ayrı bir rezalet. Yusufeli’nin coğrafî konum itibarı
ile çok engebeli, dağlık bir alana sahip olduğu, düzlüklerin yok denecek kadar
az bulunduğu hep söylenir. Sanayi tesisi ve istihdam yaratacak sektör
olmadığından çok göç vermekte. Ama neredesin Yusufeli?
Nihayet
Yusufeli yazısı geliyor. Giriş perişan, yol çatal oldu. Sağdan mı gidilecek?
Sorarak öğreniyorum. Toz toprak durumları, sanki vaz geçmişler buralardan.
Benzincide verdiğim molada meseleyi öğreniyorum. Sular altında kalıyormuş
Yusufeli, yukarıya taşıyorlarmış, TOKİ durumları. 2019 dedi benzinci. Vah
vah... Bu adamlar her şeyi boğuyorlar. Zaten gelirken Limak levhasını gördüm. İllet
şirket.
İki
sormayla ÖE’yi buldum. Yerim ayrılmıştı, 40 lira, O.K şeklinde. Eşyaları odaya
çıkarıyorum. Ne var ki bu ÖE’leri neye göre fiyatlandırıyorlar anlamak mümkün
değil. Burası 40, Uzundere 50, arada yoldaki dağlar kadar fark var. Burası ancak 15 eder bu durumda. Niye 40?!
Narman 15’di ve buradan iyiydi. Oda daha büyüktü bir kere.
Terden,
yorgunluktan perişan olmuş vaziyette eşyaları açıp hemen duşa giriyorum. Su su
su..., susuz yaşanmaz. Su Hayattır boşuna dememişler. Altından çıkmak
istemiyorum. Off, az da olsa kendime geldim. Şöyle ayakları biraz uzatıp, odaya
kadar ulaşamayan wifi’den vazgeçip kendiminkiyle idare ederek Yusufeli’nin
tarihçesini okuyorum. MÖ 3000
yılına, Bronz Çağı'na dayanan Yusufeli’nin ilk adı Perterek (veya
Pertarek)’dir. Hurri, Urartu, Pers, Roma, Bizans, Gürcü ve Ermeni yönetiminde
kaldıktan sonra sırasıyla Selçuklu, Saltuklu, İlhanlı, Timur, Akkoyunlu, Safevi
ve Osmanlı yönetiminde kalmıştır.93 Harbi sonrası Rusya hakimiyetine girmişse de, Batum Antlaşması
ile Türkiye'nin parçası olmuştur.
Saat da
altıyı geçti, yemeğe çıkayım artık. İki lokantada bir şeyler bulamadım. Tarif
üzerine gittiğim yerdeki üç yıldız Otel Almatur lokantasında nihayet doğru
dürüst şeyler buluyorum. Az yayla çorbası+az pazı+yoğurt+(ikram salata+yoğurtlu
bir şey)+su+soda+karpuz=30 lira. En lüküs yemeğim oluyor. Nedense günlerdir
karpuz sayıklıyorum. Buz gibi... Lokanta otelin en üst katında. Yusufeli’ne
tepeden bakıyorum. Çoruh kıvrılarak ilçenin içinden akmakta. Hava da yavaş
yavaş kararıyor. Sokak lambaları, dükkanların ışıkları ve reklam panoları...
farklı bir görünüme boyanıyor Yusufeli. Gecenin karanlığı her zaman
çirkinlikleri örtmüştür, her şey göze daha hoş görünür.
Yusufeli
sıcak mı sıcak, arada esince iyi geliyor ama durduğunda cehennem. Biraz
dolanıyor, bankında oturuyor, soda içiyor, asma köprüsünden yaylanarak geçiyor,
sade kahveyle mideyi ödüllendiriyor, unuttuğum usb kabloyu alıyor (İstanbul’dan
iki misli fiyata)...
Samsat, Hasankeyf ve Halfeti’den sonra son
30 yılda, baraj suları altında kalacak Yusufeli, 40 yıldır taşındı taşınacak
haberleriyle yorgun düşmüş. Şimdi iş ciddiye binmişken ne olacaksa bir an önce
olsun hissiyatında halk. Güney yamaçtaki tepeye nüfusta asgari fireyle, sadece
konutu değil geçimi de garantiye alan planlamaya ihtiyacı var şehrin.
Taşınmayla kayıpları büyük ama yeni yerle ilgili havalarda uçuşan vaatlerle de
umutlu biraz... diyor
Ali Dağlar HürriyetSeyahat’daki yazısında ve devamında... asıl kayıp hiç kuşkusuz şehri kuşatan dağların sera etkisi ve Çoruh
Vadisi’nden yamaçlara, sırtta taşınan toprakla gelen ürün bereketi. Evet, düz
arazinin yetersizliği nedeniyle yamaçlarda taş duvarlarla oluşturulan setlere
kilo kilo taşınan topraktan söz ediyoruz. Bir avuç toprakta el emeği, göz
nuruyla yetiştirilen, belki de ülkenin en lezzetli organik meyve ve sebzesi
bunlar. Buğday, çavdar, arpa, darı, gilgil, ilim, nohut, mercimek, bakla, pirinç,
bamya, patlıcan, mısır, fasulye, soğan, kabak, şalgam, lahana; meyveleri vişne,
kiraz, elma, armut, üzüm, dut, ayva, zerdali, erik, üvez, incir, nar, zeytin,
kızılcık, şeftali, ceviz, muşmula, kavun, karpuz...
Uzundere-Yusufeli
Tur tarihi:
7 Ağustos 2017
Kat edilen
mesafe: 57,77 km.
Ortalama
hız: 17,7 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 3 sa. 15 dk., dışarıda geçen süre 7 sa. 9 dk.
En yüksek sıcaklık 45 ˚C, en düşük 31 ˚C, ortalama 40,2 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1677 m, kaybı (iniş) 2152 m.
En düşük irtifa 529 m., en yüksek 1176 m.
Bisiklete biniş süresi 3 sa. 15 dk., dışarıda geçen süre 7 sa. 9 dk.
En yüksek sıcaklık 45 ˚C, en düşük 31 ˚C, ortalama 40,2 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1677 m, kaybı (iniş) 2152 m.
En düşük irtifa 529 m., en yüksek 1176 m.
Garmin yol
bilgileri Uzundere-Yusufeli
Relive yol
bilgileri Uzundere-Yusufeli
Yusufeli ÖE
0466-8112411
Müthiş
dağların arasından sürüyorum. Duvar sanki, tepelerini görebilmek için kafayı iyicene dikmek lazım |
Sağımdan Tortum Çayı, mevsime göre gene de hızlı akmakta |
Yol
tek şerit, dalgalı bir asfalt. Dünkü, Uzundere’ye gelen yoldan daha iyi ama |
Suluğun tutacağı kırılmıştı dün, onu sabah Ducktape ile tutturdum |
Uzakta
gölün ucu göründü bile. Tortum Gölü, etrafını saran boz dağların eteğinde, mavili yeşilli rengiyle bu ne güzellik böyle |
Müthiş bir tırmanış,
15’i bile gördüm kenarlarda |
Pirinkayalar Geçidi, 1160 m |
Tortum Gölü
|
Karşı
kıyı sert bir yamaç, farklı bir dokusu var. Yer yer sivrilikler, bıçak sırtı gibi keskin görünüyorlar |
Nefis
bir inişle devam ediyorum. Yolun trafiği var, dar da. O nedenle temkinliyim |
Tortum
Gölü, rengi, çevresi, dağların yüksekliği ve dokusu, inanılmaz |
Sık
sık duruyor, fotolar alıyor, heyecanımı yatıştırmaya çalışıyorum. İnsanın aklını başından alacak kadar güzel bir yer |
İlginç uygulamalar var Tortum Gölü kenarında |
İki asma köprüyle bir tesise geçiliyor |
Tortum
Şelalesi
|
Ne var
ki elin adamında olsa cennete çevireceği bu mekanı bizler çöplüğe dönüştürmüşüz |
Dağlar dağlar dağlar... |
1 liraya alınan sodayla dinleniyorum |
Tortum Çayı hızla Çoruh Nehrine karışmak üzere akıyor |
Çok
fazla sıcak bir hava var. Bir haftanın en sıcak günü herhalde bugün |
Çayın
üzerine, karşıdan karşıya geçmek için halat asansörler yapmışlar. Bindiğin gibi karşıdasın |
Biraz ıstırap
durumlarındayım. Daracık yolda bazı şoförler de yakın geçiyorlar |
Yusufeli
|
Çoruh Nehri
|
Lokantanın
penceresinden Yusufeli
|
Otel Almatur |
Yusufeli
sıcak mı sıcak, arada esince iyi geliyor ama durduğunda cehennem |
Kazım
Karabekir, Mustafa Kemal Atatürk ve Halit Karsıalan
heykelleri, Şehit Cantürk
Parkı
|
Yusufeli by
Night
|
Hanene ay
doğuyor
|
9. gün (devamı) Yusufeli–İspir - 7. gün (öncesi) Narman–Uzundere
[bisikletle]Türkiye: Çoruh Nehri Boyunca
Kars-Sarıkamış = 58,39 km
Sarıkamış–Horasan = 74,05 km
Horasan–Narman = 93,09 km
Narman–Uzundere = 67,31 km
Uzundere–Yusufeli = 57,77 km
Yusufeli–İspir = 57,77 km
İspir–Baksı = 66,89 km
Baksı–Bayburt = 66,77 km
Bayburt–Köse = 62,96 km
Köse–Şiran = 55,80 km
Şiran–Alucra = 45,81 km
Alucra–Şebinkarahisar = 41,68 km
Şebinkarahisar–Suşehri = 53,26 km
Suşehri–Zara = 59,42 km
Zara–Sivas = 71,93 km
Sivas–Yıldızeli = 48,79 km
Yıldızeli–Tokat = 60,60 km
Tokat–Almus–Görümlü = 58,76 km
Görümlü–Erbaa = 101,38 km
Erbaa–Kumluca = 27,77 km
Kumluca–Amasya = 54,07 km
İlginizi
çekebilir [bisikletle]Türkiye: İstanbul–Edirne–Gelibolu–Bandırma (2)