2 Ağustos 2017, Çarşamba / Kars II (3. gün)
Akşam
yüksek sesle kapı önünde konuşanları uyarmak zorunda kaldım. Sanki odanın
içindeler. Kafaları da hiç çalışmıyor anlaşılan. Gece yarısı bu sesle sohbet.
Neyse sonra rahat uyudum diyebilirim, duble yatakta. Ancak saat üç gibi bir
ses, yardım istiyor, bir şeyler söylüyor, anlamıyorum, su diyor, inliyor... Sanıyorum
ki ses dışarıdan geliyor, ama kesilmeyince, kulağımı verdiğimde otelden,
koridordan geldiği çıkıyor. Kapıyı açıp baktığımda, odaların birinde, kapı
önünde yerde oturan bir müşteri, fenalık geçirmiş herhalde. 112 ekibi gelmiş,
sedyeyle götürmek için. Nefes alamıyorum diyor kişi. Taşıyamadılar sedyeyle, merdivenden
altı hokka indiriyorlardı. Umarım durumu fena değildir.
Odada
yazı-foto vb işleri tamamlayıp duş sonrası çıkıyorum. Kale Ticaret’ten alınan
gravyer peynir ile Kristal Rasim Usta lokantasına Tahsin Bey’in yanındayım.
Neredeyse öğlen servisi başlamış. Bir omlet ve peynir-domates-reçel ile güzelce
doyuyorum. Sohbet sonrası, lokantanın öğlen için dolmasıyla ben de ayrılıyor
Kars yürüyüş turuma başlıyorum. Sokak araları sonrası Aliyev Parkı ve Kars Çayı
boyunca ilerleyip, Kafkas Üniversitesi’nin Konservatuvar ve Güzel Sanatlar Fakültesi
olarak kullandığı eski Rus binalarına doğru. Çok güzel yapılar. Aynı kıyıya 15
ay önce bir otel de açılmış, Katerina Sarayı. 1 kişi 120-, 2 kişi 200- lira,
O.K. şeklinde. Kapısında iki tur bisikleti dayalıydı. Bugün merkezde
gördüklerim herhalde.
Bir sade
(7-) ile biraz nefesleniyorum otel bahçesinde. Güneş çok sert. Şapkayı da
unuttum odada. Ağaç altına geçtim. Çekik gözlülerden bir çift de ellerindeki
telefonlarıyla meşguller, yan masada oturmaktalar. Öğrenciler geçmekte
önümüzden. Bir süre daha oyalanıp rahatlayınca müzeyi gezmek üzere ayrılıyorum.
Yol boyunca köprü, hamam, konak, kilise, kale... gibi tarihi yapıları gezerek-fotoğraflayarak.
Google ile yolumu buluyor, sanayinin içinden geçerek müzeye ulaşıyorum. Giriş
ücretsiz. İki katlı. Alt arkeoloji, üst etnografya. Güzel, küçük bir müze.
Kars Müzesi.
Kafkaslardan Anadolu’ya girişte ilk yerleşim merkezi olma özelliğini taşıyan
Kars şehri bir çok uygarlığın geçişine tanıklık etmesi sebebi ile binlerce
yıldan bu yana iskan edilmiş antik bir yerleşim merkezi özelliğine sahiptir.
İpek yolu üzerinde yer alan antik Anı Ören Yerinin ve bölgedeki yoğun arkeolojik
yerleşmenin oluşturduğu taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının korunması
ihtiyacını karşılamak üzere ilk olarak 1959 yılında Vilayet Konağında Müze
Memurluğu kurulmuş, daha sonra bölgeden toplanan eserlerin çoğalması sebebiyle
1964 yılından 1978 yılına kadar Kümbet Camii olarak da bilinen “Havariler
Kilisesi” müzeye dönüştürülerek sergileme yapılmış, nihayet 1978 yılında
İstasyon Mahallesinde yeni yapılan modern müze binası 1981 yılında hizmete
açılmıştır. Modern Kars Müzesi günümüzde Arkeolojik, Etnografik ve Taş
Eserlerin sergilendiği önemli müzelerimiz arasında yer almaktadır.
Müzeyi
güzelce gezdim. Bazı yayınlar vardı dinlenme mekanında, dergileri okudum, pek
faydalı bilgiler edindim. Şimdi Hanımeli Kars Mutfağı, Çetin Bey’e uğramak
üzere merkeze doğru yürüyorum. Konuştuğum insanlar, küçük yerde akepeli
olmazsan işini yaptıramıyorsun şeklinde dert yanıyorlar. Biz belki İstanbul’da
bunu fark etmiyoruz. Gerçi ne işin var diyeceksiniz, ama buralarda aşırı
durumda anlaşılan. Hele de akepenin zaten bu işi çığırından çıkarttığını
düşünürseniz. Her şey menfaat oldu. Kars göç verdiği gibi göç aldığını
söylüyorlar. Ağrı ve Van bölgelerinden gelenler çokmuş.
Eski Kars
|
Rusların
getirdiği şehir planlamasıyla caddeler ve sokaklar birbirine paralel ve dik
kesişiyor. Ruslar burada bulunmuş olmasalardı (40 yıl) hangi binaların resmini
çekecektik acaba? Baltık mimarisinin tüm muhteşem binalarına devlet daireleri,
resmi kurumlar yerleşmiş. Zaten onun dışındaki binalar çirkin mi çirkin. Pek
mimari bir estetiğimiz yok.
İstanbul’a
yollanmak üzere beş kilo gravyer aldım. Kars gravyeri meşhur. Kale Ticaret, alacaksanız
başkasına gitmeyin. Kilosu 50 lira. Ama esas Boğatepe’de Koçulu Peynircilik bu
konuda 1 Numara. Yedi yıl önce geldiğimizde Boğatepe’de İlhan Bey’e misafir
olmuştuk. Bize peynirin yapılışını ayrıntılı anlatmış, mandırayı gezdirmişti.
Gravyer peyniri
aslen İsviçre kökenli bir peynir. Adını da İsviçre’nin Gruyère kasabasından alıyor.
Türkiye’ye geliş öyküsü 93 Harbi olarak da bilinen 1877 Osmanlı-Rus
Savaşı ile başlar. O yıllardan 1. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar Rusların
eline geçen Kars’a İsviçreli, Alman ve Rus iş adamları peynir üretmek için
gelirler. Çarlık devletinde asker olmamak için buralara göçen Molokan halkı ile süren peynircilik onların
Bolşevik Devrimi sonrası ayrılmalarıyla Tiflis Borçalı bölgesinden gelen
Karapapaklar ile devam eder. Ve günümüze kadar gelir.
Bugün çok yürüdüm
ve yürümeye devam ediyorum. Girmediğin sokak var mı derseniz... :)) Şeytan Pazarı
denilen bir dar sokak arası var. Dün akşam kolaylıkla, belki aramadığımdan
buldum. Bugün bir türlü bulamıyorum. Sorduklarım da Karslı değiller,
duymamışlar. Zaten çok Digorlu, Kağızmanlı var dolanan. Neyse sonunda Bağdat
gibi bulunuyor. Gene, yedi yıl önce tanıştığımız terzi Elbeyi Bey’i dükkan
önünde otururken buluyorum. Kendimi tanıtıyor-hatırlatıyorum. O gün çekilmiş
fotoları blogdan gösterip hafızasını tazeliyorum. Bugün 78 yaşında olmuş. Karşı
dükkandan Fevzi Bey de dahil olunca çaylar eşliğinde sohbete koyuluyoruz. Közde
çay buradaki kahvelerin özelliği. Saatler de 6’yı az geçmekte. Bir hatıra
fotosu sonrası Elbeyi Bey dükkanını kapatıp evine dönüyor. Ben de Kristal’e
gidip yemek yiyeyim.
Tahsin Bey’in
hanımı bana yaprak mantı hazırlıyor. Bense yapraktan yeşillik anlamıştım, ama
haşlanmış hamur yaprakları (parçaları), üzerine mantının zeytinyağ+pul biber ve
yoğurttan oluşan sosu ile geliyor. Sarımsak istemedim. Şimdi kokusuyla
uğraşamam, ama lezzetin en önemli parçası. Bir de kahve. Sıra hesap ödemede.
Sabah da bir omlet vardı, hepsi 25 tutuyor. Çalışanlara da bir 5 lira ekleyerek
(hanım kızlar çok ilgililer) 30 lirayla çıkıyorum işin içinden.
Biraz daha
dolanıp, ancak bugünkü yürüyüşün ağırlığı kendini hissettiriyor, otele döndüm.
Bir duş, fotoların yüklenmesi, yazı ve uyuma moduna geçiş. Yarın Sarıkamış
yolcusuyum. 50 kilometrelik bir yol.
Çok ilginç, Kars’ta hiç çıkmaz sokak yok
|
Eşsiz bir şehir planlaması uygulanmış Rus işgali sırasında
|
Baltık
mimarisinin muhteşem binaları
|
Kristal Rasim
Usta Mutfağı içi
|
Kars Çayı
|
Aliyev Parkı
|
Havada
bulut, sen bunu unut
|
Ruslardan
kalan yapılar her yerde
|
Mazlum Ağa
Hamamı
|
Onarılmayı
bekleyen hamam
|
Kars Kalesi
|
Kars Çayı
kıyısında otel ve üniversite binaları
|
Kafkas
Üniversitesi Konservatuvar ve Güzel Sanatlar Fakültesi
|
Katerina Sarayı Otel |
Deve
yükü ile eşyan var
|
Ahmet
Tevfik Paşa Konağı
|
Tarihi Taşköprü
|
Kars Kalesi
|
Havariler
Kilisesi, şehir Müslüman egemenliğine geçince
sayısız kilisenin kaderi gibi burası
da Kümbet Camii olmuş
|
Kars Müzesi
|
Erzak
Depolama Küpleri
|
Kilise
Kapıları, Bronz Çan
|
Karakoyunlu
Mezar Taşı
|
Akkoyunlu
Mezar Taşı
|
Gazi Ahmet
Muhtar Paşa Kültür Evi
|
Gazi Ahmet Muhtar Paşa |
Halid Paşa
|
Cihangirzade
İbrahim Bey
|
Hazan sarısı, taşla örülü bir Rus yapısı, Defterdarlık
|
Eski Vali Konağı
|
Kars
Ticaret ve Sanayi Odası
|
Elbeyi Bey
ve Fevzi Bey ile, Kars
|
Şeytan
Pazarı, Kars
|
Kristal Rasim Usta Mutfağı |
Üç
vakte kadar yolun var
|
İmlâ
|
4. gün
(devamı) Kars-Sarıkamış - 1. gün (öncesi) Kars I
[bisikletle]Türkiye: Çoruh Nehri Boyunca
Kars-Sarıkamış = 58,39 km
Sarıkamış–Horasan = 74,05 km
Horasan–Narman = 93,09 km
Narman–Uzundere = 67,31 km
Uzundere–Yusufeli = 57,77 km
Yusufeli–İspir = 57,77 km
İspir–Baksı = 66,89 km
Baksı–Bayburt = 66,77 km
Bayburt–Köse = 62,96 km
Köse–Şiran = 55,80 km
Şiran–Alucra = 45,81 km
Alucra–Şebinkarahisar = 41,68 km
Şebinkarahisar–Suşehri = 53,26 km
Suşehri–Zara = 59,42 km
Zara–Sivas = 71,93 km
Sivas–Yıldızeli = 48,79 km
Yıldızeli–Tokat = 60,60 km
Tokat–Almus–Görümlü = 58,76 km
Görümlü–Erbaa = 101,38 km
Erbaa–Kumluca = 27,77 km
Kumluca–Amasya = 54,07 km
İlginizi
çekebilir [bisikletle]Türkiye: Hititlerin İzinde (Alaca–Boğazkale)