24 Ağustos 2017, Perşembe / Görümlü – II (25. gün)
Erken uyanmanın alışkanlığı ile biraz oyalansam da 7 gibi
ayaklanıyorum. Ev daha uykuda. Alaattin Bey ise işe gitmiş bile. Ben de
bilgisayardaki işlerimi hallediyor, sonra biraz tablette haberlere göz
atıyorum.
Sevil Hanım kalkıyor kahvaltıyı hazırlıyor. Gençler daha
uyanmadılar. Beren ve anneanne de
birazdan kalkınca kahvaltıya geçiyoruz. Ev yapımı reçeller var bolca. Sıcak
pide ve peynir çeşitleri. Bolca çay içiyoruz. Bir yandan da yemeklere ilişkin
tarifleri dinliyor, tarhananın, bulgurun nasıl yapıldığını öğreniyorum. Bulgur
hiç de öyle kolay bir şey değilmiş, oldukça uzun bir işlemi var. Buğday önce
kazanlarda kaynatılıyor, suyu emerek şişiyor. Sonra güneşte kurutuluyor. Dibek
denilen havanlarda su eklenerek dövülüyor ve kabuklarından ayrılıyor. Tekrar
güneşte kurutuluyor, elenip kepeklerinden ayrılan buğday değirmenlerde
öğütülüyor. Sonra mutfağımıza geliyor.
Mert’in de kalkmasıyla birlikte köyü geziyoruz. Tepedeki su
deposu, havuz (şu anda boş ama Mert burada daha geçen sene yüzdüğünü anlatıyor),
köy içi... Buranın eski adı Varzıl. Anadolu’nun önemli ozanlarından Kul Himmet
bu köyde yaşamış.
Cahit Öztelli, Kul Himmet'le
ilgili olarak şu bilgileri aktarmaktadır: "16. yüzyılın ünlü ve büyük
Alevi ozanı Kul Himmet, Tokat'ın Almus ilçesine bağlı Varzıl (yeni adıyla
Görümlü) köyünden olup mezarı da oradadır. Soyundan gelenler de aynı köyde
yaşamaktadırlar.
Kul Himmet'in yaşadığı devir,
Osmanlı İmparatorluğu'nun, bunalımlı bir dönemidir. II. Bayezıt zamanında başlayan
Şah İsmail ile Yavuz’u karşı karşıya getiren, Pir Sultan'ın asılmasına da sebep
olan yıllarda, Pir Sultan ile çağdaş olan bir şairdir. Kul Himmet’in Erdebil
Tekkesi taraftarı olduğu, Şah İsmail’i savunduğu, Osmanlı idarecileri
tarafından Kul Himmet'in de izlendiği kanısı ortaya çıkmaktadır. Anadolu’da Şah
İsmail yandaşlarının çıkardıkları isyan sırasında isyancıları desteklediği,
Mürşit-i Kamil olarak adlandırdığı Erdebil’deki Ehli İhtisa Grubu ile Şah
İsmail’i savunduğu, müritlerine mücadeleye katılmalarını telkin ettiği ifade
edilebilir. Kendisinden sonra gelen Alevi ozanların, Kul Himmet'in makamının
sır olduğunu belirtmeleri, Osmanlı kuvvetlerinin takibinden kurtulmak için
gizlendiği, saklandığı kanısını güçlendirir. Şiirlerinde Şah İsmail’in peşinden
gidilmesini önermekte, Erdebil’i ve Şahı işaret etmektedir. Şiirlerinden
çıkarılabilecek bir diğer sonuç onun Şah İsmail’in ordusuna katılmış
olabileceğidir.
Mert 15’ini sürüyor. Delikanlı tam anlamıyla. İçi içine
sığmıyor, enerji fazlası var. O yaştaki her genç erkek gibi kuvvet, güç,
şiddet, boks gibi işler ilgisini fazlasıyla çekiyor. Arda ise 12 yaşında,
Beşiktaşlı, futbol meraklısı. Transferler, antrenörler, yıldızlar en çok
ilgisini çeken konular. Beren ise küçük
bir hanım, dans etmeyi, anneye, anneanneye yardım etmeyi, hamur yoğurmayı
seviyor, oyun mutfağında yemek pişirmeye bayılıyor. Karton filmleri deli gibi
izliyor, karşısında onlarla oynuyor. Beren annesine çok düşkün, gerçi daha üç
yaşında, öyle olması doğal. Abisi Arda ile oynaşıyorlar, arada birbirlerine
sataşsalar da. Babaları Rıza Bey hafta sonu bayram nedeniyle gelecek. Ne yazık
ki tanışamayacağım, yolda olacağım.
Hava bugün de kapalı, pek güneş yok. Önümüzdeki günlerde yağış
olabilir diyor meteo. Öğlen yemeği ayrı bir lezzet. Sarmalara domates salçası
ile bir sos hazırlayıp servis ediyor Sevil Hanım. Çok lezzetli bu şekliyle.
Bunu İstanbul’da bize de getirmişti.
Biraz rehavet çöker gibi oluyor. Aslında uzansam iyi gelecek
ama nedense oturuyorum. Sonra Mert ile gene, bu sefer köyün alt tarafına
yürüyoruz. Yeni yapılan Kültür Evi ve Dedelerin mezarları. Köyün sakinleri ile
selamlaşmalar, kısa sohbetler.
Evde Sevil Hanım ve annesi hararetli bir şekilde hamur yoğurmakta.
Kışlık erişte hazırlanıyor. Açıldıktan sonra ince ince kesilecek. Akşam eve
misafirler geliyor. İstanbul’da oturanlar da var aralarında. Tatile, köylerine
gelmişler. Çaylar içiliyor, sohbetler yapılıyor. Gezimi anlatıyorum. Farklı
rotalar öğreniyorum. Dönüşü Almus üzerinden değil de gölün karşı yakasından
yapacağım. Gerçi 15 kilometre daha uzun olacak ama, aynı yolu geri
pedallamaktansa...
İstanbul İstanbul. Mutlaka herkesin öyle veya böyle bir
ilişkisi var. Burada da söylüyorlar, herkes İstanbul diyor. İstanbul doldu
taştı, Türkiye’nin dört yanından göç alıyor, kaldıramıyor bu kalabalığı. 17
milyon mu, daha fazla mı? Bu nüfusta devletler var, bizimkisi sadece bir il.
Hava kararmakta. Alt depoda köyün 7-8 hanımı el birliği ile
hamurları incecik açıp, ince şeritler olarak kesip erişte üretiyorlar. Bir
yandan sohbet bir yandan erişteler ortaya çıkıyor. Keyifli bir çalışma, keyifli
bir ortam. Burada her şey elbirliği ile oluyor. Belli zamanlarda taş fırın
yakılıyor, ekmek yapılıyor. Bahçeler ekiliyor-biçiliyor, her şey imece usulü.
Güzel olan da bu.
Çamaşırlar
mis gibi yıkandı
|
Görümlü
|
Tepedeki su
deposu, havuz, köy içi...
|
Beren
|
Köyde üç
aile ismi dikkat çekiyor
|
Görümlü |
25 Ağustos 2017, Cuma / Görümlü – III (26. gün)
Bugün buradaki 3’üncü günüm. Sabah erkenden Sevil Hanım oğluyla
Tokat’a hastaneye gitmiş. Telefonuma not düşüyor. Hazır gidenler varmış, onlar
da fırsatı değerlendirmek istemişler.
Hava serin bugün. Gökyüzü bulutlarla örtülü. Evde Beren ve
Fadime Hanım’layım. Kahvaltı sonrası dayı bey ve hanımı misafirliğe geliyorlar.
Çorlu’da oturmaktalar. Köylerine bayrama gelmişler. Mert de bu arada uyanmıştı.
Ziyaret sebepleri, Çorlu, bisiklet gibi konuları konuşuyoruz. Öğle yemeğinde
Fadime Hanım bana buranın mantarını pişirmiş. Cücül diyorlar, küçük olduğundan.
Çok lezzetli.
Günü evde geçiriyorum. Nedense çıkmak istemedi canım. 4G de
burada çalışmadığı gibi telefon bağlantısı da çok zayıf. Doğru dürüst
internette gezinemiyorum. Haberleri okumak bir ıstırap oluyor, sayfanın
açılması dakikalar sürüyor.
Tarihte Bugün’ü okumayı çok severim. Cumhuriyet’teki küçük
köşeye göz atmadan geçmem. Unuttuğunuz veya hiç bilmediğiniz olayları
öğrenmek/hatırlamak çok keyifli. Evde öylesine otururken tabletten bir göz attığımda
bugün, 1968 yılında Koç Grubu 'Diners
Club' kredi kartı ile alışverişi Türkiye'ye getirdi denilmekte. Çok iyi
hatırlıyorum Diners kartı. Sahip olmak bir ayrıcalıktı. Tabii o yıllarda bende
yoktu ama kullananları gördükçe bende de olmasını çok istemişimdir. Sonraları
kredi kartlarını leblebi gibi dağıtır oldular, milletin elinde patlayınca da
kısıtlama geldi.
Diners Club International. 1949’du, işadamı
Frank McNamara bir New York restaurantı olan Major's Cabin Grill’de bir yemek
planlar. Yemek bittikten sonra cüzdanını başka bir takım elbisesinde unuttuğunu
fark eder. Karısı onu kurtarır ve ödemeyi yapar. Bu utancı bir daha yaşamamaya
karar verir.
Şubat 1950. McNamara ve ortağı Ralph Schneider Major's Cabin Grill’e dönerler. Hesap geldiğinde McNamara küçük, mukavva bir kart uzatır, bir Diners Club Kart’ı, ve satın alımı imzalar. Kredi kartı sektöründe bu olay İlk Yemek olarak bilinmektedir.
Şubat 1950. McNamara ve ortağı Ralph Schneider Major's Cabin Grill’e dönerler. Hesap geldiğinde McNamara küçük, mukavva bir kart uzatır, bir Diners Club Kart’ı, ve satın alımı imzalar. Kredi kartı sektöründe bu olay İlk Yemek olarak bilinmektedir.
Ve 1971, özel
yüksekokulların devletleştirilmesini öngören tasarı yasalaştı. Ben de
1972’de, devletleştirilen DGSA-UESYO’da Endüstriyel Tasarım okumak üzere yüksek
öğrenime başladım. Ancak bu meslekte çok az çalıştım. Gönlüm fotoğraftan
yanaydı ve profesyonel olmak istiyordum. Sonraki 30+ yılım bu sevda ile geçti.
Aslında üç gün çokmuş, ben daha fazla dolaşılır sanmıştım.
Yarın ayrılacağım bu güzel, misafirperver insanlardan ve leziz yemeklerinden. Alaattin
Bey belediyede çalışmakta. Dün kurban olayına gitmişti, bugün mezarları
naklediyorlar. Cem Evi’nin yapıldığı alanda eski mezarlar çıkmış. Akşamüstü
Arda ve annesi Sevil Hanım dönüyorlar Tokat’tan. Çok işler başarmışlar.
Anneanne de kontrole gitmiş beraberinde. Ayriyeten başka akrabaları da. Bir
araba dolusu insan.
Akşam yemeği sonrası TV’de Yaban diye iğrenç bir av programına
bakılıyor. Ellerinde tüfekli insanlar kocaman geyikleri öldürüyorlar ve bundan
müthiş bir zevk aldıklarını gösteriyorlar. Bu kadar adaletsiz bir şey olur mu?
Birinin elinde dürbünlü tüfek, diğeri olaydan habersiz dünyasında dolaşan
hayvan. Buuuum...
27. gün
(devamı) Görümlü–Erbaa - 22. gün (öncesi) Yıldızeli–Tokat
[bisikletle]Türkiye: Çoruh Nehri Boyunca
Kars-Sarıkamış = 58,39 km
Sarıkamış–Horasan = 74,05 km
Horasan–Narman = 93,09 km
Narman–Uzundere = 67,31 km
Uzundere–Yusufeli = 57,77 km
Yusufeli–İspir = 57,77 km
İspir–Baksı = 66,89 km
Baksı–Bayburt = 66,77 km
Bayburt–Köse = 62,96 km
Köse–Şiran = 55,80 km
Şiran–Alucra = 45,81 km
Alucra–Şebinkarahisar = 41,68 km
Şebinkarahisar–Suşehri = 53,26 km
Suşehri–Zara = 59,42 km
Zara–Sivas = 71,93 km
Sivas–Yıldızeli = 48,79 km
Yıldızeli–Tokat = 60,60 km
Tokat–Almus–Görümlü = 58,76 km
Görümlü–Erbaa = 101,38 km
Erbaa–Kumluca = 27,77 km
Kumluca–Amasya = 54,07 km
İlginizi
çekebilir [bisikletle]Türkiye: Bandırma-Muğla (1)