14 Ağustos 2017

[bisikletle]Türkiye: Çoruh Nehri Boyunca (Köse–Şiran)

13 Ağustos 2017, Pazar / Köse – Şiran, 55 km (14. gün)

Sabah ezanı, 4 buçuk sanırım, suratıma patlıyor. Pencere caminin karşısında. Hava da sıcak olduğundan açık bırakmıştım. Ne hale geldiğimi düşünün. Yanımda tulum+çarşaf taşıyorum. Bir kere bile olsa ihtiyaç halinde işe yarıyor. Keza havlu. Zaten terlik hep kendiminki. Mevcut olanları kullanmıyorum. Erkenden hazırlandım, misafirhaneden ayrılmam 7.15 gibi. Yarım kete (ilk defa yiyorum, yağlı kat kat dairesel bir hamur) ve çayla biraz bastırıyorum mideyi, belediye karşısındaki kahvede. Erken ve pazar olmasına rağmen çokça insan kahvelerde bile.

7.40 Köse’den ayrılışım. Hava erken olduğundan serince. Bulut yok, pırıl pırıl bir gökyüzü. Bu kadar erken saatte asfaltın erimiş olması hiç iyiye işaret değil. Anlaşılan çok kalitesiz bir yol yapmışlar. Tek şerit, kaba asfalt. Daha çok bana doğru gelen bir trafik var.

Havada daire çizen bir koca kanatlı kuş, yırtıcılardan biri. Pek tanıyamam bu uzaklıktan. Anlaşılan kahvaltısını aramakta. Tarlalarda balya balya samanlar dizili. Ara sıra gelen köyler, kimi yakında kimi uzaklarda. Köse ile Kelkit arasındaki Koşmasat Vadisi’ni geçmekteyim. Koşmasat Deresi de solumda akmakta. Ne isim ama, Koşma-Sat. Nereden gelmiş acaba? Bu dere ile iki büyük dere birleşerek Kelkit Çayı oluşur, Yeşilırmak’ın en önemli besleyici kolu. Kelkit nehrinin adı antik çağdan itibaren Yunanca Lykos ve Ermenice Kayl olarak kaydedilmiş olup, her iki sözcük kendi dillerinde "kurt" anlamına gelir. Ermenice Kaylked (Kurt ırmağı) deyimi Türkler ve Ermeniler tarafından nehrin adı olarak kullanılagelmiştir. 22 kilometre sonra Kelkit ilçesi geliyor. Burası Doğu Anadolu Fay hattının uzantısı üzerinde olup, birinci derecede deprem bölgesi. Nitekim 1992 Erzincan depreminde Kelkit de zarar görmüş. Girer bir görürüm diyordum ama içerlek. Şimdi 2 km gir, 2 km çık yapmak istemedi canım. Aslında rahatlıkla Köse yerine buraya da gelebilirdim. Zaman da vardı. Ama sonra Şiran çok yakın kaçacaktı, Alucra’ya devam etmek gerekirdi. Belki zaman kazanırdım ama bir daha ne zaman gelirim buralara bilemiyorum. Köse’de de hoş insanlar tanıdım, anılarım oldu. Belki biraz da onlara bir şeyler göstermişimdir. En azından bisikletle Türkiye’nin gezilebileceği ve bunu bizim de yapabileceğimiz.

Kafamdaki radyo CS&N’den Wooden Ships parçasını çalmakta. Takıldı kaldı. Arada Jefferson Airplane versiyonunu da çalıyor. Beste David Crosby, Paul Kantner ve Stephen Stills’e ait, 1968’den kalma. Vietnam Savaşının zirve yaptığı dönemde, Sovyetlerle Amerika arası süren soğuk savaş zamanında yazılmıştı. Şarkının sözleri, iki tarafın birbirini yok ettiği nükleer soykırımdan kurtulanların karşılaştıkları dehşeti anlatır.


Kelkit sonrası tırmanış başlıyor. %5 diyor ama 6 da oluyor. Fakat mülayim bir tırmanış, sıkıntılı değil. Ancak kaç gündür sürekli bir E020 ardından E010 uyarısı alıyorum Steps’den. Kapa-aç yapmam gerekiyor. Can sıkıcı bir durum. Sebep nedir ki? [e] 34,7 km/09.10/%20 harcandı. Şiran’a 17 kilometre gibi bir yol var önümde.

Çilhoroz Geçidi’ne geldim, 1625 metredeyim. Güzel bir duygu, mis gibi esiyor rüzgar. Sağda jandarma aracı, ileride sivil bir araç beklemekte. Dikkatimi çekiyor, ne oldu acaba? 15 gündür yollardayım, böylesine önlem görmedim. Nefeslenirken bir yandan da aracın içini görmeye çalışıyorum. Önde oturan iki asker. İnsan tedirgin oluyor. Acaba fazla bakmasam mı, beklemesem de yola devam mı etsem? Fotoğraf çekmem yanlış mı anlaşılır? Aman ha, oraya doğrultma kamerayı, turist kılığına girmiş casus sanmasınlar :)) Ne hale geldik, adamlar uzaydan yer altına kadar görüntü alıyorlar. Helada iş görürken bile resimliyor, mahsulün nasıl olacağını söylüyor, bize ise Askeri Bölge...

Ve çıkışın mükafatı peşinden geliyor. Uzunca bir iniş, çok da dik olmayınca, %4-5 gibi, daha keyifli. Frenlemeye gerek yok, seyrede seyrede etrafı iniyorum. Arada gelen geçen kornayla, el sallayarak selamlıyor. Fakat bu hata kodu sıkıntılı, sıklaştı. Şiran’a yaklaşıyorum. Şimdi de 4 kilometre kala gene bir jandarma aracı beklemekte. Was ist los!

[e] 46 km/10.00/%40 harcandı. Şiran’a da geldim sayılır, herhalde bir kilometre gibi bir şey kaldı. Çeşitli kaynaklarda Şiran Ovası diye adlandırılsa da arazi bakımından daha çok bir platoyu andırmakta. Burası 1400 metrelerde. Kuzeyinde Tersun dağları doğudan batıya doğru uzanıyor. Güneyinde Çimen dağları, doğusunda Çilhoroz dağı ile üç tarafı kapalı hilal görünümde.

Ve Şiran geldi. Buraları pestil diyarı, her yerde ilanlar, fabrika satış mağazaları falan var. Sağdan giriyorum. Soldaki benzincide bir soda molası. Mustafa Yeniçeri yazısı dikkatimi çekiyor. Muğla’da aynı isimle bir arkadaşım var. Hemen fotosunu çekip yolluyorum. Merkezine devam etmeden size kısa tarihçesini okuyayım: Şiran, Gümüşhane’nin en eski ilçelerinden biridir. İlçe merkezi Uluşiran (şimdiki adı Erenkaya) köyünde iken 1800’lü yıllarda bugünkü ilçe merkezine taşınmıştır.

Şiran adı esasen ilçenin kapladığı bölgenin adıdır. Bizans kaynaklarında 9. yüzyıldan itibaren bu bölge Khêriana ve (çoğul genitiv) Khêrianôn adıyla anılmıştır. Yerel lehçede ‘şîryana’ şeklinde telaffuz edilen bu isim, Şiran olarak Türkçeye uyarlanmıştır. Yavuz Sultan Selim'in kasabaya Farsça Şîran (aslanlar) adını verdiğine ilişkin yaygın inanışın tarihi temeli yoktur.

Yerel şivede Şiran, Şeyran olarak telaffuz edilir. Yaşlı kuşağın çoğunluğu Şiran'a Şeyran der.

Tepede bir kule görüyorum, yanındaki dini yapı dikkat çekiyor. Nedir acaba? ÖE’ye girmeden, saat daha çok erken, bir şehir turu atayım. Çay içmekte olan marangoz, Devamında bir şey yok diye sesleniyor. Dönüyor yanına varıyorum. ÖE’nin yerini öğreniyor, ısmarlanan çay eşliğinde tanışıyoruz. Bir  de 80‘ik Amcabey var yanımızda. Zamanında, 70’li yıllarda uzunca Münih’te çalışmış gurbetçilerimizden. Fakat geçen sene burada bir arabanın çarpması sonucu, tedavi sırasında uzunca yatması gerektiğinden böbrekleri zarar görmüş ve şimdi haftada iki kere diyalize bağlanmak zorunda. “Yaşlandım, çocuklarımın böbreğini almak istemem, onlar genç, onlara benden çok gerek” der. Evet düşündüm de, nasıl derin bir  konu değil mi? Hayatın 80’inci basamağındasın ve böbreği genç bir insandan ödünç alıyorsun. Daha ne kadar kullanırsın, belli değil. Önemli bir karar vermiş, saygı duydum kendisine.

İlçenin aşağılara doğru uzadığını öğrenip şöyle bir bisikletle dolanıyorum. Oldukça fazla ilgi uyandırdım, kimi çaya davet etti, kimi dikiz aynasını fark etti, kimi hello dedi... Bekleyin geleceğim. ÖE giriş yolunda, önünden geçmişim de görmemişim. Bina yerel mimari kopyası. Üçgen çatı cepheli falan. Müdür Bahattin Bey samimi bir insan, çay eşlinde tanışıyoruz. 30 lirayı nakit olarak ödüyorum. Velespiti mutfağa, ben de 102 nolu odaya. Dar olmayan bir oda, banyosu temiz. Zaten girişte oldukça geniş bir salonu vardı.

Duş aldıktan sonra giysilerimi de yarım saatlik bir programa atıyoruz. Bu arada da, çalışan iki kişiyle de ahlak, torpil, TR, 2023 gibi konuların üzerinden geçiyoruz. TV ekranında aHaber açık, arkadaşım Can Okanar haberleri sunuyor. Uzundur görmemiştim. TV’de de olsa görmek hoş oluyor. Zaten hemen bir mesaj atıyorum kendisine. İyi tahammül ediyor doğrusu kanala. 

Çamaşırlar kurudu, yemeğe çıkma vakti. Saat 4’ü geçti bile. İlk lokantada pek bir şey yok ama yanındaki Lezzet Lokantasında cacık+az kuru+az pilav+az yaylaç+ikram biraz salat ve yeşil biber=16 liraya güzelce doydum. Ardından ilçede dolanmaca, kete+pestil dükkanları bolca. Hangisine gireyim? Doğa Pestil & Köme dükkanı davet ediyor, anlatıyor, tattırıyor ve ikna ediyor. En önemlisi glikoz yok bunlarda diyor. Doğru ya baklavacılar da ucuzlatmak için glikoz kullanıyorlar. Kimi 50-60’a satarken diğeri 25-30 liraya veriyor. Zaten ucuz yahni dememişler mi, mutlaka bir sıkıntısı vardır. Sahibi Nedim Bey’e güzel bir sipariş kargolatıyorum. Bu gezilerin bir keyifli yanı, yerel lezzetleri postalamak oluyor. Bahar turunda Elazığ’dan nefis bakliyatlar almıştım, bu sefer Kars’tan peynir, şimdi de bu tatlılar.

Tepedeki mekana çıkmaya üşendim, ÖE’ye dönüyor, haberlerden jandarmanın ortalıkta olma sebebi anlaşılıyor. Dün Maçka’daki olaydan dolayı güvenlik önlemi. Teröristler 15 yaşındaki bir genci ve askeri öldürmüşler. Yazık, çok yazık ölen bu güzel insanlara. Burada tabii bir tuhaf durum var, bir çocuk olay yerine önlem almadan nasıl götürülür, pikniğe mi gidiliyor?

Düğün hazırlığı vardı, arabalar süsleniyordu. Şimdi de havai fişek atıyorlar, sesi açık pencereden içeriye kadar gelmekte. Kafamı camdan uzattım ama göremiyorum. Herhalde ön tarafta.

Şiran ilçesi, 1473'teki Otlukbeli Savaşı'nda Fatih Sultan Mehmet tarafından Uzun Hasan'ın yenilmesi ile Osmanlıların eline geçmiştir. Osmanlının fethinden sonra Şebinkarahisar Sancağının bir nahiyesi olarak idare edilen ilçe 16. yy sonuna kadar buraya bağlı kaldı. 17. yy’dan sonra Erzurum vilayetinin Erzincan Sancağı ile Trabzon vilayetinin Gümüşhane Sancağı arasında değişik zamanlarda idare edilen Şiran, bazen de Kelkit nahiyesi ile birlikte ilçe yapılmıştır. Tanzimat’ın ilânından sonra Erzurum'a bağlanan Şiran ilçesi 1839’da yeniden Erzincan'a bağlanmıştır. 93 Harbi'nden sonra 1879 yılında Gümüşhane Sancağından ayrılan Kelkit ve Şiran, Bayburt Sancağına bağlandı. 1884 yılında Bayburt Sancağının lağvedilmesi ile yeniden Gümüşhane Sancağına bağlandı. 1921 yılında bağımsız sancaklar il olunca, Gümüşhane Bağımsız Sancağı da il oldu. 1925’te Şiran ilçe statüsü aldı.










Köse-Şiran
Tur tarihi: 13 Ağustos 2017
Kat edilen mesafe: 55,80 km.
Ortalama hız: 17,8 km/sa.
Bisiklete biniş süresi  2 sa. 37 dk., dışarıda geçen süre 3 sa. 52 dk.
En yüksek sıcaklık 35˚C, en düşük 19 ˚C, ortalama 24,3 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 353 m, kaybı (iniş) 527 m.
En düşük irtifa 1373 m., en yüksek 1631 m.

Garmin yol bilgileri Köse-Şiran



İranlı sanatkarın çalışmaları



Köse 

Bu kadar erken saatte asfaltın erimiş olması hiç iyiye işaret değil    


Sabah sabah hepsi uğurlamaya gelmişler



Kelkit sonrası tırmanış başlıyor. %5 diyor ama 6 da oluyor.
Fakat mülayim bir tırmanış, sıkıntılı değil
    


Çilhoroz Geçidi, 1625 m

Çıkışın mükafatı. Uzunca bir iniş, çok da dik
 olmayınca, %4-5 gibi, daha keyifli
    



Firdevs Hatun Türbesi


Burası 1400 m'lerde    

Ve Şiran geldi. Buraları pestil diyarı, her yerde ilanlar,
 fabrika satış mağazaları falan var
    




Arkadaş petrol işine girmiş


Şiran

Lezzet Lokantası 


Nedim Bey müşterisi ile, Doğa Pestil & Köme 





Tepedeki mekana çıkmaya üşendim    




















15. gün (devamı) Şiran–Alucra - 13. gün (öncesi) Bayburt–Köse




[bisikletle]Türkiye: Çoruh Nehri Boyunca

Kars-Sarıkamış = 58,39 km


Horasan–Narman = 93,09 km

Narman–Uzundere = 67,31 km

Uzundere–Yusufeli = 57,77 km

Yusufeli–İspir = 57,77 km

İspir–Baksı = 66,89 km

Baksı–Bayburt = 66,77 km

Bayburt–Köse = 62,96 km

Köse–Şiran = 55,80 km

Şiran–Alucra = 45,81 km



Suşehri–Zara = 59,42 km

Zara–Sivas = 71,93 km

Sivas–Yıldızeli = 48,79 km

Yıldızeli–Tokat = 60,60 km


Görümlü–Erbaa = 101,38 km

Erbaa–Kumluca = 27,77 km

Kumluca–Amasya = 54,07 km