12 Ağustos 2017

[bisikletle]Türkiye: Çoruh Nehri Boyunca (Baksı–Bayburt)

11 Ağustos 2017, Cuma / Baksı – Bayburt, 66 km (12. gün)

Yola çıkacağımdan erken kalktım, neredeyse güneşin doğuşuyla. Toparlanmadan önce biraz sabah güneşinde müze çevresini tekrar geziyor, fotoğraflıyorum. Ortalıkta bir tek çimleri sulayan bahçıvan var, bir de beyaz köpek. Üç tanelermiş, muhtemel kurt kaptı ikisini diyorlar. Bu ışıkta ve bu serinlikte daha da güzel gözüküyor gözüme çevre. Çoruh daha aydınlanmamış tamamıyla, kısmen karanlıkta. Tepeler yatay gelen ışığın altında kızı kızıl parlamaktalar. Huzur verici bir yer.

Eşyaların toplanması, bisikletin depodan çıkartılması... Kahvaltıyı erken edeceğim. Personel kalkmış, Hüsamettin Hocam uyanmış bile. Çay da demlenmiş, kahvaltılıklarımızı alıyoruz. Bu sırada bir şangırtı, bir çığlık ve Yasemin Hanım sırtını tutarak panik içinde mutfaktan çıkmakta. Ne oldu? Bir telaş hepimizde. Ayağı merdivende kayıp sırtını basamağa vurmuş. Fena vurmuş ama. Ciğerlerine yemiş darbeyi. Nefes almakta zorlanıyor. Hemen kanepeye yatırıyorlar, darbe alan yere buz kompresi, biraz sakinleştikten sonra bende yaralanmalara karşı bir pomat var, onu sürüyoruz. Ancak daha sıcak, sanırım büyük bir morluk oluşacak. Kafasını vurmadığına seviniyoruz. Zemin malzemesi pürüzsüz/dokusuz seçilmiş. Yer de ıslak olunca kaymış haliyle. Basamak uçlarına mutlaka kaymayı önleyici bant çekmek lazım. Burada daha çok düşen olur.

Post cihazı çalışmadığından ödemeyi EFT olarak yapacağım. Benden (indirimli) 2 gece için 250 lira alıyorlar. Yemekler ikram. Fazla da uzatmadan yolcu yoluna diyerek dostlara veda ediyorum. Hüsamettin Hocam hatıra olarak Baksı’nın tişörtünü Firuzan’a, Ayağımdaki Diken kitabını bana hediye ediyor. Kitap kalın ve ağır olduğundan İstanbul’da almaya karar veriyorum. Her şey için teşekkürler.

Nefis bir gün, rüzgar da var, saat 8.30, yoldayım. Baksı ufak ufak geride kalıyor. Bugün Dede Korkut toprağı Bayburt hedefim. Hızla yokuşu iniyorum. Beş kilometre sonra anayoldayım. Bir kısa tırmanış ve gene uzunca bir iniş. Yağ gibi kayıyor velespit. Çoruh’u seyrede seyrede sürüyorum. Bir kaç araç karşıdan geliyor, iki dev kamyon. Bu daracık yollarda da adamın yakınından geçince ürpertici oluyor.

Çok rahat bir yol. İspir-Bayburt’un tek bağlantı yolu, ama köy yolu gibi. Gerçi köylüler halinden hoşnut değiller ama bana çok sevimli geliyor. Anayol duygusu yok, ve iniş hali çoğunlukta. [e] 21 km/09.25/%20 harcandı. Saat 10 olmadan Bayburt ÖE’yi arayayım da yerimi ayırtayım. Resepsiyondan Fulya Hanım adıma bir oda ayırıyor, 40 lira, O.K şeklinde. Kartla da ödeniyor. Oh ne âlâ :))

Asfalt dökmüşler, bir bölümünü yamıyorlar yolun. Kenarda yarım metre bir temiz alan kalmış, oradan kaçıveriyorum. Ve Aydıntepe Yeraltı Şehri levhası karşıma çıkıyor. Burası 1998 yılında bölgede yapılan kazı çalışması esnasında tesadüf eseri ortaya çıkan bir yer. Gitmek için hemen sağdan ayrılıyorum. Yol daha da basitleşiyor. Bir köy içinden geçip sürüyor. Sağdaki benzincide bir soda molası. Benzinci bisiklet meraklısı, Decathlon’dan oğluna bir tane almış. Benimkisi haliyle ilgisini çekiyor. Teknik özelliklerini anlatıyor, bazı malzeme satıcılarının bilgilerini veriyorum. İnternetten bakabilir isterse.

[e] 42, km/11.09/%40 harcandı. Çok güzel bir coğrafyadan, tam da bisikletlik yollardan keyifle Aydıntepe ilçesine geldim. Yeraltına inmeden bakkaldan bir buzlu çay, bakkal ile kısa bir sohbet. Konuşkan bir bey, kartını veriyor. 1909 yazıyor kuruluş olarak. Dededen gelen bir ticarethane. İlk defa duyduğum bir ismi var, Enbiya. Kuranda bir sureymiş.

Ve Yeraltı Şehri, giriş kapısındaki memura velespiti emanet edip 5 liraya dalıyorum içeriye. Fazla derine inmeden (2-2,5 m) bir koridor başlıyor. Tavandan led ile aydınlatılmış yollardan, bazen boyumda, bazen yarı boyumdaki koridorlarda yürümekteyim. Haliyle serin ve yer yer sular damlamakta. Hatta havuz bile dolmuş. Ana kayaya oyulmuş galeriler, tonozlu, kareye yakın planlı odalar ve bu odaların açıldığı daha geniş mekanlar. Galeri odalarını aydınlatmak için duvarlara açılmış delikler. Ayrıca şehrin girişinde, gerektiğinde girişi kapatmak için kullanılabilecek daire şeklindeki dev taş. Havalandırma bacaları, su arıkları, gözetleme noktaları… Burayı yapanlar epey bilgi sahibi oldukları gözlemleniyor. 1200 metre kadar uzunlukta bu yer altı şehrinin çökmekten kurtulmuş bölümünün çıkışı başka bir tarafta. Yani bisiklete geri yürümem lazım. Pazarın içinden geçerek girişin olduğu camiye dönmekteyim. Tam da cumaya denk geldi. Cemaat akın akın sağdan soldan gelmekte. Hoca vaazını veriyor. Bisiklete bakan memura bir çay ısmarlıyor, biraz gölgede dinlenirken Serhan’la telefonlaşıyoruz. Taş işi istediği gibi sonuçlanmamış. Derhal benim işimi çözen doktoru arayıp randevusunu alıyorum. Sanırım derdini çözecektir.

Aydıntepe Yeraltı Şehri. Halen kazı çalışmaları devam edilen kent hakkında şu an ileri sürülen iki görüş mevcut olup, bunlardan biri; bu kentin, bölgede daha önce sözü edilen Halde şehrine ait olduğu, Halde’nin “Khalde” olduğu, eski ismi Hart (Aydıntepe) olan ilçenin isminin de “Halt”dan geldiği görüşü mevcuttur.

Diğer görüşe göre; Hart’ta, bu yeraltı kentinden başka, Geç Roma-Erken Bizans devirleri arasında yer alan bir mezarın ortaya çıkarılması, Hristiyanlığın henüz yerleşmediği bir devirde bu bölgenin bir sığınak teşkil ettiği, Romalılar tarafından kovulan ilk Hristiyanların bu bölgeye geldikleri ve sığındıkları, yeraltı kentinin de, bu Erken Hristiyanlık dönemine ait olabileceğidir.

Aydıntepe, tarihte bir başka olayla da anılıyor. Hart Olayı olarak bilinen ve 26 Ekim–24 Aralık 1919 tarihleri arasında gerçekleşen bir ayaklanma. Kendisini peygamber ve mehdi ilan eden Şeyh Eşref Efendi Aydıntepe’de (eski adıyla Hart) 400 kadar silahlı adamıyla hakimiyet kurar. Kendisine Of ve Sürmene ilçelerinden de destek gelir. Bu isyanı bastırmak için yollanan Binbaşı Nuri Bey komutasındaki 50 kişilik birlik esir alınır, binbaşı ve bazı askerler şehit edilir. Daha sonra yollanan Albay Hasan Bey komutasındaki küçük birlik de aynı akıbete uğrar. Hükümetin uzlaşma girişimleri fayda sağlamaz, bu defa 700 kişilik bir kuvvet Hart’a gönderilir. Yarbay Halit Bey komutasındaki 9. Tümen şeyh ile çarpışır. Yalancı peygamberle oğullarının ve adamlarından kimilerinin öldürülmesi ve Hart’ın alınmasıyla olay sonlanır.

Atatürk bu olaya Nutuk’ta yer vermiştir. Atatürk’e göre bu hadise İstanbul
Hükümeti ile mücadele edilirken, ülkenin doğusunda bir yalancı peygamberin ortaya çıkardığı önemli ve kanlı bir olaydır.

Ve Bayburt’a iki yol var. Biri dağ yolu, kısa, diğeri otoyol, sekiz kilometre kadar daha uzun. İlkini seçiyorum. Ama rampa diyorlar... Destekleyenlerim var. Rampa mampa hak getire :))

Bu yol da muhteşem, yani tam bisikletlik. Tarlaların ortasından gidiyor. Öğlen güneşinin yakıcılığını sert rüzgar biraz olsun kırıyor. Ama tabii sürüşü de zorlaştırıyor. Olsun, fazla yolum kalmadı. Gücümü kullanırım. Acıktım, şu yanımdaki cevizli sucuktan bir ısırık alayım. [e] 57,5 km/13.00/%60 harcandı. Ve sözü edilen rampa başlıyor. %7-8 derken 10-11’le kıvrıla kıvrıla çıkıyorum. Birden peş peşe bir kaç araç solluyor. Ne bunlar, düğün konvoyu mu? Ve 1772 metrede tepe noktasına ulaşıyorum. 60,5 kilometre tutmuş buraya kadar yol. Saat 13.20. Tek çentiğim kaldı. Bununla ÖE’ye gitmem lazım. İkinciyi takmak istemiyorum, üşengeçlik. Bayburt’un çöplüğü de buralarda, Rehabilitasyon Alanı denilmiş (ne isim ama?). Haliyle nahoş bir koku. Hızla uzaklaşmaya çalışıyorum. Cezaevinin yanından inen yolum, birazdan anayola bağlanmasıyla sağ sol diye ikiye ayrılıyor. Levha da yok. Yuh mu desen, uguh mu desem?! Google olmasa kaldık ortalıkta. Soldan ÖE’ye doğru pedallamaktayım. Gene de karşıma çıkan vatandaştan yolu doğrulattım. Google’da ÖE’nin yanlış yere işaretlendiği durumlar olmadı değil. Şehir merkezine girmeden gene benzincide içilen bir sodayla buharlaşan mineralleri yerine koymaca ve tarif+Google falan... ÖE’nin önündeyim. Büyükçe bir bina. Otel havasında. Fulya Hanım kaydımı yapıyor, 203 nolu oda. 40 lira karttan çekiliyor. Velespit müdür odasının yanına alınıyor. Böyle sorunsuz yer gösterenlere hayranım. Hiç dertleri olmayan. Bir de 1001 dereden su getirenler var, orası mı, burası mı, yok şurası...

Oda duble yatak, eşyaları açıyorum ve suyun altında kendime geliyorum. Tepemden tuzlar akmakta, ağzıma gelen sulardan tadıyorum. Hava sıcak da olsa gene de hafif sıcakla başlanıyor yıkanmaya, kapanışı soğuk suyla yapmak güzel oluyor. Az ayakları dikip keyif çatmak, bu arada Bayburt tarihçesine bir göz atmaktayım.

Bayburt şehrinin adı eski Kafkas dillerden birini konuşan Urartu/Khaldiler'in bölgeye egemen olduğu dönemlerde, Khalt (Halti) halkı arasına gerçekleşen Hint-Avrupa dilli Mitanni göçmenlerinin sızmaları sonucunda verilmiştir. Khaltlar'ın arasına yerleşmek üzere bölgeye gelen grupların verdiği söyleniş şekliyle Bagbartu sözcüğü Mitannice'den gelmektedir.

Bayburt tarihinin bilinen geçmişi Anadolu'nun köklü kavimlerinden Azzi ve Hayasalar'la başlar. Onu Hatti, Hitit ve Urartu izler. Günümüzde dahi; Karadeniz halkı, sahil boyunda yerleşenlerine (tamamen olmasa bile) Laz, iç ve dağlık kesimlerde yerleşenlerine Halt demektedir. Doğu Karadeniz'in iç kesimlerinde Yusufeli ile Şebinkarahisar arasındaki dağlık hat boyunca uzanan bölge; Urartu'nun Baş Tanrı'sı olan Khalt'ın izinden gidenlerin yurdu anlamına Khaldia olarak tarih boyunca adlandırılmıştır.

Bölge MÖ VII. yy'da ilkin Kimmer, ardından İskit akınlarına uğrar. Urartu yıkılır ve bölgeye gelen Kraliyet İskitler'i o döneme göre Anadolu'nun en büyük kenti olan Gymnias'ı kurarlar. Gymnias kentinin bugünkü Bayburt ilinin sınırları içinde ve kuzeyinde olduğu tahmin edilmektedir.

Saat 5’e doğru merkezi görmek, kaleye bakmak üzere alınan yol tarifiyle çıkıyorum. Çoruh Nehri boyunca dizilmiş her şey. Divan Sofrası’nda güzelce doyuyorum; ezo gelin+kuru+bulgur (az az)+cacık+(ikram kızarmış biber)=18 TL. Saat Kulesine doğru yürü demişlerdi. Yön sorduğum gençle birlikte yürüyor, hem de konuşuyoruz. Tarım konusunda eğitimini tamamlamış, stajının da son haftasında. Buralı. Kale dıştan daha güzel, içi tahrip edilmiş, bir şey yok diyor. Ben de şimdi oralara kadar çıkmak istemiyordum, bunu fırsat bilip uzaktan fotosuyla yetiniyorum.

Geldim Saat Kulesi’ne. Yıllardır Bayburtluya zamanı hatırlatan bu kulenin yaşı Cumhuriyet’in ilanına dayanıyor, 29 Ekim 1924. Mimari tarz olarak Çorum Saat Kulesi'ne benzediği söylenmekte. Dairesel kaide üzerinde yükselen kulenin gövdesi sekizgen, köşkü kare şeklinde planlanmış. Yüksekliği ise 21 metre. Bayraklarla süslü, arkasında görünen kale ile çok güzel bir resim veriyor.

Sokak aralarında dolanıp foto çekmekteyim. Gördüklerim hoşuma gidiyor, Bayburt güzele benziyor. Üniversitesi de var, haliyle tatil olsa da gençler görülmekte. Çoruh kıyısı boyunca çayevi, lokanta, dondurmacı, pastane falan bolca. Bir kaç tur attıktan sonra bir tanesine yerleşip limonlu sipariş ediyorum. Kulaktan kaptım, çay oluyor. Garson da Süzgeçli mi? diye soruyor. Yani çay tanelerini de istiyor musun? İlkini süzgeçsiz alıyorum, sonraki üçünü süzgeçli tercih ediyorum. Bu arada eşle dostla yazışmaca/telefonlaşma faslını da yerine getirmiş oldum.

Bayburt Kalesi. Osmanlı döneminde bu kaleye Çinimaçin Kalesi ismi verilmiştir. Bunun da nedeni, kalenin dış yüzeylerinde mor, yeşil ve firuze renkli çinilerin kullanılmış olmasıdır. Kalenin Ermeniler tarafından yaptırıldığına dair çok sayıda iddia bulunuyor. Doğu kesiminde XVIII.-XIV. yüzyılda yapıldığı sanılan bir de kilise kalıntısı bulunmaktadır.

Güneş kızardı, batışa geçti. Kalenin kızıl ışık altında bir kaç fotosunu daha alıp dönüşe geçtim. Akşam için alınan meyveli yoğurt ve gece fotoları çekerek üniversitenin önünden ÖE’yi buluyorum.











Baksı-Bayburt
Tur tarihi: 11 Ağustos 2017
Kat edilen mesafe: 66,77 km.
Ortalama hız: 20,7 km/sa.
Bisiklete biniş süresi  3 sa. 13 dk., dışarıda geçen süre 5 sa. 16 dk.
En yüksek sıcaklık 43˚C, en düşük 24 ˚C, ortalama 34,1 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 871 m, kaybı (iniş) 853 m.
En düşük irtifa 1420 m., en yüksek 1797 m.

Garmin yol bilgileri Baksı-Bayburt

Bayburt ÖE 0458-2117106/0553-5540537



Sabah ışığında Çoruh


Denizaltı, Kemal Tufan


Gitmek mi? Kalmak mı?





Hüsamettin Bey ve Tekin Bey ile, Baksı

Baksı ufak ufak geride kalıyor. Bugün Dede Korkut
 toprağı Bayburt hedefim
    


Tüm dostlar toplanmış beni bekliyorlar


Aydıntepe Yeraltı Şehri

Ana kayaya oyulmuş galeriler, tonozlu, kareye yakın planlı odalar
 ve bu odaların açıldığı daha geniş mekanlar
    



Şehrin girişinde, gerektiğinde girişi kapatmak için
 kullanılabilecek daire şeklindeki dev taş
    

1200 m kadar uzunlukta bu yer altı şehrinin çökmekten
 kurtulmuş bölümünün çıkışı başka bir tarafta
    

Bayburt’a iki yol var. Biri dağ yolu, kısa, diğeri otoyol,
 sekiz kilometre kadar daha uzun
    

Bu yol da muhteşem, yani tam bisikletlik.
 Tarlaların ortasından gidiyor

Öğlen güneşinin yakıcılığını sert rüzgar biraz olsun kırıyor.
 Ama tabii sürüşü de zorlaştırıyor
    


Bayburt



Divan Sofrası




Saat Kulesi, Bayburt

Bayburt Kalesi    





Saat Kulesi    


Çoruh    


Çoruh kıyısı boyunca çayevi, lokanta,
 dondurmacı, pastane falan bolca
    







Süzgeçsiz


Bayburt Kalesi    

Güneş kızardı, batışa geçti    

Saat Kulesi    




Bayburt by Night
















13. gün (devamı) Bayburt–Köse - 10. gün (öncesi) İspir–Baksı




[bisikletle]Türkiye: Çoruh Nehri Boyunca

Kars-Sarıkamış = 58,39 km


Horasan–Narman = 93,09 km

Narman–Uzundere = 67,31 km

Uzundere–Yusufeli = 57,77 km

Yusufeli–İspir = 57,77 km

İspir–Baksı = 66,89 km

Baksı–Bayburt = 66,77 km

Bayburt–Köse = 62,96 km

Köse–Şiran = 55,80 km

Şiran–Alucra = 45,81 km



Suşehri–Zara = 59,42 km

Zara–Sivas = 71,93 km

Sivas–Yıldızeli = 48,79 km

Yıldızeli–Tokat = 60,60 km


Görümlü–Erbaa = 101,38 km

Erbaa–Kumluca = 27,77 km

Kumluca–Amasya = 54,07 km