15 Ağustos 2019

[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde (Çaldıran-Erciş)

14 Ağustos 2019, Çarşamba / Çaldıran - Erciş , 72 km (10. gün)

Gerçekten Reşat Beyin dediği gibi Çaldıran gece soğuk oluyor(muş). Yorganı üzerime çekerek uyudum. Sabah 5 buçuk gibi ayaklanıp toparlanıyorum. Her işi yapıp bisikleti yükleyip sokağa çıkmam 6 buçuğu az geçti. Bir anı fotosu alırken karşıdaki kaymakam evinden sivil biri, meraklı bakışlar içinde çıkageldi. Herhalde güvenlik kamerasından görmüş olmalı beni. “Ne iş?” Anlatıyorum durumu ve fotoyu ona çektiriyorum, boyalı duvarın önünde. Nerelisin sorusuna resimdeki kuleyi gösteriyor “bunun olduğu şehirden” diyorum ama kuleyi tanımıyor. Galata Kulesi İstanbul diyor ve veda ediyorum.

Hava güzel bir serinlikte. ÖE’den ayrılış 6.52 oluyor. Sokaklar boş. Bugün yolum Urartuların ilk başkenti Ercis’e gidecek, 65 kilometre gibi, ama kolay bir parkur, iniş ve göl kenarını düz gösteriyor Bikeroll. Güneybatı yönündeyim. İlçe içindeki kilitli taş bitiyor asfalt başlıyor. Bölünmüş yol. Asfaltın durumu çok iyi, güvenlik şeridi geniş. TIR’lar da benim gibi erkenci, her iki yönde geçiyorlar.

Tarlada çalışanlar ve araç bekleyenlerin tezahüratları arasında sürüyorum. Ancak yürümekte olan, herhalde kötü bir gece geçirmiş olmalı ki pek bir neşesiz selam veriyor. %-2-3 gibi bir eğimle yağ gibi kayıyor velespit. Nefis. Etrafı izleye izleye. Bisikletin keyfi de böyle durumlarda tam çıkıyor. Yolumun üzerinde iki yer var görmek istediğim; şelale ve köprü. 

Sağımdaki biçilmiş tarlanın, ekin vardı herhalde, üzeri karga dolu. Hepsi kahvaltılık arayışındalar. Kuru otların üzerinde yürüyerek, hoplayarak, zıplayarak dolanmaktalar. Sabah da erken saatte, gün ağarırken odanın dışından geliyordu, herhalde karga sesiydi, kurbağa sesine de benzettim ama kurbağanın ne işi var Çaldıran’da, büyük bir gürültü yapmaktaydılar.

Çaldıran Ovası

Alanın Tanımı: Van il merkezinin kuzeydoğusunda yer alan Çaldıran Ovası tümüyle karla kaplıdır. Mart sonunda karların erimesiyle yer yer yazın kuruyan geçici bataklıklar oluşur. Ovada irili ufaklı alçak tepeler bulunur. ÖDA’yı kuzeyde volkanik Tendürek Dağı sınırlar. Alanın doğusunu ise İran sınırı oluşturur.

Habitatlar: Taban suyu yüksek olan ova, yer yer bataklık alanlar barındırır. ÖDA, volkanik taşlık yamaçlar, dağ bozkırları, jipsli tepeler, geniş vadi tabanlarındaki bataklık mera toplulukları ve tarım alanlarından oluşur.

Türler: Çaldıran Ovası, dört bitki türü için ÖDA kriterlerini sağlar. Bu türlerin başında sadece alana özgü ve nesli tehlike altında olan Astragalus chaldiranicus gelir. Limonium vanense ve Van Körmeni (Allium stearnianum ssp. Vanense) Doğu Anadolu bölgesi endemik türleridir. Taraxacum scolopendrinum ise nesli tehlike altında olan bir türdür.

Çaldıran Ovası, üreyen ve göç döneminde konaklayan kuşlar için de önemli bir alandır. Küçük karabatak (Phalacorcorax pygmeus) ve turna (Grus grus) alanda üreyen öncelikli türler arasında yer alır.

Alan Kullanımı: Bölgede yoğun olarak hayvancılık yapılır. Büyükbaş ve küçükbaş hayvan yetiştirilir. Yazın meralarda otlatılan hayvanlar, kışın saman ve yem bitkileri ile köylerde beslenir. Meralara göre kısıtlı yer kaplayan tarıma elverişli alanlarda ağırlıklı olarak yonca, korunga, buğday, kısmen de şeker pancarı üretimi yapılır.

Alan bölgenin önemli ticaret ve turizm merkezlerinden biri olan Doğubayazıt ilçesine ve İran’a olan yakınlığı nedeniyle önemli bir geçit noktasıdır.

Tehditler: Alandaki meralar üzerinde yoğun otlatma baskısı bulunmaktadır. Öte yandan, yoğun olmamakla beraber su kaynakları kirletilmemektedir. Alandaki taban suyu 2000 yılında önemli oranda düşmüştür.

Yaban kazları ve yaban ördekleri üzerinde kaçak av baskısı bulunmaktadır.

Köylerin isimlerinin altında Kürtçe isimleri de var. Yalnız Çaldıran belediyesi akepeliydi. Herhalde işlerini yaptırmak içindir. Muhalif olsan ceza keserler, işin yürümez. Yolda bazı bölümlerde kar direkleri görüyorum. Türkiye’nin en soğuk bölgesi olduğu söyleniyor. Güneş arkamda, gölgem uzamış önden gidiyor. Kargalar uçuşuyor sürüler halinde. Başı boş köpekler de kahvaltılık arıyorlar herhalde. Burayla ilgili güzel bir haber okumuştum: Van’n Çaldıran ilçesinde jeotermal su kaynağıyla ısıtılan seralarda üretilen Van domatesi büyük ilgi gördü ve İstanbul-Ankara olmak üzere yurtiçine gönderilmeye başlandı. Yedi farklı noktadan çıkan sıcak su 120 km boyunca döşenen borularla seralara ulaştırılıyor. Süper değil mi?

19’uncu kilometrede Muradiye Şelalesi yazısı gelmesiyle toprak yola sapıyorum. 150 metre kadar içeride. Otoparkında bir araç, benden önce gelen bile olmuş. İki yakayı birleştiren uzun asma köprüden geçiyor, teraslardan birine bisikleti koyup bolca foto-video çekmekteyim. Görsel şölenin yanı sıra su düşüşlerinin çıkarmış olduğu melodi insana huzur vermekte. Kışın suyu bol olunca daha coşkulu akarmış ama bu mevsimde bile keyifli görünüyor. Suyun düştüğü en yüksek yer ise yaklaşık 20 metre gibi. Kaynağını Tendürek Dağı’ndan alan Bendirmahi (Bend-i Mahi) Çayı üzerinde yer alan bu şelale adını Bağdat seferine çıkan Osmanlı Padişahı IV. Murat'tan almış.

Ayrılırken bir minibüs dolusu genç gelmekte. Şelaleye kadar pedal basmadan geldim. Tekrar bırakıyorum velespiti. Kayıyor. Saat 8.10, 21,5 kilometredeyim. 1739 metre rakıma indim 2 binlerden.

Fazla sürmedi, şelaleden en fazla 4-5 kilometre sonra Şeytan Köprüsü sapağı geliyor (24. km). Bu biraz daha içerlek, 500 metre kadar. Ağaçlı asfalt güzel bir dar yoldan ulaşılıyor. Ağır vasıtalara kapatıldığı yazılı. Karşıya geçip uygun bir açıdan foto-video alarak burasını da görüntülüyorum. Tek gözlü, basık kemer açıklıklı, genelinde düzgün kesme taş, yer yer de moloz taş malzeme kullanılmış. Bendirmahi (Bend-i Mahi) Çayı'nın üzerine kurulu olan köprü 3 metre genişliğinde ve 18 metre yüksekliğinde olup 15 metre uzunluğa sahiptir denilmekte. Geçen sene yolu asfaltlayan ekip hızını alamayıp köprüyü de asfaltlamış, sonra tepkiler üzerine temizlenmiş. 

Rivayete göre çok dar olduğundan dolayı zamanında köprüden geçmek isteyen bir düğün alayının düşerek hayatını kaybetmesi nedeniyle “Şeytan Köprüsü” ismini almış. Yapımı 19’un sonu 20’nci yüzyılın başı kabul edilmekte. Buraya ilişkin 2006 yılında yaşanmış tatsız bir olayı da okumuştum: kamp kurmuş olan bisikletli bir çiftin (İsviçreli) tecavüze uğraması, paralarının, saatlerinin çalınması falan... L

Tekrar anayola çıkıyorum. Anlaşılan gölün kenarına kadar iniyor bu yol, pedal çevirmene gerek olmadan. Muradiye’nin de, fazla gecikmeden sapağı geldi. Girip görmek istiyorum. Burada da ÖE var. Belki başka bir sefer kalırım. Burası Çaldıran’dan çok daha büyük. Hazır gelmişken iki çayla bir poğaçayı kahvaltı niyetine mideye indiriyorum. Çay 0,75, poğaça 1,25.

Yarım saatimi Muradiye’de geçirdikten sonra ayrılırken biraz yanlış yöne saptım. Yol sorduğum sivriler yüzünden. Ama sonunda bulunuyor ve anayoldaki köprü başında polis kontrolünü geçiyor, eski trenin resmini çekiyor ve Erciş’e doğru pedallamaktayım. 

Gerçi Muradiye’de hep Van diye adres sordum. Sonraki konuşmada öğrendim ki Van dediğin zaman bir kısa yol varmış, yani 8 kilometre kısaltan. O Karahan’ın üstünden gidiyormuş. Ama Erciş’e giden yol, benim gitmek istediğim Karahan’ın içine girerek devam ediyor. 

Karahan’da kısa bir yol çalışması şeridi teke indirmiş. Ama artık göle paralel seyrediyorum. Ve 42’nci km’de masmavi rengiyle Van Gölü karşıma çıkıyor. Arkasında da Süphan Dağı tüm heybetiyle durmakta, ülkemizin 2’nci büyük volkanik zirvesi. Heybeti ve ihtişamı ile Urartu medeniyetinde Tanrı olarak kabul edilmiş. Eski çağlarda insanların dağlara tanrı gibi bakmalarını şimdi rahatlıkla anlayabiliyorum.

Yol bölünmüş yol. Muradiye’ye geldiğim kadar olmasa da asfalt iyi. Biraz dalgalı. Güvenlik şeridi temiz değil, gidilemiyor. Keçikıran ve Alkasnak köyleri sapağı geldi. İsimler çok ilginç değil mi sayın seyirciler? J Yol üzerindeki tezgahlarda domates, karpuz, kavun satılmakta. Sıklıkla sıralanmış satıcılar. Saat 9.37 ve 1561 metre rakımda göl kenarından devam ediyorum pedallamaya. Muhteşem bir renk cümbüşü var suyun üstünde; maviden yeşile, lacivertten turkuaza geçiyor. Işığın yansıması ve açının değişmesiyle.

Erciş’te şeker fabrikası varmış. Akla hemen acaba bunu da sattılar mı geliyor. Bu fabrikaların satışında yaşanan yanlışlar bir türlü akıllarını başlarına getiremedi. Çaldıran’da çuval çuval gördüğüm kıtlama şekeri buradan geliyormuş. Sonra o koca parçaları kerpetenle küçük parçalara bölüyorlar. Biliyorsunuz değil mi, şekeri ağızda tutup çayı öyle içiyorlar. O nedenle şeker de kolay erimemesi için daha sert, nerdeyse taş gibi. 

Çıkıyor iniyor, güzel bir yol burası. Trafiği olan, TIR’ların çalıştığı. Bu aynı zamanda Erciş’ten Patnos’a giden yol. Ünseli girişinde asker kontrol yapmakta. Beni de kenara çekiyorlar. Pek yapmazlardı ama turist mi sandılar önce. Ama seviniyorum. Demek halen bende de kriminal bir imaj kalmış J Nerede dizlik dirseklik diye soruyor asker. Motorcu muyum ben?

[e] 51 km/09.57/%20 harcandı. 1677 m R. %1 gibi çıkıyorum. Minik sinekler uçuşuyor. Arada teybe konuşurken bir tanesi ağzıma kaçar gibi oldu. Kaçtı mı kaçmadı mı anlayamadım, o kadar minik ki!

Şeker fabrikası geçildi, birazdan da mesire yeri geliyor, Balık Bendi. Deliçay suyunun kenarında. Merak etmiştim okurken. Girip bakabilmek için 2 lira para ödüyor ama bisiklet için düşünülmemiş yollardan sıkıntıyla geçtiğimden fazla kalmadan ayrılıyorum. Güzel bir yer ama halkımız kirletmeye çok meraklı. Göle akan çay kenarında kamelyalar falan var. Ördekler suda yüzmekteler. İnci Kefali Göçü, Kültür&Sanat Festivali yazılı girişinde. Bu festival her yıl mayıs-haziran aylarında olurmuş. Malumunuz, sodalı Van gölünde üreyemediğinden balıklar derelere girerler ve yumurtalarını bırakıp göle geri dönerler. Bu sırada akarsuya karşılık müthiş bir uğraş veren balıkların şelaleleri uçarak aştığını görürsünüz. Bu eşsiz yaşam döngüsü her yıl nisanda başlayıp temmuza kadar devam eder.

Rüzgar solumdan, göl tarafından esiyor. Erciş uzakta göründü bile, evleriyle. Ve Erciş yazısı sonrası sahil yoluna sapıyorum. ÖE’de kalsaydım buradan gitmem gerekiyordu, bir bakayım yerine. 7 kilometre dışarda olması benim açımdan tabii sorundu. Merkeze neyle gidecektim, bisikleti almazsam?

Üç beş turistik tesis kurulmuş kıyıya. Mimari açıdan çirkin ama manzara açısından güzel konumdalar. Epey sürüyor bu yol. Boş ama keyifli. Halkın ilgisini çekebildi mi acaba? Sanki değilmiş gibi.

Sahil yolu sonlanıp içeriye sapıyor, bir müddet mahalle-köy aralarından sürüp merkeze doğru giden Van yoluna bağlanıyorum. Saat kulesi ve işaretlediğim Dilman Otel’in önüne fazla sıkıntı yaşamadan ulaştım.

Yerimi ayırtmıştım; O.K - 60 TL. Temizlenmesini bekliyorum. Velespiti de yandaki boş dükkanlarına aldılar. Bu arada biraz kestirir gibi oluyorken “501 hazır” anonsuyla 5’inci kattaki odaya yayılıyorum. Duş, şarj... falan filan. Biraz uzanmaca ama. 

Erciş; 1071’de Türkler’in Anadolu’ya gelişi ile birlikte şimdiki Çelebibağı Kasabası’nın bulunduğu yer ilçenin ilk yerleşim yeri olarak kullanılmaya başlanmış, Van Gölü’nün yükselmesi üzerine ilçe şu andaki merkezin bulunduğu yere taşınmıştır. İlçe sırasıyla Selçuklu, Karakoyunlu Devleti, Eyyubiler ve Osmanlı Devleti’nin hükümranlığına geçmiştir. 1914 yılında Rus işgaline uğrayan ilçe 1 Nisan 1918 yılında düşman işgalinden kurtarılarak vatan topraklarına katılmıştır. 

Saat 3 gibi yemek aramak üzere otelden çıktım. Çok sıcak sokaklar, gölgeden yürümezsen kavruluyorsun. Konukevi diye bir lokanta önerildi otelce. Ama et veya pide dışında yemek yok L Menemen yapabilecek bir kahvaltı salonu görmüştüm gelirken. Oraya doğru yürümekteyim.

Akan Kahvaltı Salonu’nda tek yumurtalı menemen 10 lira, ben duble ısmarlıyorum. Bir de ayran, 21,5 tutuyor. Lezzetliydi.

Yayaya yol verme durumu pek öğrenilmemiş buranın sürücüleri tarafından, ama Antalya plakalı bir araç veriyor. Erciş bayağı kalabalık. Burası galiba Van’ın en büyük ilçesi sanıyorum. Sıcakta da yürünmüyor. Ağır ağır dolanmaktayım. Yeni, halen tutulmamış kocaman bir çarşı var. Oraya bakarken esnafın birisi yapılan yanlışları anlatıyor. Deprem sonrası buradaki eski dükkanlar kentsel dönüşüm kapsamında yıkılıp böylesine ortada cami, etrafı çevrili iki kat, altlı üstlü dükkanlar yapılmış. Bir de bodrumları varmış alttakilerin. Ama kiraların çok yüksek olduğunu söylüyor Salih Bey. Bir de esnaf genç var aramızda Emrah Bey, o da tasdikliyor anlatılanları.

Bölge deprem kuşağı üzerinde. En son 23 Ekim 2011 tarihinde 7,2 büyüklüğünde yaşanan deprem sonucu açığa çıkan enerji miktarının oldukça büyük olduğu, Hiroşima'ya atılan atom bombasının 33,2 katına, meydana gelen artçılar da hesaba katıldığında, açığa çıkan enerjinin 37 atom bombasına denk olduğu kaydedilmiş. Bundan önce de 1941 yılı 10 Eylül günü 5,9 şiddetinde bir deprem ile sarsılmış Erciş.

Sokak arlarında yürüyorum. Çay içiyor, kasap dükkanına getirilen etler ve kırılan kemiklerden rahatsız olup ayrılıyor, farklı bölgelere gidiyorum. Dikkat çekici miktarda Erciş’te kombi tipi hafif ticari arabalar tercih edilmiş. Ne çok var ortalıkta görseniz. Herkes dükkanının önünü ıslatıyor-suluyor. Giyim mağazaları çoğunlukta ve cep telefonu satıcıları. İran pirinci görüyorum, 12 lira. Almak isterdim.

Hava çok sıcak, 6’ya doğru ancak rahatlıyor. Koltuk bulduğum çayevine yerleşiyor, çay soda içiyor, sahibiyle sohbet ediyor, bize katılan biri ile konuşuyorum. Herkes kendi arasında Kürtçe konuşmakta. Bilseydim ne güzel olurdu. Haliyle kılık kıyafetten dolayı inceliyorlar beni. Özellikle sandaletlerin dikkatlerini çektiğini sanıyorum.

Dönmeden önce biraz daha dolanıyor, yeni çarşının içinde bankta oturup dolunayın fotosunu çekiyorum. Bu memlekette çay 0,75 / hela 1 lira. Yani işemek içmekten daha pahalı J

A101’den kefir alıp içerek otele dönmekteyim. Rastladığım bir taksiciye yarınki yolu soruyorum, Adilcevaz’a. Sabah sabah yanlış gitmeyeyim.

Otelden 6.30’da kahvaltıyı mümkünse hazır etmelerini rica ettim. 7’de başlıyormuş da, ben de erken çıkacağım ya. Oda öğle güneşini almış, çok fena sıcak. Üstüm çıplak çalışıyorum. Gezi notlarını yazmakta ve göreceğim yerlere ilişkin bilgi toplamaktayım. Şöyle bir gazetenin manşetine göz attığımda; AKP’liler Koza İpek’in otelinden çıkmamış. Peninsula’nın özel konukları diye sıralamış hepsini (ama nedense hiç biri FETÖ diye tutuklu değil, ama çaycı tutuklu). Firari Zekeriya Öz ve Hakan Şükür’ün otelde ücretsiz kaldığı belirtilirken İpek ailesinin savunmasında: “Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın aile fertleri, danışmanları gibi yüzlerce kişi misafir edilmiştir. Neden bunların isimleri yok” denildi.

Bu turun başlığı nereden geldi? Urartular kimlerdir, nerededir, ne yapmışlardır...?

Urartuların İzindeİlk Urartu Başkenti Arzaşkun (Erciş)Hitit Devleti ile Hurriler arasında MÖ 1500’lerde başlayan savaşlar sonunda tarih sahnesinden çekilen Hurrilerin bakiyeleri ile Orta Asya’dan ve Kafkasya üzerinden göç ederek gelen kabilelerin meydana getirdiği konfederasyonun sonucu olarak kurulmuş bir devlettir. Sekiz etnik unsurun yanı sıra, kırk civarındaki kabilenin uzun yıllar bir arada yaşayarak kaynaşması ve güney batıdan gelen Asur saldırıları, “Urartu” halkının oluşmasında önemli etkenlerdir.     
Urartu Devleti, MÖ 860-840 arası

200 yılı aşan Asur saldırıları karşısında, dağınık, yarı göçebe Uruatri kabilelerini bir araya getirerek devletleşme sürecini başlatan Aramu, Urartuların bilinen ilk hükümdarıdır. Aramu, çağın güçlü devletlerinden olan Asur tehlikesi karşısında 300 yıl sürecek Urartu devletinin temelini Van Gölü’nün kuzey sahillerine paralel olarak uzanan Zornaki (Zırnekol) Tepe üzerinde atmıştır. Urartu Federasyonunun, yerel beyliklerin ve kabilelerin merkezi konumunda olan Van Gölü kuzeyindeki tarıma elverişli ova, Asur saldırıları karşısında gerekli savunma ihtiyaçlarını karşılayamadığından, ovanın kuzey tarafında uzanan 2.000 rakımındaki Zornaki Tepe üzerinde çağın en modern yerleşim alanlarından biri kurularak Aramu Şehri anlamına gelen Arzaşkun (Erciş) adı verilir.

İki odalı ve ön avlulu konutların, dik kesişen cadde ve sokakların inşa edildiği, en eski ızgara planlı şehirlerden olan Arzaşkun (Erciş)’da daha başka imar faaliyetlerine de girişilerek, çağın en modern şehirlerinden biri olan Urartuların ilk başkenti kurulur. Kral Aramu tarımın geliştirilmesi ve Arzaşkun’un içme suyu ihtiyacının karşılanması amacıyla, kuzey istikametinde bulunan su kaynaklarına bağlanan kanallar vasıtasıyla, hem şehre hem de Erciş Ovası’na su ulaştırır. Arzaşkun’a su getiren iki kanala ait izler, şehrin kuzeyinde ki Kız Varvar eski yerleşim alanı içerisinde bulunmaktadır. Kısa sürede yıldızı parlayan Urartu Devleti ve başkenti Arzaşkun (Erciş), dönemin süper güçlerinden sayılan Asurluların hedefi olur. Arzaşkun üzerine sefer düzenleyen Asur kralı III. Salmanasar, görkemli Arzaşkun kentini yerle bir ettikten sonra Arzaşkun halkını da kılıçtan geçirir.  III. Salmanasar, Arzaşkun (Erciş) kuzeyindeki dağlara kaçan Urartu askerlerini de takip ettirerek burada imha etmiştir. Gaziantep ilinde yapılan kazılarda, bulunan Asur Yazıtı’na bu savaşı kaydeden III. Salmanasar, Arzaşkun kuzeyindeki dağlara kaçan 3400 Urartu askerini öldürdüğünü, şehir halkını da acımasızca katlettiğini gururlanarak anlatır (MÖ 845).

“… Ve Urartulu Aramu’nun kral şehri olan Arzaşku’ya yaklaştım. Urartulu Aramu, güçlü silahlarımla ve dehşetli savaşımla karşılaşınca korktu ve şehrini terk edip Adduri (Aladağ) dağına çıktı. Onun peşinden dağa tırmandım ve dağlarda dehşetli bir savaş verdim. 3400 savaşçısını kılıçtan geçirdim, sanki Adad gibi, onların üzerlerine dehşet yağdırdım ve dağı yün boyar gibi onların kanı ile boyadım. Onun ordugâhını ele geçirdim. Arabalarını, süvarilerini, atlarını, katırlarını, eşeklerini, mallarını, eşyalarını, ganimetlerini dağlardan aşağıya indirdim. Aramu hayatını kurtarmak için dağın erişilmez bir zirvesine tırmandı. Bütün gücümle, vahşi bir boğa gibi ülkesine saldırıp, onun şehirlerini harabeye çevirdim. Arzaşku ile birlikte çevresindeki şehirleri yerle bir ettim ve ateşle yaktım. Şehir kapısının önüne kesilmiş başları yığdım. Daha sonra genç erkeklerini ve genç kadınlarını bu yığınların etrafında, kümelerle kazıklatarak öldürdüm…”.

Öff diyorsunuz değil mi? Bu ne vahşet? Ama savaşlar böyle, dün de bugün de. Ama endişelenmeyin, Urartular yeniden doğacaklar. Devamını size yarın aktaracağım. Bizi izlemeye devam edin... J


Erciş Dilman Otel 0432-3515251 / 0536-2990335

Erciş ÖE 0531-2041141 Bünyamin bey















Çaldıran - Erciş
Tur tarihi: 14 Ağustos 2019
Kat edilen mesafe: 72,05 km
Ortalama hız: 20,4 km/sa
Bisiklete biniş süresi 3 sa 32 dk, dışarıda geçen süre 4 sa 37 dk
En yüksek sıcaklık 35 ˚C, en düşük 19 ˚C, ortalama 27,5 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 265 m, kaybı (iniş) 624 m
En düşük irtifa 1645 m, en yüksek 2043 m

Garmin yol bilgileri Çaldıran-Erciş

Relive yol bilgileri Çaldıran-Erciş




Çaldıran ÖE’den ayrılışım 06.52

Hava güzel bir serinlikte. Sokaklar boş


Güneybatı yönündeyim. İlçe içindeki kilitli taş
 bitiyor asfalt başlıyor. Bölünmüş yol

Asfaltın durumu çok iyi, güvenlik şeridi geniş



Biçilmiş tarlanın üzeri karga dolu. Hepsi kahvaltılık arayışındalar

TIR’lar da benim gibi erkenci, her iki yönde geçiyorlar




Yol çok rahat, yağ gibi kayıyor velespit


19. km’de Muradiye Şelalesi yazısı
 gelmesiyle toprak yola sapıyorum

Muradiye Şelalesi 


Fazla sürmedi, şelaleden en fazla 4-5 km sonra Şeytan Köprüsü
 sapağı geliyor. Bu biraz daha içerlek, 500 m kadar


Şeytan Köprüsü 


Tekrar anayola çıkıyorum. Anlaşılan gölün kenarına kadar
 iniyor bu yol, pedal çevirmene gerek olmadan

Muradiye’nin de, fazla gecikmeden sapağı geldi

Muradiye



Hazır gelmişken 2 çayla 1 poğaçayı kahvaltı
 niyetine mideye indiriyorum


Yarım saatimi Muradiye’de geçirdikten sonra ayrılırken biraz
 yanlış yöne saptım. Yol sorduğum sivriler yüzünden...

Ama sonunda bulunuyor ve anayoldaki köprü başında polis
 kontrolünü geçiyor, eski trenin resmini çekiyor
 ve Erciş’e doğru pedallamaktayım




Yol son derece mülayim, etraf yeşil

Kalabalık bir koyun sürüsü ilerlemekte


Karahan’da kısa bir yol çalışması şeridi teke indirmiş

Ve 42. km’de masmavi rengiyle Van Gölü karşıma çıkıyor

Yol bölünmüş yol. Muradiye’ye geldiğim kadar
 olmasa da asfalt iyi. Biraz dalgalı... 

Güvenlik şeridi temiz değil, gidilemiyor


Deprem konutları

Balık Bendi mesire yeri. Deliçay suyunun kenarında... 

Ama bisiklet için düşünülmemiş, fazla kalmadan ayrılıyorum


Urartuların ilk başkenti Arzaşkun’a geldim 

Erciş yazısı sonrası sahil yoluna sapıyorum


3-5 turistik tesis kurulmuş kıyıya. Mimari açıdan çirkin
 ama manzara açısından güzel konumdalar







Sahil yolu sonlanıp içeriye sapıyor, bir müddet
 mahalle-köy aralarından sürüp merkeze doğru giden
 Van yoluna bağlanıyorum

Saat kulesi ve işaretlediğim Dilman Otel’in
 önüne fazla sıkıntı yaşamadan ulaştım

Dilman Otel





Dilman Otel


Erciş 

Bir zamanlar gençtim...

Yeni yapılmış çarşı ve Kara Yusuf Paşa Camisi

Erciş yanıyor, gölgede yürümek gerek


Hugo görmesin...


Saat kuleli meydanlar her ilde ilçede

Kaymakamlık

Akan Kahvaltı Salonu

Sokak arlarında yürüyor... 

Çay içiyor, kasap dükkanına getirilen etler ve kırılan
 kemiklerden rahatsız olup ayrılıyor, farklı bölgelere gidiyorum



Dikkat çekici miktarda Erciş’te kombi tipi hafif ticari
 arabalar tercih edilmiş. Ne çok var ortalıkta görseniz


Yeni yapılmış çarşı

Kara Yusuf Paşa Camisi

Hava çok sıcak, akşama doğru ancak rahatlıyor

Erciş by Night














11. gün (devamı) Erciş-Adilcevaz – 9. gün (öncesi) Doğubayazıt-Çaldıran






[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde


Kars-Kağızman = 49,25 km

Kağızman-Tuzluca = 60,63 km

Tuzluca-Iğdır = 48,61 km


Çaldıran-Erciş = 72,05 km

Erciş-Adilcevaz = 70,31 km

Adilcevaz-Tatvan = 72,24 km

Tatvan-Hizan = 47,21 km

Hizan-Bahçesaray = 69,69 km

Bahçesaray-Çatak = 63,21 km

Çatak-Pervari = 73,58 km

Pervari-Şirvan = 71,65 km

Şirvan-Siirt = 27,49 km

Siirt-Baykan = 47,77 km

Baykan-Bitlis = 57,27 km

Bitlis-Muş = 76,67 km

Muş-Kulp = 95,50 km

Kulp-Silvan = 87,91 km

Silvan-Bismil = 60,58 km

Bismil-Batman = 53,42 km

Batman-Kurtalan = 60,31 km