26 Ağustos 2019

[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde (Siirt II)


25 Ağustos 2019, Pazar / Siirt II (21. gün)

Hızlı hareket etmek zorunda olmadığım bir günüm. Arada böyle nefesler iyi oluyor. Yat kalk bas pedala yerine tembellik et, rahatla... 2’nci günüm olacak Siirt’te. Sabah biraz tabletten haberlere bakıyor, Siirt’in tarihçesini okuyorum.

Batısında Anadolu, güneyinde büyük Mezopotamya kültürlerinin olduğu Siirt, yaklaşık on iki bin yılı bulan geçmişiyle medeniyetler arasında bir köprü gibidir. Siirt, varlığının bulgulara geçtiği ilk dönemlerde Tel Halef ve El-Ubeyd kültürlerine dahildir. İlk olarak Samiler, küçük şehirler kurarak bu bölgede medeniyet faaliyetlerine başladı. Ardından burada tarih sahnesinde Sümerler, Akadlar, Gutiler, Asur, Babil, Mitanni ve Hurriler göründü. Siirt, en parlak dönemlerinden birini Medler zamanında geçirdi. Kyras'la birlikte Perslerin eline geçen şehir, Büyük İskender'e kapılarını açmış ve Helenistik kültürün de önemli imarlarından biri haline gelmişti. Ardından Part ve Sasaniler ile Roma arasında önemli bir mücadeleye sebep olmuştu. 640'ta İslam ordularının İyad Bin Ganem ve Halid Bin Velid komutasında bölgeye gelmesiyle birlikte Siirt Patriği şehri Müslümanlara teslim etti.

Sarp dağları, korunaklı kaleleri ve stratejik önemiyle Siirt, halifeler devrinden sonra sırasıyla Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Mervaniler, Hasankeyf Artukluları, Zengiler ve Eyyübilerin eline geçti. Orta Asya'dan bölgeye yoğun göç üzerine ise buraya Anadolu Selçukluları hakim olduktan sonra, bölgede Harzemşahlı Celaleddin faaliyet gösterdi. Moğolların istilasıyla birlikte büyük bir karmaşa baş gösterdiyse de Safaviler ve Akkoyunlular burada büyük imar faaliyetleri geliştirdiler.

Bu dönem sonrası Botan (Cizre) Emirliği'nin parlamasıyla doğu medeniyetinin önemli merkezlerinden biri haline gelen Siirt, İslam coğrafyasında bir ilim merkezi olarak medreseleriyle ün salmış ve birçok alim, edebiyatçı, coğrafyacı, gökbilimci, hekim ve yönetici yetiştirmiştir. Çaldıran Savaşı'ndan sonra Osmanlıların eline geçen şehir, 1524'te şehrin sahibi olan Eyyübi soyunun sona ermesi üzerine önce Diyarbekir, ardından da Van eyaletine bağlı bir sancak haline getirildi. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte il olan Siirt, 1990 yılında Batman ve Şırnak'ın il olması üzerine yeniden yapılandırılmıştır. 
Fırat ve Dicle nehirleri, 
Mezopotamya Uygarlığı'nın
 can damarları

Bunları okudukça büyük keyif alıyorum. Ahh şu zaman makinesi olsaydı da tarih içinde gezebilseydik Mezopotamya; Eski Yunanca "iki nehir arasındaki ülke" (mezo+potam+ia) demek. Coğrafi yapısı temel alınarak iki bölgeye ayrılmıştır; "aşağı" ve "yukarı" Mezopotamya. Basra Körfezi'nden Türkiye sınırlarına kadarki Irak bölgesi Aşağı Mezopotamya'ya dahil edilirken, yine Irak'ın orta kesimlerinden Anadolu'ya ve Güneydoğu Toroslar'ın güney kısmında uzanan alan Yukarı Mezopotamya sayılmakta.

Fırat ve Dicle nehirleri, Mezopotamya Uygarlığı'nın can damarları. Bu iki nehrin taşıdığı alüvyonlu topraklar sayesinde tarım alanları bereketli topraklara dönüşmüş, bu toprakları ekip biçen insanların her yıl düzenli bir ürün almalarına imkan doğmuş. 

Ancak bu coğrafyada insan toplulukları arasında yalnızca kültürel, sanatsal, dini, ticari anlamda değil, askeri anlamda da bir "ilişki-alışveriş" bulunduğu için, her kültürün ilişkili olduğu pek çok kültürle kaynaştığını, bir sentez oluşturup, oluşturulan bu yaratıcı sentezin tarih boyunca farklı pek çok kültür tarafından benimsenip sahiplenildiği görülür.

Mezopotamya, pek çok uygarlığın doğuşuna ve çöküşüne tanıklık etti. Sümerler, Akadlar, Babiller, Asurlular, Elamlar, sonraki dönemlerde Persler, Büyük İskender, Araplar, Osmanlılar, 1. Dünya Savaşı sonrası kısa süreliğine İngilizler, Irak, Kuveyt, yakın zamanda yaşanan Arap Baharı ve BOP ile Güneydoğu komşularımıza yapılan müdahaleler…, bakalım daha nelere tanık olacak?

Evet, sırada dün yapmadığım işlerin tamamlanması var. Foto-ses dosyalarını aktarmak... 9’a doğru kahvaltıya iniyorum. Zayıf bir büfe. Hele de Siirt peynirinin olmaması kabul edilir gibi değil. Neyse karpuz çıkartmışlar, sulu sulu iyi gidiyor sabahları. 

Siirt sıcak, musluklarından bile, soğuk tarafından sıcak su akıyor. Fazla ısınmadan bir tur atayım. Bugün günlerden pazar, ortalık daha sakin. Haliyle çoğu dükkanlar da kapalı. Ama Daimi Pazar açık. Biraz içinde dolanıyorum. Mandalina çıkmış, Mersin’den denildi. 5 lira kilosu. Yerli bamya 20-. Reyhanın demeti 2 liraydı. Her yer kavun, domates, biber ve hıyar dolu.

Çok güzel bastonlar görüyorum insanların elinde. Bir ağacı bükerek şekillendirmişler, 25 liraya satılıyor pazarda. Ayriyeten sabun. Kocaman tekerlekler, kesilip parçalanıyor. Kilosu 30 lira. Ve her yerde fıstık, çekirdek ve bakliyat satılmakta.

Sabun, evet Siirt’le özdeşleşmiş Bıttım Sabunu. Nedir, ne işe yarar bilir misiniz? Bıttım, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yetişen bir meyve, Siirt fıstığının aşılanmamış hali. Bıttım sabunu ise yabani fıstık (bıttım), yani bilinen adıyla menengiç yağından elde ediliyor. Vücutta saç ve deri dökülmelerine karşı birçok faydası olduğu söylenir. Bir ara ben de kullanmıştım. Ama söylenenleri somut gördüğümü hatırlamıyorum. Belki de daha uzun süre kullanmam gerekiyordu.
Tek 50-/Çift 60-

Bir otele girip (Büyük Otel) fiyat alıyor odasına bakıyorum. Tek 50-, çift 60- lira. Ama kalmak istemem burada L Etler dükkan önlerinde asılı, buzlukta değil. Çoğu yiyecekler açıkta. Tatlılar, burmalar falan... 

Eski kısmı dolanıp yeni kısma geçiyorum. Hacı Baba çay salonu biraz daha sakin görünüyor gözüme. Taburelerden birine oturup çay ısmarlıyorum. Burada sandalyeye hiç rastlamadım, hep tabure. Demir ayaklı, ortası atkı örgü, bilirsiniz bu modelleri. İstanbul’da da Siirt Pazarında rastlanır.

Çay nefis, tadı mükemmel. Bir bardak daha. Merak ediyorum, mutlaka kaçaktır. Evet, öyle çıkıyor. Aklıma çay almak geliyor. Evde de bitiyordu. Neden olmasın. Genelde her turda bir şeyler alıp dönüyorum. Bu sefer de çay alayım. Soruyorum çocuğa, babam bilir diyor. Baba geliyor, bir marka söylüyor, kilosu 60 liraymış.  “Öyle çok denedik, açık aldık, beğenmedik, başkalarını aldık, beğenmedik, en iyisi budur.” diyor. Harika. Peki de nasıl alırım? – “Bugün Pazar, yarın sabah 9-10 gelirsen, çaycı gelir.” Ama o saate kalamam. Nasıl etsem? Aklıma Süleyman kardeşim geliyor. Acaba alıp bana İstanbul’a getirir mi? Soruyorum, kabul ediyor. Şimdi çaycı ile işi bağlamak kalıyor. Neyse uzatmayayım. 120 lira verip 2 kilo ısmarlıyorum. Süleyman da hafta içi geçerken teslim alacak J

Bu durum bizi sohbete bağlıyor. Ali Bey (çaycı) 72 yıllarında İstanbul’da bulunmuş, pazarcılık yapmış. O günleri iyi hatırlıyor. Hatta Cumartesi Pazarına da gelirmiş ki, benim de gittiğim, Topağacı’ndaki evin altındaydı.  Hey gidi günler, aklıma getirdi. Bir tavşan almıştık, ona demet demet maydanoz alırdık pazardan. Pazarcılara bunu anlattığımızda hayretlerle bakarlardı.

Derken Ali Beyin amcası Nurettin Bey de dahil oluyor, ve başka beyler. Masamız kalabalıklaştı. Siyaset konuşuluyor elbette. Kürt meselesi, Apo’nun mektubu, derin devlet ve daha daha geçmiş tarih. Her şeyin farkındalar, gördüğüm kimse uyumuyor, kanmıyor, olanı biteni biliyorlar. Bilinçliler.

Uzun kalıyorum yanlarında. Saat 2’ye geldi, güneş de yavaş yavaş döndü, yakında üzerimize vuracak. Müsaade isteyip ÖE’ye dönüyorum. Biraz yatakta okuyarak uzanarak kestirerek... 

Siirt adının kaynağı; Siirt adının Sami Dilin'den geldiği öne sürülmektedir. Bazı kaynaklarda bu adın Keert (Kaa'rat) sözcüğünden kaynaklandığı yazılıdır. Siirt sözcüğü, isim kaynaklarında: Esart, Sairt, Siirt, Siird gibi çeşitli biçimlerde kullanılmıştır. Süryani'ler kente Se'erd (yöresel söyleniş biçimiyle Sert) demişlerdir. 19. yy'da Sert, Seerd, Sört, Sairt olarak kullanılmış, günümüzde de Siirt biçimi ile benimsenmiş. Diğer bir kaynakta Siirt isminin "Seert" anlamındaki "üç yer" manasına geldiği söylenir.

Şimdiki Siirt, eski Siirt'in üstündeki sırtlarda kurulmuş olduğu için yukarıda sözü edilen "Sırt" kelimesi mevki ve kelime ilgisi bakımından daha uygun olarak görülmektedir.

Saati 5 buçuk edip, hava daha mülayim olunca tekrar çıkıyorum. Gene Eski Siirt’ten başlayarak, sokak aralarında foto çekerek dolanmaktayım. Burada Kürtlerle birlikte Araplar da var. Türkçeleri az farklı bu iki grubun. Şiveleri yani. Selçuklu Dönemi eseri olan Kayseriyye Camisini dıştan fotograflıyorum. Yemek işi gene dünkü Lokanta Osman’da, aynısını ısmarlayarak: mercimek çorbası ve az az pilav+yoğurt. 15 lira tutuyor.

Yine Abdullah’ın Meşhur Dondurması’ndan 2 top dondurma için 3 lira ödüyor (fıstık+çikolata) ve Yeni Siirt’te trafiğe kapalı yolda yürüyorum. Son derece güncel kıyafetlerle kadınlar-kızlar var burada. Eski kısımda bunları göremiyorsun. Oradaki kadınlar kapalı, adamların başlarında kareli kumaştan, adı neyse, ondan sarılı, veya sarkıyor iki yanından.

Üç Maymun’u bilirsiniz değil mi? Gözünü, ağzını, kulağını kapatan (son zamanlarda bunlara bir dördüncü de eklendi J), yan yana oturan bu maymunların hikayesini bilir misiniz? Japon kökenli bu figürdeki maymunların isimleri, Mizaru, Kikazaru ve Iwazaru. Japoncada sırasıyla (şeytanı) görmemek, işitmemek ve konuşmamak anlamına geliyor.

Japonca ‘saru’ hem maymun anlamına gelen bir isim hem de arkasından geldiği kelimeye olumsuz anlam veren bir ek. Farklı anlamlarına rağmen aynı şekilde telaffuz ediliyorlar ve bir kelime ile birleştiklerinde saru, zaru’ya dönüşüyor. Yani Mizaru hem gören maymun hem de görmemek anlamına geliyor.

Üç maymunlar karşımıza ilk olarak 17. yüzyılda Japonya’da, ülkedeki iç savaşı bitirmekle ünlü Tokugawa’nın anısına 1636 yılında yapılan anıtın ön tarafındaki ağaç oyma figürler arasında çıkıyor.

Görmeyen, duymayan, konuşmayan maymunlar ilk Japonya’da görülse de, felsefesinin 8. yüzyılda Hindistan’da ortaya çıktığı, Budist rahipler aracılığı ile önce Çin’e sonra da Japonya’ya geçtiği sanılıyor. Hindistan’daki kökeni ise ‘görmezsek, işitmezsek, konuşmazsak, şeytan da bize dokunmaz, işimize karışmaz’ şeklinde özetlenebilecek Vadjra düşüncesine dayanıyor. Vadjra aslında üç gözü ve birçok eli olan bir tanrı. Elleri ile sürekli gözlerini, kulaklarını ve ağzını kapatıyor. Böylece insanlara kötülüklere bulaşmama mesajı veriyor.

Üç tanesini anladık da, acaba dördüncü ne demek istiyor? 

Sizi maymunlara bırakayım, ben devam edeyim. Sokak aralarına giriyor, tekel dükkanlarına bakıyor..., saat 8’e kadar dolanıp ÖE’ye dönüyorum. Yarın yola çıkacağım, eşyaların da toplanması lazım.

Siirt ÖE

Bıttım, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yetişen bir meyve,
Siirt fıstığının aşılanmamış hali. Bıttım sabunu ise yabani
 fıstık (bıttım), yani bilinen adıyla menengiç yağından elde
 ediliyor. Vücutta saç ve deri dökülmelerine
 karşı birçok faydası olduğu söylenir

Bugün günlerden pazar, ortalık daha
sakin. Haliyle çoğu dükkanlar da kapalı



Siirt sıcak, musluklarından bile, soğuk tarafından sıcak
 su akıyor. İnsanlar gölgeleri tercih ediyorlar haliyle


Etler nedense dolapta değil

Günlerden pazar da olsa insanlar dışarıda, kahvede, sohbette...



Çok güzel bastonlar görüyorum insanların
 elinde. Bir ağacı bükerek şekillendirmişler,
 25 liraya satılıyor pazarda

Sabun, kocaman tekerlekler, kesilip parçalanıyor. Kilosu 30 lira

Ali Bey ve Nurettin Bey ile

Her yerde fıstık, çekirdek ve bakliyat satılmakta


Saati 5½ edip, hava daha mülayim olunca tekrar çıkıyorum. 
Gene Eski Siirt’ten başlayarak, sokak aralarında foto çekerek
 dolanmaktayım. 


Burada Kürtlerle birlikte Araplar da var. Türkçeleri az
 farklı bu iki grubun. Şiveleri yani

Kayseriyye Camisi, Selçuklu eseri


Kayseriyye Camisi








Binaların rengi sokağa yansımış








Osman Lokantası dıştan

Osman Lokantası



Yine Abdullah’ın Meşhur Dondurması’ndan 2 top dondurma
 için 3 lira ödüyor  ve Yeni Siirt’te trafiğe kapalı yolda yürüyorum

Dün buradan Firu’ya fıstık aldım


Yerli bamya 20-. Reyhanın demeti 2 lira

Mandalina çıkmış, Mersin’den denildi. 5 lira
 kilosu. Her yer kavun, domates, biber ve hıyar dolu




















































22. gün (devamı) Siirt-Baykan – 20. gün (öncesi) Şirvan-Siirt




[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde


Kars-Kağızman = 49,25 km

Kağızman-Tuzluca = 60,63 km

Tuzluca-Iğdır = 48,61 km


Çaldıran-Erciş = 72,05 km

Erciş-Adilcevaz = 70,31 km

Adilcevaz-Tatvan = 72,24 km

Tatvan-Hizan = 47,21 km

Hizan-Bahçesaray = 69,69 km

Bahçesaray-Çatak = 63,21 km

Çatak-Pervari = 73,58 km

Pervari-Şirvan = 71,65 km

Şirvan-Siirt = 27,49 km

Siirt-Baykan = 47,77 km

Baykan-Bitlis = 57,27 km

Bitlis-Muş = 76,67 km

Muş-Kulp = 95,50 km

Kulp-Silvan = 87,91 km

Silvan-Bismil = 60,58 km

Bismil-Batman = 53,42 km

Batman-Kurtalan = 60,31 km