31 Mayıs 2018

[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde (Fethiye–Gelemiş)

30 Mayıs 2018, Çarşamba / Fethiye – Gelemiş, 81 km (32. gün)

Sabah yola çıkacağımdan perdeleri kapatmadan yattım, erken uyanmak için. Kalkışım 6 buçuk. Sessizce hazırlanıyorum. Gerçi Figen uyandır demişti ama acaba bıraksam mı uyusunlar? Fakat Figen kalkıyor ardından da Ozan. Bir yumurta, az peynir ve küçük bir dilim ekmekle minik bir kahvaltı yapıyorum. Yola fazla tok çıkmaktansa yolda yemek daha iyi. Dört günlük O&F ziyaretim sonlanıyor. Gezdirdiler, yedirdiler, içirdiler, müthiş bir misafirperverlikle ağırladılar. Teşekkürler. Vedalaşıyor ve 67 km’lik Gelemiş yoluma doğru pedallıyorum.

Saat 8.20. Güzel bir serinlik var, hava açık, güneşli bir gün. Bakalım bugün yağmur olacak mı? Dün çok güzel yağdı. Umarım yükünü boşaltmıştır. Ovacık’tan son sürat iniyorum. Oflaya puflaya çıktığım yol çabucak geride kalıyor. Sıkmasam frenleri 80 km/sa rekorumu kıracağım. Ama bu sefer 77’de kalıyor.

Dümdüz bir yoldan Fethiye’yi geride bırakıyorum. 15,6 km’de Bozyer’den, biraz sorarak Minare yoluna çıkıyorum (09.00). Adamın birine Minare’yi soruyorum da, camide var diyor. Haklı, kabahat bende tabii, Minare köyü demem lazımdı. Şimdi keyifli bir köy yolundayım. Ve beklenen tırmanış başlıyor. Sağlam sıkı bir yol. Bana doğru gelen araçlar arada var. Ama fazla trafiği yok buranın. [e] 17,5 km/09.10/%20 harcandı. 1,5 kilometredir tırmanıyorum. %10 dedi ama 11 hatta 16’yı gördüm ekranda. 339 metreye çıktım. Daha yeni Ovacık rakımına ulaştım. 19,1 km’deyim. Gökben köyüne doğru tırmanmaya devam, %10’la (358 m). Düz gibi zannettiğin yer bile %7. [e] 20,8 km/09.27/%40 harcandı. 407 m’deyim. Bitmedi, devam. 418 m’de Gökben köyü geliyor, 21,4 km/09.30. Ohh be nihayet bir iniş gözüküyor. 

GökbenOğuz boyunun Gökben kolundan geldiği söylenir, ayrıca yüzünde 'gök'-'ben'i olan bir Yörük’ten aldığı da mahallenin yaşlıları tarafından anlatılır. Köy halkı ilk zamanlarda hayvancılıkla uğraştığı için göçebe bir hayat yaşamaktaydı. Yazları hayvanları ile birlikte yaylaya, kışları ise tekrar Mendos Dağı'nın engin yamaçlarına dönerlerdi. Günümüzde mahallede yaşayanlar zeytincilik ve tahıl ürünleri yetiştirerek geçimlerini sağlamaktadırlar. Ayrıca köylünün bir kısmı, daha önceden kendi mahallesi olan, fakat 1950'li yıllarda ayrılarak kurulan Bozyer Köyü'ne, 1980'li yıllarda sulama suyunun gelmesi ile sebzecilik yapmak üzere göç etmişlerdir. Halan organik bağı olsa da ayrılanların ikametleri Bozyer Köyü'ndedir.

Mezarlığın yanında %10’la inmekteyim. Burada iniş de-çıkış da hepsi %10’dan pazarlanıyor J DSİ’nin sulama kanalları var bu bölgede. Köylerin içinden geçen yolum şimdi ormanlık bir coğrafyadan geçmekte. Baharın çam ve kekik kokularını içime doya doya çekiyorum. Normal’de kullanıyorum, batarya hızla tükenmekte. İkincinin olması iyi. Ancak adamların üç batarya ile çıkmalarını da anlıyorum. 

Minare’ye geldim. Oldukça büyük gibi. Kahvelerin önünde motosikletler dizili. Parke yoldan ilerlemekteyim. Minare’ye 6 km kala Kabaağaç köyünde yolda toprak kısımlar vardı. Dünkü yağmurdan çamurlaşmış. Bazı yerlerde asfalt kalmamış, mıcır dökmüşler yola. Kabaağaç’tan isterseniz soldan otoyola da bağlanabilirsiniz. Ben sağdan devam ettim Minare için.

Minare Köyü’nün yeşiller arasında kaybolan kiremitli çatılarını arkada bırakarak sürüyor yolum. Tırmanmaya devam. %10 diyor hep ama 11-12-13 hatta 15’i de görüyorum. Saat 10.13/33 km. Pınara için sağdan ayrılan yol var. Uzaklık yazmamışlar (sanırım 4-5 km var). Ben de bilemediğimden pas geçiyorum. Görebildiğim kadarıyla da dik bir yokuşla başlıyor.

Pınara antik kenti hamam, tiyatro, agora, odeon, kaya mezarları ve iki akropolden oluşmaktadır. Antik kente yaklaşıldığında yukarı akropolün sarp yamacında kayaya oyulmuş yüzlerce kaya mezarı dikkat çeker. Ulaşımın daha kolay sağlandığı aşağı akropolde ise odeon, agora, tapınak gibi yapılar ile pilyeli mezarlar yer almaktadır. Kaya mezarlarının büyük çoğunluğunun konut biçiminde olması Likya Sivil Mimarisi hakkında fikirler vermektedir.

Bugünkü Minare Köyü'nün ismi, minare biçiminde ve üzerinde kuş yuvasına benzeyen kaya mezarlarının yer aldığı bir kayadan gelmiş olmalıdır. Esasen harabenin ismi de bu kayadan gelmiştir. Zira Pınara, Likya dilinde yuvarlak manasına gelmektedir. 

Bölgede seracılık yaygın. Zeytin alınıyor-satılıyor. Havada da zeytinin kokusunu duyuyorsunuz. Bir bisikletli gençle selamlaşıp biraz peş peşe pedallıyoruz. Bisikletli bisikletliye sempati duyuyor. [e] 48,8 km/11.51/%80 harcandı. Şimdi otoyola bağlandım. Trafik de artıyor haliyle. 17 kilometre kadar kaldı Gelemiş’e. Sağda bir benzinci, kahveye oturup bir çay eşliğinde emlak vergisini yatırmaya çalışıyorum. Sabah çıkmadan 2x denedim, başarısız oldu. Yarın son güne bırakmak da iyi olmaz. Ama buradan da başaramıyorum. Belediyeyi arayıp sistemde bir sorun olduğunu öğreniyorum. İlgili kişi konuya ilişkin bana geri döneceğini söylüyor. Gerçekten de 10 dakika sonra gelen telefonda sistemin düzeldiğini öğrenmemle bu işi de hallediyorum J

Ana yoldan ayrılıp arka yoldan devam etmekteyim, daha kısadır düşüncesiyle. Parke bir yola girdim Eşen kasabasına. Kuvvetli bir rüzgar karşımda, beni durdurmaya çalışıyor. Eşen sonrası tekrar anayoldayım. Önüme serilen Eşen Ovası’nın renklerine ve ovanın gerisinde yükselerek ince beyaz bulutlara saplanan zirvelere bakarak pedallamaktayım. Gölbent’e geliyor ve Letoon için sağdan, 10 km diyor levha, sapıyorum. Hava yağacak gibi değil, vaktim var, biraz oyalanabilirim. Bir tırmanışla karşılaşıyorum, %13. Bataryanın da son çentiğindeyim. Değiştiriyorum (51 km/12.00).

Etraf, bu bölge, geldiğimden beri seralarla dolu, ama öyle böyle değil. O nedenle de zirai ilaçlama ve hibrit tohumların reklamları bolca görülüyor. Domatesin seracılıkta başı çektiği, yörede düzenlenen Kumluova Domates Festivali’nden anlaşılıyor.

Karadere geçilip Kumluova’da içlen bir soda. İlk defa Kızılay sodasını 50 krş’a satana rastlıyorum. Namuslu bir bakkal. Letoon fazla uzakta değil. 1-2 km’lik düz bir yolla ulaşıyorum. Bisikleti ağaç altına park edip beleş girebiliyorum 65 ile J
Likya Haritası

Likya Federe Birliği’nin dini merkezi olan bölgedeyim. MÖ 7. yüzyıldan günümüze kaldığı tahmin edilen, tanrıça Leto adına kurulan antik kent. Letoon kutsal alanının mitolojik efsanesini, Romalı şair Ovidus’un anlatımından öğrenmek mümkün. Bu efsaneye göre, tanrıça Leto, tanrı Zeus’tan olan ikiz çocukları Apollon ve Artemis’i Ege Denizi’nde bir adada doğurur. Ancak Zeus’un karısı Hera’nın gazabından kaçar ve Anadolu’ya gelir. Günümüzde Letoon Antik Kenti’nin bulunduğu noktaya geldiğinde, burada bulunan suda çocuklarını yıkamak ister. Fakat tanrıça Hera’dan korkan halk Leto’yu burada istemez. Leto ise sinirlenir ve yörenin halkını kurbağaya çevirir.

Tanrıça Leto, tanrıça Artemis ve tanrıça Apollon’a adanmış 3 tapınağı, manastır, çeşme ve Roma tiyatrosu ile ünlü. 1988’de kültürel miras olarak UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınan Letoon, MS 7. yüzyılda terk edilmiş. 

Bolca foto alıp devam ediyorum. Sırada Ksanthos var. Buraya yakın, Kınık’ta. Ama öncesinde buzlu çay ile biraz ağzımı tatlandırıp, biraz da şekerinden faydalanmaktayım.

120 kilometre uzunluğunda, bir zamanlar Ksanthos olarak anılan Eşen Çayı, etrafında bir dizi Likya yerleşimi yaratmış. Antikçağda olduğu gibi bugün de bölgenin en önemli geçim kaynaklarından biri olan tarımın baş yaratıcısı da o. Çay, yatağının kimi yerlerde sertçe yön değiştirmesi nedeniyle türlü sel felaketlerinin de, ne yazık ki nedeni.

Ksanthos için kısa bir tırmanış. Gene bisiklet ağaç altına ve 65 vizesiyle (yaş üzerine şakalaşıyoruz oturanlarla) geziyorum. Antik Çağ’da Likya Uygarlığının en büyük idari merkezi. Kentte ele geçen en eski kalıntılar MÖ 8. yüzyıla kadar gitmekte. Pek çok tarihi olaya ve savaşa sahne olan kentten günümüze ulaşanlar arasında kaya mezarları, lahit mezarları ve Likya kültürüne özgü dikme mezar anıtları var. Burası da UNESCO Dünya Mirası Listesinde. 1840'lı yıllarda burada kazılar yapan İngiliz arkeolog Charles Fellows, "Nereidler Anıtı" ile pek çok eseri British Museum'a götürmüş. Sadece buradan değil, Pınara’dan da. (Ohh ne âlâ Muallâ)
Ksanthos Antik Kenti Yerleşim Planı

Burayla ilgili çok dokunaklı bir hikaye okudum. Şöyle ki: MÖ 546'da Pers kumandanı Harpagos tarafından kuşatılır. Ksanthoslular, yenileceklerini bildikleri halde kahramanca karşı koyup direnmelerine rağmen çaresiz duruma düştüklerinde, kadın ve çocuklarını öldürüp şehri ateşe vererek insansız ve harap bir şehri Harpagos'a bırakırlar. Harpagos şehrin tamamıyla yanmasından sonra çekilir.

Kınık büyük bir yere benziyor. Uzunca sürüyor çıkmam (68,3 km/14.19). Öncesinde benzincide içilen bir soda. Bugünün yolu hararet yaptı, soda tüketmeye başladım çokça. Güneş sanki başka, her yerden daha parlak buralarda. Likya’nın “Işık Ülkesi” anlamına gelmesi tesadüf olmamalı. Güneş bu coğrafyayı öteden beri çok sevmiş, burayı bahçesi bellemiş. [e] 70 km/14.27/%20 harcandı-2. ... Sağdan Patara ve Gelemiş sapağı geliyor. Günü burada sonlandırayım istiyorum. Hiç görmediğim bir yer. Patara’yı daha önce görmüştüm ama çok zaman oldu.
  
Uzun bir girişten Gelemiş’e doğru ilerliyorum. Ufak bir yer. Patara için 2 kilometre daha gitmem lazım. Gişeden gene 65’le geçebiliyorum. Patara Açık Hava Müzesi geniş bir alana yayılı. Su perisi Lykia tarafından kurulduğuna inanılan antik kent, Likya bölgesindeki en eski yerleşim yerlerinden biri. Dönemin en büyük ve en işlek limanı olarak görev yapmış, önemini hiçbir devirde yitirmeyen şehir, Tanrı Apollon’un kışlık kehanet merkezi ve Likya Birliği’ne başkentlik yapmış, üç oy hakkına sahip merkezlerinden biri. Bizans döneminde de Aziz Nicholas’ın doğum yeri olarak ünlenen Patara’da pek çok antik kalıntı yer alıyor; Vespasianus Hamamı, Patara Tiyatrosu, Korint Tapınağı, Bizans Kilisesi, Roma Zafer Takı ve dünyanın ilk parlamento binası. Patara Antik Kenti, arkeolojik ve tarihsel değerlerinin yanında, soyları azalmakta olan Caretta caretta’ların milyonlarca yıldır yumurtalarını bırakıp, yavruladıkları ender sahillerden biri olması ile ayrı bir öneme sahip.

Tamamını gezmiyorum. Ünlü Metius Motestus Zafer Takında çekilen fotolar ve plaja iniyorum. Burası apayrı bir güzellik. Upuzun giden bir sahil, 12 kilometre olduğu söyleniyor. Derinliği ise yer yer 200-300 metre. İnsanlar yatmış güneşlenmekte. Eminim bir köşesinde çıplak denize girebilirsin. Otoparkında da oldukça araç vardı. Anlaşılan tercih edilen bir plaj. Geçmişte de Yeşilçam filmleri tarafından çöl sahnelerinde fon olarak kullanılmış.

Gelemiş’te atılan bir tur. Kahvesinde içilen bir çay sonrası pansiyon arayışındayım. 60 TL diyorlar, üst yolda, çıkmam şimdi oraya. Yolda biri çeviriyor. 50 diyor ama dökülmüş vaziyette. Antik kentin gişesindeki memur Flower Pension demişti, sahibi de Mustafa’ymış. Onda karar kılıyorum. Kahvaltısız 60-/kahvaltılı 80-. 60’lık bana uyar. Oda da girişte, bisikleti odanın önüne kadar sürüp yerleşiyorum. Biraz uzanmaca, ama öncesinde duş tabii, giysiler balkondaki ipe asılıyor, havalanmak için.
  
Sonra yemek için merkeze yürümece. Pansiyon 3 kap için 30 istedi. Fazla geldi. Durak Restaurant’da fasulye+dolma+yoğurtlu ıspanak+su ısmarlıyorum (az az). Taze biber fena yakıyor. Acilen biraz yoğurt alıyorum. 20 lira ile ayrılıyorum. Yemekte Ordulu bir otostopçu ile tanıştım, az sohbet ettik. Kalacak yer arayışındaydı.
  
Biraz sokaklarda dolanmaca. Bir iki otele uğramaca (Hoel Pataros, 40- avro O.K.), fiyat almaca... Etraf çok sakin, kimsecikler yok. Sezon daha başlamamış veya turist TR’den ayağını çekmiş. Dolanacak yer kalmayınca pansiyona dönüp lokantasında ikram çay ve adaçayı ile rutin işleri yerine getirmekteyim. İki masada Almanca konuşulduğunu duyuyorum, bir de çekik gözlülerden oluşmuş bir masa var. Japon mu acaba bunlar? Müesseseden ikram pasta ve bolca adaçayı ile günüm sonlanıyor.

* Flower Pansion 0242-8435164 / 0530-5110206 Bekir B.














Fethiye - Gelemiş
Tur tarihi: 30 Mayıs 2018
Kat edilen mesafe: 81,12 km
Ortalama hız: 16,3 km/sa
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 59 dk., dışarıda geçen süre 7 sa. 52 dk.
En yüksek sıcaklık 38 ˚C, en düşük 21 ˚C, ortalama 30,6 ˚C 
İrtifa kazancı (çıkış) 1100 m, kaybı (iniş) 1417 m
En düşük irtifa 1 m, en yüksek irtifa 442 m

Garmin yol bilgileri Fethiye-Gelemiş

Relive yol bilgileri Fethiye-Gelemiş



Ozan&Figen’lerden ayrılışım 8.20.

Bozyer’den, biraz sorarak Minare yoluna çıkıyorum.


Şimdi keyifli bir köy yolundayım. 


Gökben; Oğuz boyunun Gökben kolundan geldiği söylenir, ayrıca
 yüzünde 'gök'-'ben'i olan bir Yörük’ten aldığı da köyün
 yaşlıları tarafından anlatılır.


Köylerin içinden geçen yolum şimdi ormanlık
 bir coğrafyadan geçmekte.

Baharın çam ve kekik kokularını içime doya doya çekiyorum. 

Minare; 170-250 m aralığında, orman içi ve tarım alanı kenarında
 yer alır. Ortalama yükseltisi 202 m’dir. Ekonomisi tarım ve
 hayvancılığa dayalıdır. Tarım ürünleri buğday, arpa, zeytin,
 nar, karışık sebzedir. Kırmızıbiberi ile ünlüdür. Küçükbaş
 hayvan yetiştiriciliği ve arıcılık yapılmaktadır.

Minare

Pınara için sağdan ayrılan yol var. Uzaklık yazmamışlar. Ben
 de bilemediğimden pas geçiyorum. Görebildiğim
 kadarıyla da dik bir yokuşla başlıyor.

Bölgede seracılık yaygın. Zeytin alınıyor-satılıyor. Havada
 da zeytinin kokusunu duyuyorsunuz. 

Çay bardağındaki kabarcıklar ne de hoş dizili J

Parke bir yola giriyorum Eşen kasabasına. Kuvvetli bir
 rüzgar karşımda, beni durdurmaya çalışıyor.

Eşen 

Önüme serilen Eşen Ovası’nın renklerine ve ovanın gerisinde
 yükselerek ince beyaz bulutlara saplanan
 zirvelere bakarak pedallamaktayım.

Letoon için sağdan...

... sapmamla bir tırmanışla karşılaşıyorum.

Bölge geldiğimden beri seralarla dolu, ama öyle böyle
 değil. O nedenle de zirai ilaçlama ve hibrit
 tohumların reklamları bolca görülüyor.

Letoon Kutsal Alanı

Tiyatronun Ksanthos’dan gelen yol üzerinde kurulduğu ve bu
 yoldan gelenlerin antik alana tiyatronun içinden
 geçerek girdikleri bilinmektedir.

Partikolar; sütunlu caddeyi iki yanından sınırlayarak
 oluşturan, arkasında dükkânların yer aldığı, üstü örtülü ya
 da yay yolu niteliğinde arkad (en az bir tarafı sütunlu ve
 üstü örtülü, uzunlamasına gelişmiş mekan).



Kutsal alanın kuzeyi ve batısı sütunlu galeriler ile çevrilmiştir. 

Bunların iç kısmında Helenistik dönemde inşa edilmiş üç adet
 tapınak bulunmaktadır, Apollon’a, Artemis’e ve Leto’ya ait.

Apollon Tapınağı

Erken Hristiyanlık Kilisesi. Tapınakların güneyinde bulunmaktadır.

Sergi Alanı




Teras Duvarları ve Taş Ocağı

Kutsal Yol

Letoon Tiyatrosu; Helenistik döneme aittir. Doğu ve batıdaki
 kapılar Dorik frizlerle süslenmiştir. 


Sahne kısmı ayakta olmayan tiyatronun 'cavea'sı iyi korunmuştur. 

Tiyatronun merkez kısmı tepeye oturtulmuştur. 'Cavea'
 bir diyazoma ile iki bölüme ayrılmıştır.



120 km uzunluğunda, bir zamanlar Ksanthos olarak anılan
 Eşen Çayı, etrafında bir dizi Likya yerleşimi yaratmış. Antikçağda
 olduğu gibi bugün de bölgenin en önemli geçim kaynaklarından
 biri olan tarımın baş yaratıcısı da o.

Ksanthos için kısa bir tırmanış. Gene bisiklet ağaç 
altına ve 65 vizesiyle giriş yapıyorum.

Tarihte bilinen ilk demokratik birlik olan Likya Birliği’nin
 günümüze kadar ayakta kalmış önemli antik kentlerinden
 olan Ksanthos (Xanthos), Likya’nın en eski ve en
 büyük kültür ve ticaret merkezidir.

Yazıtlı Pilye; MÖ 425-400 yıllarına tarihlenen anıtın dört
 yüzünde bilinen en uzun Likçe yazıt yer almaktadır. 6 m’si
 ayakta kalan anıtın gerçek uzunluğu 11 m.

Harp Anıtı ve Likya Tipi Lahit Mezar
Harp Anıtı8,87 m yüksekliğindeki mezar anıtı kayadan oyulmuş
 masif bir paye ile dört yüzü frizle çevrili küçük mezar odasından 
oluşmaktadır. Bu odanın üzeri bir kapak taşı ile örtülmüştür.
 Anıtın mermer kabartmaları 1842 yılında İngiliz Fellow
 tarafından Londra'ya götürülmüştür. Şimdi yerinde görülen
 kabartmalar orijinalinden alınmış alçı kopyalardır. Kabartmalarda
 mezar sahibi ve karısına, diğer aile bireylerinin hediye sunuşları
 konu edilmiştir. Kuzey ve güneydeki yarı kuş yarı kadın şeklindeki
 Siren adı verilen yaratıklar, bebek şeklinde sembolize edilmiş
 ölünün ruhunu gökyüzüne taşımaktadır.

Likya akropolünün kuzeyinde Roma devrinden kalma Tiyatro
 yer alır. Ksanthos tiyatrosunun derin orkestra çukuru geç
 Roma dönemi gladyatör dövüşleri için yapılanmış tipik
 örneklerindendir. Bu tiyatronun yüksek sahne binasının ön
 süslemeleriyle birinci katın ayrıntılı yapısı günümüze ulaşmıştır.
 İki kademeli Ksanthos tiyatrosunun birinci kademesinde 
16 oturma sırası ile 12 merdivenli yol vardır. İkinci kademede
 dört sıra günümüze ulaşmışsa da sonradan çaprazına ikinci
 kademenin üstüne yapılmış geç Doğu Roma duvarı bu 
bölümdeki birçok oturma sırasının yıkıldığını göstermektedir. 

Antik çağda Likya’ya başkentlik yapmış olan kentin Likya
 dilindeki ismi Arnna’dır. Helenleşme döneminde Yunanlılar
 tarafından Ksanthos olarak adlandırılmıştır. Ksanthos, tarihi
 boyunca pek çok istila ve savaş yaşamış, bir çok kez yangın 
geçirmiş ama her seferinde yeniden kurulmuştur.

Sağdan Patara ve Gelemiş sapağı geliyor. Günü burada
 sonlandırayım istiyorum. Hiç görmediğim bir yer. 

Patara’yı daha önce görmüştüm ama çok zaman oldu.

Likya dilinde Pttara olarak anılan, Likya Birliği'nin 3 oy hakkına
 sahip 16 şehrinden biri olan Patara, MÖ 5. yy.da var olduğu ve
 Büyük İskender'in kuşattığı kentler arasında yer alıyor. 

Mitolojik öykülerde Patara'yı su perisi Lykia ile birlikte
 Apollon'un oğlu Paturus'un kurduğu belirtiliyor.

Likya tipi lahitlerin bulunduğu mezarlık alanı.

Metius Motestus Zafer Takı, MS 100 yıllarında bölge valisi
 adına inşa edildiği, kitabelerinden anlaşılmaktadır.

Bazilika

Kentin en güney ucunda Kurşunlu Tepe'ye yaslanmış olan
 tiyatronun depremden sonra MS 147 yılında yeniden inşa edildiği
 yazıtlardan anlaşılmaktadır. Tiyatronun kuzeyinde Likya Birliğinin 
başkenti olan Patara'nın, toplantılara ev sahipliği 
yaptığı Parlamento Binası yer almaktadır.

Plaja inen yol.

Patara Plajı; 12 km'lik sahil uzunluğu ve 300 m’ye ulaşan
 genişliği ile dünyanın en uzun plajları arasında. İncecik 
kumdan oluşan plaj, aynı zamanda Caretta Caretta
 kaplumbağalarının yumurtlama alanı. O yüzden akşam 8
 sabah 8 arası plaj kullanıma kapalı.

Gelemiş’te atılan bir tur. Kahvesinde içilen bir
 çay sonrası pansiyon arayışındayım.

Kalacak yer çok. Otel, pansiyon, kamp...


Durak Restaurant




Barlar, kafeler...


Gelemiş’in içinde her yerde...

... Likya eserleriyle karşılaşabilirsiniz.

Flower Pension, orta katta, turuncu t-shirt asılı, odamın balkonu J

Flower Pension

Flower Pension, havuzu da var.


Pansiyonun lokantasında ikram çay ve adaçayı ile rutin işleri
 yerine getirmekteyim. İki masada Almanca konuşulduğunu
 duyuyorum, bir de çekik gözlülerden oluşmuş bir masa var.



































(devamı) 33. gün Gelemiş–Kaş - (öncesi) 30. gün Fethiye III



[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde

Mudanya–Görükle = 43,09 km






Akhisar–Manisa = 51,81 km

Manisa–Salihli = 76,51 km

Salihli–Kula = 48,22 km

Kula–Uşak = 76,59 km

Uşak–Eşme = 67,73 km

Eşme–Buldan = 75,10 km

Buldan–Nazilli = 84,89 km

Nazilli–Aydın = 47,20 km

Aydın–Bozdoğan = 72,83 km

Bozdoğan-Yatağan = 57,03 km

Yatağan–Muğla = 32,63 km


Çıtlık–Dalyan = 59,50 km

Dalyan–Fethiye = 63,62 km

Fethiye–Gelemiş = 81,12 km

Gelemiş–Kaş = 52,43 km

Kaş–Demre = 67,61 km

Demre–Karaöz = 59,64 km

Karaöz–Tekirova = 47,55 km

Tekirova–Antalya = 53,37 km