15 Mayıs 2018

[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde (Buldan–Nazilli)

14 Mayıs 2018, Pazartesi / Buldan – Nazilli, 84 km (16. gün)

Termallerle güzel bir uyku çektim. Ezan 5 gibi uyandırdı, sonra gene sızmışım. 7 gibi tablete bakarak biraz oyalandım. Kahvaltıya yetişmek gibi bir derdim yok. 8’e doğru toparlanmaya başladım. 9 buçuk gibi de Buldan’dan ayrıldım. Ama ayrılmadan Aydın’da kalacağım DSİ’deki yerimi ayırtmış oldum.

Yolda Şok görünce girip iki küçük meyveli yoğurtla kahvaltı ettim ve saldım dün çıktığım yokuştan aşağı kendimi. %5 gösteriyordu Garmin, uzunluğu da 3 km.

Dün geldiğim otoyoldan gidiyorum. Asfalt kaba, sürtünme çok. Bölünmüş yol, güvenlik şeridi var ama ben çizgiden gidiyorum. Orası daha bozuk ve ufak çakıl taşları da oluyor, bazen de cam kırığı. %4 inişle sürüyor yol. Bugün Nazilli, 75 kilometre uzaklıkta. Hava açık.

Tripolis’i görmek istiyorum. 10 kilometre sonra sapağı geliyor. 4 km denmiş. Giriyorum, asfalt yol beni 3 kilometre sonra Yenicekent mahallesine getiriyor. Bu mahalle durumu da çok matrak. Köylere mahalle denilmesi.

Yol boyunca sağda solda bağlar var. Yön levhasını öyle koymuşlar ki şaşırıp mahalle arasına giriyorsun. Eee şimdi ne olacak? Ortalıkta fazla dolanan da yok. Neyse biri geliyor da sorarak yolu öğreniyorum.

Biraz mıcırlı bir yoldan Tripolis Antik Kenti’ne giriliyor. Beklediğimden daha görkemli. Mozaikli ev ilk gördüğüm yer. 3-5 kişi çalışmakta. Bisikletle biraz ilerleyeyim diyorum ama izin verilmiyor, bir foto çekip tel dışına bırakıp yaya dolaşıyorum. Çok müthiş bir yer. Döşemeler, sütunlar falan ayağa kaldırılmış. Kazı çalışması sürüyor. Sağda solda küçük ekipler çalışmakta. Tabii bütçe işi bunlar. Gazete 300 sene sürer diyordu. Bekçiler benim arkamdan her yere kırmızı şerit çekip kapatıyorlar ziyarete. Geçenlerde Denizli’den bisikletli bir grup gelip bir şeyin bir yerini kopartmışlar, bekçi dertliydi. Bisikletlilere kızgın galiba! Beni de aynı sınıfa koydu haliyle.

Bergama Krallığı tarafından kurulduğu tahmin edilen kent, Lidya kentleri içinde yer almaktadır. Kent kimi kaynaklarca Frigya, kimilerinde ise 
Karya sınırları içerisinde gösterilmiştir. Bilinen ise, konumunun verdiği avantaj sayesinde Tripolis'in Lidya-Frigya-Karya üçgeninde gerçekleştirdiği ticaret sonucu bölgenin zengin kentlerinden biri haline geldiğidir. Büyük Menderes nehrinin yakınından geçmesi nedeniyle “Tripolis ad Maeandrum” olarak da bilinmektedir. Plinius'a göre kentin bir diğer adı Apollonia (Apollonia ad Maeandrum)'dur. Günümüze dek ulaşan yapıların çoğunluğu Roma dönemi MS I-III. yüzyıllardan kalmadır. Bölgenin aktif fay hatlarına yakınlığı, bunun bir sonucu olarak sık yaşanan depremler şehrin zamanla önemini yitirmesine sebep olmuştur. MS 325 yılında Birinci İznik Konsili hazır bulunan Lidya piskoposları listesinde Tripolis'in adının geçmesi piskoposluk düzeyinde bir kent olduğunu göstermektedir.

Temiz havayı soluyarak güzelce dolaştım alanı, o günlerin ruhunu yaşamaya çalışarak; tiyatrosu, hamamı, şehir binası, apsisli yapısı... Gördüğüm daha sadece gün yüzüne çıkmış kısmı. Oldukça geniş bir bölgeye yayılı. Burada yapılacak çok iş var.

Dönüşte Yenicekent’te bir mola veriyorum kahvede. Hem çektiğim videoları eşe dosta yolluyor hem de bisiklet meraklısı bir küçük beyle, İbrahim’le  sohbet ediyorum. Her şeyi soruyor, meraklı. Ben de anlatıyorum. İş yaşıma geliyor. Elimle 5 gösteriyorum. “15 mi?” -  “Evet” Ama çok yaşlı gösteriyorsun, saçların beyazlamış demez mi? Güldürüyor beni. Sonra mataranın sularını dolduruyoruz birlikte. Düzgün bir şekilde yerlerine oturtturuyor.

11.30 ve tekrar anayoldayım. Hafif inişler var. Genelde düz gidiyor. Arabalar vızır vızır geçmekteler. Hava da ısındı bugün iyicene. Bu şekilde devam ediyorum. Sürekli pedallaman lazım yoksa duruyorsun. Yol boyunca geniş bağlar var, sağda solda. Doğru ya burası Denizli ili ve Pamukkale şaraplarıyla ünlü. Yani bağcılık var burada. Tosunlar beldesi geçiliyor. Uzaktaki dağların tepeleri halen karlı. Bir benzincide soda molası. Beraberinde limon aromalı Uludağ’ın içeceği. Biraz dinlenirken hem gelen mesajlara bakmaca, hem de masadaki gençlerle iktidardaki zatın emekliliğinin geldiğini konuşmaca.

Ve devam. 30,9 kilometrede Aydın yoluna bağlandım. Yol kaymak oldu. Saat 12.02. Ama güvenlik şeridi tırtıllı cinsten. İllet! Ne akla hizmet yapılmış? Kimi uyuyanı uyandırmak için dedi ama traktörler de mecburen yoldan gitmek zorunda kalıyor. Ben de çizgi üzerinden. Bazı araçlar da bu nedenle yakın geçiyorlar.

Zorlu Doğal diye dev bir enerji santrali yakınından geçmekteyim. Dev  bacalardan buharlar çıkmakta. Yakında da Buharkent var. Bundan dolayı mı acaba bu isim verilmiş. Kocaman pırıl pırıl borular arazilerde dolaşıyor. [e] 39,6 km/13.04/%20 harcandı. Kuzeybatı yönüne gidiyorum. Daha 50 kilometre yolum var. Tren yolu sağımdan gidiyor ve düdük ötürerek tren geçmekte. Ne mutlu bana tren görüyorum, hemen fotosunu çekiyorum J Hava sıcaklığı 28 derece. Temiz bir gökyüzü var. Sıfır eğimli bir yol. 130-170 metre rakımda sürüyor. Asfalt kaymak, güvenlik şeridi var.

51,8 kilometredeyim. Saat 13.47’yi gösteriyor. Hava 35,6 dereceye çıktı. Acıktım. Yanımdaki Koska’nın fındık ezmesi barlarından birini götürüyorum. ... Saat 13.55 ve 56,5 kilometredeyim. Soldan Yamalak diye bir yol ayrılıyor. Hava sıcak, bir ara 37,5 dereceyi gösterdi. Rüzgar var, esiyor karşımdan. Batı yönündeyim. Tren yolu geldi gene yanıma.

Kuyucak’ta bir benzincide daha mola. Bisikletle başlayan, Türk de yapabilir mi yapamaz mı böyle bisikletle devam edip memleket meselelerine geçiliyoruz beylerle. 3 kişi, biri elektrik teknisyeni, Çanakkaleli. 6 sene önce Beykoz’da da çalışmış. Diğeri gece vardiyasında tekstil işinde çalışıyor, içe dönük. Üçüncü köylü, buralı. Pek anlamam diyor. Ama neticede üçü de iktidara “yetti” diyorlar.

Yol uzadıkça uzadı. 80 kilometreye geldim ve 5-6 km daha var. Kıçım pişti, çevir çevir, Normal’e aldım ki hızlanayım. [e] 71,7 km/15.27/%40 harcandı. Şu anda Kuyucak’tan geçmekteyim. Amma gürültülü bir yol burası. Yerleşim bolca, incir çekirdeğinden yağ çıkartan, kahve yapan, peynirci, köfteci vs. vs. sıralanmış vaziyette. Kafamda çalan Wishbone Ash sıktı, kanal değiştiriyor Double’a geçiyorum, Captain Of Her Heart. İsviçreli pop-rock grubu, 1983-87 yıllarında oldukça popülerdi.


Yuppiii... yanımdan tren geçti gene. 15.52/81,5 km. Yoruldum ve sıkıldım. Nazilli’ye geldiğimi bile sorarak öğreniyorum. Levha mevha yoktu. ÖE sapağını bu heyecanla geçmişim, biraz dolanarak, gereksiz yerlere girerek nihayetinde buluyorum. Yerim ayrılmıştı. Nefeslenirken, resepsiyondaki Mesut Bey samimi, çay ikram ediyor, dinlenin diyor. 45 TL karttan çekilip 302’nin anahtarını teslim alıyorum. Yani 3. kat. Eyvah. Bisiklet -1’e, ben 4 postada eşyaları 3’e taşıyorum. Sol dizim sıkıntı yaratıyor yükle merdiven çıkarken. Fazla da zorlamaya gelmez. Sinyal veriyor, ama bisiklet üzerinde sorun yok nedense.

Önümdeki günlerin yerlerini ayarlamam lazım. Kuyucak ilçesinde ÖE yokmuş zaten. Bozdoğan’da hem ÖE hem Belediye Konukevi var. Biri 25 diğeri 50 lira. ÖE’den ayırttım. Umarım pişman olmam Buldan’da olduğu gibi. Gerçi sordum kaçıncı kat diye, 1 dedi. Buna razıyım. Yatağan’da da TKİ Misafirhanesi varmış. Onu da ayarladım. Muğla’ya erken varırım cumartesi diye hesapladım. Ali’de kalacağım, okul olmadığı bir güne denk getirmek istedim.
Atatürk Nazilli Dokuma
 Fabrikası'nda
  
Bu bölgede ilk yerleşim merkezi Lidyalıların kurduğu antik Mas tavra kentidir. O dönemlerde bölgenin batısındaki İyonya kentlerinin ekonomik alanda gelişmesi ve kentin Ege ve Önasya ülkeleri arasındaki ticaret yolu (Hierapolis-Tripolis-Mas Tavra-Nysa-Tralleis-Magnesia-Efes) üzerinde bulun­ması Nazilli yöresinin önem kazanmasına ve gelişmesini sağladı. İlçedeki tren istasyonunun Türkiye'nin ilk demiryolu hattı olan İzmir-Aydın hattının üzerinde olması da ilçenin hızla nüfuslanmasını sağlamıştır. Ayrıca 1937 yılında Atatürk'ün açılışını yaptığı Nazilli Sümerbank Fabrikası Türkiye'nin ilk basma fabrikasıdır. Ancak bu fabrika 2002 yılında kapatılmış ve yerleşkesi Adnan Menderes Üniversitesi'ne devredilmiştir.

Nazilli isminin nereden geldiği konusunda değişik rivayetler vardır:

1- Nazilli Dereköy yakınlarında Nazlu ismindeki Türk boylarından bir oymak beyi tarafından kurulmuştur. Kurduğu kentte o günlerin geleneklerine göre kendi ismi Nazlu’yu vermiş zamanla Nazilli olarak kalmıştır.

2- Hammer ve Evliye Çelebi gibi tarihçiler ise güzel ve nazlı kızları olduğu kadar şehrin güzelliğini, nazlılığını bu kızlara benzeterek Nazilli adının buradan kaynaklandığını ileri sürmüşlerdir.

3- Osmanlılar devrinde Aydın Sancak Beylerinin oğullarının zaman zaman Nazilli’nin nazlı kızları için düştükleri ümitsiz aşkları da hikaye edilir.

Epey geciktim bugün, yol uzadıkça uzadı. Duş alıp biraz ayakları uzatıp 6’yı az geçe yemek aramaya çıkıyorum. Mesut Bey bana tarif veriyor. Sağ-sol, tren yolunun altından geç, Uzun Çarşı ve çevresinde çok yer var.
  
Nazilli garında bir tren beklemekte. Bu benim herhalde gördüğüm olmamalı. Bu kadar saattir bekliyor olamaz. Ama ne güzel, minik bir gar, önünde kalkışı bekleyen tren, dışında yolcular bekleşmekte. Vedalaşanlar, sarılanlar, foto çektirenler... Film seti gibi. Buraya gelirken geçtiğim sokakta portakal ağacı vardı, üstleri de doluydu. Altından geçerken mis gibi kokuyordu. Nazilli de üniversite şehri. Adnan Menderes Üni’si yüzünden sokaklar genç dolu ve gençler hayat veriyorlar bulundukları yere. Mısırcının tarifiyle Halamrestoranda enginar+patlıcan ezmesi (az)+yoğurt (az)+salata (ikram)+su=18 lirayla güzel doyuyorum. Taze yeşil biberler de öyle bir acıydı ki, bitiremediğimi sarıp yanıma alıyorum. Şimdi çarşı içinden yürümece. Tekstilciler, arada hediyelik eşya, baharatçılar falan, hareketli bir çarşı.

Geç kaldığımdan fazla oyalanmadan yakındaki Koca Cami’yi ziyaret ediyorum. Dıştan pek eskiye benzemiyor ama yapım tarih olarak 1453 yazmakta kapısında. Bir de “Islak ayakla camiye girmeyin” denilmiş girişinde. Sanki başkasına yazmışlar, aldırmadan dalanı uyarayım dedim. Sen misin ikaz eden?! Yok efendim ben de ayakkabıları çıkarırken taşa basmışım da çorabımı çıkarmalıymışım da... Bir ton laf işitiyorum. İçini gezip fotoğraflayıp çıkışta devam ediyoruz. Biri daha dahil olup konuya maydanoz oluyor ve cami avlusunda tartışma sürüyor. Şortla girmişim de... Sen de kollarını kapa o zaman diyorum adama. Nereliymişim. Bir de o soruluyor. Türkiyeliyim. Olamazsın diyor. Maydanoz sesini yükseltiyor. Edebini bozma diye uyarıyorum. Camide olmasaymışız... Ne olur, ne yaparsın? Laf anlayacak tiplerden değil. En iyisi söyleyin de bu yazıyı söksünler, rahat edin diyerek ayrılıyorum mekandan.

Belediye binası karşısında, fıskiyelerin olduğu minik bir parktaki bankın boş yerine oturuyorum. Yanımdaki bey konuşkan, mevcut halinden ülkenin şikayetçi. Bilimden uzak olması, eğitimin bozukluğu, insan olamayan, pisletenler... şeklinde sürüyor. Bu da “Yeter” diyor.
Hacı Süleyman Efendi
 (1855-1923)

Parkın diğer ucunda bir büst dikili: Hacı Süleyman Efendi. Bir yanında hayatı, diğer yanında söyledikleri yazılı. 

Soyadı Kanunu’ndan sonra Bilgen soyadını alan Hacı Süleyman Efendi, 1855 yılında Aydın’ın Nazilli ilçesinde doğdu. Babası, Müftü Hocazade Halil Efendi'dir. İlk ve orta öğrenimini Nazilli'de gördü. Daha sonra yüksek öğrenimi için İstanbul'a gitti. 1880 yılında üstün başarı ile, Nuruosmaniye Medresesi'nden mezun oldu. Bildiği Arapça ve Farsçanın yanı sıra, Batıdaki fikir gelişmelerini izlemek için kendi çabalarıyla Rumca ve Fransızcayı da öğrendi. Bir süre Nazilli'ye döndü. 

II. Meşrutiyet'in ilanı (23 Temmuz 1908) üzerine, İstanbul'a döndü ve Bursalı Mehmet Tahir Bey'in önerisi ile, 1908-1912 Osmanlı Meclis-i Mebusanı'na Aydın mebusu olarak girdi. Mecliste ekonomik ve sosyal içerikli önergeler verdi. Ancak önerilerinin hiçbiri kabul görmedi. Bunun üzerine istifa etti. İstifası kabul edilmedi. İzinli sayıldı. Aydın'dan istifasını gönderip tekrar kitaplarına döndü. 15 gün sonra 31 Mart Olayı patlak verdi.

II. Meşrutiyet dönemini üzgün ve kırgın bir ruh hali içinde Nazilli'de geçirdi. Kütüphanesini genişletti. Türkler aleyhindeki Rumca propaganda yayınları topladı. En ince ayrıntılarına kadar inceledi.

15 Mayıs 1919'da Yunan ordusunun İzmir'i işgali üzerine halkı Milli Mücadele lehinde bilinçlendirmek üzere faaliyete geçti. Kanun kaçağı konumundaki Demirci Mehmet Efe’yi kurtardı. Onu eşkıyalıktan vatanperverliğe yöneltti. Milli Mücadele içinde yer almasını sağladı.

Nazilli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni kurdu. Nazilli Heyet-i Milliyesi'ni topladı. Haziran 1919'da Nazilli'ye gelen Rauf Orbay'ın hayranlığın kazandı. Onun önerisiyle, yaşlı olmasına rağmen Sivas Kongresi'ne katıldı. Burada Mustafa Kemal Paşa ile görüştü.

TBMM 1. Dönem'de İzmir Milletvekili seçildi. Mecliste Şeriye, Maarif ve Defteri Hakani Encümenleri'nde çalıştı. Ancak, teklif edilmesine rağmen, bakanlık görevini kabul etmedi. Osmanlı Meclisi Mebusanı’ndaki ileri görüşlerini TBMM'de de sürdürdü. TBMM 1. Dönem, yeni seçimlere gidilmek üzere fesih kararı alınca, yine Nazilli'ye döndü. İkinci dönem için aday olmadı. Cumhuriyetin ilanını savundu. 5 Ekim 1923 tarihinde bir kaza sonucu vefat etti. 

Bazı önerileri, aradan 100 yıl geçmiş olmasına rağmen bugün dahi güncelliğini kaybetmemiştir:

*  Köylü, ağaların toprak kölesi olmaktan çıkarılmalıdır.
*  Köylülerin mutluluğuna hizmet etme zamanı gelmiştir.
*  Köylerde ufak ufak okullar yaptırmak, şehirlerde büyük cami yaptırmaktan daha hayırlıdır.
*  Eğitim düzeyi olmayan bir milletin medeni düzeyi de olmaz.
*  Yurdu çöküntüden kurtarmak için düşünen kafalar her şeyden önce cehalet hastalığıyla savaşmalıdır.

Her sene Türk Ocakları Nazilli Şubesi tarafından, geleneksel hale gelen Hacı Süleyman Efendi Ödülü verilmekte.

Nazilli’de havada bir koku var. Sanki tabakhane kokusu gibi veya ne olabilir bulamadım. Ama burnuma ciddi gelmekte. Biraz daha çarşı içinden gerilere yürüdükten sonra Yemen Kahvesi’nde (bu bölgede yaygın) bir doppio espresso’yla etrafı kesmekteyim. Yan masadakinin sigara yakmasıyla kalkmak zorunda kalıyorum. Bu duman da illaki bana gelir. Bir Etnografya Müzesi var Nazilli’de, yarın sabah belki ziyaret ederim. Aydın yolu kısa çünkü. ATM’den takviye alınarak , ÖE’ye geri dönmekteyim. Bahçesinde içilen bir soda sonrası odaya çekildim. Salondaki çocukların eğlencesi gece yarısına kadar sürdü.

Tarihte Bugün; yatmadan önce bakalım neler olmuş?

1939 - Peru'da 5 yaşındayken doğum yapan Lina Medina, kayıtlara geçmiş en genç anne olarak tıp tarihinde yerini aldı.

Henüz 5 yaşındayken karın bölgesinin şişmesinden dolayı tümör şüphesiyle hastaneye kaldırıldığında aslında hamile olduğu öğrenildi. 14 Mayıs 1939
tarihinde sezaryen doğum yaparak Gerardo isimli erkek bebeği dünyaya getirdi. 2,7 kg olarak doğan Gerardo ismini kendisini doğurtan doktordan almaktadır. Gerardo, 10 yaşına kadar Lina'yı ablası olarak bilmiştir. Lina 1972 yılında (39 yaşında iken) evlenmiştir ve ilk doğumundan 33 yıl sonra ikinci çocuğunu (erkek) dünyaya getirmiştir. Lina' da görülen bu durumun sebebi Puberte Prekoks isimli bir hastalıktır. Bu hastalık, kız çocuklarında yaşanan 8 yaşından önce adet görme ve diğer seks karakterlerinin gelişmesi olarak tanımlanır. Kız çocuklarının yaklaşık %10'unda görülmekte olup Lina Medina'da çok daha erken yaşanmıştır. Doğan çocuğun babası olma şüphesiyle bir kişi çocuğa cinsel istismar suçundan tutuklandı, daha sonra delil yetersizliğinden serbest bırakıldı. Medina'nin oğlu sağlıklı büyüdü ve 40 yaşındayken 1979 yılında öldü.

* Nazilli ÖE 0256-3122411












Buldan - Nazilli
Tur tarihi: 14 Mayıs 2018
Kat edilen mesafe: 84,89 km
Ortalama hız: 20,9 km/sa
Bisiklete biniş süresi 7 sa. 04 dk., dışarıda geçen süre 4 sa. 03 dk.
En yüksek sıcaklık 37 ˚C, en düşük 16 ˚C, ortalama 30,8 ˚C 
İrtifa kazancı (çıkış) 216 m, kaybı (iniş) 783 m
En düşük irtifa 77 m, en yüksek irtifa 649 m

Garmin yol bilgileri Buldan-Nazilli

Relive yol bilgileri Buldan-Nazilli



Buldan’dan ayrılışım 9.30.

Hava açık. Güzel bir gün.

Dün geldiğim otoyoldan gidiyorum. Asfalt kaba, sürtünme 
çok. Bölünmüş yol, güvenlik şeridi var ama ben çizgiden
 gidiyorum. Orası daha bozuk ve ufak çakıl taşları
 da oluyor, bazen de cam kırığı.

Uzun uzadıya giden bağlar.

Tripolis’i görmek istiyorum. 10 km sonra
 sapağı geliyor. 4 km denmiş.

Bu kadar bağ varsa üzüm de var...

... üzüm varsa şarap da olur J

Tripolis'e saptım, asfalt yol beni...

... 3 km sonra Yenicekent mahallesine getiriyor. 

Biraz kaba bir yoldan Tripolis Antik Kenti’ne gidiliyor. 

Mozaikli ev ilk gördüğüm yer. 3-5 kişi çalışmakta.

Mozaik döşemesine sahip iki mekan, MS 4. yy.da inşa 
edilerek MS 5. yy.da da kullanılan konutun...

... misafir ağırlanması için kullanılan salon kısmıdır.

Mozaikli Konut, iki mozaik zeminli, bir kireç harç 
zeminli, bir tuğla zeminli odadan, bir latrinadan ve
 bir apsisli yapıdan oluşmaktadır.

Sütunlu Cadde; kentin güneyinde, doğu-batı doğrultulu
 uzanan Sütunlu Cadde MS 1 yy.da inşa edilmiştir.

Hierapolis Caddesi


Tripolis, Bergama Krallığı tarafından kurulduğu tahmin
 edilen kent, Lidya kentleri içinde yer almaktadır. 

Kent kimi kaynaklarca Frigya, kimilerinde ise
 Karya sınırları içerisinde gösterilmiştir. 

Kemerli Yapı ve Tabernalar


Bilinen ise, konumunun verdiği avantaj sayesinde Tripolis'in
 Lidya-Frigya-Karya üçgeninde gerçekleştirdiği ticaret sonucu...

...  bölgenin zengin kentlerinden biri haline geldiğidir. 






Geç Roma Agorası


Beklediğimden daha görkemli. 


Döşemeler, sütunlar falan ayağa kaldırılmış. Kazı çalışması sürüyor.




Bölgenin aktif fay hatlarına yakınlığı, bunun bir sonucu 
olarak sık yaşanan depremler şehrin zamanla 
önemini yitirmesine sebep olmuştur. 

Eminim ataları da o günlerde aynı bakışı atıyorlardı J

MS 325 yılında Birinci İznik Konsili hazır bulunan Lidya 
piskoposları listesinde Tripolis'in adının geçmesi piskoposluk
 düzeyinde bir kent olduğunu göstermektedir.


Tekrar anayoldayım. Hafif iniş-çıkışlar var. Genelde düz gidiyor. 

Hava da ısındı bugün iyicene. Sürekli
pedallaman lazım yoksa duruyorsun. 

Uzaktaki dağların tepeleri halen karlı.

Aydın-Denizli ayırımına yaklaştım.


Aydın yoluna bağlandım. Yol kaymak oldu ama güvenlik
 şeridi tırtıllı cinsten. İllet! Ne akla hizmet yapılmış?

Zorlu Doğal diye dev bir enerji santrali yakınından
 geçmekteyim. Dev  bacalardan buharlar çıkmakta.


Kuzeybatı yönüne gidiyorum. Daha 50 km yolum var. 




Temiz bir gökyüzü var. Sıfır eğimli bir yol. 130-170 m rakımda
 sürüyor. Asfalt kaymak, güvenlik şeridi var. "Daha ne istiyorsun ki?"



Rüzgar var, esiyor karşımdan. Batı
 yönündeyim. Tren yolu geliyor gene yanıma.


Bunları hep görüyorum ve çok üzülüyorum. Bir de temizlik
 imandan gelir derler. Gelmeseydi nasıl olurdu acaba?! L

İncir çekirdeğinin de yağı mı çakarmış? J


Arabalar vızır vızır geçmekteler. 



Tren yolu sağımdan gidiyor ve...

... düdük ötürerek tren geçmekte. Ne mutlu bana
 tren görüyorum, hemen fotosunu çekiyorum J

Yol uzadıkça uzadı. 80 km’ye geldim ve 5-6 km
 daha var. Kıçım pişti, çevir çevir...


Yoruldum ve sıkıldım. Nazilli’ye geldiğimi bile sorarak
 öğreniyorum. Levha mevha yoktu. ÖE sapağını
 bu heyecanla geçmişim.

Epey geciktim bugün, yol uzadıkça uzadı. Duş alıp biraz
 ayakları uzatıp 6’yı az geçe yemek aramaya çıkıyorum. 

Bu ne, portakal ağacı mı?






Nazilli garında bir tren beklemekte. Bu benim herhalde
 gördüğüm olmamalı. Bu kadar saattir bekliyor olamaz. Ama ne
 güzel, minik bir gar, önünde kalkışı bekleyen tren, dışında
 yolcular bekleşmekte. Vedalaşanlar, sarılanlar, foto
 çektirenler... Film seti gibi.

Nazilli de üniversite şehri. Adnan Menderes Üni’si yüzünden
 sokaklar genç dolu ve gençler hayat veriyorlar bulundukları yere.

Halam 




Çarşı içinden yürümece. Tekstilciler, arada hediyelik eşya...

... baharatçılar falan, hareketli bir çarşı.

Koca Cami

Dıştan pek eskiye benzemiyor ama yapım
 tarih olarak 1453 yazıyor kapısında.

1886, 1930 ve 1952’de onarım görmüştür. 


Mihrap önü kubbesi ile yanlarda daha küçük
 elips biçiminde iki kubbesi vardır.


Belediye binası karşısında, fıskiyelerin olduğu minik bir
 parktaki bankın boş yerine oturuyorum. Yanımdaki bey
 konuşkan. Dönemin durumunu değerlendiriyoruz.

Hacı Süleyman Efendi (1855-1923)


Biraz daha çarşı içinden gerilere yürüdükten sonra...

... Yemen Kahvesi’nde bir doppio espresso’yla etrafı
 kesmekteyim. Yan masadakinin sigara yakmasıyla kalkmak
 zorunda kalıyorum. Bu duman da illaki bana gelir. 





















(devamı) 17. gün Nazilli–Aydın - (öncesi) 14. gün Uşak–Eşme



[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde

Mudanya–Görükle = 43,09 km






Akhisar–Manisa = 51,81 km

Manisa–Salihli = 76,51 km

Salihli–Kula = 48,22 km

Kula–Uşak = 76,59 km

Uşak–Eşme = 67,73 km

Eşme–Buldan = 75,10 km

Buldan–Nazilli = 84,89 km

Nazilli–Aydın = 47,20 km

Aydın–Bozdoğan = 72,83 km

Bozdoğan-Yatağan = 57,03 km

Yatağan–Muğla = 32,63 km


Çıtlık–Dalyan = 59,50 km

Dalyan–Fethiye = 63,62 km

Fethiye–Gelemiş = 81,12 km

Gelemiş–Kaş = 52,43 km

Kaş–Demre = 67,61 km

Demre–Karaöz = 59,64 km

Karaöz–Tekirova = 47,55 km

Tekirova–Antalya = 53,37 km