10 Mayıs 2018

[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde (Salihli–Kula)

9 Mayıs 2018, Çarşamba /  Salihli – Kula, 48 km (11. gün)

ÖE rahattı. Tek sıkıntı alttaki salondaki konuşmalar yukarıya çıkıyordu.  Sabah 7 buçuk ayaklandım. Yıkananlar kurumuş. Ohh mis gibi oldu bu iş. Kahvaltı açık büfe. Manisa ÖE’den çok daha iyi ikramları. Orası geri kalmış. 9.25 yola çıkış saatim. Biraz demiryoluna paralel sürüyorum. Tren gelmekte, geçitte bekliyorum. Diesel lokomotif, 5-6 vagonu var, yolcu treni. Bazı bölgesel trenleri var TCDD’nin. Fakat bisikleti almıyorlar. Halbuki ne de keyifli olurdu onları kullanarak bazı yerlere ulaşabilmek. Tren sonrası dik olarak tren yolunu geçip ana caddeye ve oradan sağ yaparak Uşak yoluna bağlanıyorum. 

Salihli’de bisiklet yolu görmedim. Kaldırımları düzenli ve geniş. Bazıları bulvar tipinde, oldukça genişti. Bugün hava güzel, açık. Dünkü yolun devamındayım. Asfalt 1’inci sınıf, güvenlik şeridi var. Şimdilik sıfır eğimle gidiyoruz. Ama bugün 700 metrelere çıkacağım. Kula 49 kilometre uzakta ve Salihli’den çok yüksekte.

13’üncü kilometre solumda bir çöplük. Fena kokutmuş ortalığı. Sağımda uzun uzadıya giden bağlar. Tezatlar ülkesi. Bir tarafta güzellik diğer yanda pislik! Çok işlek bir yol, araç trafiği kesilmiyor. Ve 162 metreden başlıyor tırmanış. Doğuya doğru gidiyorum. Bir rüzgar hafiften esmekte. Yolda ezilmiş hayvan görmek çok acı; kirpi, kaplumbağa, kurbağa, kuş, kedi, köpek, sincap... Hepsi trafik kurbanı L 15’inci kilometredeyim. Şimdi tırmanış şeridi de var. Böyle olunca daha rahat oluyor. Buradaki güvenlik şeridi tırtıllı/çukurlu. Yani üzerinden geçerken feci sarsıyor, uyarmak için mi sürücüyü? [e] 19,5 km/10.30/%20 harcandı. 335 metreye çıktım. Bir benzinci, sağda, gireyim. Soda 1,5 demesiyle çıkmam bir oluyor. Nerede gördün sen 1,5’a soda diyorum adama. Zeka özürlü. 

Sağımda incir ağaçları sıralandı şimdi. 422 metredeyim. 23,3 kilometre gelmişim. Saat 11’e 5 var. Firuzan arıyor. Güzelce konuşuyoruz. Yol kenarında bir çömlekçi, malını yola kadar dizmiş. Saksı testi dışında figürler de var. [e] 29,8 km/11.23/%40 harcandı. Tırmanmaya devam, 614 metre oldu. Kafamdan inen terin tuzu gözlerimi yakmakta. Terle kaybettiğimiz bazı maddeler önemlidir. Örneğin klorür, klor atomlarının sodyum atomlarına tutunarak oluşturduğu bu bileşim tuz olarak da bilinir. Vücuttaki asit-baz dengesi açısından önemlidir bu maddeler. Hücrelere sıvı giriş çıkışını, sinir lifleri üzerinden tepkimelerin iletilmesini düzenlerler. Terlediğimizde bir miktar tuz kaybı normaldir. Fakat sıcak ortamda uzun süre çalışmak zorunda kalanlarda olduğu gibi bazı durumlarda tuz kaybı aşırı olabilir. Vücudumuzun terleme yoluyla kaybettiği sıvıyı dengelemek için su içmek gerekir. Fakat çok terleyip çok su içtiğinizde su zehirlenmesi belirtileri görülebilir. Yani terleme sonucu kaybedilen klorür telafi edilmemiş, vücuttaki yoğunluğu azalmış demektir.

Sürekli tırmanıyorum. [e] 32,3 km/11.33/%60 harcandı. 749 metre, devam... 33,5 km/11.39. Ve 796 metrede tepeye vardığımda Yunus Emre Dinlenme Tesisleri’ni görüyorum. Otobüs şirketlerinin uğrak yeri. Bir iki araç gelmiş bile. Buralarda her şey öpmece olduğundan sadece yanımdaki kuruyemişten biraz atıştırıyorum. İki köpek beni fark edip acaba onlara da bir şey çıkar mı bekleyişi içinde dikkatlice beni kesiyorlar. Teki çok aç kalmış, bir deri kemik. Yanımdaki peynirden veriyorum. Ekmek olsaydı arasına koysaydım daha çok beslerdi ama yok ki.

Devam pedallamaya ve ilk gelen benzincide tekrar duruyorum. Soda ve çay, 1’er lira. Ve benzincilerle sohbet. Mardinliler, iktidardan çok şikayetçiler. Bunlar da zamanında oy vermiş şimdi vermeyeceklerden. Ekonominin şişirildiği dönemde Bodrum’da çalışmış. Ama şimdi patronu iflas etmiş, felaketler yaşamış... Yani trajik hikayeler. Nasıl bir aldatmaca ve kandırmaca yaptılar. İnsanları batırdılar ekonomik politikalarıyla. Enkaza döndü ülke, gelecek olanlara çok iş düşüyor bunu düzeltmek için.

Kafamda bazı parçalar dönmekte, Wishbone Ash’in güzel bir parçası Manisa’dan beri takılı kaldı. [e] 43,3 km/12.55/%80 harcandı. %4’le tırmanmaya devam, Normal’deyim. 862 metreye çıktım, 162 metreden. Ve bataryada kalan son çentikte Kula’nın girişini görüyorum. Parke taşlı yoldan belediye binasına. Yazı İşleri Müdürü Volkan Bey beni misafirhaneye davet etmişti. Hemen belediyenin karşısında, ek hizmet binası demişti. Daha öğle paydosu geçmemiş, kapısında beklemekteyim. Nihayet memurlar gelmekte. En üst katta 4 nolu oda. Sorumlu kişinin eşi Asiye Hanım bana kapıyı açıyor. Tertemiz bir yer. ÖE’den daha konforlu. Biraz tereddütte kalmıştım, her ihtimale karşın otellerden de fiyat almıştım. Bazıları pek uygun yerler değildi. Mecburiyetten kaldığım oldu. Ama bisikletçi her şarta alışık olması lazım J  

Kula adının nereden geldiği konusunda iki çeşit rivayet var. Birincisi Kule isminden geldiği. Sart (Sardes) kralı Giges'in hasta olan kızının hava değişimi için burada bir kule inşa ettirdiğidir. İkincisi ise Lidyalılar dönemindeki eski bir yerleşim yeri olarak kurulan Klanoda isminden geldiğidir. Bu bölgede ilkel insan ayak izine de rastlanmış. Lidya, Frikya, Romalılar, Bizans, Anadolu Selçuklu Devleti, Germiyanoğulları ve Osmanlı'ya ev sahipliği yapan Kula, 1896'ya kadar Kütahya'nın kazasıyken, Manisa'ya bağlanmış. Birinci Dünya Savaşı sonrasında işgal edilen Kula, 4 Eylül 1922'de tekrar Türk topraklarına katılmış.

Eşyaları açıp duş yapıp biraz ayakları uzattıktan sonra Volkan Beye teşekküre gidiyorum. Yanında İhsan Hanım da var, İnsan Kaynakları’ndan. Genç insanlar, güler yüzlüler. Sulu yemek için Kula evlerinin oralarını, geleneksel çömlekte pişen yemekleri tavsiye ediyorlar.

Çarşı girişi çok hoş. Çok iyi muhafaza edilmiş buraları. Dükkanlar yan yana dizili. Branda gerilmiş üstlere, gölge yapsın diye. İlk sokaktan sola sapınca Sedef Pide ve Yemek Salonu lokantasında taze fasulye+pilav+yoğurt (az az)+su, ikram buralarda küçük bir salata = 10 lira ile karnımı doyuruyorum. Sonra eski sokakları, evleri görmek için koruma altında bulunana mahalleye gidiyorum. Daracık sokaklar, bazı evler yıkılır uyarısı ile desteklenmiş. Kula evleri l8. yy Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyeti altındaki her bölgede karşımıza çıkan ve Türk Evi olarak tabir edilen ahşap evlerdir. Gerek plan, kuruluş ve gerekse ahşap, alçı ve kalem işi gibi zengin süslemeleriyle bu dönem Osmanlı Sanatı’nın başarılı örnekleridir. l9. yy’da devam eden yapı tipiyle Kula tipik bir Osmanlı Kent dokusuna sahiptir.

Tarihi Kula evleri genellikle iki katlı olup ahşap olarak yapılmışlardır. Üst katlar sokağa doğru çıkıntılı olup, kiremitle örtülü saçak ile biter. Bu saçakların alt kısımlarında süslemeler vardır, pencereler tahta kepenklidir, iç kısmı avlu yada bahçe ile bir bütün olup günlük yaşam biçimi ile uyumlu bir yapıdadır. Tarihi Kula evleri kerpiç dolgulu zemin katı genellikle taş, taşıyıcı sistemi ağaç yapı tekniği ile inşa edilmiştir. Odalar ahşap işlemeli tavanlar, davlumbazlar yataklıklar ve gözenekler ile süslüdür. Oda kapıları çok parçalı ve işlemelidir. Kula evleri büyük aile yapısına ve yaşamın önemli bölümünü evde geçiren kadına göre düzenlenmiş, günlük yaşam yazları avluda, bahçede ve hayatta, kışları ise ara katta ya da ikinci katta geçer.

Emekli hanımlar grubu önümden gitmekte. Gürültülü bir grup. Hızla pas ediyorum. Bolca foto çekiyor, Kurşunlu Camisi’ni ararken bir kahvede oturuyor, 50 krş’a çay içiyor (ikincisi onlardan), burada eskiden mübadeleden önce Rumların oturduğunu dinliyorum. İki kilise kalmış onlardan. Teki yıkılmış ama birinin durumu iyi deniliyor, Meryem Ana Kilisesi. 

Kurşunlu Camisi Kurşunlu Meydanında yer almakta. Büyük bir avlunun içinde yer alan cami 1496 yılında Saruhan oğullarından Seyfettin Hoca tarafından yaptırılmış. Selçuklu mimarisi ile yapılan cami kesme taş ve tuğla kullanılarak inşa edilmiş. 1780 yılında onarılan Kurşunlu Camisi günümüze sağlam olarak ulaştığını görmekteyim. Kalem işlemeleri süslemeleri ile büyüleyici bir güzellik oluşturmakta.

Kurşunlu Camisi’nin içini dışını fotoğraflıyor, sonra girmediğim sokaklara, yönlere doğru yürüyor, kiliseyi (*) görüyor, Ünveren Helvacılık’tan tahin helvası (14 TL/kg) alıyor, bir sadeyle yarısını götürüyorum (1-). Elektrikli scooter kullanan kızlar kadınlar bolca, hatta başörtülü tipler de. Bir de zırtlak sesiyle insanı rahatsız eden mobiletimsi uyduruk motosikletler var, zırt pırt her köşeden çıkan. Bolca bisikletli, bu 26″lık, vitessiz, tank gibi olanlardan ortalıkta. Ekşi mayalı Kula ekmeği ve leblebisi. Bunlar buranın meşhurları J

(*) Kula ilçe merkezinde Zaferiye Mahallesinde yer almaktadır. Meryem Ana Kilisesi Rumlardan kalmıştır. 1837 yılında inşa edilen Meryem Ana Kilisesi günümüzde restore çalışmaları yapılmaktadır. Restore çalışmaları sonucunda turizme kazandırılacak olan Meryem Ana Kilisesi tarihi ile oldukça dikkat çekecektir. 

Firu ve Kemal’le yapılan telefon konuşma sonrası hava kararmadan odama çıkıyor, toplanan malzemeleri yerlerine yerleştiriyor, yarına hazır ediyorum.

Dün anlatmaya başladığımız Lidyalıların izini sürmeye devam edelim:

Zenginlik ve Refah Dönemi: Başlangıçta beyaz altın olarak basılan sikkeler, ilerleyen zamanlarda altın ve gümüşün ayrılmasıyla ayrı ayrı darp edilmeye başlandı. Yunan devletleri Anadolu'daki ticaret bağlantıları aracılığıyla sikkeyi öğrendiler. Ege ve birçok diğer Anadolu kıyılarıyla yaptıkları ticaretler sonucu sikke bütün coğrafyada yaygınlaştı. Lidya ise bitmek bilmeyen bir madenden beslenmekteydi. Zamanla zenginlikleri arttı ve refahları dört bir yanda duyuldu. Ülkenin zenginleşmesi iyiydi, fakat bu bereketli topraklar, çevresindeki düşmanlarının da dikkatini çekiyordu.

Zengin bir Kral, Kroisos: Kroisos'un babası Alyattes, ekonomik imkanlar sayesinde güçlü bir ordu teşkil ederek Kimmerleri mağlup etmeyi başarmıştı. Daha sonra Medlerle savaşlar yapılmıştı. Fakat iki taraf da güneş tutulmasını tanrıların savaşı istememesi olarak yorumlayarak barışmışlardı. Babasından sonra, MÖ 560'da tahta geçen son Lidya kralı Kroisos zenginliği ile ünlenmiş bir kraldı. Lidya onun döneminde hem siyasi hem de ekonomik olarak çok güçlenmişti. Hatta Kroisos'un zenginliği günümüze kadar ulaşmıştır. Karun gibi zengin olmak deyimindeki Karun ismi çok yüksek bir ihtimalle Kroisos'tan gelmektedir.

Lidya Krallığının Sonu: Aynı yıllarda Persler, Kiros adlı birisinin etrafında toplanarak Medleri yıkmışlardı. Bağımsızlığını kazanan bu halk gayet muharip ve kalabalık bir toplumdu. İlk hedefleri ise, Anadolu'nun zenginliklerini elinde tutan ve stratejik açıdan da mühim bir konuma sahip olan Lidya toprakları oldu. Heredotos, Perslerin evvela Lidya Kralı Kroisos'un Kapadokya bölgesine saldırdığını söyler. Bunun sonucunda Büyük Kiros ordusuyla birlikte Ege kıyılarına ilerlemiş ve MÖ 546'da Lidya başkenti Sardes'i almıştır.

Takip eden yıllarda Sardes, Perslerin Anadolu'daki önemli bir satraplığı oldu ve yıllarca Yunan savaşları sırasındaki en önemli üslerinden birisiydi. Lidya krallığının ismi tarihe karıştı, halkı ise Pers yönetimi altında yaşamaya devam etti. Büyük Kiros, İskitlerle yaptığı bir savaş sırasında yaşamını kaybetti. Lidyalıların icat ettikleri sikke ise her tarafta yaygınlaştı. Bu sikkeler, günümüzde sıklıkla kullandığımız madeni paraların tarihteki ilk örnekleriydi.

* Kula Bel. Misafirhane 0236-8167000 (Santr) / 0236-8167005’den 112 Volkan B. / Ahmet B. 0535-4383036 / Asiye Hn. 0535-6146304
* Anemom Otel 0236-8162555 (120- O.K)
* Volkan Otel 0236-8163000 (40- O.K)
* Kurcan Otel 0236-8164411 (70- O.K)











Salihli - Kula
Tur tarihi: 9 Mayıs 2018
Kat edilen mesafe: 48,22 km
Ortalama hız: 17,8 km/sa
Bisiklete biniş süresi 3 sa. 01 dk., dışarıda geçen süre 2 sa. 42 dk.
En yüksek sıcaklık 32 ˚C, en düşük 18 ˚C, ortalama 27 ˚C 
İrtifa kazancı (çıkış) 841 m, kaybı (iniş) 288 m
En düşük irtifa 92 m, en yüksek irtifa 860 m

Garmin yol bilgileri Salihli-Kula

Relive yol bilgileri Salihli-Kula



Salihli ÖE’den 9.25 yola çıkış saatim.

Biraz demiryoluna paralel sürüyorum. Tren gelmekte, geçitte
 bekliyorum. Diesel lokomotif, 5-6 vagonu var, yolcu treni. 


Salihli’de bisiklet yolu görmedim. Kaldırımları düzenli ve
 geniş. Bazıları bulvar tipinde, oldukça genişti. 


Bugün hava güzel, açık. Dünkü yolun devamındayım. Asfalt
 1’inci sınıf, güvenlik şeridi var. Şimdilik sıfır eğimle
 gidiyoruz. Ama bugün 700 m'lere çıkacağım.


Tam 24 tip cezaevi varmış ülkede. Bu T.

13. km, solumda bir çöplük. Fena kokutmuş ortalığı. 

Sağımda uzun uzadıya giden bağlar. Tezatlar ülkesi. Bir
 tarafta güzellik diğer yanda pislik! 

Çok işlek bir yol, araç trafiği kesilmiyor. 

Ve 162 m’den başlıyor tırmanış. Doğuya doğru
 gidiyorum. Bir rüzgar hafiften esmekte.




Tırmanmaya devam, 614 m oldu. Kafamdan
 inen terin tuzu gözlerimi yakmakta.

Yol kenarında bir çömlekçi, malını yola kadar
 dizmiş. Saksı testi dışında figürler de var. 

796 m’de tepeye vardığımda Yunus Emre
 Dinlenme Tesisleri’ni görüyorum.

Saat 13.01. Öyle güzel iniyorum ki, Kula yazısını pas geçiyorum J

Kula 



Çarşı girişi çok hoş. Çok iyi muhafaza edilmiş
 buraları. Dükkanlar yan yana dizili. Branda gerilmiş
 üstlere, gölge yapsın diye.


Sedef Pide ve Yemek Salonu



Eski sokakları, evleri görmek için koruma altında
 bulunana mahalleye gidiyorum. 


Daracık sokaklar, bazı evler yıkılır uyarısı ile desteklenmiş.


Emekli hanımlar grubu önümden gitmekte. Gürültülü bir grup. 

Kula evleri, l8. yy Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyeti
 altındaki her bölgede karşımıza çıkan ve Türk Evi
 olarak tabir edilen ahşap evlerdir.




l9. yy’da devam eden yapı tipiyle Kula tipik
 bir Osmanlı Kent dokusuna sahiptir.

Aracıyla gelince indirip park ediyor. Akıllıca... J


Tarihi Kula evleri genellikle iki katlı olup ahşap olarak
 yapılmışlardır. Üst katlar sokağa doğru çıkıntılı 
olup, kiremitle örtülü saçak ile biter.




Tarihi Kula evleri kerpiç dolgulu zemin katı genellikle taş, 
taşıyıcı sistemi ağaç yapı tekniği ile inşa edilmiştir. 




Kula evleri büyük aile yapısına ve yaşamın önemli bölümünü
 evde geçiren kadına göre düzenlenmiş, günlük yaşam yazları
 avluda, bahçede ve hayatta, kışları ise ara
 katta ya da ikinci katta geçer.

Odalar ahşap işlemeli tavanlar, davlumbazlar yataklıklar ve
 gözenekler ile süslüdür. Oda kapıları çok parçalı ve işlemelidir.







Kula ekmeği, ekşi mayalı ve tam buğday unundan.




Kurşunlu Camisi’ni ararken bir kahvede oturup çay içiyor,
 burada eskiden mübadeleden önce Rumların oturduğunu
 dinliyorum. İki kilise kalmış onlardan. Teki yıkılmış ama
 birinin durumu iyi deniliyor. 


Büyük bir avlunun içinde yer alan Kurşunlu Camisi 1496 yılında
 Saruhan  oğullarından Seyfettin Hoca tarafından yaptırılmış. 

Selçuklu mimarisi ile yapılan cami kesme taş
 ve tuğla kullanılarak inşa edilmiş. 

1780 yılında onarılan Kurşunlu Camisi günümüze
 sağlam olarak ulaştığını görmekteyim. 



Bolca bisiklet, bu 26″lık, vitessiz, tank gibi olanlardan ortalıkta.


Meryem Ana Kilisesi

1837 yılında inşa edilen Meryem Ana Kilisesi Rumlardan kalmıştır.


Çok akıllıca, altına aracını çekip yağmur suyuyla yıkıyor... J



Ünveren Helvacılık

Yazım hatası

Cumhuriyet Meydanı



















(devamı) 12. gün Kula–Uşak - (öncesi) 9. gün Manisa II



[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde

Mudanya–Görükle = 43,09 km






Akhisar–Manisa = 51,81 km

Manisa–Salihli = 76,51 km

Salihli–Kula = 48,22 km

Kula–Uşak = 76,59 km

Uşak–Eşme = 67,73 km

Eşme–Buldan = 75,10 km

Buldan–Nazilli = 84,89 km

Nazilli–Aydın = 47,20 km

Aydın–Bozdoğan = 72,83 km

Bozdoğan-Yatağan = 57,03 km

Yatağan–Muğla = 32,63 km


Çıtlık–Dalyan = 59,50 km

Dalyan–Fethiye = 63,62 km

Fethiye–Gelemiş = 81,12 km

Gelemiş–Kaş = 52,43 km

Kaş–Demre = 67,61 km

Demre–Karaöz = 59,64 km

Karaöz–Tekirova = 47,55 km

Tekirova–Antalya = 53,37 km