20 Mayıs 2018, Pazar / Muğla II (22. gün)
Akşam gene müthiş bir ziyafet sofrasının kurulması ve anne ile verandada nefis bir havada yenilen yemek. Evlerinin konumu çok güzel. Şehirden uzak, doğanın içinde. İsterdim böyle bir yerde yaşamak.
Okuduğum ilginç bir yazıyı paylaşmak isterim sizinle. Nazar Büyüm: Was ist der Mensch. Argos’ta yayımlanmış keyifli bir yazı.
Nazar Büyüm, benim fotoğrafçılık dönemimde, reklam sektörüne hizmet verdiğim zamanda önemli bir isimdi benim için. Ajansları Ada, Merkez, Adam... Buralara ulaşmak, kişilerle tanışmak ne de önemliydi (o zaman!) . Ehh yani iş kapmak istiyorsun, oralarda dolanıyorsun durumları... Gelelim yazının bazı bölümlerine:
İnsan nedir? İnsan olmak ne demektir? Ben evrime inanırım. Ama bazen kuşkuya düştüğüm oluyor. Açıklayayım: Evrim kuramı insanı primatlardan gelişerek oluşan bir canlı sayıyor. Milyon yıl öncesine gidiyor, ne zaman alet kullanmaya başlamış, ne zaman avcı/toplayıcı olmaktan tarıma, yetiştirmeye başlamış, Taş Devri insanı, Tunç Devri insanı, ateşi, tekerleği ne zaman bulmuş, anlatıp duruyor. Dikilip yürümeye başladığı birkaç milyon yıl önceki haline ‘Homo erectus’ diyor, bizim bugünkü halimize ‘Homo sapiens’. Yani insanı, soyumuzu, bu gezegenin yerlisi sayıyor.
İşte burada aklım karışıyor. İnsan madem doğma büyüme bu doğanın yaratığı, nasıl böyle nobran, umursamaz, çapulcu, yok edici olabilmiş?
Yaradılış inancına dönüyorum. (Orada da aklım karışıyor ya…)
İşte burada aklım karışıyor. İnsan madem doğma büyüme bu doğanın yaratığı, nasıl böyle nobran, umursamaz, çapulcu, yok edici olabilmiş?
Yaradılış inancına dönüyorum. (Orada da aklım karışıyor ya…)
Yaradılış, Adem’le Nisa’nın (Havva) Yaratıcı tarafından yaratıldığını söylüyor. Tanrı onları yaratmış, üreyin, çoğalın da demiş, ama Nisa Tanrı’nın bir başka yaratığı olan yılan tarafından kandırılınca, Nisa da Adem’e yasak elmayı yedirince, Tanrı söz dinlemediler, gözleri açıldı diye bu ikisini cennetten kovmuş.
Kovuldukları yer Cennet olduğuna, yaşadığımız yer de cennet olmadığına ve insanoğlu bu dünyada yaşadığına göre, demek ki burası, Adem’le Havva’nın kovulduğu, sürgüne gönderildiği yer. Bu da insanın neden doğaya aykırı olduğunu, doğayı nasıl gaddarca mahvettiğini açıklıyor. Çünkü “buralı” değil, sürgün. Demek ki dünyaya, dünya dışından gelme tek mahluk insandır. Yaşadığımız yerkürede tek yabancı, yad, el, insanoğludur. Güzel!
Şimdi bu ‘İnsan’a bakalım.
Dünyaya elleri yumuk ve çıplak gelir. Hırsının sonu yoktur. Kendinden, kendiliğinden bir şey üretmez. Doğadan çalar, doğayı sömürür. Petrolünü, madenini, suyunu, havasını, ormanını, yemişini, balığını, kuşunu, hayvanını yer bitirir. Bugünü talan, yarını yok eder. Çıplak bedenini örtmek için incir yaprağı değil, dolap dolusu giyecek kullanır. Bunların tümü de doğa veriminden üretilmiştir. Yiyeceği kadar pişirmez, pişirdiği kadarını yiyemez. Bu da yetmez, başka insanları sömürür. Üstüne hayatını inşa ettiği inanç, kurnazlık, çıkarcılık, tamah ve insafsızlıktır. Hak-adalet bilmemektir. Kurban doğrar, şölen kurar, insan öldürür. Sonrasında elleri açık ve boş, çıplak olarak göçer gider...
Kovuldukları yer Cennet olduğuna, yaşadığımız yer de cennet olmadığına ve insanoğlu bu dünyada yaşadığına göre, demek ki burası, Adem’le Havva’nın kovulduğu, sürgüne gönderildiği yer. Bu da insanın neden doğaya aykırı olduğunu, doğayı nasıl gaddarca mahvettiğini açıklıyor. Çünkü “buralı” değil, sürgün. Demek ki dünyaya, dünya dışından gelme tek mahluk insandır. Yaşadığımız yerkürede tek yabancı, yad, el, insanoğludur. Güzel!
Şimdi bu ‘İnsan’a bakalım.
Dünyaya elleri yumuk ve çıplak gelir. Hırsının sonu yoktur. Kendinden, kendiliğinden bir şey üretmez. Doğadan çalar, doğayı sömürür. Petrolünü, madenini, suyunu, havasını, ormanını, yemişini, balığını, kuşunu, hayvanını yer bitirir. Bugünü talan, yarını yok eder. Çıplak bedenini örtmek için incir yaprağı değil, dolap dolusu giyecek kullanır. Bunların tümü de doğa veriminden üretilmiştir. Yiyeceği kadar pişirmez, pişirdiği kadarını yiyemez. Bu da yetmez, başka insanları sömürür. Üstüne hayatını inşa ettiği inanç, kurnazlık, çıkarcılık, tamah ve insafsızlıktır. Hak-adalet bilmemektir. Kurban doğrar, şölen kurar, insan öldürür. Sonrasında elleri açık ve boş, çıplak olarak göçer gider...
Çok iyi toparlamış değil mi? Nasıl bir varlığız ki bizler?
Yazının devamını okumak isterseniz lütfen tıklayın Argos.
(devamı) 23. gün Muğla III - (öncesi) 20. gün Bozdoğan-Yatağan
[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde
Mudanya–Görükle = 43,09 km
Görüklü–Orhaneli = 60,44 km
Orhaneli–Dursunbey = 83,68 km
Dursunbey–Balıkesir = 81,96 km
Balıkesir–Sındırgı = 62,24 km
Sındırgı–Akhisar = 57,17 km
Akhisar–Manisa = 51,81 km
Manisa–Salihli = 76,51 km
Salihli–Kula = 48,22 km
Kula–Uşak = 76,59 km
Uşak–Eşme = 67,73 km
Eşme–Buldan = 75,10 km
Buldan–Nazilli = 84,89 km
Nazilli–Aydın = 47,20 km
Aydın–Bozdoğan = 72,83 km
Bozdoğan-Yatağan = 57,03 km
Yatağan–Muğla = 32,63 km
Muğla–Çıtlık = 33,91 km
Çıtlık–Dalyan = 59,50 km
Dalyan–Fethiye = 63,62 km
Fethiye–Gelemiş = 81,12 km
Gelemiş–Kaş = 52,43 km
Kaş–Demre = 67,61 km
Demre–Karaöz = 59,64 km
Karaöz–Tekirova = 47,55 km
Tekirova–Antalya = 53,37 km
Antalya–İstanbul = 11,66 km
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Hititlerin İzinde (Pınarbaşı–Sarız)