3 Haziran 2018, Pazar / Kaş – Demre, 67 km (36. gün)
Üç günlük misafirliğim bugün son buldu. Sabah erken çıkmak güzel oluyor. Erken derken gene de 8 oldu. Kahvaltı etmedim, aç karnına daha iyi başlanıyor. Dostlarımla vedalaşıyor (her şey için tekrar teşekkürler) ve çakıllı kısımları iterek köy yoluna iniyorum. Nefis bir gün, nefis bir hava, halen daha serin. Yol boyunca sincaplar taşların üzerinde zıplayarak kaçıyorlar benden. Dallardaki kuşlar havalanıyor, yaprakların arasındaki böcekler uçuşuyor, örümcek ağları yüzüme takılıyor. Ara yoldan Çamurköy’ün esas yoluna hafif tırmanışlarla çıkıyorum, inek boklarına batmadan, dikkatlice. Pazar olması nedeniyle midir etraf sakin. Çöpçüler iş başı yapmışlar, bidonları boşaltmaktalar. Mecnun yürüyüşte gene.
Anayola çıkmak için 3-4 kilometre pedalladım, kimi yerleri kısa tırmanışlarla. Otoyol kaymak asfalt, güvenlik şeridi var. Seç Market’e uğrayayım belki meyveli yoğurt vardır. Ama maalesef. Devam. Doğuya doğru gidiyorum. 24,1 °C gösteriyor Garmin. Yolun son tırmanışı tamamlarken sağdaki benzincide bekleyen dört yaramaz peşime takılıyor. Sabah sabah koşturuyorlar beni, havlayarak arkamdalar. Hızlılar da. Tüm gücümle uzaklaşmaya çalışıyorum ama yokuş olduğundan yavaşım. Sesleri neredeyse ensemde. Ne edeceğim, durmazsam kaparlar. Neyse ki az sonra gelen inişle arayı açabiliyor ve gazaplarından kurtuluyorum J Yol ayrımı. Soldan Korkuteli diyor. Ben sağdan devam ediyorum. Şahane bir iniş, yol da güzel olunca yeme de yanında yat durumları. Müthiş bir keçi sürüsü, hepsi de kara keçi. Genç bir çoban, hatta çocuk yaşta diyebilirim hayvanları güdüyor. Gene bir ayırım geldi. Düz devam edersem Demre, sağdan gidersem Kekova-Üçağız diyor. [e] 11,4 km/08.45/%20 harcandı. Sağdan gideyim demiştim. Biraz daha tali. Haliyle asfaltın kalitesi düşüyor ve hemencecik bir tırmanış başlıyor (%7). Ama arkasından iniş geliyor. Bazı sert dönemeçleri geçip güzel bir coğrafyada ilerliyorum. Her inişin çıkışı olmaz mı? Şimdi de %7’den bir tırmanış müjdeleniyor. Solumda TÜBİTAK’ın bir kampı geçiliyor; Çizgi Film Atölyesi-Yıldızların Altında Projesi. Çadırlar kurulu, dolanan bir kaç kişiyi de çıt arasından görebiliyorum.
Ne çok çekirge var ortalıkta. Asfaltın üzeri dolu. Ben geldikçe hoplayıp kaçışıyorlar. 30 kilometre gibi bir şey kaldı önümde. Yol kenarına bırakılmış veya atılmış kirece benzer yığınlar görmekteyim. Nedir ki bunlar? Herhalde çöp değil. Ama buradan da kim toplayacak ki?
Z şeklinde bir yokuştan indim. Sahilkılınçlı köyü sonrası gelen tırmanış ile %7-8-10’larla çıkmaktayım. [e] 22 km/09.20/%40 harcandı. Tepeye çıktığımda 415 m’ye gelmiş oldum. Şimdi ince ince iniyorum, %1-2 ile.
İniş-çıkış şeklinde süren bir yol. Böylesi daha keyifli, dümdüz olup sürekli pedallamaktansa, biraz çıkıp inmek. Her yer sera, naylon. Ama çok büyük alanlar. Naylon köyler diyorum bunlara. Tepeden baktığınızda ovada her yer kaplı, görseniz.
Çevreli’ye geldim. Üçağız’a sapmayıp Demre yönüne devam ediyorum. Köy çıkış solda kaya mezarları. Burası Likya bölgesi haliyle. Burnuma adaçayı kokusu geliyor. Mis gibi kokuyor ortalık. Kalitesi hariç güzel bir yol. Pazar nedeniyle fazla gelen giden de yok. [e] 3784 km/10.07/%60 harcandı. Normal’i kullanıyorum çıkışlarda. Tepedeyim, 205 metrede ve deniz göründü. Uçsuz bucaksız bir mavilik parlamakta. Uzaklardan bir köpek sesi. Beni fark ettiğini söylemekte. Gördüm seni, kaçamazsın gözlerimden diyor. Kapaklı mevkiindeyim, Likya Yolu sağdan gitmekte, işaretlenmiş.
Çok zaman oldu, bu bölgeye, Üçağız/Kaleköy/Kekova’ya ilk gelişim 1979. Oğlum Aydın daha 1 yaşında değil. Kaleköy’de akar su bile yok, taşınıyor kayıklarla. Elektrik gelmemiş, geceleri karanlık, mum ışığında oturuluyor. Sadece gelen teknelere hizmet veren üç iskele lokantası var. Ve biz, Gülnar Aydın ben burada takılıyoruz. Evin önündeki verandada gelen teknelerden inen yabancıları izleyerek, köylülerle arkadaşlık ederek. Bir Rahmi Koç’un evi dedikleri yer var, gerisi sığınak gibi yerler. Batık şehir Kekova çok ilginçtir, tekneyle geçerken yıkılmış evlerin duvarları görünür suyun altında. Teimiussa (Üçağız) Antik Şehri, arabayı orada bırakıp denizden geçmiştik köye.
Simena (Kaleköy) Antik Şehri. Sağlam kalesiyle eşsiz bir görünüme sahip olan Simena adından ilk kez tarihçi Rinius (MS 2. yy) bahsetmektedir.
Karayoluyla bağlantısı olmayıp genellikle deniz yoluyla ulaşım sağlanabilmektedir. Kalenin kuzeyinde kaya mezarlarında görülen Likya dilindeki yazıtlar, şehrin eskiliğini gösterir. Likya birlik kentlerinden biri olduğu ve bağımsızlığı, sikkelerinden anlaşılmaktadır. Kıyıdaki Likya tipi lahitler mendirek ve yapı kalıntıları ile İmparator Vespasian’a ithaf edilmiş hamam, kaleden rahatlıkla izlenebilir. Kale içinde kayaya oyulmuş küçük bir tiyatro bölgenin en ilginç kalıntısıdır. Kalenin kuzeyinde ise oldukça geniş bir alana yayılmış olan mezarlık bölgesi uzanmaktadır.
Solda gene kaya mezarları var. 40,5 kilometredeyim ve tekrar otoyola çıktım, asfaltın kalitesi muhteşem. Sağımda deniz pedallıyorum. Aşağıda bir liman. Biraz foto alıp devam. Bu arada karnımı da bir ısırık cevizli sucukla rahatlatıyorum. Demre önümde görünüyor. Hızla inilen bir yokuş. Altta akan bir nehir, denize doğru. Tekneler bolca demirli. Acık denizde hızla yol alanlar da var.
Şehir merkezine girmeden sağdan Andriake Müzesi ve Çayağzı levhası görüp sapıyorum. Müze girişinde, bisikleti gölgeye koyabilmek için biraz sert çıkışmak zorunda bırakıyorlar beni. Yok protokol gelirse ne olurmuş? Yaa protokol öyle sürpriz yaparak gelmez ki. Geleceği varsa zaten haberiniz vardır. Uydurmayın!!!
65’le beleş giriş yapıp muhteşem alanı gezmekteyim. Ambardan devşirme salon harika olmuş, çok etkileyici bir müze çıkmış ortaya. Ama bu kadar mükemmel olmamalı, illaki bir şey çalışmamalı. Yoksa ne derler? Burada da interaktif sistem kaput. Dün çalışıyordu da... Hikaye anlatmayın.
Likya Uygarlıkları Müzesi. Antalya Demre İlçesi Çayağzı bölgesinde Myra Antik Kentinin liman şehri olan Andriake Örenyeri içinde tarihi bir binada kurulmuştur. Müze binası MS 129-130 yıllarında inşa edilen Granarium (Horrea Hadriani/İmparatorluk Silosu) yapısı onarılarak yapılmıştır. 8 bölümden oluşmaktadır. Müze'nin içi Likya Birliği kentleri Myra, Patara, Ksanthos, Tılos, Arykanda, Pınara, Antiphellos, Olympos adına düzenlenmiş sekiz salondan oluşturulmuştur. Salonlarda Likya tarihi, coğrafyası, epigrafisi, sikke, ekonomi ve sosyal yaşamı ile din kültürü, tarihsel gelişimi içinde eserlerle, salonların içeriklerine uygun bilgi panoları, canlandırma ve interaktif sunumlarla desteklenerek tanıtılmaktadır.
Detaylı bir şekilde geziyorum. Bolca foto alarak. Özellikle panolardaki bilgileri okumaktayım. Geniş bir tarih anlatılmakta.
Andriake, Myra’nın limanı ve onun oluşturduğu bir yerleşim olarak bilinir. Ancak MÖ 200 yıllarında Andriakos (Kokarçay) nehrinin ağzında Andriake isimli bir şehrin olduğu ve MÖ 197’de III. Antiokhos’un Antiokheia’dan çıkarak, Ptolemaioslar’ın elinde bulunan yerleri alarak, filosuyla Andriake’ye geldiği bilinmektedir. Livius’ta ise Andriake’nin ismi güney Lykia kentleri arasında sayılmaktadır. Part Savaşını planlayıp, Asia ve Lykia’ya gelen Traian, Myra’da konakladığında Lykia’nın güneyinde güzel bir limanın planlamasının yapılması gereğini belirtmiştir. Fakat planlama ve uygulama Hadrianus’a ve onun zamanına aittir. MS 18’de Germanicus ve karısı Agrippa’nın Myra ziyareti, Andriake’ye dikilen heykellerle onurlandırılır. MS 60’ta ise Kudüs’te huzursuzluk çıkardığı için Roma’ya hesap vermek üzere yola çıkan Aziz Paulos’un gemi değiştirmek üzere burada mola vermiş olması, Andriake tarihinin renkli sayfaları arasındadır.
Müze sonrası bugünkü limana doğru pedallamaktayım. Dümdüz yol, hafif bir karşı rüzgar var. Öğle vakti oldu, güneş tepede, hava sıcak. Limanda bolca turist otobüsleri var. Çoğu hatta hepsi Rusları getirmiş. Mendireğe kadar gidip daha tam bitmemiş gibi duran limandan Kekova’ya tekneler kalkmakta.
Şehir merkezine doğru devam. Önce Myra sonra Noel Baba. Sorarak ve tesadüf müzede memnuniyetsizliğimi bildirdiğim görevliye de tekrar rastlayarak, Myra Ören Yeri girişindeyim. Ortalık Rus kaynıyor. Satıcılar Rusça konuşuyor, yazılar Rusça. Velespiti kenara dayayıp Myra’ya giriş yapıyorum. Sağda çok iyi durumda bir Roma tiyatrosu, solda kaya mezarları.
Tiyatronun üst sıralarına oturuyor, MS 2’nci yüzyılda yaşamış bir Myralı olsaydım, şarap tanrısı Dionysos'a adanan bir tragedya karşısında ne düşünürdüm?
Myra, bu tarihsel adı kendi doğasında yetişen mür bitkisinden almış. Mersin ağacının bir türü olarak nitelenen mür veya commiphora myrrha, kente özgü kokulu yağ üretiminde kullanılmış. Kazılarda bulunan mür şişeleri bunun kanıtı. Kilisenin kuzeyinde rastlanan mür yağı kutsama odasına ‘Myrophylon’ ve mür yağı saklama odasına ‘Myrophylakion’ denilmekte.
Kaya mezarları, Likya yazılı kitabeler ve sikkeler, Myra’nın en azından MÖ 5. yy’dan itibaren varlığını sürdürdüğünü gösterirler. Strabon’un verdiği bilgiye göre Likya Birliği’nin altı büyük kentinden biri olan Myra, Likçe yazıtlarda “Myrı” adıyla anılır. MS 2. yy Myra’nın büyük bir gelişmeye sahne olduğu dönemdir. Likya Birliği’nin metropolisi olan şehirde, Likyalı zengin kişilerin yardımları ile birçok yapı inşa edilmiş ve onarılmıştır.
Bizans döneminde ise Myra, dini yönden olduğu kadar idari yönden de önde gelen şehirlerden biri olup günümüze dek ününü Aziz Nicholas’ın MS. 4. yy’da şehrin piskoposu olmasına ve ölümünden sonra aziz mertebesine ulaşıp adına kilise yapılmasına borçludur. Myra, 7. yy’dan itibaren gerek deprem, su baskını ve Myros çayının getirdiği alüvyonlar, gerekse Arap akınları sebebiyle önemini yitirip 12. yy’da köy hüviyetine dönüşmüştür.
Myra sonrası Noel Baba’nın kilisesi var sırada. Gene velespiti bir yere dayayıp Rusların arkasından sıraya giriyorum. Burası onlar için kutsal olmalı ki giren Noel Baba’nın lahdi önünde yerlere yatıyor, orayı burayı öpüyor, istavroz çıkartıyor, camın altında tabutun içine kağıtlar yollamaya çalışıyorlar. Ortodokslar da ayrı bir alem. Gerçi tüm dindarlar benzer şeyler yapmaktalar; çaput bağlayan, mum yakan, kurşun döken, tahtaya vuran, etrafında dönüp duran...
Yaygın olarak Noel Baba diye bilinen St. Nicholas MS 245′te Fethiye yakınlarında Patara’da doğmuş ve MS 363′de ölmüştür. Zengin bir ailenin iyi eğitilmiş oğlu olan St. Nicholas hayatını insanlara, özellikle de çocuklara ve denizcilere yardıma adamıştır. Bu yardımlarının sağladığı ünü bugüne dek Noel Baba efsanesi olarak gelmiş ve güncelliğini korumuştur.
Demre rahibi olarak insanlara dini ve sosyal yardımlarda bulunan St. Nicholas ölünce Demre’ye gömüldü ve mezarının yanına adına bir kilise inşa edildi. 1080′de İtalyan korsanlar bazı kemikleri Bari’ye kaçırdılar. Ancak kalan bazı kemik parçaları bugün Antalya Müzesindedir.
Sıra yatacak yer bulmaya-bakmaya geliyor. Birinin tavsiyesiyle Grand Hotel Kekova’ya bakıyorum, 50 lira, O.K. Sonra Hotel Kıyak, 80’den Selanik ayağına 75 diyor, O.K. Hotel Winecity 80 (O.K) diyor, şimdilik en lüksü burası. Plaja da bir bakayım, belki pansiyon veya otel bulurum diye devam ediyorum. Ancak yanlış yol sonrası doğru yolu bulup sonunda geldiğim Andriake Otel’in görünüşünden beni aştığını düşünüp bungalovları aramaktayım. [e] 65,5 km/14.55/%80 harcandı.
ÖE 15’inde açılıyormuş, tadilatta. Ama yeri harika. Denizin önü neredeyse. Arada bir yol var. Olaydı iyi olurdu. Bungalovlar 100 diyor ama fazla ahşap kaplama ve dip dibe sıralanmış. Winecity’de karar kıldım ancak bisiklete doğru yer bulamayınca resepsiyonist kız, Kıyak Otel’e gidiyorum. 75-80 farkı herkesi Winecity’e yönlendirir. Otele de söylüyorum bunu. Anlaşılan Winecity indirim yapmış 100’den inmiş 80’e diyor sahibi. Neyse burası da bunun üzerine 70 diyor ve giriş yapıyorum. 1’inci kat. Velespit de alt koridora. Ben de duşa.
Biraz dinleniyor, hatta hafif kestiriyorum da. Kalkmam 6 buçuk. Sulu yemek için önerilen İpek Restaurant’da az bulgur+yoğurtlu kızartma ve su (onlar yanına çoban salata ikram ediyorlar zaten) için 16 lira ödeyip, bitiremediğim acı biberleri de çantaya dolduruyorum.
Sonra dolanarak, Jet Migros’tan çikolata alıp, Yemen Kahve’de doppio espresso eşliğinde Serhan ve Gülersin ile yapılan tel konuşmaları, içilen bir soda ve alınan su ile otele dönerek kayıt kuyut işlerini, otobüs biletini, yarın kalacağım, Aydın’ın arkadaşını bilgilendirmek, Antalya’daki arkadaşlarımı bilgilendirmek gibi işlerin yapılması şeklinde sürüyor.
Oda tuvaletinin rutubet kokusu yalnız dışarıya taşıp bana kadar geliyor olması bu otelin durumunu kötüye sokuyor.
* Hotel Kıyak 0242-8712092 / 0542-4111085 Sait B.
* Demre ÖE 0242-8712388 (tadilatta)
* Grand Hotel Kekova 0242-8714515 ve 16
* Winecity Hotel 0242-8714640 ve 42
Kaş - Demre
Tur tarihi: 3 Haziran 2018
Kat edilen mesafe: 67,61 km
Ortalama hız: 15 km/sa
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 29 dk., dışarıda geçen süre 7 sa. 25 dk.
En yüksek sıcaklık 37 ˚C, en düşük 20 ˚C, ortalama 30,5 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 938 m, kaybı (iniş) 1376 m
En düşük irtifa 0 m, en yüksek irtifa 607 m
Garmin yol bilgileri Kaş-Demre
Relive yol bilgileri Kaş-Demre
Metin Bey, Tuğba Hanım ve Selami Bey’le
vedalaşıp yola çıkıyorum, 7.50.
|
Hey gidi günler. Zamanında ticari işler çekerken Piyale için
bu ambalaj fotolarını hazırlamıştım. Gel gör ki şimdi
karşıma çıkıyor gene J Seç Market.
|
Korkuluk. Kazaları %17 azalttığı söyleniyor.
|
Sol Korkuteli, sağ Demre.
|
Ben sağdan devam ediyorum. Şahane bir iniş, yol da güzel olunca yeme de yanında yat durumları. |
Müthiş bir keçi sürüsü, hepsi de kara keçi. Genç bir çoban, hatta çocuk yaşta diyebilirim hayvanları güdüyor. |
Gene bir ayırım geldi. Düz devam edersem Demre, sağdan gidersem
Kekova-Üçağız diyor. Sağdan gideyim demiştim. Biraz daha tali.
|
Haliyle asfaltın kalitesi düşüyor ve
hemencecik bir tırmanış başlıyor....
|
... ama arkasından iniş geliyor.
|
Bazı sert dönemeçleri geçip güzel bir coğrafyada ilerliyorum.
|
Solumda TÜBİTAK’ın bir kampı geçiliyor; Çizgi Film
Atölyesi-Yıldızların Altında Projesi. Çadırlar kurulu, dolanan
bir kaç kişiyi de çıt arasından görebiliyorum.
|
Yol kenarına bırakılmış veya atılmış kirece benzer yığınlar
görmekteyim. Nedir ki bunlar? Herhalde çöp değil. Ama
buradan da kim toplayacak ki?
|
İniş-çıkış şeklinde süren bir yol. Böylesi daha keyifli, dümdüz olup sürekli pedallamaktansa, biraz çıkıp inmek. |
Yol üzerinde 509 km’lik Likya Yolu’nun sarı tabelalarına rastlıyorum.
|
Burnuma adaçayı kokusu geliyor. Mis gibi kokuyor ortalık. Kalitesi hariç güzel bir yol. Pazar nedeniyle fazla gelen giden de yok. |
Çevrede Likya uygarlığına ait kaya mezarları görülmekte.
|
Konaklayacak, karın doyuracak yerler...
|
Her yer sera, naylon. Ama çok büyük alanlar. Naylon köyler diyorum
bunlara. Tepeden baktığınızda ovada her yer kaplı, görseniz.
|
Tekrar otoyola çıktım, asfaltın kalitesi
muhteşem. Sağımda deniz pedallıyorum.
|
Deniz vahşi bir güzellikle güneş altında çelik bir sac gibi ışıldıyor.
|
Aşağıda bir liman. Biraz foto alıp devam. Bu arada karnımı da
bir ısırık cevizli sucukla rahatlatıyorum. Demre önümde görünüyor.
|
Hızla inilen bir yokuş. Altta akan bir nehir, denize
doğru. Tekneler bolca demirli. Acık denizde hızla yol alanlar da var.
|
Saat 10.27
|
Sağdan Andriake Müzesi ve Çayağzı levhasını görüp saptım.
|
Müze için sol. Düz limana gidiyor.
|
Hayvan düşmanı ne çok insan var ortalıkta dolanan!
|
A Kilise
|
A Kilise
|
A Kilise
|
Doğu Hamamı
|
B Kilise
|
Liman Agorası ve B Kilise
|
Liman Agorası (Plakoma)
|
Mureks İşlikleri
|
Menorah Levhası-Mermer, Geç Roma D.
(MS 4-5. yy), Andriake
|
12 Tanrılı Adak Steli-Kalker, Roma D. (MS 2. yy), Teimiussa
|
İkona-Ahşap, (19-20. yy)
|
Yazı Parçası-Kireçtaşı, Roma D. (MS 2-3. yy),
Az. Nikolaos Kilisesi
|
Amfora-Pişmiş Toprak, Geç Roma D. (MS 6. yy)
|
Çapalar
|
Tunç Çağı Akdenizi
|
Helenistik Dönem: Yeni Dünya Düzeni
|
Batı-Doğu Roma Akdenizi: Mare Internum
|
Ortaçağ Akdenizi: İki Din Tek Deniz
|
Testi-Pişmiş Toprak, Helenistik D. (MÖ 4. yy) /
Lekythos-P. T., Klasik D. (MÖ 5. yy)
|
Ezgi Kabı-P. T., Helenistik D. (MÖ 4. yy), Patara /
Ezgi Taşı-Kireçtaşı, Roma D. (MS 3-4. yy) /
Kase-P. T., Roma D. (MS 2. yy) /
Kase-P. T., Helenistik D. (MÖ 2-1. yy)
|
Şişe-Cam, Roma D. (MS 2-3. yy), Arykanda
|
Tiyatro Maskı-Kireçtaşı, Roma D. (MS 2-3. yy), Myra
|
İmparator Heykeli-Mermer, Roma D. (MS 2. yy), Ksanthos
|
Aphrodit Heykelciği-Mermer,
Roma D. (MS 2-3. yy), Patara
|
12 Tanrılı Adak Steli-Kireçtaşı, Roma D. (MS 2-3. yy), Teimiussa
|
Figürin-P. T., Helenistik D. (MÖ 2-1. yy), Patara
|
Sarnıç
|
Müze sonrası bugünkü limana doğru pedallamaktayım. Dümdüz
yol, hafif bir karşı rüzgar var.
|
Öğle vakti oldu, güneş tepede, hava sıcak.
|
Limanda bolca turist otobüsleri var. Çoğu hatta hepsi Rusları getirmiş. |
Mendireğe kadar gidip daha tam bitmemiş gibi duran
limandan Kekova’ya tekneler kalkmakta.
|
Şehir merkezine doğru devam. Önce Myra sonra Noel Baba.
|
Kaya mezarları, Likçe yazıtları ve sikkeler, Myra’nın en azından
MÖ 5. yy.dan itibaren varlığını sürdürdüğünü gösterirler.
|
Strabon’un verdiği bilgiye göre Likya Birliği'nin altı büyük
kentinden biri olan Myra, Likçe yazıtlarda Myrrh adıyla anılır.
|
Günümüz kalıntılarını, akropolün güney eteğinde yer alan
tiyatro ile her iki yanında yer alan kaya mezarları oluşturur.
|
Akropolün güney eteğinde yer alan tiyatro, gerek oturma sıraları
gerekse sahne binası ile iyi korunmuş bir Roma Dönemi
tiyatrosunun özelliklerini yansıtır.
|
Sahne binası ikinci katın yarısına kadar ayaktadır. Tiyatronun
hemen iki yanında, kabartmalı veya düz kaya mezarları yer alır.
|
Likyalıların ahşap ev mimarisinin kaya mezarlarına en iyi
uyarlanmış örnekleri olan Myra mezarlarının içinde, ölüyü
ve yakınlarını betimleyen kabartmalı mezar,
en ilginç örneklerden biridir.
|
Myra halkı ölümünden sonra Aziz adına önce bir anıt,
sonra da büyük bir bazilika inşa ettirmiştir.
|
Aziz Nikolaos Kilisesi mimari üslubu ve süslemesiyle
Orta Bizans Dönemi’nin en seçkin örneğidir.
|
Bugünkü kilisenin özgün temelleri üzerinde değişik zamanlarda
yapılmış birçok yapı bulunur. Böylece kilise çeşitli dönemlerde
inşa edilmiş bir kompleks görünümündedir.
|
Kilisenin içindeki, balık pulları ve akanthus yapraklarıyla
süslü Roma Dönemi’ne ait lahdinse sonsuz uykusuna
yatan Noel Baba’ya ait olduğu düşünülüyor.
|
Noel Baba’nın sonsuz uykusuna bu mekanda daldığına inanılıyor.
|
Aziz Nikolaos anısına.
|
Bir kaç otel dolaştıktan sonra Kıyak Otel’de karar kılıyorum.
|
İpek Restaurant
|
İlçe halkı, gelirinin çok büyük bir kısmını tarımdan
sağlamaktadır. Tarımda ağırlıklı ürün, turfanda
sebze ve narenciyedir.
|
Yemen Kahve’de doppio espresso eşliğinde eşle
dostla yapılan telefon konuşmaları.
|
(devamı) 37. gün Demre–Karaöz - (öncesi) 34. gün Kaş II
[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde
Mudanya–Görükle = 43,09 km
Görüklü–Orhaneli = 60,44 km
Orhaneli–Dursunbey = 83,68 km
Dursunbey–Balıkesir = 81,96 km
Balıkesir–Sındırgı = 62,24 km
Sındırgı–Akhisar = 57,17 km
Akhisar–Manisa = 51,81 km
Manisa–Salihli = 76,51 km
Salihli–Kula = 48,22 km
Kula–Uşak = 76,59 km
Uşak–Eşme = 67,73 km
Eşme–Buldan = 75,10 km
Buldan–Nazilli = 84,89 km
Nazilli–Aydın = 47,20 km
Aydın–Bozdoğan = 72,83 km
Bozdoğan-Yatağan = 57,03 km
Yatağan–Muğla = 32,63 km
Muğla–Çıtlık = 33,91 km
Çıtlık–Dalyan = 59,50 km
Dalyan–Fethiye = 63,62 km
Fethiye–Gelemiş = 81,12 km
Gelemiş–Kaş = 52,43 km
Kaş–Demre = 67,61 km
Demre–Karaöz = 59,64 km
Karaöz–Tekirova = 47,55 km
Tekirova–Antalya = 53,37 km