Yeni yıl başlamış biz halen oturmaktayız. Kar kıyamet, neredeyse
yarısı geçti ocak ayının. Derken havalar öyle bir güzelleşti ki sormayın. Biz
de hemen toparlanıp bir yerlere gidelim istedik; Kemerburgaz üzerinden İhsaniye
dedik.
Bugün aramızda 4 yeni arkadaş var: Atilla, Ümit, Doğukan ve
Korkmaz. Çekirdek kadro aynı: Serhan, Haldun, Gültekin, Gülcan, Kamil, Levent, Hasan,
Mehmet. Uzundur pedallamadığımız Emre ve Esin ile on altı kişiyiz. Bu kadar
kalabalık nadir oluruz. Anlaşılan yeni yılın ilk turu, uzundur yatmış olmak
herkesin iştahını kabartmış.
Sayımız 16. Şu sıralar gündemde: 16 Türk devleti denildi,
kıyafetler giydirip merdivenlere dizdiler, boy boy pozlar verildi. Ama neden bu
16 Türk devletin kılıçlı kalkanlı askerlerle temsili istendi? Saraya gelecek olanlara kılıçtan kalkandan
başka gösterecek bir şey kalmamış mıydı? Yüzyıllar boyunca İbni Sina’lar,
Farabi’ler, Ali Kuşçu’lar, Mevlana’lar, Yunus Emre’ler de vardı. Son
Cumhuriyetin yaratıcıları, mimarlar, matematikçiler, tıp insanları yok muydu?
Ama seçilen figürler kılıçlı kalkanlı askeri fethin temsilcileri diyor
Erdal Atabek Cumhuriyet’teki köşe yazısında ve devam ediyor, Neden ordular gönderip fethetmenin özlemini
çekiyor bu ülkenin yöneticileri? Akıl, onu seçen ülkelere yeni buluşlar, yeni icatlar
ile bilimde, teknikte ilerlemeler kazandırmıştı. Aklı seçen ülkeler her alanda
başarılar kazandı. Bugün yaşanan fark budur. Şiddeti, kılıcı, fethi seçen
ülkeler ise giderek geriledi, fethettiği ülkeleri terk etmek zorunda kaldı,
geride bıraktığı acıların, kanın, gözyaşlarının bedellerini acı ödedi.
Sabah biraz serin başlasa da sonradan güneş yüzünü
gösterince herkes üzerindeki fazlalıklardan kurtulmak istiyor. Çayırbaşı’na
kadar tempolu geldik. Zaten erken saatte fazla araç da yok yollarda, ama
bisikletli çok. Bu da ne kadar sevindirici bilemezsiniz. Gerek vapurda, gerekse
yollarda fazlasıyla görüyoruz.
Çayırbaşı’nda kahvaltı molasına oturmadan önce Gültekin’in
çok övdüğü börekçiden poğaça cinsinden yiyecekler alınıyor. Sonra bu 16 kişi 2
masanın etrafına toplaşıp “gelsin çaylar-ıhlamurlar” bağırışları altında
karınlarını doyurunca kemerlere doğru tırmanışa geçiyoruz.
Bu yolu defalardır yaptık. Zor bir tırmanış değil. Tam
dozunda ve kararında sonlanır. Son habere göre İBB buraya bisiklet yolu
döşeyecekmiş. Merak ediyorum acaba nasıl yapacak? Veya ne zaman, gerçekten
yapar mı? Son zamanlarda bisiklet yolu haberleri acayip yaygınlaştı. Hepsi
bisiklet yolu vadediyor. Yapana ödüller veriyor.
Kemerlerden sonra Kemerburgaz’a giden ormanlık yol kadar
güzel bir rota yoktur. Bazı kısa tırmanışları olan ama genelde yokuş aşağı
giden, hatta bazen tehlikeli bile olabilen. Çünkü dönemeci yanlış alırsanız
karşıdan gelen araçla çarpışmak son derece kolaydır. Nitekim Doğukan kıl payı
kurtulduğunu çeşme başında durduğumuzda anlatacaktı.
Emre uzundur vakit bulamadı katılmak için. Bu da onun
performansını düşürmüş. Bir hayli gerilerde kalıyor. Esin’se hiç değişmemiş.
Eskisi gibi, bana mısın demiyor. Yeni arkadaşlara diyecek lafımız yok, hepsi ön
sırada yer alıyorlar. Bazen kaybolmamaları için arkalarından seslenmek zorunda
bile kalıyoruz.
Kemerburgaz molamız sonrası Göktürk ve artık köy yolları.
Üstten giden otoyol burasını rahatlattı. Bisiklete binmenin keyfi. Bir de şu
çöplüğün kokuları gelmese. Ağaçlardan yırtıcı kuşlar havalanıyor. Kimi şahin
diyor kimi kartal. Hain insanların döktüğü molozlar sağda solda. Damperliler
her yerde. 3. köprü bağlantı yollarının taşıyıcıları dikilmiş bile.
Son yağmurdan kurumamış kimi bölgelerde çamurlar bazı hassas
arkadaşlarımızı tedirgin etse de sürüşümüzü aksatmadan Işıklar’a varıyoruz. Son
gelişimizde yolda bulduğumuz bir kediyi kahveciye emanet etmiştik. Acaba ne
durumda, biraz da mama verelim istedi Firuzan. Eski kahveci yoktu, yenisine
bırakıyoruz getirdiğimizi.
Yolda sayıları düşünürken aklıma Fibonacci Dizisi geldi. Bu,
her sayının kendinden öncekiyle toplanması sonucu oluşan bir sayı dizisidir. Dizinin
ilk sayı değeri 0, ikincisi 1’dir. Toplamaya başlarsak 0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13,
21, 34... şeklinde artar. Dizinin önemini anlatmadan önce Leonardo Fibonacci’yi
tanıyalım. Orta çağın en yetenekli İtalyan matematikçisi kabul edilir.
Hint-Arap sayılarını Avrupa’ya getirmesi ve 13. yy başlarında yayınlanan Liber
Abaci isimli hesaplama yöntemleri kitabıyla tanınır. Burada modus indium
(Hintlerin Yöntemi) adını verdiği ve günümüzde Arap-Hint sayıları diye bilinen
modern ondalık sayı sistemini tanıtır. Bu kitap gündelik yaşamda ticari defter
tutma, ölçü birimlerini çevirme, faiz hesaplama, para bozma / değiştirme ve
benzeri işlemlerde önemini göstermiştir. Kitap, Avrupa'da eğitimli insanlar
arasında hızlı bir şekilde yayılmış ve Avrupa'nın pozitif bilimde ilerlemesine
önemli etkileri olmuştur.
İşin ilginç yanı bu sayı dizisi 6. yy’da Hint matematikçiler
tarafından bulunmuş. İleri elemanlarında, bir sonraki elemanın bir öncekine
oranı ‘Altın Oran’ adı verilen ve yaklaşık 1,618 (1:0,618) değerine eşit bir
sayıyı verir. Antik mimari eserler ve bazı modern mimari eserler bu orana uygun
tasarlanırlar. Altın orana uygun ölçülerdeki nesnelerin ve canlıların daha
estetik ve güzel göründüğü savunulur.
Doğadaki canlılarda organların oranı da 1.618... sayısına
uygunluk gösterir. Ayçiçeğinin merkezinden dışarıya doğru sağdan sola ve soldan
sağa doğru taneler sayıldığında çıkan sayılar Fibonacci Dizisinin ardışık terimleridir.
Papatya çiçeğinde de durum aynıdır. Ömer Hayyam üçgenindeki tüm katsayılar veya
terimler yazılıp çapraz toplamları alındığında Fibonacci Dizisi ortaya çıkar.
Çam kozalağındaki taneler kozalağın altındaki sabit bir noktadan kozalağın
tepesindeki başka bir sabit noktaya doğru spiraller (eğriler) oluşturarak
çıkarlar. İşte bu taneler soldan sağa ve sağdan sola sayıldığında çıkan
sayılar Fibonacci Dizisi'nin ardışık terimleridir. Bitkilerin yaprakların
diziliminde de bu dizi mevcuttur. Mimar Sinan’ın birçok eserinde Fibonacci
dizisi görülmektedir. Mesela Süleymaniye ve Selimiye Camileri’nin minarelerinde
bu dizi mevcuttur. (Vikipedi)
Bir Fibonacci spirali ardışık Fibonacci karelerinin dairesel
karşı köşe bağlantılarının çizimiyle oluşturulabilir; bunun için kullanılan
kare boyutları 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21 ve 34
Mandalar, otlayan koyunlar arasından sürüp İhsaniye’de
verilen bir mola sonrası otoyol üzerinden dönüşe geçiyoruz. Artık yanımızdan
büyük gürültülerle araçlar geçmekte. Hepsi de kendini Schumacher sanıyor
olmalı. Schumacher’in de hüzünlü durumu içler acısı. Son olarak komaya neden
olan kaskındaki kafa kamerası olduğu söylendi. Ne yapsak başka yere mi taksak
biz de?
Göktürk sapağına kadar inişli çıkışlı bu otoyol sonrası Cendere
yolu üzerinde ilerlemekteyiz. Son mola noktamız Kahve Dünyası. Ama dünyanın,
garsonun ifadesine göre 25 bin dolarlık latte makinası bozuk olduğundan sütlü
sıcak seçeneği ortadan kalkmış. Sütlü istersen soğuk süte razı olacaksın! Kahve
Dünyası için üzülmemek elde değil. Bu kadar pahalı tek makinaları bozulmuş ve
müşterinin kaynadığı pazar günü ciddi bir hasılattan yoksun kalıyorlar.
Öylesine bir kalabalık var ki siparişler bir türlü
gelemiyor. Sinirimizden çikolatalarını bitiriyoruz. Bitiremedik tabii ama epey
yedik. Sonra da son bölüme doğru pedallamaya başlıyoruz. Cendere yolunun üzeri
köpek doludur. Sizi sempatiyle selamlarlar, peşinizden yanınızdan koşarak şakalar
yaparlar. Eğer korkarsanız yandınız, anlaşılmadıklarını sanarak paçanıza
yapışırlar.
Toz toprak içindeyiz. Damperliler mahvetti ortalığı. Hepimiz
un çuvalına düşmüş gibiyiz. Ayazağa kavşağında Gültekin, Gülcan ve Kamil
ayrılıyorlar.
Kağıthane tüneli heyecanı içinde ilerlerken arkadan gelen “lastik
patladı” sesiyle 40 dakika uğraşacağımız bir mesele için duruyoruz. Ümit’in
yanında taşıdığı yedek iç lastik supap deliğinden geçmiyor. Nasıl standart bu
böyle? Haldun yanındakini veriyor da yola devam edebiliyoruz.
Kağıthane Hasan’ın ayrılma noktası, evine geldi bile.
Hava artık karardı, farları yaktık. Tünele gelmek üzereyiz.
Acaba sorun çıkar mı? Birilerine anons edildiği lafı dolaşıyor ortada.
4 km’lik heyecan sonunda Dolmabahçe’de keyifle yüzümüz
gülüyor. Sıkıntısız sorunsuz geçtik tünelden.
Dolmabahçe, Emre ve Levent’e veda etme noktası. Beşiktaş iskelede
Serhan’dan ayrılarak Kadıköy’e geçiyor, Ümit, Doğukan ve Korkmaz’ı uğurlayıp Esin’e
boğa heykeli yakınlarında güle güle diyerek Kızıltoprak’ta Mehmet ve Atilla’ya
el sallayıp son olarak Haldun’dan da ayrılıyoruz.
Kemerburgaz - İhsaniye Gezisi:
(Kızıltoprak-Kadıköy)-Beşiktaş-Çayırbaşı-Kemerburgaz-Göktürk-Işıklar-İhsaniye-Göktürk-Cendere-Kağıthane-(tünel)
Dolmabahçe-Beşiktaş-(Kadıköy-Kızıltoprak)
Tur tarihi:
18 Ocak 2015
Kat edilen
mesafe: 91,65 km.
Ortalama
hız: 12,6 km/sa.
Bisiklete
biniş süresi 7 sa. 18 dk., dışarıda geçen süre 11 sa. 26 dk.
En yüksek
sıcaklık 25 ˚C, en düşük 9 ˚C, ortalama 13,3 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 1019 m, kaybı (iniş) 1022 m.
Garmin yol bilgisi Kemerburgaz-İhsaniye
Tur Bilgisi: Yolun
tamamı asfalt. Işıklar köyü yakınlarında kısa bozuk bir toprak yol var. Güzergah
üzerinde çayevi, fırın, bakkal var.
Foto katkıları için Haldun ve Levent’e teşekkürler.
Bölgeye yapılmış turlar BelgradOrmanı-Kemerburgaz, ±76, Kemerburgaz-Pas Çözücü
İlginizi çekebilir Dünya Barış Günü’nde..., Yalova-İznik Gölü-Osmaniye-Yalova, Karaburun-Sarı Zeybek