Yılın sonu
ol(a)madı, hava döndü. Ama yılın başı müthiş bir sürpriz yaptı ve güneşli pırıl
pırıl bir gün oldu. Karaköy’de buluşup şehir turu yapacağız. Sürpriz: Orhan’ı
da iskelede görmek çok iyi oldu. GEO için fi tarihinde birlikte poz vermiştik.
Cenap’ın mimar arkadaşı. Tatil olması nedeniyle az da olsa yollar sakin. Ancak çoğu
dükkanlar açık. Siirt Pazarı’nda pidelerimizi hazırlatıp Yaşar Bey’in Dostlar
Çay Evi’nde sohbet ede ede midelere indirdik. Eskiden 3 liraya çıkan pidemiz
artık 4,5 oldu. Ama gene de yumurtalı pideyi bu fiyata başka yerde zor bulursun.
Buraya gelmişken otlu-otsuz Van peynirinden de alıp yolumuza devam ediyoruz. At
Pazarı, Osmanlı döneminde at satılan bu meydan bugün nargile ve çayın bolca
tüketildiği kafelerle dolu. Muhafazakarların Cihangir’i denilmekte. Bugün bu
saatte sakin, geçiyoruz içinden ve iki köşe dönerek Fatih Camisi’nin arka
avlusundan devamla, Karagümrük Stadı’nın yakınından karşıya geçip sürdürüyoruz
pedallamayı. Bugün buranın pazarıymış. Tezgahların arasında takılı kaldık,
biraz iterek aralardan sıyrılıp hafif bir yay çizerek bugün canlılığını terk
etmiş Sulukule içinden, Mihrimah Camii önünden Edirnekapı’ya ulaşıyoruz. Cami
Mimar Sinan’ın erken dönem eseri. Mihrimah Sultan’a duyduğu gizli aşkının
tasviri olduğu rivayet ediliyor. Caminin kubbesi, dışarıdan bakıldığında, tüm
ihtişamıyla tek başına yükselmekte. Minaresi sadece bir tanedir. Mihr ü
mâh, Farsça güneş ve ay anlamına gelmekte. O nedenle denir ki, yılın bir gününde,
günbatımında öyle bir nokta vardır ki, Edirnekapı’daki caminin tek minaresinin
arkasından güneş batarken, Üsküdar’daki Mihrimah Camii’nin minareleri arasından
ay doğmaktadır. Bu nokta nerededir ve senenin hangi günüdür, bilen var mıdır?
Belki de artık gökdelenler yüzünden bu nokta kaybolmuştur. Siluetini
değiştirdik, Dubai’ye benzettik İstanbul’u. Bunlara izin verenlerin şimdi yatay
yapılaşmadan söz etmelerini anlamak mümkün değil. Bizlerle alay ediyorlar.
Doğal alanları yok ederek, tarım ve su havzalarını imara açarak, 3. köprü, 3.
havalimanı, Kanal İstanbul gibi projelerle, kentin sorunlarına çözüm bulma
yerine para kazanma peşinden koşuyorlar. İstanbul’un sembolü martı deyip, martıların
yaşam alanlarını yok ederek, ömrümüzün uzun yıllarını trafikte geçirtmeye,
sınırlı kaynaklarımızı da israf etmeye devam etmekteler.
Rami Kışlası’nın
önünden devam ediyoruz GaziOsmanPaşa’ya. Kışlada restorasyon çalışması halen
sürmekte. Şehir Müzesi olacakmış. III. Mustafa döneminde yaptırılan ve II.
Mahmut döneminde yenilenen ve büyütülen kışlaya daha sonra mühendishane
öğrencileri taşınmış. Cumhuriyet döneminde de orduya hizmet veren Rami Kışlası,
1980'li yılların başında Genelkurmay tarafından dinlenme alanı yapılmak
şartıyla İstanbul Belediyesi'ne devredilmiş.
Piyer Loti
havanın güzelliği nedeniyle kalabalık. Bisikletlerle girmeyelim diye içerde
kafelerin olduğu bölümdeki otoparka bırakıyoruz. Derhal gelen görevli “yassah” diye bizi durduruyor. Ya
bisikletin nesi yasak? Motosiklet, bisiklet yasakmış. 2teker olduğumuzdan aynı
kefeye koyulmuşuz. Adam patır patır gürültü yapıyor, gaz salıyor. Bizim onunla
ne benzerliğimiz var?! Yetkili kişiyle konuştuktan sonra meseleyi çözüyor
bisikletleri bırakabiliyoruz.
Çeyrek
artık büyüdü, sıvı mamadan kuru mamaya geçti. Çeyrek kim mi? Küçük bir köpek.
Gözleri açılmamış, göbek bağı üzerinde sokağa terk. Firuzan sahip çıktı. Şimdi
bisiklet turlarına katılıyor.
Yolda Eyüp
Belediyesi’nin sahte duyurularını gördük. Kendini hayvan dostu olarak
tanıtıyor. Takiye yapmış. İki ay önce kıyamet koptu, herkes ayağa kalktı. Şikayet ve ısırmayı gerekçe göstererek
ilçedeki tüm köpekleri toplamaya başladı. Köpeklerin akıbetiyle ilgili de
iddialar var. Toplanan köpekler belediyenin hiçbir barınma merkezinde
bulunamadı. Bu da 'köpekler öldürülüyor mu?' iddiasını gündeme getirdi. Hayvanları koruma kanununa göre küpeli
bir köpeğin belediye görevlileri de dahil olma üzere toplatılması kanuna
aykırı. Yine aynı yasaya göre toplama sırasında
uyuşturucu iğne
sadece veteriner hekim tarafından yapılabiliyor.
Kontrolsüz atılan uyuşturucu iğneler hasta ve yaşlı köpeklerin ölümüne neden
olabiliyor.
Utanmadan afişleri asmışlar. Bu ne pişkinlik.
Yalan |
İnsanlar hükümetten korktuğu zaman zorbalık;
hükümet insanlardan korktuğu zaman özgürlük vardır. 250 sene önce Thomas Paine’in bu sözü
ne de güzel anlatıyor durumu.
Eyüp’te bir
kahvede, güneşin sıcak ışınları altında çay-kahve içiyor ‘derin’ felsefi
konuları tartışıyoruz. Bay-bayan meselesi, bilim kadınları... gibi. Bazı konularda
sinirlensek de genelde hoş sohbet içinde geçiyor.
Vefa’ya
kadar arka yollardan gidiyoruz. Balat bir hayli renk değiştirdi. Şehrin yeni
cazibe merkezi. Karaköy’ün az daha halk ile iç içe olanı. Pek çok
yiyecek-içecek yerleri, dükkan, sanatçı atölyeleri var. Antikacılar da
buralarda. Hatta pazarları mezat da oluyor bazılarında. Kalabalık var.
Aralarından dikkatlice geçmekteyiz. Balat, tarih boyunca ağırlıklı olarak
Musevilerin, özellikle de “Sefaradim” diye adlandırılan İspanyol Musevileri’nin
yaşadığı bir merkez olarak biliniyordu. Musevilerin dışında Rumlar, Ermeniler
ve Türkler de Balat’ta yaşıyorlardı. Semtte yaşayan bu dört ayrı grubun dinsel
ve kültürel izleri Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinin küçük birer
örneği olarak karşımıza çıkmakta. Bugün kentsel dönüşüm rüzgarına kapılmış uçuyor
burası.
Vefa
Bozacısı’na çıkarken Ayın Biri Kilisesi önünden geçiyoruz. Uzunca bir kuyruk
var önünde. İstanbul’da aşağı yukarı 75 tane Rum kilisesi vardır. İki tanesi
özellikle popüler. Burası ve Büyükada’daki Aya Yorgi Manastırı. Kilisenin asıl
adı Vefa Kilisesi; Meryem Ana Kilisesi ve Ayazması olarak da biliniyor. Ayazma,
Ortodoks Hristiyanların şifa verdiğine inandığı ve kutsal olarak
nitelendirdikleri su kaynaklarına verilen isim. 1080’den beri burada bir
kaynağın var olduğu söyleniyor. Fetihten sonra yok oluyor ama 1700’lü yıllarda
rüyasında buradaki suyu gören küçük kız çocuğu, bu kilisenin yapılmasına sebep
olmuş. Nasıl Ayın Biri unvanına
kavuştuğu ise bilinmemekte. Ancak insanlar yılbaşlarında yeni bir yıl için
dilekte bulunmak ve dua etmek için gelmeye başlamışlar. Ve bu kulaktan kulağa
yayılarak bir ritüel haline dönüşmüş. Daha sonra da anahtar seremonisi
çıkmış. Kiliseye gelenler dileklerinin kapısını açması için birer anahtar
almaya başlamışlar. Dilekleri gerçekleşince de anahtarı geri getirmekteler. Ve
işte bu kalabalık anahtar alış-verişi için bekleyişte.
Sadece
kilisenin değil, bozacının önünde de kuyruk. İlk defa dışarıya taşanı
görüyorum. Onun da mı bir ritüeli var? Vefa Bozacısı tarihini 1876’dan
başlatıyor. Hacı Sadık Bey’in Arnavutluk Prizren’den İstanbul’a gelişiyle. O
yıllarda bozanın sulu kıvamlı, esmer renkli ve ekşi lezzetli biçimde yapılıp
satıldığını görür. Farklı bir yöntem dener ve bugünkü koyu kıvamlı, açık sarı
renkli hafif ekşimsi lezzetini üretir. Bugün 4. nesil boza işini sürdürmekte. Boza darı, buğday, arpa vb
tahılların fermente edilmesiyle yapılan bir içecek. Fermantasyon nedeniyle bir
miktar alkol de çıkıyor. Bu nedenle bira ve bozayı kuzen sayarlar.
Fermantasyonu uzat, alkol oranını yükselt, içine de biraz afyon koy, al sana Tatar
Bozası. Evliya Çelebi seyahatnamesinde, bozanın çok tüketilmesi halinde aşırı
bir sarhoşluk halinin oluştuğunu söylemekte. Bu da bozanın halkımız tarafından
neden çok sevildiğini anlatmıyor mu? Türk olduğunu söylemek çok mantıklı değil.
Balkanlar ve Orta Asya’da da tüketiliyor. Hatta Hititlerin birası bugünkü
bozanın daha sulu ve alkollüsü. Günlük yaşamlarında çok önemli bir yeri var.
Sadece kendilerine değil, tanrılarına da sunmuşlar. Biranın yararlarına inanan
Hititler; maltı kabarttıkları suyu bile atmayıp, atlarına, tımarlarının belli
bir safhasında tuzla karıştırarak verdiklerini Sivas Arkeoloji Müzesi’nde
okumuştum.
Turun
sonuna yaklaşıyoruz. Eminönü trafiğini slalomlayarak geçip Karaköy’den hızla
Beşiktaş vapur iskelesine yetişiyoruz. Serhan, Nurhan, Kamil ve Gültekin’e veda
edip Haluk’la Kadıköy’e geçmekteyiz. Bundan sonrası malum. Daha 13 km yolumuz
var.
Eve çok
gecikmeden varmak rahat oluyor. Günler halen kısa, gerçi 21 Aralık’ı geride
bıraktık. Artık dakika dakika uzamakta.
Yılın İlk
Turu; Pi(de)yerLotiBozaİçer: (Dudullu-Kadıköy)-(gemiyle)
Karaköy-Eminönü-Unkapanı-Fatih-Karagümrük-Sulukule-Edirnekapı-GOP-PiyerLoti-Eyüp-Balat-Vefa-Karaköy-Beşiktaş-(gemiyle) (Kadıköy-Dudullu)
Tur tarihi:
1 Ocak 2018
Kat edilen
mesafe: 55,58 km.
Ortalama
hız: 12,7 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 22 dk., dışarıda geçen süre 8 sa. 56 dk.
En yüksek sıcaklık 16 ˚C, en düşük 8 ˚C, ortalama 11,8 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 598 m, kaybı (iniş) 583 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 130 m.
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 22 dk., dışarıda geçen süre 8 sa. 56 dk.
En yüksek sıcaklık 16 ˚C, en düşük 8 ˚C, ortalama 11,8 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 598 m, kaybı (iniş) 583 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 130 m.
Garmin yol
bilgileri Yılın İlk Turu; Pi(de)yerLotiBozaİçer
Relive yol
bilgileri Yılın İlk Turu; Pi(de)yerLotiBozaİçer
Bölgeye
yapılmış geziler Pide-i İstanbul, Bir Şehir Turu, PiyerLoti, “Gündönümü”
İlgini
çekebilir Avcılar, “Barışa Bir Şans Ver”, Bakırköy’ün BotanikPark’ı,
Alibeyköy’ün Kaktüsleri