28 Kasım 2017

Heybeliada

Heybeliada, İstanbul Prens Adalarının en yeşil adasıdır. Eski adı Yunanca bakır anlamına gelen Halki'dir. En yükseği 140 metreye yaklaşan dört tepesi vardır.

İskeleden inilince solda Deniz Lisesi ve ona bağlı binalar uzanır. Bu binaların arasından geçilerek arkada, Çam Limanı tarafında, şu an faaliyeti olmayan Sanatoryum’a gidilir. İskelenin sağında çarşı, meyhane ve kahveler yer alır. Büyük Rum Kilisesi Aya Nikola (Ayios Nikolaos) buradadır. Otel Panorama'nın yanından geçilerek Çamlık piknik yerlerine gelinir. Piknik alanlarının hemen ilerisinde Değirmen Burnu denilen bölgeye ulaşılır. Bölgeye adını veren değirmen kalıntıları hala ayaktadır.

Fazla yapılaşmamış olan diğer tepede, geçmişi Bizans İmparatorluğuna kadar giden Ayia Manastırı (Trias Manastırı) ve Rum Ortodoks Ruhban Okulu vardır. Ortodoks Rum dini kurumlarının yanında 1940’larda yapılmış Beth Yaakov sinagogu bulunur.

Kuzey kıyısında da Hidiv ailesinden Sait Halim’in kardeşi Abbas Halim Paşa’nın konağı hala ayaktadır. Bu yapı aynı zamanda Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın da yaşadığı yerdir. Heybeliada aynı zamanda İsmet İnönü'nün evini barındırmaktadır. İnönü ve ailesi 1924 yılında Heybeliada'ya yaz için taşınmış olup, İnönü'nün vefatına kadar kalmışlardır. İsmet İnönü evi bugün bir müzedir... denilmekte özetle Vikipedi’de. Biz de Adalar dizimizin ikinci gezisini Heybeli’ye İhsan ve Varujan rehberliğinde yaptık. Aslında çok daha önce istedik bu turu yapmayı, işte yağmur rüzgar girdi araya. Ne derler, şimdiye kısmet... :))

Serhan Eminönü’nden kalkan Adalar Vapuru’na binip yer tuttu. Biz de Kadıköy’den Haldun, Nurhan, İhsan, Mehmet, İnci, Haluk, Esin ile katıldık. Gültekin ve Varujan Beşiktaş’tan gelen motorla dahil olunca 12 kişilik bir grup olarak adayı turlamaya başladık. 

Gemiyle Heybeli’ye yaklaşırken uzaktaki Yassıada’nın görüntüsü içler açısı. Hükümet tarafından “Demokrasi adası ve hafıza mekanı yapılacak” denilerek imara açılan Yassıada’nın beton yığınına dönüştüğü uzaktan bile fark ediliyor. Adalar Savunması’nın paylaştığı fotoğrafta, adada tek bir ağacın kalmadığı, her metrekaresinin betonlaştığı görülmekte. Şimdiden ‘demokrasi adası’ olma umudunu çoktan kaybetmiş.

İskele karşısındaki kafelerin birinde biraz oyalandıktan sonra sahilden başlayarak, ara sokaklara girip dik yokuşlardan kah pedallayarak kah iterek Ruhban Okulu’na vardık. Bisikletleri dışarıda bırakarak, deftere de adımızı ve imzamızı atarak okulu gezmemize izin verdiler. 1971 yılında özel yükseköğretim kurumlarının bir devlet üniversitesine bağlanması kararından sonra Rum Ortodoks Patrikliği okulun amacına ulaşamayacağı düşüncesiyle 127 yıl eğitim vermiş olan manastırı kapatmış. Burası Ortodoks âleminde, Atina Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden sonra kurulan akademi düzeyindeki ilk okul olma özelliği taşıdığından tüm Ortodoksların okulu olduğu için ayrı bir anlamı olduğu yazılmakta. 127 yılda 1000’e yakın mezunu var. Mezunlardan 12’si sonradan İstanbul Ortodoks Patriği, ikisi İskenderiye Patriği, üçü Antakya Patriği, dördü Otosefal Atina Başpiskoposu, biri ise Otosefal Arnavutluk Başpiskoposu seçilmiş.

Mekan çok güzel. Bazı odalar kapalı ancak kendimize bir sınıf seçiyor dersimize başlıyoruz: Adaların İdam Fermanı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Adalar Belediyesi’nin onayladığı yeni imar planının Koruma Kurulu’ndan geçmesi halinde adaların nüfusu katlanarak artacak. Üstelik söz konusu planda onca tescilli yapı, arkeolojik ve doğal sit alanıyla ilgili tek bir not bulunmuyor. Planın en büyük eksiklerinden biri de onaylı kıyı kenar çizgisi paftalarının kullanılmaması. Kıyı Kanunu gereği kıyı kenar çizgisine 50 metre mesafeye kadar yapılaşma yasağı bulunuyor. Bu dikkate alınmadığından adalarda kıyıların imara açılması tehlikesi baş gösteriyor. Bu ne demek, denize girecek yer bulamazsın. Ege ve Akdeniz’de gördüğümüz site yapılaşmalarını başlatır. Bir de tematik olarak bölüştürmüşler adaları. Büyükada’yı “eğlence”, Heybeliada’yı “sağlık”, Kınalıada’yı “spor” ve Burgazada’yı ise “kültür” adları altında.



















Aya Triada Manstırı’nın büyük terasından İstanbul’a bakıyoruz. Karşımızda Başıbüyük semtinin sırtları, beton tarafından nasıl kemirildiği görünüyor. Yeşil rengi görmeniz mümkün değil. Fazla bakamıyor şimdilik halen hayatta olan bu mekana geri dönüyoruz. Keçiler var, kafeslerinin önlerinde oynaşıyorlar, tavus kuşları salına salına dolanıyorlar bahçesinde. Aya Triada Kilisesi kapalı. Sadece dıştan görebiliyoruz. Ebegümeci her tarafa yayılmış. Esin ve Firuzan topluyorlar. Faydası çok olan bir bitki. Protein ve C vitaminince zengin. İçeriğindeki malvin ve malvidin ile diş etleri için plak önleyici ve ağızdaki bakterilere karşı mükemmel bir prooksidan. Öksürük ve bronşitte, ses kısıklıklarında, anfizemde, mide ve bağırsakların düzenli çalışmasında… saymakla bitmez kullanım alanları var.

Manastırın etrafını dıştan, kimimiz bisikletle kimimiz yürüyerek turladıktan sonra merkeze inip acıkan midelerimizi rahatlatmak üzere kumanyamızı toparlıyor ve Kablo Mevkii denilen yere geri pedallıyoruz. Haliyle adada yolunuz hiç bir zaman düz değil, sürekli iner çıkarsınız. Bu da kimimizi sevindiriyor kimimizi kızdırıyor. Grupta homurdanmalar duymaktayım. Niye buradan çıktık, başka yol yok mu, buraya bisikletle nasıl girerim...

Güzel bir patikadan dikkatlice inip genişçe bir yeşil alana geldik. Kenarda ağaçlar arasından İstanbul gözüküyor. İleride bir kemerli kapı, mesire alanına giriliyor, altında dikili iki kişi. Bisikletleri park edip yayılmaya başladığımızda kapıdakilerden birisinin bize doğru, elinde, sonradan öğreneceğimiz makbuzlarla geldiğini görüyoruz. Hadi hayırlısı, bakalım ne diyecek? Kişi, bulunduğumuz alanın da kendilerine ait olduğunu ve 5 lira adam başı bastırmazsak kalamayacağımızı söylüyor. Uzatmayayım, kalırsın kalmazsın, senin alanın kemerli kapıdan sonrası burası değil itirazları pek fayda etmiyor, kişinin 40 liraya bağlama teklifi de grupça kabul görmeyip, kavga etmektense başka yere gitmek üzere ayrılıyoruz. Sonra yoldan geçen polise durumu aktardığımızda, bizi kovduğu bölümün kendilerine ait olmadığını, kiraladıkları alanın kemerli kapıdan sonrası olduğunu açıklıyor memur. Hakaret varsa şikayetimizi karakolda yapmamızı, aksi durumda belediyeye bildirmemizi istiyor.

Değirmen diyorlar, paralı, burası paralı, adada her yer parsellenmiş, para kesilmekte. Şimdi de imar değişikliği ile adada denize para vermeden girilemeyeceği çok net ortaya çıkmış bile.

Güzelce tırmandıktan sonra İhsan bizi bir başka köşeye çıkarıyor ve sıkıntısız karnımızı doyurup demleniyoruz. Bolca sohbet ediyor, yüzünü gösteren güneşin sıcaklığı ile rahatlıyoruz. Adamın hali tavrı oldukça gerdi hepimizi.

Adada kiralık bisikletler var, 3 teker elektrikli araçlar da var dolanan. Hatta bir bisiklet gördük el gazıyla pedal çevirmeden hızla geçti yanımızdan. Merkezde lokantalar, marketler, fırınlar, kafeler bolca. Fiyatlar yalnız biraz yüksekçe. Çay 2,5, Türk kahvesi 6 liraydı. Yazın çok kalabalık, en iyisi bu mevsimlerde gezmek. Bayrak direğine pedalladık, çakıllı patikaları geçtik,  merdivenlerden indik, kedileri köpekleri sevdik, H. R. Gürpınar’ın müze evi tadilattaydı, İnönü Evi’ni unuttuk... Güzelce bir zamanı güzel bir havada paylaştık. Şehir hatları fazla sık değil, o nedenle 15.15 gemisiyle ayrıldık. Gemi kalabalıktı, sabahki sakinlik yoktu. Bulduğumuz yerlere yerleşip hafif de sıcaklığın etkisiyle küçük şekerlemelerle dönüşe geçtik. Nereden çıktı şimdi, MFÖ’nün güzel bir parçası takıldı aklıma/dilime; Mazeretim Var Asabiyim Ben.


Kadıköy’de evli evine köylü köyüne diyerek ayrıldık. Heybeli’si de böylece...










Heybeliada: Dudullu-Kadıköy-(gemiyle) Heybeliada-(gemiyle) Kadıköy-Dudullu

Tur tarihi: 26 Kasım 2017
Kat edilen mesafe: 43,57 km.
Ortalama hız: 11,5 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 3 sa. 46 dk., dışarıda geçen süre 9 sa. 31 dk.
En yüksek sıcaklık 24 ˚C, en düşük 9 ˚C, ortalama 17,8 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 748 m, kaybı (iniş) 721 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 123 m.

Garmin yol bilgileri Heybeliada

Relive yol bilgileri Heybeliada





















































































Foto katkıları için Haldun’a teşekkür.