Ağustos sıcağında bisiklete binmek için herhalde biraz “eksik” olmak
lazım. Rüzgara güvendim. 31 km/sa ile eseceği yazıyordu. Ama ne gezer. Bir ara
öyle bir yerden geçtik ki sanki fırının içinde pedal basıyoruz. İnanılmaz bir
sıcaklık. Serhan’ın etkilenmemesi çok önemli bir özellik. Üstelik kara şövalye,
yani ısı kaçmasın da ne olursa olsun durumları.
Şehir turu dedik, pideyle başladık. Sonra da Avcılar’a
uzandık. 8.30 vapuruna biraz erkence vardık. Cengiz de gelmiş yandaki
kafeteryada oturuyordu. Nadir de olsa katılıyor olmasına seviniyoruz. Müzik
yayınıyla turlara armoni (ses uyumu) getiriyor. Haluk da gelince Anadolu yakası
ekibi tamamlanıyor. Karaköy’de “son dakika” Ali sürpriz yapıyor. Serhan ve Levent’le
de yediliyoruz. Emre uyuya kalmış, doğrudan pideciye gelecek. Böylece sekizli
olarak bugün 38 derecede dolandık.
Bandı geri saralım ve pideciye dönelim. 4 liraya çıktı
bugün. Biraz artmış, malzemeden olsa. Bol tuttuk peyniri. Ama tadı damağımda
durumları. Çaylar da burada hep nefis demleniyor. Bardaklar altın kenarlı. Yani
işini güzel yapıyor çaycılar. Hepsi bu özeni gösteriyor, burada, Siirt Pazarı’nda.
Geçen hafta Turgay anlatıyordu, hafta içi hanımı da götürdüm., harika bir yer.
Gırgırla süren sohbetimiz ağırlıklı olarak bisiklet üzerinden yürüyor. Ama
günlük siyaset de eksik olamıyor. Levent özçekim olayını bayağı geliştirmiş.
Bir çubukla artık daha uzaktan fotoğraflayabiliyor. Ama gene de resimde en
önde, en büyük. Cengiz müzik sistemini çok geliştirmiş. Telefonundan idare
ediyor, müthiş bir ses. Açtığında sağ-sol yerinden hopluyor. Ali’nin yeni
bisikleti çok güzel. İyi günlerde kullanasın. Ama daha ayarları oturmamış, freni
sürtmekte, gidonu düşmekte. Bu satıcılar niye her şeyine dikkatlice bakmazlar?
Emre’nin yüzüğü pırıl pırıl parlamakta, dikkat çekiyor. Her şey gönlünce
gelişsin.
Buraya kadar gelmişken peynir almadan gidilmez. 20 lira Van
otlu peynirinin kilosu. Peynircide bulunan bir hanım bisikleti görünce
ilgileniyor. Bahçelievler’de oturuyormuş. Kocamla biniyoruz diyor. Aramıza katılın
dedim ama ancak işi nedeniyle çarşambaları uygun olması durumu bozuyor.
Sokak aralarından, Markianos Sütünü
(Kız Taşı) yanından (üzerindeki bronz heykeli Venedikliler 13. yy’da kapmışlar)
devamla Vatan Caddesi’ne indik. Serhan buraları, vakt-i zamanında ikamet
ettiğinden, çok iyi biliyor. Onun rehberliğinde bu sefer yolu biraz uzatarak
Zeytinburnu içinden, Veliefendi arkasından, Efes Pilsen yanından Olimpiyat
Evi’ne çıktık. İşte bu yolda bir yerde, rüzgarın resinin olmadığı yerde, sanki
fırına girmişiz de pedal basıyoruz...
Markianos Sütünü |
Bizans devri
İstanbul’unda 455 yılında dikilen bulunan Markianos Sütunu Fatih’te Kıztaşı
olarak isimlendirilen küçük bir meydanın ortasında günümüze ulaşabilmiştir.
İstanbul’un fethinden sonra kurulan ilk Türk mahalleleri arasında “Kıztaşı
Mahallesi” olarak adı geçmiştir. Uzunca bir süre Saraçhanebaşı’nda Yeniçeri
odalarında bir evin bahçesinde kalan bu anıt bütün bölgeyi yakan Çırçır
yangınından (1908) sonra yeniden yapılan düzenleme sonunda ortaya çıkarılmıştır.
Kızıl-gri Mısır
granitinden iki parça olarak yapılmıştır. Kaidesi dört yüzlüdür ve beyaz
mermerden yapılmıştır. Her üç yüzündeki madalyonlar Yunan haçları ile
bezenmiştir. Kaidesinde Nike heykelinin bulunuşundan ötürü halk arasında
Kıztaşı olarak bilinmektedir. Kaidesinin batı yüzünde bir de kitabe
bulunmaktadır.
Kaynak Vikipedi
Yenibosna metro istasyonunda ikinci molamız. Artık çaylar
her yerde 1 lira. Soda da burada 1 lira. Levent’in sele ayarı işte burada
yapılıyor. Her şey burada dönüyor. Ama Cengiz’i ikna edemiyoruz. O illaki yere yakın oturmak istiyor. Durduğumda seleden inmek istemiyorum
diyor. Çok yerinde bir sebep :)) Kilitli pedalın aslında çek-bas yöntemiyle kullanıldığı,
ötmeyen kuşun nasıl öttürüldüğü, hepsi burada dönüyor.
Okudunuz mu: Erkek “namahrem”
dedi, kızı boğuldu. Dubai’de bir göçmen sahilde eşi ve çocuklarıyla birlikte.
Aralarında 20 yaşındaki kızının da olduğu çocuklar yüzmekteler. Genç kız
akıntıya kapılıyor ve çırpınıyor. Yardıma koşan 2 cankurtaran baba tarafından, yabancı
bir erkeğin kızına dokunması yerine ölmesini tercih edeceği gerekçesiyle engelleniyor.
Olabilir mi?!!
Kaynak Myoje, Emirates24/7
Bazı yerlerde trafik feci sıkışıktı: Florya, Menekşe
plajının yakınları. Sonra Menekşe’nin devamı, K. Çekmece’ye doğru asfalt
çalışması yolu berbat etmiş. Avcılar sahili, şimdiden mangalcıların işgalinde.
Ama esas işgali Florya sahilinde göreceksiniz. Anlatılacak gibi değil. Başlı
başına bir belgesel konusu.
Fikret Otyam’ın ölüm haberi düşüyor telefona. Işıklar içinde
yatsın koca çınar. Bu sene ne de çok yaprak dökümü oldu; Yaşar Kemal, Sadun
Bora, Behiye Aksoy, Zeki Alasya, Başar Sabuncu, Erol Büyükburç, Kayahan, Sümer
Tilmaç, Fikret Şenes, Bedri Koraman...
Avcılar’da Ahmet Yesevi Parkı içindeki kahve 3. molamız.
Çaylar gene 1 lira ama soda oldu 1,5. Kahve 3 lira. Kimdir bu parka ismi
verilmiş Ahmet Yesevi?
Ahmet Yesevi. Tarihte
bilinen ilk Türk mutasavvıfı. Kazakistan’da 1093-1166 yılları arası yaşamış
olan ve ortaya koyduğu öğreti yöntemleriyle Sünnî-Nakşibendi ile Alevi-Bektaşi Tarikatı’nı
da bir hayli derinden etkilemiş olan şahsiyettir. Yesevi öğretisinin bu denli
etkili olmasının temel nedenlerinden biri; Ahmet Yesevi'nin düşüncelerini
anlatmak için, o dönemde gelenek olduğu üzere Arapça veya Farsçayı değil, Türkçeyi
seçmesidir. Hece vezniyle yazdığı şiirlerle öğretisinin hızla yayılmasını ve
kuşaktan kuşağa kolayca aktarılmasını bu yolla sağlayan Yesevi'nin
"Hikmet" olarak adlandırılan ve yüzyıllarca sözlü olarak yaşatılan
şiirleri, 15. yüzyılda yazıya geçirilerek "Divan-ı Hikmet" adı
altında toplanmış ve kutsal bir kitap olarak elden ele dolaşmıştır. Burada
İslam inancını, Türk gelenek, inanç ve yaşam tarzı ile uygun biçimde sentezleme
yolunu seçmiştir. Hacı Bektaş Veli'nin öğretisine de temel oluşturmuştur.
Dönüşe geçiyoruz. Avcılar sahili artık kalabalıklaşmış. Kısa
da olsa bir bisiklet yolu yapmışlar. Ama diğerleri gibi aniden sonlanmakta.
Yani buraya kadar iyi sonrası “Allah Kerim”.
Günlük konuşmalarımız esnasında sıkça kullandığımız, ama
anlamının ne olduğunu düşünmediğimiz kelimeler vardır. Sadece bir dil
alışkanlığından onları kullanırız. Ne demektir “Allah Kerim”, nereden gelir bu
deyim?
'Kerim', kelime olarak
'Kerem' sıfatına sahip olan, şerefli ve izzetli, cömert ve ikram sahibi gibi
anlamlara geliyor. Osmanlılarda “Allah Kerim” mekânları diye bilinen yerler
varmış. Buralarda 'Kerim' isminin manasına uygun olarak, hiçbir karşılık
beklemeden ihtiyaç sahiplerine ikramlarda bulunulurmuş. Açlar doyurulur,
fakirler giydirilir, sığınacak bir yeri olmayanlar sığındırılırmış. Bu
mekanların giderleri ise, hem devlet, hem de halk tarafından yine hiçbir karşılık
beklemeden karşılanırmış.
Bunun dışında Allah
Kerim, 1950 yapımı, Semih Evin'in
senaryosunu Aka Gündüz'ün eserlerinden uyarlayıp yazdığı ve yönettiği Türk
filmidir. Film II. Abdülhamit döneminde II. Meşrutiyet öncesinde geçer.
Padişah'a muhalif olan paşalardan birinin kızı olan Ayşesin (Sezer Sezin) ile
nişanlısı olan Kerim (Kenan Artun) ve Zaptiye subayı Fettah (Orhon Murat
Arıburnu) arasında geçen aşk ve intikam öyküsünü konu alır.
II. Abdülhamid'in ölümünün üzerinden neredeyse 100 yıl
geçmesine rağmen bugün hala sultanın Ulu Hakan mı Kızıl Sultan mı olduğunu
tartışırız. Osmanlı İmparatorluğunun en çalkantılı dönemi. Sadrazam Mithat
Paşa'nın azledilerek sürgüne gönderilmesi, Yıldız Mahkemesi, Ali Suavi Olayı, 1905
Yıldız Camii Ermeni Suikastı, Filistin sorunu, İttihat ve Terakki, 31 Mart Olayı,
Hareket Ordusu, Rumeli ayaklanmaları, isyanlar, jurnaller… hep bu dönemin
olayları.
Hava öyle sıcak ki, soğuk suyu mataraya koyar koymaz
ısınıyor. Serinliyeyim diye başımdan aşağı döküyorum sıcaklığından kafam
yanıyor.
Ve belgesel çekimine başlıyoruz. Küçükçekmece’nin Marmara’ya
bağlandığı noktadayız, Menekşe Sahil Parkı. Etraf insan dolu. Yetmiyormuş gibi
arabayla gelmişler ki iyicene karışsın. Bisikletle bile zor geçiyorsun. Felç! İstanbul
buraya akmış. İkinci bölüm Florya sahilinde devam ediyor. Solda çimenlerin
üzerinde bir güruh, sağda denizde ayrı. Her şey var. Ne istersin? Mangal;
istemediğin kadar. Zaten mangalsız kabul etmiyorlar. Olmayana kiralık mangal.
Çadır; bolca. gerili çarşaf; metrelerce, yelleyen; sürüyle, bağıran; hepsi,
çağıran; çoğu, çöp; her yerde...
Bu kıyıya çuvalla para yatırıp aldıkları evlerin önü
doldurulup “memleketimden insan manzaraları” yaşayanlara mı acırsın, hiç bir
eğitim verilmeyerek ne yaptıklarının bilincinde olamayan halkımıza mı acırsın,
bu sıcakta bisiklete binenlere mi...?
Ali Sirmen soruyor: Yaşamın
ve yurdun acaba ne kadarı bizimdir diye düşünmüşümdür uzun süre. Sonra anladım
ki, bize sunulanın ne kadarını sahipleniyorsak o kadarı bizimdir.
Dondurmalar Roma’dan. Topu 2 lira, tadı güzel. Levent
dondurma şampiyonu. Yalayarak değil ısırarak yiyor. Ve kazanıyor :))
Hava Harp Okulu’nun önünü kaldırımda geçiyoruz. Serhan’ın
yeni tercihi. Ali bisikletçiye yetişeceğinden 17 deniz otobüsüyle Bakırköy’den
geçecek. Ben de ani bir kararla, nasılsa bizimkilerin barış mitingiyle bir
ilgileri yok, o kadar yokladım tık çıkmadı, İDO’yu tercih ediyorum. Firuzan’ın
pek hoşuna gitmese de.
Bugün sivil toplum örgütleri saat 17’de Bakırköy Cumartesi
Pazarı Alanında bir araya gelerek barış çağrısı yapacak. 32 yıldır silahla bir
şey çözülemedi, barışa bir şans verin, görüşmeleri sürdürün. Göz yaşının rengi
yok, ölümler son bulsun!
Barış kelimesi genel anlamda düşmanlığın olmaması
olarak kabul görür. Başka bir anlatımla kötülükten, kavgalardan,
savaşlardan kurtuluş, uyum, birlik, bütünlük, sükûnet, sessizlik, huzur içinde
yaşamak olarak da tanımlanabilir.
Barış halk arasında
hoş geldiniz olarak da karşılanabilir. Barış kelimesi duygusal bir durum için de
kullanılabilir. Bir insanın kendisiyle barışık olması, kendi içinde bir denge,
sakinlik, huzur içinde olması buna örnek gösterilebilir.
Kaynak Vikipedi
Serhan, Levent, Cengiz, Haluk ve Emre pedalla devam
ediyorlar Bakırköy’den. Biz de Ali’den Kızıltoprak’ta ayrılıyoruz. Ben
arabayla, Firuzan bisikletle...
Yaşam öyle akıyor ki, ne olacağı bilinmiyor. Yayıncıların
yaptığı gibi 3 sn geriden versek çok şeyi kurtarabiliriz. İstemediklerimizi
sileriz. Geç öğrendiğim bir durumu paylaşmak istiyorum. Yeni tanıştığım ve
bisiklet adına olumlu girişimleri olan Mustafa ve Sezin’in 2 ay önce turlarında
yaşadıkları. Sezin’in ani düşüşü ve ardından gelen komplikasyonlar. Sezin’e buradan
acil şifalar dileriz. Eminim her şey gene iyi olacak.
Avcılar "Barışa Bir Şans Ver" Turu: (Kızıltoprak-Kadıköy)-Karaköy-Fatih-Samatya-Zeytinburnu-Veliefendi-Ataköy-Florya-Avcılar ve dönüş
Garmin yol bilgileri Avcılar
Tur tarihi: 9 Ağustos 2015
Kat edilen mesafe: 65,20 km.
Ortalama hız: 10,8 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 6 sa., dışarıda geçen süre 9 sa. 57
dk.
En yüksek sıcaklık 38 ˚C, en düşük 26 ˚C, ortalama 32,8 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 668 m, kaybı (iniş) 670 m.
Haydoy'a yapılan katkı için herkese teşekkürler.
Bölgeye yapılmış geziler bisikletle Avcılar, Pide-i İstanbul, Bir Şehir Turu
İlginizi çekebilir Gürpınar, keşif gezisi, Mahşerin Dört Atlısı, Ömerli Kuartet