11 Ağustos 2015

Avcılar, “Barışa Bir Şans Ver”















Ağustos sıcağında bisiklete binmek için herhalde biraz “eksik” olmak lazım. Rüzgara güvendim. 31 km/sa ile eseceği yazıyordu. Ama ne gezer. Bir ara öyle bir yerden geçtik ki sanki fırının içinde pedal basıyoruz. İnanılmaz bir sıcaklık. Serhan’ın etkilenmemesi çok önemli bir özellik. Üstelik kara şövalye, yani ısı kaçmasın da ne olursa olsun durumları.

Şehir turu dedik, pideyle başladık. Sonra da Avcılar’a uzandık. 8.30 vapuruna biraz erkence vardık. Cengiz de gelmiş yandaki kafeteryada oturuyordu. Nadir de olsa katılıyor olmasına seviniyoruz. Müzik yayınıyla turlara armoni (ses uyumu) getiriyor. Haluk da gelince Anadolu yakası ekibi tamamlanıyor. Karaköy’de “son dakika” Ali sürpriz yapıyor. Serhan ve Levent’le de yediliyoruz. Emre uyuya kalmış, doğrudan pideciye gelecek. Böylece sekizli olarak bugün 38 derecede dolandık.

Bandı geri saralım ve pideciye dönelim. 4 liraya çıktı bugün. Biraz artmış, malzemeden olsa. Bol tuttuk peyniri. Ama tadı damağımda durumları. Çaylar da burada hep nefis demleniyor. Bardaklar altın kenarlı. Yani işini güzel yapıyor çaycılar. Hepsi bu özeni gösteriyor, burada, Siirt Pazarı’nda. Geçen hafta Turgay anlatıyordu, hafta içi hanımı da götürdüm., harika bir yer. Gırgırla süren sohbetimiz ağırlıklı olarak bisiklet üzerinden yürüyor. Ama günlük siyaset de eksik olamıyor. Levent özçekim olayını bayağı geliştirmiş. Bir çubukla artık daha uzaktan fotoğraflayabiliyor. Ama gene de resimde en önde, en büyük. Cengiz müzik sistemini çok geliştirmiş. Telefonundan idare ediyor, müthiş bir ses. Açtığında sağ-sol yerinden hopluyor. Ali’nin yeni bisikleti çok güzel. İyi günlerde kullanasın. Ama daha ayarları oturmamış, freni sürtmekte, gidonu düşmekte. Bu satıcılar niye her şeyine dikkatlice bakmazlar? Emre’nin yüzüğü pırıl pırıl parlamakta, dikkat çekiyor. Her şey gönlünce gelişsin.

Buraya kadar gelmişken peynir almadan gidilmez. 20 lira Van otlu peynirinin kilosu. Peynircide bulunan bir hanım bisikleti görünce ilgileniyor. Bahçelievler’de oturuyormuş. Kocamla biniyoruz diyor. Aramıza katılın dedim ama ancak işi nedeniyle çarşambaları uygun olması durumu bozuyor.

Sokak aralarından, Markianos Sütünü (Kız Taşı) yanından (üzerindeki bronz heykeli Venedikliler 13. yy’da kapmışlar) devamla Vatan Caddesi’ne indik. Serhan buraları, vakt-i zamanında ikamet ettiğinden, çok iyi biliyor. Onun rehberliğinde bu sefer yolu biraz uzatarak Zeytinburnu içinden, Veliefendi arkasından, Efes Pilsen yanından Olimpiyat Evi’ne çıktık. İşte bu yolda bir yerde, rüzgarın resinin olmadığı yerde, sanki fırına girmişiz de pedal basıyoruz...
Markianos Sütünü













Bizans devri İstanbul’unda 455 yılında dikilen bulunan Markianos Sütunu Fatih’te Kıztaşı olarak isimlendirilen küçük bir meydanın ortasında günümüze ulaşabilmiştir. İstanbul’un fethinden sonra kurulan ilk Türk mahalleleri arasında “Kıztaşı Mahallesi” olarak adı geçmiştir. Uzunca bir süre Saraçhanebaşı’nda Yeniçeri odalarında bir evin bahçesinde kalan bu anıt bütün bölgeyi yakan Çırçır yangınından (1908) sonra yeniden yapılan düzenleme sonunda ortaya çıkarılmıştır.

Kızıl-gri Mısır granitinden iki parça olarak yapılmıştır. Kaidesi dört yüzlüdür ve beyaz mermerden yapılmıştır. Her üç yüzündeki madalyonlar Yunan haçları ile bezenmiştir. Kaidesinde Nike heykelinin bulunuşundan ötürü halk arasında Kıztaşı olarak bilinmektedir. Kaidesinin batı yüzünde bir de kitabe bulunmaktadır.
Kaynak Vikipedi

Yenibosna metro istasyonunda ikinci molamız. Artık çaylar her yerde 1 lira. Soda da burada 1 lira. Levent’in sele ayarı işte burada yapılıyor. Her şey burada dönüyor. Ama Cengiz’i ikna edemiyoruz. O illaki  yere yakın oturmak istiyor. Durduğumda seleden inmek istemiyorum diyor. Çok yerinde bir sebep :)) Kilitli pedalın aslında çek-bas yöntemiyle kullanıldığı, ötmeyen kuşun nasıl öttürüldüğü, hepsi burada dönüyor.

Okudunuz mu: Erkek “namahrem” dedi, kızı boğuldu. Dubai’de bir göçmen sahilde eşi ve çocuklarıyla birlikte. Aralarında 20 yaşındaki kızının da olduğu çocuklar yüzmekteler. Genç kız akıntıya kapılıyor ve çırpınıyor. Yardıma koşan 2 cankurtaran baba tarafından, yabancı bir erkeğin kızına dokunması yerine ölmesini tercih edeceği gerekçesiyle engelleniyor. Olabilir mi?!!

Bazı yerlerde trafik feci sıkışıktı: Florya, Menekşe plajının yakınları. Sonra Menekşe’nin devamı, K. Çekmece’ye doğru asfalt çalışması yolu berbat etmiş. Avcılar sahili, şimdiden mangalcıların işgalinde. Ama esas işgali Florya sahilinde göreceksiniz. Anlatılacak gibi değil. Başlı başına bir belgesel konusu.

Fikret Otyam’ın ölüm haberi düşüyor telefona. Işıklar içinde yatsın koca çınar. Bu sene ne de çok yaprak dökümü oldu; Yaşar Kemal, Sadun Bora, Behiye Aksoy, Zeki Alasya, Başar Sabuncu, Erol Büyükburç, Kayahan, Sümer Tilmaç, Fikret Şenes, Bedri Koraman...

Avcılar’da Ahmet Yesevi Parkı içindeki kahve 3. molamız. Çaylar gene 1 lira ama soda oldu 1,5. Kahve 3 lira. Kimdir bu parka ismi verilmiş Ahmet Yesevi?

Ahmet Yesevi. Tarihte bilinen ilk Türk mutasavvıfı. Kazakistan’da 1093-1166 yılları arası yaşamış olan ve ortaya koyduğu öğreti yöntemleriyle Sünnî-Nakşibendi ile Alevi-Bektaşi Tarikatı’nı da bir hayli derinden etkilemiş olan şahsiyettir. Yesevi öğretisinin bu denli etkili olmasının temel nedenlerinden biri; Ahmet Yesevi'nin düşüncelerini anlatmak için, o dönemde gelenek olduğu üzere Arapça veya Farsçayı değil, Türkçeyi seçmesidir. Hece vezniyle yazdığı şiirlerle öğretisinin hızla yayılmasını ve kuşaktan kuşağa kolayca aktarılmasını bu yolla sağlayan Yesevi'nin "Hikmet" olarak adlandırılan ve yüzyıllarca sözlü olarak yaşatılan şiirleri, 15. yüzyılda yazıya geçirilerek "Divan-ı Hikmet" adı altında toplanmış ve kutsal bir kitap olarak elden ele dolaşmıştır. Burada İslam inancını, Türk gelenek, inanç ve yaşam tarzı ile uygun biçimde sentezleme yolunu seçmiştir. Hacı Bektaş Veli'nin öğretisine de temel oluşturmuştur.

Dönüşe geçiyoruz. Avcılar sahili artık kalabalıklaşmış. Kısa da olsa bir bisiklet yolu yapmışlar. Ama diğerleri gibi aniden sonlanmakta. Yani buraya kadar iyi sonrası “Allah Kerim”.

Günlük konuşmalarımız esnasında sıkça kullandığımız, ama anlamının ne olduğunu düşünmediğimiz kelimeler vardır. Sadece bir dil alışkanlığından onları kullanırız. Ne demektir “Allah Kerim”, nereden gelir bu deyim?

'Kerim', kelime olarak 'Kerem' sıfatına sahip olan, şerefli ve izzetli, cömert ve ikram sahibi gibi anlamlara geliyor. Osmanlılarda “Allah Kerim” mekânları diye bilinen yerler varmış. Buralarda 'Kerim' isminin manasına uygun olarak, hiçbir karşılık beklemeden ihtiyaç sahiplerine ikramlarda bulunulurmuş. Açlar doyurulur, fakirler giydirilir, sığınacak bir yeri olmayanlar sığındırılırmış. Bu mekanların giderleri ise, hem devlet, hem de halk tarafından yine hiçbir karşılık beklemeden karşılanırmış.

Bunun dışında Allah Kerim, 1950 yapımı, Semih Evin'in senaryosunu Aka Gündüz'ün eserlerinden uyarlayıp yazdığı ve yönettiği Türk filmidir. Film II. Abdülhamit döneminde II. Meşrutiyet öncesinde geçer. Padişah'a muhalif olan paşalardan birinin kızı olan Ayşesin (Sezer Sezin) ile nişanlısı olan Kerim (Kenan Artun) ve Zaptiye subayı Fettah (Orhon Murat Arıburnu) arasında geçen aşk ve intikam öyküsünü konu alır.
Kaynak Blogcu, Vikipedi

II. Abdülhamid'in ölümünün üzerinden neredeyse 100 yıl geçmesine rağmen bugün hala sultanın Ulu Hakan mı Kızıl Sultan mı olduğunu tartışırız. Osmanlı İmparatorluğunun en çalkantılı dönemi. Sadrazam Mithat Paşa'nın azledilerek sürgüne gönderilmesi, Yıldız Mahkemesi, Ali Suavi Olayı, 1905 Yıldız Camii Ermeni Suikastı, Filistin sorunu, İttihat ve Terakki, 31 Mart Olayı, Hareket Ordusu, Rumeli ayaklanmaları, isyanlar, jurnaller… hep bu dönemin olayları.

Hava öyle sıcak ki, soğuk suyu mataraya koyar koymaz ısınıyor. Serinliyeyim diye başımdan aşağı döküyorum sıcaklığından kafam yanıyor.

Ve belgesel çekimine başlıyoruz. Küçükçekmece’nin Marmara’ya bağlandığı noktadayız, Menekşe Sahil Parkı. Etraf insan dolu. Yetmiyormuş gibi arabayla gelmişler ki iyicene karışsın. Bisikletle bile zor geçiyorsun. Felç! İstanbul buraya akmış. İkinci bölüm Florya sahilinde devam ediyor. Solda çimenlerin üzerinde bir güruh, sağda denizde ayrı. Her şey var. Ne istersin? Mangal; istemediğin kadar. Zaten mangalsız kabul etmiyorlar. Olmayana kiralık mangal. Çadır; bolca. gerili çarşaf; metrelerce, yelleyen; sürüyle, bağıran; hepsi, çağıran; çoğu, çöp; her yerde...

Bu kıyıya çuvalla para yatırıp aldıkları evlerin önü doldurulup “memleketimden insan manzaraları” yaşayanlara mı acırsın, hiç bir eğitim verilmeyerek ne yaptıklarının bilincinde olamayan halkımıza mı acırsın, bu sıcakta bisiklete binenlere mi...?

Ali Sirmen soruyor: Yaşamın ve yurdun acaba ne kadarı bizimdir diye düşünmüşümdür uzun süre. Sonra anladım ki, bize sunulanın ne kadarını sahipleniyorsak o kadarı bizimdir.

Dondurmalar Roma’dan. Topu 2 lira, tadı güzel. Levent dondurma şampiyonu. Yalayarak değil ısırarak yiyor. Ve kazanıyor :))

Hava Harp Okulu’nun önünü kaldırımda geçiyoruz. Serhan’ın yeni tercihi. Ali bisikletçiye yetişeceğinden 17 deniz otobüsüyle Bakırköy’den geçecek. Ben de ani bir kararla, nasılsa bizimkilerin barış mitingiyle bir ilgileri yok, o kadar yokladım tık çıkmadı, İDO’yu tercih ediyorum. Firuzan’ın pek hoşuna gitmese de.

Bugün sivil toplum örgütleri saat 17’de Bakırköy Cumartesi Pazarı Alanında bir araya gelerek barış çağrısı yapacak. 32 yıldır silahla bir şey çözülemedi, barışa bir şans verin, görüşmeleri sürdürün. Göz yaşının rengi yok, ölümler son bulsun!

Barış kelimesi genel anlamda düşmanlığın olmaması olarak kabul görür. Başka bir anlatımla kötülükten, kavgalardan, savaşlardan kurtuluş, uyum, birlik, bütünlük, sükûnet, sessizlik, huzur içinde yaşamak olarak da tanımlanabilir.

Barış halk arasında hoş geldiniz olarak da karşılanabilir. Barış kelimesi duygusal bir durum için de kullanılabilir. Bir insanın kendisiyle barışık olması, kendi içinde bir denge, sakinlik, huzur içinde olması buna örnek gösterilebilir.
Kaynak Vikipedi

Serhan, Levent, Cengiz, Haluk ve Emre pedalla devam ediyorlar Bakırköy’den. Biz de Ali’den Kızıltoprak’ta ayrılıyoruz. Ben arabayla, Firuzan bisikletle...

Yaşam öyle akıyor ki, ne olacağı bilinmiyor. Yayıncıların yaptığı gibi 3 sn geriden versek çok şeyi kurtarabiliriz. İstemediklerimizi sileriz. Geç öğrendiğim bir durumu paylaşmak istiyorum. Yeni tanıştığım ve bisiklet adına olumlu girişimleri olan Mustafa ve Sezin’in 2 ay önce turlarında yaşadıkları. Sezin’in ani düşüşü ve ardından gelen komplikasyonlar. Sezin’e buradan acil şifalar dileriz. Eminim her şey gene iyi olacak.

Avcılar "Barışa Bir Şans Ver" Turu: (Kızıltoprak-Kadıköy)-Karaköy-Fatih-Samatya-Zeytinburnu-Veliefendi-Ataköy-Florya-Avcılar ve dönüş

Garmin yol bilgileri Avcılar

Tur tarihi: 9 Ağustos 2015
Kat edilen mesafe: 65,20 km.
Ortalama hız: 10,8 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 6 sa., dışarıda geçen süre 9 sa. 57 dk. 
En yüksek sıcaklık 38 ˚C, en düşük 26 ˚C, ortalama 32,8 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 668 m, kaybı (iniş) 670 m.

Haydoy'a yapılan katkı için herkese teşekkürler.