4 Eylül 2016, Pazar / Hayrabolu - Tekirdağ, 59 km. (22. gün)
Akşam davul
zurna sesiyle dalmışım uykuya. Bir uyandım ki saat yarım, sesler kesilmiş, ve
daldım gene uykuya. Eşyalarımı terastan alıp, tıraş, çantalar... bugün
Tekirdağ’dan otobüsle döneceğim. Evin-garajın anahtarı falan diplerdeydi,
onları yüzeye çıkartmak belki otobüs için bisinin tekerini sökmemi isterlerse
disk frenin ara plastiği de yakında olmalı gibi işleri halledip ÖE’den çıkışım
9 oluyor. Kahvaltı için kendime bir çayevi bulmalıyım. Sağda bir yer var,
önündeki bahçe de bisiyi park etmeme yarar. Taa Ezine’den taşıdığım peynirden
bir iki lokma, 2 çay falan derken tam ayrılacağım sırada yanıma gelen ve
bisikletçi olduğunu söyleyen bey ile ayaküstü konuşmamız masa başına döndürüyor.
Tekrar çaylar ve her zaman olan durum, 40 yıllık dost gibi başlıyoruz ‘bisiklet’
üzerinden tanışmaya. Tuna Bey buralı, Hayrabolu’dan. Gazeteci ve
Hayrabolu-Çorlu olarak kalabalık bir bisiklet toplulukları varmış. Çevre
turları, kişisel geziler... bolca yapılmakta. Kendisi de bayramda Denizli
yapmak istiyor. 700 km’yi 2 günde almayı düşünüyor. Biraz fazla iddialı değil
mi diyerek hızını düşürmeye çalıştım ama kararlı. Hayırlısı. Ehh ne demeli
gençlik, haliyle enerjisi fazla. Bıraksak akşama kadar konuşuruz ama saat 10
buçuk olmuş, ben de 16.15 otobüsüne bilet aldım, fazla da rehavete kapılmayayım
diye İstanbul’da veya burada tekrar görüşmek üzere diye vedalaşıyoruz.
Hayrabolu
çıkışı eski köprüyü de görüyorum. Ne keyifliymiş o zaman yapılanlar, 6 kemerli
zarif bir gerdanlık.
Hacılar Köprüsü:
Hayrabolu Deresi üzerinde bulunan bu köprüyü Ataullah isimli bir kişi 1800’lü
yıllarda yaptırmıştır. Bu köprü sonraki yıllarda yıkılmış, 1861 yılında yeniden
yapılmıştır. İlk köprünün kitabesi günümüze gelememiştir. Köprü kesme taştan
altı gözlü olarak yapılmıştır. Gözler yuvarlak kemerlidir. Köprü ayaklarında
üçgen selyaranlar ve tahliye gözleri bulunmaktadır. Köprü günümüzde de
kullanılmaktadır.
Yol kaymak,
belli yeni dökülmüş. Daha çizgiler bile çekilmemiş. Pazar olmasına rağmen gelen
giden var. Ama bereket abartılı değil. Hafif yükseliyorum. Sağımda
ayçiçeklerini biçen dev makine dakikalar içinde koca tarlayı temizliyor. Durup
merakla izliyorum. Çiftçi kuruluşun bir elamanı da gözlemliyor. Bisiklet
istiyormuş, faydasını soruyor. Kalp, akciğer, direnç, bağışıklık... sayıp
duruyorum. Bu arada makine ayçiçeği kafalarını koparıp içeride çekirdekleri
ayırdıktan sonra arkadan posasını püskürtmekte. Şipşak.
Yol tepeyi
bulduktan sonra inişte soldan Muratlı ayırımı geliyor. Programı
değiştirmeseydim buradan gidecektim. Başka sefere artık. Yolun evsafı bozuldu
ama, çatlak, çökmüş ve yamalı oldu. Ve geniş bir ovada süren bu yol dümdüz,
fazla inişi çıkışı olamayacak şekilde ilerliyor. Rüzgarsız gün yok herhalde
burada. Yönümden dolayı bugün solumdan geliyor. Karşıdan olmasından daha iyi,
ama yön değiştirince her şey gene değişiyor. Saat 11.23, 14 km geride kalmış. Kandamış
ve Yörükler köyü geçiliyor, sağda solda içerlek başka köyler var. Solda akan
bir dere. Ortaca köyü sağımda. [e], 24. Km/11.45, ilk % 20 tükendi. Benzincide
verilen bir soda molası ve devam pedallamaya. Yol çok müsait, durmak istemiyor
canım. 35 km’yi geçtim. Şurada 15 gibi bir şey kaldı. Bıyıkali’de solda minik
ahşap evler, önlerinde minik bahçeler. Süleymanpaşa Belediyesi’nin hobi
evleriymiş. Çok güzel bir uygulama, şehirli insanı toprakla, ekip biçmekle
buluşturmak. [e], 40. km/12.40, % 40’ı tükendi bataryanın.
Gelibolu’dan
çıkıp Evreşe üzerinden Malkara’ya gidecektim, yol çok daha kısa olacaktı. Ama
Evreşe’de kalacak yer olmadığından Şarköy’e dönmüştüm. Hayrabolu’da Tuna Bey
Evreşe yolunun bozuk olduğunu söyleyince “her işte bir hayır(mı) vardır” diye
mi düşünmem lazım, bilemedim.
13 km bozuk
yol uyarısı ile hoplaya zıplaya gitmeye başlıyoruz. Ama ne yama, yani ayıp mı
desem, rezillik mi desem, bu kadar fakir mi Karayolları. Küçük bir yer olur,
yamarsın, ama 13 km’yi yamayarak geçmek, Böyük Türkiye’ye Heç Yagışmıyo!
Batılılar neyimizi kıskanıyorlar? Tırmanarak 273 m’yi bulunca deniz de
görünüyor. Masmavi uzaktan parlıyor. Yolun sonuna geldim herhalde. Bundan
sonrası iniş olacak ve Tekirdağ’a kadar gidecek. Saat 12 ve 44 km geride
kalmış.
Uçarak
geldim Tekirdağ kasabasına. Ya bu nasıl il böyle? Ne asfaltı var ne trafiği. Sanki Anadolu’da
bir kasaba. Kimsenin trafik kurallarına uymadığı, yolun yol olmadığı (yol demek
için şahit lazım), sarsılarak, kanallardan kaçarak, arabaları kollayarak bir
göbeğe geldim. Otogar nerede? Genç “siz
en iyisi sahile çıkıp gidin” der. Halime acıdı herhalde. Bu yollardan
gidilemeyeceğini gördü. Sağdan dimdik sahile iniyor ve bir ohh çekiyorum. Kabus
geride kaldı. Şimdi biraz medeniyetin gülen yüzünü görmekteyim. Sahilde maviye
boyanmış, anladınız herhalde, bisi yolundan tıngır mıngır sürmekteyim. Sahilde
kafeler, lokantalar ve her yerde ‘köfteciler’. Herhalde Trakya köfteden başka
bir şey yemiyor. Nereye gittiysem, nerden geçtiysem hep ‘köfteciler’ vardı.
[e], 55 km/13.36, % 60’ını burada, Tekirdağ’da bitiriyorum.
Otogara,
yani sabah 9 buçukta çıksaydım 13.15’e yetişirmişim. Ama ben neme lazım diyerek
16.15’e aldım. Bir de Dudullu’ya giden araba lazım. Kimi Esenler’e gidiyordu.
Biraz kaptanlarla sohbet ediyor samimiyet kuruyorum. Hani sonra cızırtı
çıkarmasınlar, taktik. Güzergah şöyle olmuş. Üçüncünün açılmasıyla artık boğazı
oradan geçmek zorundalarmış. Bu nedenle otobüsleri Esenler ve Dudullu (Ataşehir diyorlar) olarak
ayırmışlar. İsabet olmuş. Çünkü Esenler’e girdikten sonra çıkmak ve karşıya
geçmek 2 saat tutuyordu.
Tekirdağ,
Bizans döneminde Bisanthe ve sonraları Rodosto adıyla anılmıştır. Kenti ele
geçiren Türkler, şehre önceleri Rodosçuk, 18. yy’dan itibaren de Tekfur Dağı
demeye başlamışlardır. Tekfur Ermeniceden alıntı bir sözcük olup Osmanlı
Türkçesinde Hıristiyan hükümdarlara verilen bir sandır. Aslı tagovar, anlamı
ise taç taşıyandır.
Cumhuriyetin ilanından sonra tekfur
sözcüğü atılarak yerine sesçe benzeşen tekir
getirilmiştir.
Tekirdağ'ın eski tarihi Trakya'daki diğer
illere paralellik gösterir; ilk olarak Traklar tarafından iskan edilen bölge,
Makedon, Pers, Roma ve Bizans egemenliğinin ardından 1357'de I. Murat
tarafından fethedilerek Osmanlı topraklarına katılmıştır. 1703 yılında
Avusturya İmparatorluğu'na karşı bağımsızlık mücadelesi veren asi Macar prensi
Rakoczi'ye de ev sahipliği yapmış olan Tekirdağ, Osmanlı döneminin sonlarında
Edirne vilayetine bağlı bir sancak merkezi idi. 93 Harbi'nde (1878) Rus, Balkan
Harbi'nde (1912) Bulgar ve I. Dünya Savaşı'ndan sonra (1920-1922) Yunan işgali
yaşayan il, Kurtuluş Savaşı ile gelen zaferin ardından 13 Kasım 1922 tarihinde
kalıcı olarak Türk topraklarına katıldı.
Vaktim çok,
biraz merkeze pedallayayım, bir şeyler de yerim diye ayrılıyorum otogardan.
Arkeoloji Müzesi levhasını görüyor ama kendini bulamıyorum. Burası da kazılmış,
trafik döndürülmüş vs. Pes ediyorum arkeolojiden ve yemek işine geçiyorum. 2
lokanta yan yana. Bir de masa önlerinde. Hangisininse onda yiyeceğim;
Destereciler Köfte Ekmek Salonu. Yoğurtlu kızartma+çoban salata+2 soda’sade
kahve=20 TL. Uzundur sofraya bıçak gelmemişti. Biraz medeniyete yaklaştığım
belli oluyor. Vaktim çok , oyalanıyorum. Sahibi Hikmet Bey ile bisikletin
özellikleri ile başlayan, şefleri Bulgar göçmeni bey ile tanışmam şeklinde
sürüyor. Bulgaristan’da başlamış, Mengen’de almış diplomayı. Hikmet Bey,
kızından, babasından (Robert mezunu), eski günlerden bahsediyor. Laf lafı
açıyor ve zaman çabuk geçiyor. Otobüse yetişmek için ayrılıyorum yanlarından.
İstanbul
Seyahat sorunsuzca bisikleti, Travego olduğundan tekeri sökmeden güzelce
alıyor. Az sonra da hareket ediyor, 3,5 saatlik yolculuk başlıyor. Silivri’ye
kadar yanımda kimse yok. Ve ilk defa üçüncüden geçeceğim. 4 şerit yol, çoğu
tıraşlanmış ağaçların ilk sıraları kurumuş. Herhalde uyum sağlayamadılar
boşluğa. Çok şey bitmemiş, şantiyeler halen yerinde. Arıtmanın kokusu taaa
oralardan burnumuza vuruyor. Çöp kokusu içinde köprü yolundayız. İCA
çalışanları “Hatıra Ormanı” diye 50 tane fidan dikmişler, karikatür gibi. Hiç
yukarıdan görmediğim Zekeriyaköy meğer ne çirkin bir yapılaşma içindeymiş. Dip
dibe villalar, tek bir yeşil dikmemişler aralara. Ve daha başka yerleşimler.
Saç kıran gibi yeşilin içine yayılmış vaziyetteler. Ve nihayet YSS Köprüsü,
haliyle görkemli bir mimari tasarım örneği. Fransız
mühendis Dr. Michel Virlogeux tam bir ‘köprücü’, heyecan verici bir tasarımcı.
Dünyanın en eski inşaat mühendisliği okulu, Fransız teknik elitini yetiştiren
Ecole Nationale des Ponts et Chaussées’den (adı üstünde ‘Ulusal Yol ve Köprü
Okulu’) mezun olduktan sonra, hep köprü tasarlamış, köprü yapmış...
Michel Virlogeux tasarımı |
Bereket
Çamlıca tepesine dikilen cami ve Haliç Metro Köprüsü mimarlarına yaptırılmadı
da bir ucubeye daha sahip olmadık.
7 buçuk
gibi evdeyim, Firuzan da fazla gecikmeden geldi ve bu tur da sona erdi.
Hayrabolu – Tekirdağ
Tur tarihi: 4 Eylül 2016
Kat edilen mesafe: 59,30 km.
Ortalama hız: 17,8 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 3 sa. 20 dk., dışarıda geçen süre 6 sa. 44
dk.
En yüksek sıcaklık 33 ˚C, en düşük 24 ˚C, ortalama 29,7 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 593 m, kaybı (iniş) 596 m.
En düşük irtifa 1 m., en yüksek 277 m.
Garmin yol bilgisi Hayrabolu-Tekirdağ
İstanbul Seyahat 0850-222 5959
Tuna Bey ile, Hayrabolu |
Hacılar Köprüsü, Hayrabolu |
Tekirdağ |
Destereciler Köfte Ekmek Salonu, Tekirdağ |
21. gün (öncesi) Malkara-Hayrabolu - Turun başı Mudanya-Görükle
[bisikletle]Türkiye: Marmara
Mudanya–Görükle = 45,12 km
Görükle–Mustafakemalpaşa
= 60,43 km
Mustafakemalpaşa–Manyas
= 56,52 km
Manyas–Gönen = 37,67 km
Gönen–Yenice = 51,61 km
Yenice–Çan = 24,07 km
Çan–Toluklar = 51,13 km
Toluklar–Bayramiç = 34,26 km
Bayramiç–Arıklı = 41,58 km
Arıklı–Bektaş = 35,19 km
Bektaş–Tavaklıİskelesi = 40,05 km
Tavaklı İskelesi–Ezine
= 27,93 km
Ezine–Çanakkale = 45,07 km
Çanakkale–Lapseki = 37,47 km
Lapseki–Şarköy = 58,94 km
Şarköy–Malkara = 45,48 km
Malkara–Hayrabolu = 50,22 km
Hayrabolu–Tekirdağ = 59,30 km
Genel Toplam = 802,04 km
Harcamalar:
Geceleme 450- TL, öğle yemeği 220- TL, ulaşım
(İst-Mudanya/Tekirdağ-İst) 61- TL, + kayıtlı olmayan masraflar.