26 Eylül 2016

[bisikletle]Türkiye: Marmara (Hayrabolu–Tekirdağ)

4 Eylül 2016, Pazar / Hayrabolu - Tekirdağ, 59 km. (22. gün)

Akşam davul zurna sesiyle dalmışım uykuya. Bir uyandım ki saat yarım, sesler kesilmiş, ve daldım gene uykuya. Eşyalarımı terastan alıp, tıraş, çantalar... bugün Tekirdağ’dan otobüsle döneceğim. Evin-garajın anahtarı falan diplerdeydi, onları yüzeye çıkartmak belki otobüs için bisinin tekerini sökmemi isterlerse disk frenin ara plastiği de yakında olmalı gibi işleri halledip ÖE’den çıkışım 9 oluyor. Kahvaltı için kendime bir çayevi bulmalıyım. Sağda bir yer var, önündeki bahçe de bisiyi park etmeme yarar. Taa Ezine’den taşıdığım peynirden bir iki lokma, 2 çay falan derken tam ayrılacağım sırada yanıma gelen ve bisikletçi olduğunu söyleyen bey ile ayaküstü konuşmamız masa başına döndürüyor. Tekrar çaylar ve her zaman olan durum, 40 yıllık dost gibi başlıyoruz ‘bisiklet’ üzerinden tanışmaya. Tuna Bey buralı, Hayrabolu’dan. Gazeteci ve Hayrabolu-Çorlu olarak kalabalık bir bisiklet toplulukları varmış. Çevre turları, kişisel geziler... bolca yapılmakta. Kendisi de bayramda Denizli yapmak istiyor. 700 km’yi 2 günde almayı düşünüyor. Biraz fazla iddialı değil mi diyerek hızını düşürmeye çalıştım ama kararlı. Hayırlısı. Ehh ne demeli gençlik, haliyle enerjisi fazla. Bıraksak akşama kadar konuşuruz ama saat 10 buçuk olmuş, ben de 16.15 otobüsüne bilet aldım, fazla da rehavete kapılmayayım diye İstanbul’da veya burada tekrar görüşmek üzere diye vedalaşıyoruz.

Hayrabolu çıkışı eski köprüyü de görüyorum. Ne keyifliymiş o zaman yapılanlar, 6 kemerli zarif bir gerdanlık.

Hacılar Köprüsü: Hayrabolu Deresi üzerinde bulunan bu köprüyü Ataullah isimli bir kişi 1800’lü yıllarda yaptırmıştır. Bu köprü sonraki yıllarda yıkılmış, 1861 yılında yeniden yapılmıştır. İlk köprünün kitabesi günümüze gelememiştir. Köprü kesme taştan altı gözlü olarak yapılmıştır. Gözler yuvarlak kemerlidir. Köprü ayaklarında üçgen selyaranlar ve tahliye gözleri bulunmaktadır. Köprü günümüzde de kullanılmaktadır.

Yol kaymak, belli yeni dökülmüş. Daha çizgiler bile çekilmemiş. Pazar olmasına rağmen gelen giden var. Ama bereket abartılı değil. Hafif yükseliyorum. Sağımda ayçiçeklerini biçen dev makine dakikalar içinde koca tarlayı temizliyor. Durup merakla izliyorum. Çiftçi kuruluşun bir elamanı da gözlemliyor. Bisiklet istiyormuş, faydasını soruyor. Kalp, akciğer, direnç, bağışıklık... sayıp duruyorum. Bu arada makine ayçiçeği kafalarını koparıp içeride çekirdekleri ayırdıktan sonra arkadan posasını püskürtmekte. Şipşak.

Yol tepeyi bulduktan sonra inişte soldan Muratlı ayırımı geliyor. Programı değiştirmeseydim buradan gidecektim. Başka sefere artık. Yolun evsafı bozuldu ama, çatlak, çökmüş ve yamalı oldu. Ve geniş bir ovada süren bu yol dümdüz, fazla inişi çıkışı olamayacak şekilde ilerliyor. Rüzgarsız gün yok herhalde burada. Yönümden dolayı bugün solumdan geliyor. Karşıdan olmasından daha iyi, ama yön değiştirince her şey gene değişiyor. Saat 11.23, 14 km geride kalmış. Kandamış ve Yörükler köyü geçiliyor, sağda solda içerlek başka köyler var. Solda akan bir dere. Ortaca köyü sağımda. [e], 24. Km/11.45, ilk % 20 tükendi. Benzincide verilen bir soda molası ve devam pedallamaya. Yol çok müsait, durmak istemiyor canım. 35 km’yi geçtim. Şurada 15 gibi bir şey kaldı. Bıyıkali’de solda minik ahşap evler, önlerinde minik bahçeler. Süleymanpaşa Belediyesi’nin hobi evleriymiş. Çok güzel bir uygulama, şehirli insanı toprakla, ekip biçmekle buluşturmak. [e], 40. km/12.40, % 40’ı tükendi bataryanın.

Gelibolu’dan çıkıp Evreşe üzerinden Malkara’ya gidecektim, yol çok daha kısa olacaktı. Ama Evreşe’de kalacak yer olmadığından Şarköy’e dönmüştüm. Hayrabolu’da Tuna Bey Evreşe yolunun bozuk olduğunu söyleyince “her işte bir hayır(mı) vardır” diye mi düşünmem lazım, bilemedim.

13 km bozuk yol uyarısı ile hoplaya zıplaya gitmeye başlıyoruz. Ama ne yama, yani ayıp mı desem, rezillik mi desem, bu kadar fakir mi Karayolları. Küçük bir yer olur, yamarsın, ama 13 km’yi yamayarak geçmek, Böyük Türkiye’ye Heç Yagışmıyo! Batılılar neyimizi kıskanıyorlar? Tırmanarak 273 m’yi bulunca deniz de görünüyor. Masmavi uzaktan parlıyor. Yolun sonuna geldim herhalde. Bundan sonrası iniş olacak ve Tekirdağ’a kadar gidecek. Saat 12 ve 44 km geride kalmış.

Uçarak geldim Tekirdağ kasabasına. Ya bu nasıl il böyle?  Ne asfaltı var ne trafiği. Sanki Anadolu’da bir kasaba. Kimsenin trafik kurallarına uymadığı, yolun yol olmadığı (yol demek için şahit lazım), sarsılarak, kanallardan kaçarak, arabaları kollayarak bir göbeğe geldim. Otogar nerede? Genç “siz en iyisi sahile çıkıp gidin” der. Halime acıdı herhalde. Bu yollardan gidilemeyeceğini gördü. Sağdan dimdik sahile iniyor ve bir ohh çekiyorum. Kabus geride kaldı. Şimdi biraz medeniyetin gülen yüzünü görmekteyim. Sahilde maviye boyanmış, anladınız herhalde, bisi yolundan tıngır mıngır sürmekteyim. Sahilde kafeler, lokantalar ve her yerde ‘köfteciler’. Herhalde Trakya köfteden başka bir şey yemiyor. Nereye gittiysem, nerden geçtiysem hep ‘köfteciler’ vardı. [e], 55 km/13.36, % 60’ını burada, Tekirdağ’da bitiriyorum.

Otogara, yani sabah 9 buçukta çıksaydım 13.15’e yetişirmişim. Ama ben neme lazım diyerek 16.15’e aldım. Bir de Dudullu’ya giden araba lazım. Kimi Esenler’e gidiyordu. Biraz kaptanlarla sohbet ediyor samimiyet kuruyorum. Hani sonra cızırtı çıkarmasınlar, taktik. Güzergah şöyle olmuş. Üçüncünün açılmasıyla artık boğazı oradan geçmek zorundalarmış. Bu nedenle otobüsleri Esenler ve  Dudullu (Ataşehir diyorlar) olarak ayırmışlar. İsabet olmuş. Çünkü Esenler’e girdikten sonra çıkmak ve karşıya geçmek 2 saat tutuyordu.







Tekirdağ, Bizans döneminde Bisanthe ve sonraları Rodosto adıyla anılmıştır. Kenti ele geçiren Türkler, şehre önceleri Rodosçuk, 18. yy’dan itibaren de Tekfur Dağı demeye başlamışlardır. Tekfur Ermeniceden alıntı bir sözcük olup Osmanlı Türkçesinde Hıristiyan hükümdarlara verilen bir sandır. Aslı tagovar, anlamı ise taç taşıyandır. Cumhuriyetin ilanından sonra tekfur sözcüğü atılarak yerine sesçe benzeşen tekir getirilmiştir.

Tekirdağ'ın eski tarihi Trakya'daki diğer illere paralellik gösterir; ilk olarak Traklar tarafından iskan edilen bölge, Makedon, Pers, Roma ve Bizans egemenliğinin ardından 1357'de I. Murat tarafından fethedilerek Osmanlı topraklarına katılmıştır. 1703 yılında Avusturya İmparatorluğu'na karşı bağımsızlık mücadelesi veren asi Macar prensi Rakoczi'ye de ev sahipliği yapmış olan Tekirdağ, Osmanlı döneminin sonlarında Edirne vilayetine bağlı bir sancak merkezi idi. 93 Harbi'nde (1878) Rus, Balkan Harbi'nde (1912) Bulgar ve I. Dünya Savaşı'ndan sonra (1920-1922) Yunan işgali yaşayan il, Kurtuluş Savaşı ile gelen zaferin ardından 13 Kasım 1922 tarihinde kalıcı olarak Türk topraklarına katıldı.

Vaktim çok, biraz merkeze pedallayayım, bir şeyler de yerim diye ayrılıyorum otogardan. Arkeoloji Müzesi levhasını görüyor ama kendini bulamıyorum. Burası da kazılmış, trafik döndürülmüş vs. Pes ediyorum arkeolojiden ve yemek işine geçiyorum. 2 lokanta yan yana. Bir de masa önlerinde. Hangisininse onda yiyeceğim; Destereciler Köfte Ekmek Salonu. Yoğurtlu kızartma+çoban salata+2 soda’sade kahve=20 TL. Uzundur sofraya bıçak gelmemişti. Biraz medeniyete yaklaştığım belli oluyor. Vaktim çok , oyalanıyorum. Sahibi Hikmet Bey ile bisikletin özellikleri ile başlayan, şefleri Bulgar göçmeni bey ile tanışmam şeklinde sürüyor. Bulgaristan’da başlamış, Mengen’de almış diplomayı. Hikmet Bey, kızından, babasından (Robert mezunu), eski günlerden bahsediyor. Laf lafı açıyor ve zaman çabuk geçiyor. Otobüse yetişmek için ayrılıyorum yanlarından.








İstanbul Seyahat sorunsuzca bisikleti, Travego olduğundan tekeri sökmeden güzelce alıyor. Az sonra da hareket ediyor, 3,5 saatlik yolculuk başlıyor. Silivri’ye kadar yanımda kimse yok. Ve ilk defa üçüncüden geçeceğim. 4 şerit yol, çoğu tıraşlanmış ağaçların ilk sıraları kurumuş. Herhalde uyum sağlayamadılar boşluğa. Çok şey bitmemiş, şantiyeler halen yerinde. Arıtmanın kokusu taaa oralardan burnumuza vuruyor. Çöp kokusu içinde köprü yolundayız. İCA çalışanları “Hatıra Ormanı” diye 50 tane fidan dikmişler, karikatür gibi. Hiç yukarıdan görmediğim Zekeriyaköy meğer ne çirkin bir yapılaşma içindeymiş. Dip dibe villalar, tek bir yeşil dikmemişler aralara. Ve daha başka yerleşimler. Saç kıran gibi yeşilin içine yayılmış vaziyetteler. Ve nihayet YSS Köprüsü, haliyle görkemli bir mimari tasarım örneği. Fransız mühendis Dr. Michel Virlogeux tam bir ‘köprücü’, heyecan verici bir tasarımcı. Dünyanın en eski inşaat mühendisliği okulu, Fransız teknik elitini yetiştiren Ecole Nationale des Ponts et Chaussées’den (adı üstünde ‘Ulusal Yol ve Köprü Okulu’) mezun olduktan sonra, hep köprü tasarlamış, köprü yapmış...

Michel Virlogeux tasarımı 















Bereket Çamlıca tepesine dikilen cami ve Haliç Metro Köprüsü mimarlarına yaptırılmadı da bir ucubeye daha sahip olmadık.

7 buçuk gibi evdeyim, Firuzan da fazla gecikmeden geldi ve bu tur da sona erdi.









Hayrabolu – Tekirdağ

Tur tarihi: 4 Eylül 2016
Kat edilen mesafe: 59,30 km.
Ortalama hız: 17,8 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 3 sa. 20 dk., dışarıda geçen süre 6 sa. 44 dk.  
En yüksek sıcaklık 33 ˚C, en düşük 24 ˚C, ortalama 29,7 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 593 m, kaybı (iniş) 596 m.
En düşük irtifa 1 m., en yüksek 277 m.
Garmin yol bilgisi Hayrabolu-Tekirdağ

İstanbul Seyahat 0850-222 5959

Tuna Bey ile, Hayrabolu 

Hacılar Köprüsü, Hayrabolu    










Tekirdağ 


Destereciler Köfte Ekmek Salonu, Tekirdağ    



















21. gün (öncesi) Malkara-Hayrabolu - Turun başı Mudanya-Görükle




[bisikletle]Türkiye: Marmara

Manyas–Gönen = 37,67 km
Gönen–Yenice = 51,61 km
Yenice–Çan = 24,07 km
Çan–Toluklar = 51,13 km
Arıklı–Bektaş = 35,19 km
Ezine–Çanakkale = 45,07 km
Lapseki–Şarköy = 58,94 km
Şarköy–Malkara = 45,48 km

Genel Toplam = 802,04 km

Harcamalar: Geceleme 450- TL, öğle yemeği 220- TL, ulaşım (İst-Mudanya/Tekirdağ-İst) 61- TL, + kayıtlı olmayan masraflar.