16 Ağustos 2016, Salı / Mustafakemalpaşa – Manyas, 56 km. (3. gün)
Akşam oda
çok sıcaktı, klimayı da kullanmayı sevmiyorum. Bir de sokaktan gelen sinema
sesi. Açık hava sineması mı var, yoksa biri dibine kadar açmış mahalleye yayın
mı yapıyordu bilemedim. Ama öyle veya böyle uykuya dalmışım sonunda. Sabah 8’e
doğru uyandım. Eşyaları toparladıktan sonra hemen Halkbank’a gidip yutulan
kartımı almak oluyor. Ve yol üzerindeki bir aktardan lavanta yağı alıyorum (8,5
TL). Sonra ÖE’nin bahçesinde bir çayla (1 TL) yapılan kahvaltı ve Mustafakemalpaşa’dan ayrılış (10.30). İlçenin içinden geçip
karayoluna bağlanıyorum. Sola, Susurluk-Balıkesir yönüne, batı-güneybatıya
doğru saptım. Tabii feci bir trafik geçmekte yanımdan, güvenlik şeridi var ama
sese engel değil. Bunlara aldırış etmeden pedallamayı sürdürüyorum. Sağımda
domates tarlaları. Bir hayli fazla, kırmızı kırmızı parlamakta, traktörler
kasalarını doldurmuş domatesleri taşımaktalar. Bu bölgede salçalık domates
yetişmekteymiş. Fabrikalar da var. TAT hemen solumda.
Yolum
Manyas’a, 50 km gibi bir yol. Anayol yerine bir kestirme var, onu kullanmak
istiyorum. Güllüce sonrası sapmam lazım. Umarım kaçırmam. Epey terk edilmiş
tesis, benzinci, kahvaltı sofrası, otobüs mola yerleri var. Bazıları tahrip
olmuş vaziyette. Yola düşmüş domatesleri toplasan kiloyu geçer. 10 pedalda bir
kırmızı domates, kimi patlamış kimi sağlam. Kamil Koç tesislerine yaklaştım ve
halen aradığım sapağı göremedim. Derken sağda Taşköprü levhasını görünce
yavaşlıyorum. ÖE’deki Md.Yrd. bu ismi söylemişti. Dalıyorum içeriye. Şöyle
200-300 metre sonra sağda bir kahve. Ama sorumun cevabı istediğim gibi değil.
Kaçırmışım sapağı, bayağı geride kalmış. Üzerinden geçtiğim köprüden Çeltikçi
diye sapmam lazımmış. Öff bu iyi olmadı! Ne güzel hem kısalacak, hem de köy
yolundan gidecektim. Şimdi araba gibi bu yolu kullanmak zorundayım. Yuh bana!
Çaya davet
ediyorlar. Köyün muhtarı bey ile başlayan ve süren sohbete zaman zaman kahve
sahibi ve yanımızdaki amca da dahil oluyor. Muhtar bey aynı zamanda HasTavuk
için servis de yapıyor. Biraz tavuk, biraz çok okumak-çok gezmek, biraz TR’nin
durumu gibi daldan dala atlayarak yarım saatten fazla oturuyorum yanlarında.
Tabii çay-soda bolca (ikramlar onlardan). Samimi insanlar, seyahatin sebebini
merak ediyorlar. Herkesin sorduğu soruyu onlar da soruyor: neden bisiklet,
neden tek?
12.30,
yanlarından ayrılıyorum. Geride 20,9 km bırakmışım. Susurluk kavşağına kadar bu
yoldan devam etmek zorundayım. Sapağı kaçırmak iyi olmadı. Dört kilometre sonra
Balıkesir-Bandırma ayrımına geldiğimde sağa saparak (Kuş Cenneti yönüne) biraz
rahatlamış bir trafikle sürmeye devam. Bu sefer karşıdan rüzgar sert esmekte.
Mecburen desteği devreye alıyorum. Yönüm batıya, rüzgar kuzeybatı-kuzey gibi esiyor.
Bayraklara bakarsan hepsi çarşaf gibi dalgalanmakta, kuvvetlice.
Değişik bir
korna sesi, 2 kere, araç aramaktayım buna uygun ama yok. Derken solumda bir
tren yolu, ağaçların arkasında kalmış, orada EtiSoda yüklü bir yük treni hafif
hafif hareket etmeye başlıyor. Bu hareket düdüğüymüş. Vay... ülkede tren görmek
çocuk gibi sevindiriyor beni. Neredeyse kalmadı, binmeyeli de yıllar oldu. 11
km kadar sonra Manyas ayırımı geliyor. Beraberinde her şey değişiyor. Artık ne
trafik var ne de rüzgar. Yönüm batı oldu. Yol dar, 2. sınıf asfalt, kaba! % 2-3
gibi hafif bir yükselme başlıyor. Dikkat çeken elma bahçeleri var, sağda solda.
Etrafı çevrili arazi içinde dikili direkler, üstlerinde file gölgelik. Ağaçlar
tellere tutturulmuş. Özel bir elma çeşidi olmalı, bu kadar hazırlık! [e], 36,7
km/13.15, ilk çentik gidiyor. Malumunuz böyle 5 çentiğim var, her biri % 20’ye
denk geliyor.
Muradiye’ye
doğru yol biraz daha tırmanıyor, kırıcı değil ama. Fakat hava çok sıcak, güneş
kavurmakta. Herhalde artık kolluk takmam gerekecek, yoksa 2. dereceden yanıkla
uğraşacağım.
Muradiye’ye
giriyorum. Meydanımsı yerdeki kahvelerden birinin önünde yanaşır yanaşmaz
bebeler etrafımı sarıyor. Haliyle onlar için büyük merak; b i s i k l e t .
Sorular sorular... tek tek cevaplıyor, meraklarını gideriyorum. Var mı daha
gelen, en çok merak ettikleri. Derken birden bir vefat duyurusuyla (hoparlörden)
tüm kahve, bebeler dahil koştura koştura anonsa gidiyorlar. Galiba yiyecek bir
şeyler de dağıtılıyormuş. Biraz rahatlayınca ortalık bir soda eşliğinde yanımdaki
kuruyemişlerden az atıştırıp Muradiye’den ayrılıyorum.
Yolum uzun
olmadığından rahatım. Çamlı köyü geçilip Tepecik’e geldiğimde güneşten kaçmak
için köy kahvesine yerleşmekten başka çarem yok. Kahveciyle ve oradaki bir köylüyle başlayan sohbette,
devletin buraya su getirdiğini, tarlaların sulanması için dönüm başı 60 lira
yıllık bedel alınacağı söylenmekte. Kimi beğeniyor, kimi endişeli. Bu yıl
karpuzun bolluğundan tarladaki mahsulün para etmediğinden yakınıyorlar.
Çiftçilik de kısmet işi. Mal az olunca çok kazanıyorsun, olmadığında zarar bile
edebiliyorsun.
Bir saatten
fazla asma altında oturdum. Yan masadaki köylülerin muhabbetine kulak misafiri
oldum. Biraz onların düşünce yapılarını analiz etmeye çalıştım. Ama çok uzak
olmayan (8-10 km kadar) Manyas’a da artık varıp suyun altına girmek için can
atıyorum. 15.50 ayrılış saatim oluyor.
Üç
kilometre sonra Manyas-Bandırma ana yolu çıkıyor karşıma. Soldan Manyas’a
döndüğümde dalgalı bir yolla karşılaşıyorum. Hoplatan zıplatan cinsten. Haliyle
az da olsa trafiği var bu yolun. Yol düz ama. Yönüm güneybatı oluyor. Sağımda
oldukça geniş çeltik tarlaları var. Bu bölge Manyas-Gönen, pirinci ile ünlüdür
bilirsiniz. Mısır da fazlasıyla ekili buralarda.
Manyas
fazla uzak değildi, 7 km sonra levhasının önünde hatıra fotomu çekiyorum.
Merkeze doğru girip ÖE’ye varmadan önce şöyle kısa bir tur atsam. Yüzölçümü 589 km² olan Balıkesir’in peyniri
ve yoğurdu ile meşhur şirin ilçesi Manyas,
verimli topraklarında yetişen ürünleri ve yeraltından fışkıran şifalı sularıyla
adeta bir sağlık deposudur denilmekte.
ÖE’de yerimi
ayırtmıştım Bülent Bey’e. Tek kişilik oda 22,5, çift kişilikte tek kişi
kalınırsa 30 TL demişti. Kararsız kalmıştım. Gelince bakacaktım. Bazen tek
kişilik odalar çok küçük oluyor. Çantaları açacak yer bile bulamıyorsun. Yerde
açtığında da iki büklüm vaziyettesin. Her neyse, zaten tek kişilik doluymuş. Yani
30’a kalacağım.
Odada
eşyaları çıkartıp mevcutları yıkayıp balkona astıktan sonra, arada duşumu da
aldım-biraz ayakları diktim, karın doyurmak, biraz dolanmak üzere çıkıyorum.
Kafeteryasında burada hekimlik yapan beyle bisikletle başlayıp, beslenme,
şizofreni, İran, Van, tıp eğitimi... gibi konuların üzerinden geçtikten sonra
karnımın zil çalmasıyla merkeze yürüyüşe geçiyorum. İlk gördüğüm lokanta kapalı,
ikincisinde sadece kuru kalmıştı, üçüncüsünde aradığımı buluyorum, Beyaz Saray.
Miktarları karıştırsa da bu sefer az kuru+pilav+çoban+ayran (yanında soğan ve
taze acı biberle)=10 TL gibi en ucuz yemeğimi yiyorum. Çay da ikramı. Biraz
Kurtlar Vadisi palavrasına takılıp, ardından haberlerde tahammül edilmez
kişinin vaazlarına dayanamayıp ayrılıyorum lokantadan.
Manyas.
Coğrafyacı Strabon’a göre bu beldenin en eski sakinleri Dolionlardır. Eski ismi
Milotopolis veya Pemaninos olan Manyas’ın Ergili Mevkii’nde yapılan
kazılarında, 6. ve 7. yy’lara ait Doğu Yunan seramik parçaları elde edilmiştir.
12. yy sonunda Anadolu Selçuklu Devleti çökünce Karesi Bey, bu bölgeyi
egemenliği altına almıştır. Manyas 1337 yılından sonra ise Osmanlı idaresine
geçmiştir.
1877 Osmanlı–Rus harbi sonucunda Kırım
Türklerinden 25 hane, bölgeye yerleşmiştir. Çevre halkı tarafından Tatar Köy
adı verilen ve çeşitli göçlerle büyüyen yerleşim, Bandırma’ya bağlı Manyas
nahiyesi olmuştur.
Manyas, Kurtuluş Savaşı sırasında Anzavur ve
Çerkes Ethem ayaklanmalarına sahne olmuştur. 14 Eylül Manyas’ın düşman
işgalinden kurtuluş günü olup, her yıl törenlerle kutlanmaktadır. 1936 yılında
Balıkesir’e bağlı bir ilçe haline gelmiştir.
Manyas
küçük bir ilçe, dolanacak fazla yeri yok. Tarihi bir bina da göremedim. Camisi
hiç olmazsa Sinan taklidi değil. Bir parkı var. İçinde bir şehitlik abideciği,
maalesef harfleri dökülmüş, kimse de tamamlamamış. Geniş bir masalar topluluğu
ama müşterisi yok. Berbat bir müziği yüksek sesle açmışlar, sevmeyene zülüm
gibi. Gün ışığı çok güzel bir kızıllık almış, çocuk parkındaki renkli aletler
çok hoş parlıyorlar. Çekeyim dedim ama önündeki baş örtülü kadınlar gözüme
uymadı. Burada fazlasıyla görmedim. Hatta genç kızların başları hep açıktı,
rastladıklarım. Eteklik olmasa da tayt giymekteler. Nedense genç kızları artık
en çok taytlı görmekteyim. Peynirci fazlasıyla var. Bir tanesinden, Manyas
Barçın, az tuzlu Mihalıççık alıyorum kahvaltıya. İstanbul’a da
kargoluyorlarmış. Ama kargo fiyatı neredeyse 1 kg peynire bedel, kilosu 22
liraydı peynirin. Yaş maya ekmeği de benim için çok fazla olsa da yarısını
kendime, diğer yarıyı fırına bırakıyorum, ihtiyacı olana versinler diye. Yerim
yok ve koca ekmeği bitiremem bayatlamadan.
Firu
Höşmerim ye demişti. Dondurmalı bir porsiyonu 3 liradan afiyetle mideye indirdim,
Manyas Dondurmacısı’nda. 2 sodayla ancak kendime gelince yavaştan ÖE’nin yolunu
tutuyorum. Tabi unuttum, yolluk kuruyemiş, Tadım’ın kavrulmamış bir paketi
çıkmıştı, Natürel diyor üzerinde. M.Kemalpaşa’da 3,75 burada 5,5. ÖE’de bir
sade (1,5 TL) eşliğinde yazımı yazarken uykunun kendini göstermesiyle
huzurunuzdan ayrılmaktayım.
Mustafakemalpaşa – Manyas
Tur tarihi:
16 Ağustos 2016
Kat edilen
mesafe: 56,52 km.
Ortalama
hız: 16,1 km/sa.
Bisiklete
biniş süresi 3 sa. 30 dk., dışarıda geçen süre 6 sa. 07 dk.
En yüksek
sıcaklık 37 ˚C, en düşük 24 ˚C, ortalama 30,8 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 357 m, kaybı (iniş) 327 m.
En düşük
irtifa 22 m., en yüksek 172 m.
Garmin yol
bilgisi Mustafakemalpaşa–Manyas
Manyas ÖE
0266-818 1977
Özel
elmalar
|
Beyaz Saray, Manyas |
Höşmerim, Manyas Dondurmacısı |
4. gün
(devamı) Manyas–Gönen - 2. gün (öncesi) Görükle–Mustafakemalpaşa