11 Eylül 2016

[bisikletle]Türkiye: Marmara (Mustafakemalpaşa–Manyas)

16 Ağustos 2016, Salı / Mustafakemalpaşa – Manyas, 56 km. (3. gün)

Akşam oda çok sıcaktı, klimayı da kullanmayı sevmiyorum. Bir de sokaktan gelen sinema sesi. Açık hava sineması mı var, yoksa biri dibine kadar açmış mahalleye yayın mı yapıyordu bilemedim. Ama öyle veya böyle uykuya dalmışım sonunda. Sabah 8’e doğru uyandım. Eşyaları toparladıktan sonra hemen Halkbank’a gidip yutulan kartımı almak oluyor. Ve yol üzerindeki bir aktardan lavanta yağı alıyorum (8,5 TL). Sonra ÖE’nin bahçesinde bir çayla (1 TL) yapılan kahvaltı ve Mustafakemalpaşa’dan ayrılış (10.30). İlçenin içinden geçip karayoluna bağlanıyorum. Sola, Susurluk-Balıkesir yönüne, batı-güneybatıya doğru saptım. Tabii feci bir trafik geçmekte yanımdan, güvenlik şeridi var ama sese engel değil. Bunlara aldırış etmeden pedallamayı sürdürüyorum. Sağımda domates tarlaları. Bir hayli fazla, kırmızı kırmızı parlamakta, traktörler kasalarını doldurmuş domatesleri taşımaktalar. Bu bölgede salçalık domates yetişmekteymiş. Fabrikalar da var. TAT hemen solumda.

Yolum Manyas’a, 50 km gibi bir yol. Anayol yerine bir kestirme var, onu kullanmak istiyorum. Güllüce sonrası sapmam lazım. Umarım kaçırmam. Epey terk edilmiş tesis, benzinci, kahvaltı sofrası, otobüs mola yerleri var. Bazıları tahrip olmuş vaziyette. Yola düşmüş domatesleri toplasan kiloyu geçer. 10 pedalda bir kırmızı domates, kimi patlamış kimi sağlam. Kamil Koç tesislerine yaklaştım ve halen aradığım sapağı göremedim. Derken sağda Taşköprü levhasını görünce yavaşlıyorum. ÖE’deki Md.Yrd. bu ismi söylemişti. Dalıyorum içeriye. Şöyle 200-300 metre sonra sağda bir kahve. Ama sorumun cevabı istediğim gibi değil. Kaçırmışım sapağı, bayağı geride kalmış. Üzerinden geçtiğim köprüden Çeltikçi diye sapmam lazımmış. Öff bu iyi olmadı! Ne güzel hem kısalacak, hem de köy yolundan gidecektim. Şimdi araba gibi bu yolu kullanmak zorundayım. Yuh bana!

Çaya davet ediyorlar. Köyün muhtarı bey ile başlayan ve süren sohbete zaman zaman kahve sahibi ve yanımızdaki amca da dahil oluyor. Muhtar bey aynı zamanda HasTavuk için servis de yapıyor. Biraz tavuk, biraz çok okumak-çok gezmek, biraz TR’nin durumu gibi daldan dala atlayarak yarım saatten fazla oturuyorum yanlarında. Tabii çay-soda bolca (ikramlar onlardan). Samimi insanlar, seyahatin sebebini merak ediyorlar. Herkesin sorduğu soruyu onlar da soruyor: neden bisiklet, neden tek?

12.30, yanlarından ayrılıyorum. Geride 20,9 km bırakmışım. Susurluk kavşağına kadar bu yoldan devam etmek zorundayım. Sapağı kaçırmak iyi olmadı. Dört kilometre sonra Balıkesir-Bandırma ayrımına geldiğimde sağa saparak (Kuş Cenneti yönüne) biraz rahatlamış bir trafikle sürmeye devam. Bu sefer karşıdan rüzgar sert esmekte. Mecburen desteği devreye alıyorum. Yönüm batıya, rüzgar kuzeybatı-kuzey gibi esiyor. Bayraklara bakarsan hepsi çarşaf gibi dalgalanmakta, kuvvetlice.

Değişik bir korna sesi, 2 kere, araç aramaktayım buna uygun ama yok. Derken solumda bir tren yolu, ağaçların arkasında kalmış, orada EtiSoda yüklü bir yük treni hafif hafif hareket etmeye başlıyor. Bu hareket düdüğüymüş. Vay... ülkede tren görmek çocuk gibi sevindiriyor beni. Neredeyse kalmadı, binmeyeli de yıllar oldu. 11 km kadar sonra Manyas ayırımı geliyor. Beraberinde her şey değişiyor. Artık ne trafik var ne de rüzgar. Yönüm batı oldu. Yol dar, 2. sınıf asfalt, kaba! % 2-3 gibi hafif bir yükselme başlıyor. Dikkat çeken elma bahçeleri var, sağda solda. Etrafı çevrili arazi içinde dikili direkler, üstlerinde file gölgelik. Ağaçlar tellere tutturulmuş. Özel bir elma çeşidi olmalı, bu kadar hazırlık! [e], 36,7 km/13.15, ilk çentik gidiyor. Malumunuz böyle 5 çentiğim var, her biri % 20’ye denk geliyor.

Muradiye’ye doğru yol biraz daha tırmanıyor, kırıcı değil ama. Fakat hava çok sıcak, güneş kavurmakta. Herhalde artık kolluk takmam gerekecek, yoksa 2. dereceden yanıkla uğraşacağım.

Muradiye’ye giriyorum. Meydanımsı yerdeki kahvelerden birinin önünde yanaşır yanaşmaz bebeler etrafımı sarıyor. Haliyle onlar için büyük merak; b i s i k l e t . Sorular sorular... tek tek cevaplıyor, meraklarını gideriyorum. Var mı daha gelen, en çok merak ettikleri. Derken birden bir vefat duyurusuyla (hoparlörden) tüm kahve, bebeler dahil koştura koştura anonsa gidiyorlar. Galiba yiyecek bir şeyler de dağıtılıyormuş. Biraz rahatlayınca ortalık bir soda eşliğinde yanımdaki kuruyemişlerden az atıştırıp Muradiye’den ayrılıyorum.

Yolum uzun olmadığından rahatım. Çamlı köyü geçilip Tepecik’e geldiğimde güneşten kaçmak için köy kahvesine yerleşmekten başka çarem yok. Kahveciyle ve  oradaki bir köylüyle başlayan sohbette, devletin buraya su getirdiğini, tarlaların sulanması için dönüm başı 60 lira yıllık bedel alınacağı söylenmekte. Kimi beğeniyor, kimi endişeli. Bu yıl karpuzun bolluğundan tarladaki mahsulün para etmediğinden yakınıyorlar. Çiftçilik de kısmet işi. Mal az olunca çok kazanıyorsun, olmadığında zarar bile edebiliyorsun.

Bir saatten fazla asma altında oturdum. Yan masadaki köylülerin muhabbetine kulak misafiri oldum. Biraz onların düşünce yapılarını analiz etmeye çalıştım. Ama çok uzak olmayan (8-10 km kadar) Manyas’a da artık varıp suyun altına girmek için can atıyorum. 15.50 ayrılış saatim oluyor.

Üç kilometre sonra Manyas-Bandırma ana yolu çıkıyor karşıma. Soldan Manyas’a döndüğümde dalgalı bir yolla karşılaşıyorum. Hoplatan zıplatan cinsten. Haliyle az da olsa trafiği var bu yolun. Yol düz ama. Yönüm güneybatı oluyor. Sağımda oldukça geniş çeltik tarlaları var. Bu bölge Manyas-Gönen, pirinci ile ünlüdür bilirsiniz. Mısır da fazlasıyla ekili buralarda.

Manyas fazla uzak değildi, 7 km sonra levhasının önünde hatıra fotomu çekiyorum. Merkeze doğru girip ÖE’ye varmadan önce şöyle kısa bir tur atsam. Yüzölçümü 589 km² olan Balıkesir’in peyniri ve yoğurdu ile meşhur şirin ilçesi Manyas, verimli topraklarında yetişen ürünleri ve yeraltından fışkıran şifalı sularıyla adeta bir sağlık deposudur denilmekte.

ÖE’de yerimi ayırtmıştım Bülent Bey’e. Tek kişilik oda 22,5, çift kişilikte tek kişi kalınırsa 30 TL demişti. Kararsız kalmıştım. Gelince bakacaktım. Bazen tek kişilik odalar çok küçük oluyor. Çantaları açacak yer bile bulamıyorsun. Yerde açtığında da iki büklüm vaziyettesin. Her neyse, zaten tek kişilik doluymuş. Yani 30’a kalacağım.









Odada eşyaları çıkartıp mevcutları yıkayıp balkona astıktan sonra, arada duşumu da aldım-biraz ayakları diktim, karın doyurmak, biraz dolanmak üzere çıkıyorum. Kafeteryasında burada hekimlik yapan beyle bisikletle başlayıp, beslenme, şizofreni, İran, Van, tıp eğitimi... gibi konuların üzerinden geçtikten sonra karnımın zil çalmasıyla merkeze yürüyüşe geçiyorum. İlk gördüğüm lokanta kapalı, ikincisinde sadece kuru kalmıştı, üçüncüsünde aradığımı buluyorum, Beyaz Saray. Miktarları karıştırsa da bu sefer az kuru+pilav+çoban+ayran (yanında soğan ve taze acı biberle)=10 TL gibi en ucuz yemeğimi yiyorum. Çay da ikramı. Biraz Kurtlar Vadisi palavrasına takılıp, ardından haberlerde tahammül edilmez kişinin vaazlarına dayanamayıp ayrılıyorum lokantadan.









Manyas. Coğrafyacı Strabon’a göre bu beldenin en eski sakinleri Dolionlardır. Eski ismi Milotopolis veya Pemaninos olan Manyas’ın Ergili Mevkii’nde yapılan kazılarında, 6. ve 7. yy’lara ait Doğu Yunan seramik parçaları elde edilmiştir. 12. yy sonunda Anadolu Selçuklu Devleti çökünce Karesi Bey, bu bölgeyi egemenliği altına almıştır. Manyas 1337 yılından sonra ise Osmanlı idaresine geçmiştir.

1877 Osmanlı–Rus harbi sonucunda Kırım Türklerinden 25 hane, bölgeye yerleşmiştir. Çevre halkı tarafından Tatar Köy adı verilen ve çeşitli göçlerle büyüyen yerleşim, Bandırma’ya bağlı Manyas nahiyesi olmuştur.

Manyas, Kurtuluş Savaşı sırasında Anzavur ve Çerkes Ethem ayaklanmalarına sahne olmuştur. 14 Eylül Manyas’ın düşman işgalinden kurtuluş günü olup, her yıl törenlerle kutlanmaktadır. 1936 yılında Balıkesir’e bağlı bir ilçe haline gelmiştir.

Manyas küçük bir ilçe, dolanacak fazla yeri yok. Tarihi bir bina da göremedim. Camisi hiç olmazsa Sinan taklidi değil. Bir parkı var. İçinde bir şehitlik abideciği, maalesef harfleri dökülmüş, kimse de tamamlamamış. Geniş bir masalar topluluğu ama müşterisi yok. Berbat bir müziği yüksek sesle açmışlar, sevmeyene zülüm gibi. Gün ışığı çok güzel bir kızıllık almış, çocuk parkındaki renkli aletler çok hoş parlıyorlar. Çekeyim dedim ama önündeki baş örtülü kadınlar gözüme uymadı. Burada fazlasıyla görmedim. Hatta genç kızların başları hep açıktı, rastladıklarım. Eteklik olmasa da tayt giymekteler. Nedense genç kızları artık en çok taytlı görmekteyim. Peynirci fazlasıyla var. Bir tanesinden, Manyas Barçın, az tuzlu Mihalıççık alıyorum kahvaltıya. İstanbul’a da kargoluyorlarmış. Ama kargo fiyatı neredeyse 1 kg peynire bedel, kilosu 22 liraydı peynirin. Yaş maya ekmeği de benim için çok fazla olsa da yarısını kendime, diğer yarıyı fırına bırakıyorum, ihtiyacı olana versinler diye. Yerim yok ve koca ekmeği bitiremem bayatlamadan.








Firu Höşmerim ye demişti. Dondurmalı bir porsiyonu 3 liradan afiyetle mideye indirdim, Manyas Dondurmacısı’nda. 2 sodayla ancak kendime gelince yavaştan ÖE’nin yolunu tutuyorum. Tabi unuttum, yolluk kuruyemiş, Tadım’ın kavrulmamış bir paketi çıkmıştı, Natürel diyor üzerinde. M.Kemalpaşa’da 3,75 burada 5,5. ÖE’de bir sade (1,5 TL) eşliğinde yazımı yazarken uykunun kendini göstermesiyle huzurunuzdan ayrılmaktayım.









Mustafakemalpaşa – Manyas

Tur tarihi: 16 Ağustos 2016
Kat edilen mesafe: 56,52 km.
Ortalama hız: 16,1 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 3 sa. 30 dk., dışarıda geçen süre 6 sa. 07 dk.  
En yüksek sıcaklık 37 ˚C, en düşük 24 ˚C, ortalama 30,8 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 357 m, kaybı (iniş) 327 m.
En düşük irtifa 22 m., en yüksek 172 m.
Garmin yol bilgisi Mustafakemalpaşa–Manyas

Manyas ÖE 0266-818 1977











Özel elmalar





Beyaz Saray, Manyas   







Höşmerim, Manyas Dondurmacısı    


































4. gün (devamı) Manyas–Gönen - 2. gün (öncesi) Görükle–Mustafakemalpaşa