Buluşma
saati arkadaşlarımızla 9.15 olduğundan, rahatız. 35 dakikada Bostancı’da
olabiliyoruz. 8 buçuk gibi pedalları döndürsek kolaylıkla yetişiriz.
Bir yandan
peynir-ekmek-hıyar gibi malzemeleri kutularken, diğer yandan da karnımı
doyuruyorum. Aç karnına çıkmak çok hoşlanmadığım bir durum. Firu’ya da 2 dilim
hazırladım. Şu sıralar yeşil çaya takıldık gene. Sabahları iyi gidiyor. Hava
nasıl acaba? Balkondaki termometre 11 dereceyi gösteriyor. Acaba uzun kollu mu
giysek? Ben gene de kollukları alayım yanıma. Firu montunu bile çantaya
koyuyor.
Garajda
lastiklerin havasını tamamlıyorum. Düşük havalı lastiği nedense hiç sevemedim.
Lastik dediğin sımsıkı, taş gibi olmalı. Gerçi çukur-çıkıntı sert hissedilse de
teker daha rahat yuvarlanıyor. Vay be, bas bas bir türlü tamamlanamıyor hava.
Sabah sabah jimnastik gibi oldu bu. Bir de ne göreyim 80 yerine 100’e
ayarlanmış saatin işareti. Firuzan yol bisikletini şişirdiğinde işareti geri
almamış (oldu mu şimdi bu?). Fazlasını havanın boşaltıp çıkmamız 8.40 oluyor.
Haydi bastır Ankaragücü.
Bayağı
serinmiş dışarısı. İyi ki kollukları almışım, hemen takıyorum. Üstümdeki ince
yelek de fazla ‘ince’ kalıyor, ancak yapabileceğim bir şey yok, katlanacağız.
Ama gün içinde ısınır herhalde hava, dert etme, keyfine bak...
Pazar
olması biraz trafiği hafifletmiş, daha rahat gidiyorsun. Ancak gene de yollarda
(oldukça) araç var. Bayramda daha boştu ortalık. Bostancı’ya inmek, tam
anlamıyla ‘inmek’ şeklinde. Fazla çıkış yok bu yolda. Hatta E5 köprüsünü
geçtiğinde dimdik, mermi gibi uçarsın sahile.
Birkaç
lamba da geçildikten sonra sahil yoluna indik. Buluşma noktası Caffé Nero,
arkadaşlar gelmişler bile. Haluk, Serhan, Haldun, Mehmet ve kardeşi İrfan (ile ilk
gezimiz olacak). Bizi de katınca bugün 7’li olarak Tuzla’ya gideceğiz. Yağmurlu
geçen bir hafta sonrası Tuzla sanki rahat olur diye bu yönü seçtik. Yaz tatili,
bayram seyran derken uzundur görüşülmedi. Rahat laflarız bu düz yolda.
Nero’da
biraz oyalanıp deniz kıyısınca ilerleyen bisiklet yolundayız. Artık fazlasıyla ‘bisikletli’
var yollarda. Çok iyi de, ancak daha dikkatli olunması gerekiyor! Araçları
eğittik, hepsi olmasa da, ama bisikletlilerin çoğu ya fazla hızlı ya da
dikkatsiz oluyor. Bunlardan biriyle çarpışmak hiç mi hiç istemem!
Uzundur
buralara gelmedim. Her seferinde ya yeni bir yer yapıl(mış)-ıyor, ya da
yıkıl(mış)-ıyor. ‘Daimi İnşaat’ durumları şeklinde zaten İstanbul. Neyse ki burada
damperliler yok, en azından! Maltepe’de doldurulan alana hemen bir cami
kondurdular. Halen özgün mimari tasarımlara geçit yok. Hep denildi, gene
tekrarlayayım: Koca Sinan gelse ve bu işleri görse herhalde 400 senedir yerinde
sayan bu cami mimarisinin yapılmasına çok kızardı. Kartal tarafındaki eski kum
deposu arazisi üzerinde yükselen binalar ilginç bir haldeler. Öyle de, ama
çevre birimleri ile ilişkisi nasıl olacak bittiğinde? Bizde yüksek binalar 5
katlı minik binaların arasına yapılıyor. Tek bir gökdelen tek başına, sipsivri
dikilmekte. Çevresi içinde ele alındığında dokuya yabancı, uzaydan düşmüş gibi
durmakta.
Mimarlık
dergisindeki yazısında Sümer Gürel New
York’tan İstanbul’a yayılan “tower”
salgını, doğuya doğru “en yüksek yapı” olabilme yarışına dönüştü. Dünyanın en yüksek
yapıları Dubai, Şangay, Hong Kong’larda görülmekte.
Bu konuda (psikiyatrik açıdan) uzmanların
ilginç yorumlarını anımsatmakta yarar var: Uzmanlar sürekli olarak “erkek
egemen toplum” yaşamında, eski Mısır uygarlığından günümüze bir “fallik kültür”
olgusundan söz etmekte. Söz konusu kültür, kökende “fallus/erkek cinsel organı”
kavramından kaynaklanmakta, ‘erk’i,
yani erkek egemenliğini simgelemekte. Günümüz psikiyatri uzmanları, bu yüksek
yapı (tower) tutkusunun,
“kapital”in erk saplantısını
yansıttığını iddia ediyor...
demekte.
Hiç de
yanlış değil. Londra’da turşuya benzetilen ‘30 St Mary Axe Binası’ sizce nasıl?
30 St Mary Axe Binası , Londra |
Pendik ilk
mola noktamız. Aynı zamanda tıkınma noktası (yanında kumanyası olana, olmayan
da büfeden takılmakta). Serhan bugün hazırlıklı, peynir çeşitleri lezzetli
görünmekte. Afiyetler olsun. Hava da ısındı artık. Rüzgarsız bir gün olacak
diyordu meteo.
Türkçeye benzeyen ama gerçekte başka dilden gelmiş olan ne çok sözcük
var. Hatta Türkçe kök ya da sözcüklerden türemişe benzer bir hale sokularak
kullanılagelen sözcükler hatalı biçimde kullanılmakta. Gardolap (gardrop),
antiparantez (antrparantez), eşortman (eşofman), ataç (ataş), kareografi
(koreografi)... Kar yola yağdı diyerek
çocukken laf oyunuyla karyola esprisi yapardık, hatırlarsınız. Karyola, bizde
üzerine yatak konulup yatılan tahta veya metal ev eşyası anlamına geliyor. Oysa
gerçek anlamı “el arabası” (carriola: İtalyanca). İtalyan gemicilerden bizim
kullanımımıza geçmiş; gemicilerin kullandığı taşınabilir tekerlekli yataklar;
kökü “taşımak” (carri). Filiz sözcüğü de Arapçada ocaktan
çıkarılan işlenmemiş, başka maddelerle karışık halde bulunan, ham maden
birleşiği anlamına gelirken Yunancada tohumdan
veya tomurcuktan çıkan körpe ve küçük dal, sürgün, ışkın anlamında. Biz her
iki anlamında da kullanmaktayız, hatta ad olarak da. Yeri gelmişken, “Yunanlı”
diye bir millet yok dünyada. Yunan; Yunanistan'da
yaşayan veya Yunanistan halkından olan kimse, Yunanistanlı denilmekte
TDK’da.
Bisiklet
yolu burada sonlanınca biz de artık asfalttan devam ediyoruz. Bu rota da
neredeyse dümdüz. Lay lay lom durumları. Kaçtır geliyoruz bu yolu ilk defa YHT
gördük. Ama daha hızını alamamış, sadece T kısmı gidiyordu. Her zaman gittiğimiz
gibi, önce Piyade Okulu tarafına dönüp sonra Marina’ya iniyoruz. Buralarda
halen çalışmalar devam etmekte. Dev bir yat limanı (Yacht; İngilizce/Limani;
Yunanca) yapıldı. Çevresinde yiyecek-içecek işletmeleri, alış-veriş mekanları...
sürüsüne bereket.
Çoğumuzun
karnı halen Pendik’ten dolu olduğundan Haluk ve Serhan sadece piyaza
oturuyorlar. Bizlerse İnebolulular Kahvesine (Meydan Kıraathanesi), Has
Fırından aldığımız tuzlu-tatlı malzemelerle yerleşiyoruz. Buraya geldiğimizde
daimi uğrak yerimiz. Çayı demli, halen 1 lira, bisikletlere yer var,
müdavimleri keyifli insanlar.
Sohbetimiz
diyet, Karatay, kilo, köpekler, barınak, en mutlu C... gibi konularla
renklenmiş durumda. İrfan’ı keyifle dinliyoruz. Bir yandan da çaylar kahveler
gelip gitmekte. Firu’yla ikimiz 6 çay 2 kahve içmişiz. Kahveci için de iyi bir
müşteri oluyor bisikletçiler. 1 saat içinde 35-40 lira gibi bir meblağ. Neden
olmasın?
Piri Reis Üniversitesi
yanından girip belki de İstanbul’un en güzel manzaralı evlerinin önünden sürüyor
yolumuz. Denize nazır bu villalar arasında mimarı açıdan çok güzel görünenleri de
var. Burası sessiz bir cennet. Bilemiyorum sezonunda gürültülü oluyor mudur
önleri?
Geldiğimiz
yolu geri pedallayarak, zaman zaman kopup tekrar birleşerek sanki filmi geri
sarar gibi Pendik sonrası Maltepe’de bir mola vermek üzere Beltur’ların birinde
yer aramaktayız. Hepsi dolu ama şansımıza Haldun’un arkadaşları bir masadalar,
bizleri yanlarına çağırıyorlar. 3 arkadaş, bisikletçi, haliyle mevzu turlar,
bisikletler, süslü kadınlar... şeklinde sürmekte. Nedense, havadan mıdır, Firu
da ben de acıktık gene. Fırından aldıklarımızı mideye indiriyoruz.
Bugün
Kadıköy’de Süslü Kadınlar Bisiklet Turu var. İzmir’de de olacak. Bilemiyorum
başka kentlerde var mı? Yurt dışı bağlantılı bir etkinlik mi, galiba İzmir
kökenli.
Bisiklete herkesin binebildiğini, hatta çok
güzel bindiğini, o da yetmezmiş gibi süslü püslü bindiğini göstermek için
Otomobilsiz Kentler Gününde her yıl Süslü Kadınlar yollarda olacak. Kentlerin
yollarını egzoz dumanı kokusu değil, parfüm kokusu saracak. Yaptır saçları, sür
parfümünü, giy kokoş elbiseni, tak şalını, sür rujunu-ojeni, giy topuklunu;
sadece kendini mi süsleyeceksin? Hayııır… Bisikletini de süsle, çık yollara… denilmekte manifestosunda.
Süslü
Kadınlar Bisiklet Turu, İzmir
|
Haluk evine
geldiğinden burada ayrılıyor. İrfan da zaten Pendik’te ayrılmıştı. Bizler, 5
kişi olarak Bostancı’ya kadar, başlangıç noktası Nero’da bir kahve molasında
eksik kalmış konuları da konuşarak arkadaşlardan ayrılıyoruz. Kadıköy yolcuları
sahil boyunca devam ederek, biz de Bostancı yokuşu ve E5 köprüsünü aşıp, Fındıklı’daki
fırından (Şimşek) sabah kahvaltısı için ekmek çeşitleri alarak evin yolunu
tutuyoruz.
Keyifle
geçen bu günde gene de 80 km yol pedallamışız.
Tuzlada
Piyaz: Bostancı-Pendik-Tuzla-Maltepe-Bostancı
Tur tarihi:
25 Eylül 2016
Kat edilen
mesafe: 81,17 km.
Ortalama
hız: 13,6 km/sa.
Bisiklete
biniş süresi 5 sa. 57 dk., dışarıda geçen süre 9 sa. 31 dk.
En yüksek
sıcaklık 30 ˚C, en düşük 17 ˚C, ortalama 23,6 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 445 m, kaybı (iniş) 444 m.
En düşük
irtifa 0 m., en yüksek 81 m.
Garmin yol bilgileri Tuzlada Piyaz
Foto katkıları için Haldun’a teşekkürler.
Bu bölgeye
yapılmış geziler Tuzla'ya kaçamak, Tuzla–MiniGezi, Tuzla-29EkimKutluOlsun
İlginizi
çekebilir Sazlıdere Beşlisi, RumeliFeneri-Kilyos, pedal pedal gidiyoz