15 Ağustos 2016, Pazartesi / Görükle – Mustafakemalpaşa, 60 km. (2. gün)
Perdeleri
kararttım, diğer odadaki camı da açık bıraktım, temiz hava girsin diye, 8.15’e
kadar uyumuşum. Gece bir ara üşüdüm ve üstüme, yani belime kadar battaniye
örttüm.
Bugün yolum
57 km gibi görünüyor. Ulubat Gölü kenarından gideceğim. Eşyaları toparlayıp çıkmak 9 buçuğu buldu.
Dün akşam Baki Bey’den tarif almıştım. Dediği gibi yapıp misafirhaneden sola,
sonra sağa saparak üniversitenin çıkış kapısına doğru yöneldim. Sabah bisiklet
turuna çıkmış bir hanımla da günaydınlaşarak. Üniversitenin alanından epey araç
geçmekte, belediye otobüsleri, minibüsler falan. Pek de net levhalar olmayınca
karıştırmamak için yön soruyorum ve doğru yolda olduğumu teyit edip nihayet
çıkışa geldim. Giren araçların bagajları kontrol ediliyor. İzmir yönüne devam
et demişti Baki Bey. Aynen yapıyorum ve kendimi şehirlerarası yolda buluyorum.
Sağdan çizgi kenarından pedallıyorum. Nedense güvenlik şeridi düşünülmemiş. Bir
yerden sola sapmam lazım ama pek de öyle sapılacak yer görülmüyor. Cepten,
haritadan kontrol ettiğimde doğru yönde olduğum çıkıyor. Ama gene de kenarda
bekleyen trafik polisine sormak için yavaşladım. Günaydın, efendim Kayapa’ya nerden sapacağım? O da Karacabey’in polisiymiş,
buraları bilmediğinden devam ediyorum yoluma. Bir üst geçit, cep buradan
sapmamı söylüyor. Ama bu garip bir geçit, bazı yerleri bitmemiş mi, kapatılmış
mı anlaşılmıyor. Sağdan otoyola çıkılıyor. Bisiklet vs giremez uyarısı var.
Acaba az çıkıp oradan karşıya geçip sola gidebilirim düşüncesiyle sapıyorum.
Ama tepeyi gördüğümde sanki buna imkan olamazmış diye ters dönüp gene anayoldan
köprü altını geçip sağdan bağlanan yolu tersten çıkıp... neticede Kayapa yönüne
ulaşabiliyorum. Yani açıkçası bu kavşakta bir eksiklik var. Bisiklet olmasa bu
şekilde Kayapa’ya gidilemez. Ne desek, Türkün aklı ya kaçarken ya... Bazen de
hiç gelmediği oluyor. Hatta sıkça.
6 km sonra
gelen kavşakta karayolundan ayrılmış, şimdi köy yollarında pedal çeviriyorum.
Yol dar ama manzara nefis. Burası tam bisikletlik bir bölge. Hızla kayıyorum
yolda. Az da olsa trafik var. Hatta kamyonlar da çalışıyor. Mısır tarlaları
arasından geçiyor yol.
Bir yol
çalışması var, yolu sağdan ayırmışlar. Bense düz devam ediyorum, çalışanlara
doğru. Gelme diye işaret ediyorlar ama zaten iterek geçeceğim aralarından.
Kayapa’ya gelmişim bile. Hasanağa ve Akçalar’a
nasıl giderim? Tarif ediyorlar, biraz şakalaşıyoruz, kaç yakıyor lafı
üzerine. Kazılan çukurun kenarından dikkatlice iterek geçtim. Hemen gelen
çeşmedeki vatandaşın anlaşılmaz Türkçesinden sağdan gitmem gerektiğini çözüp
atlıyorum selenin üzerine ve hafif bir rampa çıkıp soldan büyük bir sanayi
bölgesinin içinde buluyorum kendimi, Kayapa Organize Sanayi Bölgesi’ymiş burası
(11 km/10.30). Vay anasına! Cansız, kuru bir büyük alan geride kalıp Hasanağa’ya
doğru bir yokuşu oldukça hızlı iniyorum. Burada da gözümün ucuyla solda bir
çeşme fark ettim. Önünde araç olduğundan tam göremedim ama.
Hasanağa’ya
girmeyip sağdan Akçalar diye ayrılıp bir dere kenarını takiben bu sefer HOSAB
diye başka bir sanayinin içindeyim. Demişlerdi zaten Bursa’nın sanayisi burada
diye. Aktopraklık Höyük/Arkeopark-Açık Hava Müzesi diye bir kahverengi levha
dikmişler ama sonra neresi olduğunu bulamayıp kaçırıyorum mekanı. Bu dar yolda
fazlasıyla damperli çalışıyor. Sanayinin arasındaki bahçelerde, tarlalarda
domatesler, biberler, patlıcanlar yetişiyor.
Ama sanayi
bitip de doğa tekrar başlayınca bolca zeytin, ceviz ve incir ağaçları geliyor.
Solda bir tanesinde incir toplayan Hasan Bey bana sepetinden 3 olgun inciri
ikram ediyor. Vay anasına, ne tat. Ayak üstü darbe mi marbe mi, ne olduğunu
herhalde bugüne kadar hiç doğru olmayan diğer olaylar gibi yarın öğreneceğimiz
tiyatronun analizini yapıyoruz. Onun bile aklı almıyor.
Akçalar’da
yollar kazılmış, ortalık savaş alanına dönmüş. Yaşlı dede kapısının önündeki
çukurun içine bakarak oturuyor. Bisiklet haliyle her yerden geçebildiğinden
kapalı işareti pek etkilemiyor. Şeritlerin altından geçerek-iterek merkeze
geldim. Her yerin kahve olduğu merkezde kendime, bisiyi rahat park edebilecek
şekilde birini seçiyorum. Bir çay ısmarlayıp kahvaltılıklarımı çıkartıp etrafı
izleyerek karnımı doyurmaktayım. Yandakinde TV açık, malum kişi gene vaaz
vermekte.
Çaylar 75,
Ekrem Bey birer daha getiriyor. Ondan alınan yol tarifi ile Fadıllı’ya devam
etmem gerektiğini öğreniyorum. Göl kenarından sürecek bu yol. Ayrılmadan önce
M.Kemalpaşa ÖE’sinde yerimi ayırtıp, 40 liraymış, Şahan arkadaşımı arayıp,
acaba Babakale’deyse veya olacaksa denk getirip buluşmanın yollarını arayıp
ayrılıyorum.
Akçalar
içinden geçip göle doğru, Fadıllı yönünde pedal döndürmekteyim. Superfresh ve
Golf dondurma tesislerinin yanından geçen şahane bir köy yolunda sürmekteyim.
Yol dar, asfalt ahım şahım değil ama etraf tam tersi. Solumda leylekler, en az
15 tane. Tarlada dikili duruyorlar bir çiftliğin kenarında. Mısırlar, dev
kabaklar ve incir incir... İncir diyarı burası. Her ağacın altında kadınlar
topladıklarını kasalara yerleştirmekteler. Birinde durup 3 tanesini afiyetle
indiriyorum. Çok lezzetliler, utanmasam, bir de midemin bozulmasından korkmasam
kasayı yerdim. Ama sonra bir de su içtim mi üzerine nasıl gider-devam ederdim bilemiyorum.
24,2 km/12.00,
Fadıllı’ya girdim. Burada yamaç paraşütü yapıldığına dair levhalar var. Yol
düz, sağımda meyve ağaçları var. Köy merkezinde içilen bir soda (Kınık, 75 krş)
sırasında bakkalda tanıştığım Metin Bey, kızı da Pangaltı’da oturuyormuş, bana
yolun devamını tarif ediyor.
Fadıllı
sonrası yol gene düz devam ediyor. Hatta biraz iniş gibi, desteksiz gidiliyor.
Yönüm güney, hava fazla rüzgarlı değil. Yollarda traktörler, kasalar incir
dolu. İncirin olmadığı yerleri zeytin ağaçları kaplamış. Yol yamalı da olsa
çevrenin güzelliği insanı mest ediyor.
Ve göl
muhteşem yüzüyle beliriyor. Kocaman, Ulubat masmavi parlamakta. Zeytinlikler
kıyıya kadar inmekte. Birer foto alıp sevdiklerime yolluyorum. İnsan bir
güzelliği gördüğünde sevdiğiyle paylaşmak istiyor. Acaba neden bunu yapıyor?
Marmara Denizi’nin güneyinde, Bursa il
sınırları içinde yer alan Ulubat Gölü, Türkiye’nin en geniş nilüfer yataklarına
sahip gölüdür. 1998 yılında Ramsar alanı ilan edilen göl, yaklaşık 20 bin km²
alana sahiptir.
2001 yılından itibaren “Yaşayan Göller
(Living Lakes)” ağına dahil edilen Ulubat Gölü, Anadolu’ya kuzey batıdan giren
kuş göç yolu üzerinde yer alır. Balıkesir’deki kuş cennetine yakınlığı ve
barındırdığı kuş zenginliği ile sadece ülkemizin değil, Avrupa ve Ortadoğu’nun
en önemli sulak alanlarından biridir.
En derin yeri 6 metre olan Ulubat, bulanık,
ötrofik bir tatlı su gölüdür. Gölü besleyen başlıca su kaynağı Mustafakemalpaşa
(Kirmastı) Çayı’dır. Gölün tek gideğeni ise kuzeybatıda olup Kocaçay’a
(Susurluk ya da Simav Çayı) karışır.
Yol lay lay
lom derken (31. km/12.50) Akçapınar’da başlıyoruz tırmanmaya, % 10 diyor. 10 km
süreceğini biliyorum ve 400 metreyi bulacağız. Ama [e] desteğim bana yardımcı
oluyor ve güle oynaya, yaaa sanmayın, bazı yerlerde o bile zorlanıyor. 32,9
km’de [e]’nin ilkini tüketiyorum. 269 m’deyim şimdi. Hava sıcak, kafamdan
terler akmakta. Bu da sineklerin iştahını açıyor. Yüzümün etrafında onlarca
sinek uçmakta. Kafayı salla, üfle... sonuç vermiyor. Rampa oldukça sert çıktı,
% 12’yi de gördüm. 1. vites ve ‘high’ konumda ancak çıkabildim.
Dorak köyü sağda,
yol dışında kaldı. Saat 13.30, 40,5 km’de 2. çentik de gitti, [e]. 361 m’deyim
ve devam tırmanmaya, ta ki Taşpınar gelene dek. Yolun bazı yerleri epey
yıpranmıştı. Asfaltın sıcaktan eridiği bölümler de vardı. Ama doğa öylesine
güzel ki, trafik içinden geçen kaymak asfalt yerine bunu her zaman tercih
ederim.
Taşpınar’da
lokanta bile var. Şöyle kısa bir köy turu atıp girişteki kahveye yanaşıyorum.
Oturanlarla ayak üstü sohbet derinleşiyor. Karsan’da çalışan yıllık izinlerini
kullanan Ali ve Hüseyin Bey kardeşlerim solcular. Bu köy de CHP’li, o nedenle
cezalı konumdaymış. AKP’li M.Kemalpaşa Belediyesi hizmetini (aklım sıra)
aksatarak ödüllendirmekte (!) köyü.
Çaylar onlardan,
güzelce enine boyuna 15 Temmuz tiyatrosunu, öncesini-sonrasını, 14 yılı
değerlendiriyoruz. Bilinçli vatandaşlarımı görmek beni çok mutlu ediyor. Devran
bir gün mutlaka dönecek.
Ve Taşpınar
430 m’de, buradan 30 metrelere ineceğim. 13 km iniş var dediler, zaten M.Kemalpaşa
18 km uzaklıktaymış. Saat 14.35/43,4 km. Bırakıyorum kendimi yer çekimine, offf
mu offf... 55-58 gösteriyor kadran. Uçuyorum adeta. Arabalar bayağı gaz vermek
zorundalar geçebilmek için. Hızımı da kesmek istemiyorum, sadece kenara
çekiliyorum geçsinler diye. Yol öylesine geniş değil. Neticede köy yolu.
Biraz
rüzgar çıktı. Yol, Bursa’dan gelenle birleştiği noktada düzeliyor, 5 km kadar
pedal çevirip ilçeye ulaşıyorum. İlkin şu sağdaki büfede bir soda içmek.
Susadım, mataradaki su bitmişti. Yedeği de devreye sokmak istemedim. ÖE
belediyenin karşısındaymış. Merkeze doğru pedallarken etrafıma da bakıyorum.
Oldukça fazla genç insan, çoğunun da başı açık. Hoş bir durum. En azından göz
zevkime hitap ediyor. Kirmastı Çayı’nı dikkat çekici bir köprüyle geçip ÖE’yi
bulmak zor olmuyor. Kayıt, velespitin içeriye alınması, odaya yerleşme, duş vs
sonrası biraz dinlenip-oyalanıp ilçeye çıkmam 6’yı buluyor. Hava da biraz
serinlemiştir umarım.
Mustafakemalpaşa. Miletopolis Kolonisi
olarak Kyzikoslular veya Atinalılar tarafından kurulmuştur. Kaynaklarda
Miletopolis'in göl (Ulubat veya Manyas Gölü) kıyısında bir yerleşim yeri olduğu
belirtilmektedir. Göl sularının zaman içinde çekilerek bugünkü durumuna
ulaşmasından sonra MS 301-331 yılları arasında Kirmasti yerleşiminin bulunduğu Melde Bayırı'ndan bugünkü Lalaşahin Mahallesi mevkiine
taşındığı ve yörede ilk yerleşimlerin Hitit Uygarlığı döneminde kurulmaya
başlandığı düşünülmektedir.
Eski adı Kirmasti (Kremastre) olan ilçede
Hitit Uygarlığı, Bitinya Krallığı hüküm sürmüş; Miletopolis adında bir yerleşim
kurulmuştur. MS 300'de piskoposluk merkezi olan kent, Romalılardan sonra
sırayla Bizans, Selçuklu ve Karesioğulları yönetimine geçmiştir. Kirmasti adını Bizans döneminde
kasabanın kadın yöneticisi olan Kirmastorya'dan
aldığı sanılmaktadır. 1336'da Osmanlı topraklarına katılmıştır.
ÖE’den
çıkıp sola doğru yürüyorum. Yolumun üzerinde bir otel, Hotel Karan. 1 kişi 70,
2 kişi 100 TL, O.K., wifi de var. ÖE’de yasaklamışlar, ne hikmetse? İlçe bu
yönde sonlanıyor sanırım. Ama yarın çıkacağım yol buradan olacak. Tekrar geri yürüyorum.
Etraftaki dükkanlara-çarşılara bakarak. Yerel bir marketten alınan kuruyemiş.
Yolda lazım oluyor. Lokanta da bakınıyorum, ama bana göre pek bir yere
rastlamadım. Oteldeki bey hemen köşedeki MaviKöşe’yi söylüyor ki burasını
Taşpınar köyünde de önermişlerdi, özellikle kelle çorbasını tatmamı
istemişlerdi (bilmiyorlardı tabii ki durumumu). Bir de ileride Ziraat Bankası
yanında bir yer varmış, öncelikle orayı öneriyor.
Körfez Lokantası’na
doğru yürüyorum, belediye önündeki meydanda fıskiyeli havuzların etrafındaki
bankta Kemalpaşalılar oturmuş sohbet ediyorlar, bebeler elektrikli arabalarıyla
dolanıyor, kız çocukları birdirbir oynamaktalar. Esnaf Çarşısı da genelde giyim
üzerine, araya serpilmiş kunduracı, akvaryumcu, bileyici gibi esnaflar.
Körfez
Yemek-Izgara Salonu’nda yemeklerin bana göre fazla olmayan çeşidinin arasından
az pilav+nohut+cacık+dondurmalı Kemalpaşa tatlısı=19 TL ile doyuruyorum mideyi.
Okumuştum MKP tatlısını kışın kaymak, yazın dondurmayla yediklerini. Lokanta
sahibesi de, dondurma bulundurmamalarına rağmen benim için az miktar alıp o
şekilde servis ediyor.
Hava
kararmakta. Kirmasti Çayı üzerindeki köprüden geçiyor Lala Şahin Paşa Türbesi’ni
ziyaret ediyorum. Çevresi bakımsız bırakılmış, eski caminin yarısı kalmış,
minaresinin kaidesi birbirini sevenlerin aşklarını dile getirdiği panoya
dönüşmüş. Kıskananlar da üzerine öfkelerini bindirmişler, yani rezil etmişler.
Belediye de anlaşılan oralı olmamış ve koruma altına almamış burasını. Üstte
şehitler için yapılmış abide de aynı durumda. Park desen terk edilmiş gibi. Pek
yakışmadı bu ilçeye bu görüntü.
Parktaki
gençlerle biraz sohbet ediyor, onlara kendilerini, çevrelerini anlatma fırsatı
veriyorum. Hoşuma gidiyor gençlere soru sormak, onları düşündürmek.
Lala Şahin Paşa’nın medresesinin yanında
türbesi bulunmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki bir kayda göre medrese
1883-1884 yılında harap olmuş ve sonradan yenilenmiştir. Medresenin yanındaki
türbenin içerisindeki mezar ile ilgili bir kitabe bulunmamaktadır. Ekrem Hakkı
Ayverdi, 1950 yıllarında yaptığı araştırmada burada Bali Bey isimli bir mezar
taşı görmüştür. Buna dayanarak da Bali Bey’in Lala Şahin Paşa’nın oğlu Mehmet
Paşa’nın oğlu olduğunu ileri sürmektedir. Lala Şahin vakfiyesine göre türbe
1348 tarihinden önce yapılmıştır. Türbe, 1948 yılında vakıflarca onarılmış
Kuzey ve Doğu duvarları beyaz harçla sıvanmış diğer duvarları orijinaline uygun
yapılmıştır. Selçuklu tarzında bir temel üzerine taş ve tuğladan yapılmış içi
yabancı motiflerle süslenmiştir. 450x470 cm alanındaki türbenin yüksekliği 5
metredir. Türbenin çatısındaki sivri külahı beş Osmanlı kümbetinden biridir.
Türbenin 6 penceresi bulunmaktadır.
Buraya
gelirken Halkbank ATM’sine yanlışlıkla kredi kartını sokup şifre girince sen
yut kartı! Bir panik bende, kart lazım gezi boyunca. Derhal 444’ü ararsın...
neyse sabah gidip alabileceğimi öğrenmem içimi rahatlatıyor. Ya bu durum cuma
akşamı olsaydı, pazartesiye kadar burada mı bekleyecektim?!!! Fukyu!
Trafik
ışıklarında dikkat çekici bir özellik var. Lambayı tutan direk üzerine led
takmışlar. Işıklar ne renge dönerse direkteki ledler de aynı rengi alıyor. Yani
kırmızı, turuncu veya yeşil direk oluyor. İlginç!
ÖE’nin
bahçesinde içilen bir sade (3 TL) ve hafiften uykunun belirmesi üzerine yerel
marketten su ve meyveli sodayı odaya taşıyıp fazla oyalanmadan yatağa
yatıyorum. Oda da garip, küçücük odaya duble yatak koymuşlar, 2 kişi gelsen üst
üste dolanacaksın. 40 liraya Akşehir’deki ÖE buranın yanında Hilton kalır.
Yarın
Manyas yolcusuyum.
Görükle – Mustafakemalpaşa
Tur tarihi:
15 Ağustos 2016
Kat edilen
mesafe: 60,43 km.
Ortalama
hız: 16 km/sa.
Bisiklete
biniş süresi 3 sa. 46 dk., dışarıda geçen süre 5 sa. 52 dk.
En yüksek
sıcaklık 39 ˚C, en düşük 25 ˚C, ortalama 32,6 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 799 m, kaybı (iniş) 866 m.
En düşük
irtifa 3 m., en yüksek 420 m.
Garmin yol bilgisi Görükle–Mustafakemalpaşa
Mustafakemalpaşa
ÖE 0224-614 1033
Kayapa Organize Sanayi Bölgesi |
Akçalar Köyü |
Ulubat Gölü |
M.Kemalpaşa |
Kirmastı Çayı, M.Kemalpaşa |
Körfez Yemek-Izgara Salonu, M.Kemalpaşa |
Lala Şahin Paşa Türbesi, M.Kemalpaşa |
3. gün
(devamı) Mustafakemalpaşa–Manyas - 1. gün (öncesi) Mudanya-Görükle