3 Ağustos 2021

[bisikletle]Türkiye: Friglerin İzinde (Bekilli-Dazkırı)

 

1 Ağustos 2021, Pazar / Bekilli - Dazkırı, 92 km (22. gün)

 

Toparlanıp Bekilli’den ayrılmam 07.49. Pansiyon ana caddenin yanı başında olduğundan hemencecik başlıyorum pedallamaya. İlkin hafif bir eğimle yokuş aşağı gidiyoruz. Sabahın serinliği var, ancak önceki günler kadar serin değil. Bölge ısınmaya başladı gene.

 

Bugün Bozkurt, 60 km gibi. 26-30 km.de gelecek Çal’dan sonra köy yolarından gideceğim. Hem de kestirme olacak. Orada bir yerde tırmanış gözüküyordu. Burası 818 metrede, 1200’den geçmem lazım.


Buraları her yer bağ. Dionysos’un memleketi. İki kez doğduğuna inanılan çift kişilikli şarap tanrısı şarabın sadece sarhoş ediciliğini değil, sosyal ve faydalı etkilerini de temsil eder. Medeniyetin destekçisi ve barış aşığıdır.

 

Asfalt 2’nci sınıf, yer yer yamalar var. Trafik akışı bazen oluyor. Arada şarap fabrikaları da görülüyor. Güneydoğu yönündeyim. Üzerinden geçtiğim köprülerin altındaki dereler kurumuş. Herhalde baharda akıyorlar derken sağımdaki işletmenin önündeki Kangal beni görünce bana doğru havlayarak gelmeye başladı, boynunda da çivili tasma. Neyse sadece havlıyor, geçene kadar. Ama heyecan yarattı.

 

Süller kasabası geride kaldı, solda tek bir minare, silindirik gövdesi tuğla ve kürsüsü moloz taştan yapılmış; Kayıpazarı camisine ait, 18. yy.dan kalma denilmiş ve devamında: Germiyanoğulları'nın hüküm sürdüğü 14. yüzyılda bölgeye gelen Kayı Türkmenleri, şimdiki minarenin olduğu yere Pazar yeri kurdu. Pazara gelenlerin ibadetlerini yapması için cami ve minare inşa edildi. Cami, cumhuriyetin ilk yıllarında Çal ilçe merkezine taşındığı için yıkıldı. Ancak minaresi ayakta kaldı.

Kültürportalı


Şimdi çamlık bir bölgeden geçmekteyim. Solda bir mesire yeri, Çal Belediyesi’ne ait, Alabalık da varmış. Oh ne âlâ Muallâ....

 

Çal'ın antik dönemlerdeki adı Mosyna'dır. Türklerin bölgeye gelmesine kadar bu isimle anılmıştır. Türkler bölgeye Çal adını vermiş ve bu yöre Çal Yöresi olarak anılmaya başlanmıştır. Çağatay lehçesinde yüksek yer ya da yayla anlamına gelen Çal adı, ilçenin doğal konumundan dolayı verilmiştir. "Çal" kelimesi bunun yanında taşlık yer, çıplak tepe, kireçli toprak gibi anlamlara da gelmektedir. Çal uzun yıllar bir yerleşim merkezinin değil, bölgenin adı olarak kullanılmıştır. Çal'ın bugün olduğu yerdeki yerleşim yerinin adı ise Demirciköy'dür. Bölgeye yerleşenlerin önemli kısmının demircilikle geçindiği için bu ismi aldığı ifade edilmektedir. Daha sonra bölgenin genel adı olan Çal, merkez ilçenin adı haline gelmiştir.

Çalbelediyesi


Çal’da benzincidekilerden öğrendiğime göre yolum Mahmutgazi sonrası gelen bir sırtta, soldan Denizler diye ayrılacakmış. [e] 26. km/09.09/%40 harcandı/R: 839 m/28,1 °C/20,8 km/sa ort. Çal’a çıkıldı inildi, şimdi TOKİ’ler geçiliyor, ortasına cami kondurmuşlar (illaki) ve %7 ile Yukarıseyitköy’den tırmanıyorum. Mahmutgazi sağda içerde kalıyor, 2 km sonra İsabey gelecekmiş. Yolun trafiği başladı. Burası aynı zamanda Denizli yolu, 55 km falan var Denizli’ye. İsabey köyünde benzincide içilen aysti (4-) ve alınan tarifle, sırta çıkınca soldan yolun ayrıldığını tekrar öğreniyorum. Gene de Google açık önümde. Kaçırırsam gereksiz dolanacağım.

 

36’ncı kilometrede soldan sapmamla trafikten kurtuluyor, küçük bir yokuştan inip nefis bir ovada devam ediyorum yoluma. Şimdi yalnızım. Bu yol Denizler’e götürecek oradan da Baklankuyucak üzerinden Bozkurt. Hem kestirme hem de trafikten uzak. Sağımda mısır, solumda ayçiçeği ve bağlar. Köy yolu, çizgisi falan yok, yamaları var.

 

Denizler gözüktü ancak yol çatal oldu. Sağ mı sol mı şimdi? Gelen araba sağ diyor, devam ediyorum. Geldiğim kahvede bir mola veriyor, iki çay (1,5x2) ile iki gün önce aldığım –Banaz’dan- poğaçayı da indiriyorum kahvaltı niyetine. Köyde bir mevlit var, dualar okunuyor. Yan masadakiler de aynı yol tarifini veriyorlar, ancak Baklan ve Kuyucak’ın farklı yerler olduğunu söylüyorlar. Anlamadım, kafam karıştı! Ama anayolu geçip karşıdan düz gideceğimi, Kuyucak’tan sonra ise rampanın başladığını öğreniyorum.

 

Sağım solum biçilmiş tarlalar, ayçiçeklerin boynu bükük, fazla gelişmemişler, yeterli su mu verilmemiş? Solda çalışan bir vatandaş da doğru yolda olduğumu teyit ediyor. Köy yolu, ama asfalt. Saat 10.27, 873 m rakım, 31,5 °C sıcaklık, 20,8 km/sa ortalama ile sürüyorum. Etrafım tarım arazisi, biçilmiş, toprak sürülmüş. Burası Baklan Ovası. Harran Ovası Sulama Projesinden sonra ikinci büyük proje burada olduğu söyleniyor. [e] 46. km/10.41/%80 harcandı/R: 946 m/32,8 °C. %4’le tırmanıyorum. Arada bana doğru arabalar gelmekte. Bozkurt Belediyesi’nin GES levhası gözüktü, ama kendisini göremiyorum, herhalde tepenin arkasında olmalı. Saat 10.53, 48,5 km.de ikinci bataryayı takıyorum. 1023 m.deyim. Hava 32,1 °C ve ortalamam 20 km/sa. Bölgedeki ağaçların üzeri “mistletoe” ile kaplı. Yani ökseotu bizim dilimizde. Çalılar ya da ağaçlar üzerinde yarı parazit olarak yaşayan, meyveleri tekli ve eriksi yapıda olup yapışkan bir madde ile kaplı olan, her dem yeşil bir bitkidir. Bilirsiniz, Noel dekorasyonlarında da kullanılır.

 

Baklankuyucak köyünde çeşmeye suyumu tazelemek üzere yanaşıyorum. Köylü fazla soğuk iyi değildir, susatır diyor. Çeşmenin suyunun ideal olduğunu söylüyor. Buranın ismine ilişkin hoş bir anekdot da okumuştum: Köy kurulduğu yıllarda o bölgenin en büyük yerleşim yeri idi. Köyün sınırları içinde yeni köy kurmak isteyenler, yerleşmek için izin istemişler. O zamanın dilinde “bizi kuyucanız mı bölgenize” sorusuna cevap “kuyucaz” olmuş ve insanlar tarafından Kuyucak diye anılmaya başlanmış ve adı Kuyucak olarak kalmıştır. 

Baklankuyucak


Ve tırmanış başlıyor. 8-9, dönemeçlerde %12’yi de görüyorum. Bugün de güzel bir yoldayım. Denizler diye ayrıldıktan sonra başlayan, ve de şimdi, Baklankuyucak sonrası gelen çam ormanı. Mis gibi kokuyor ortalık, keskin bir reçine kokusu var. O ne? Bir sincap. Ağaçtan yere atlıyor, şöyle bir bakıp telaşla koşarak uzaklaşıyor. Çok şirin. (...) Kuyucak Yaylası olarak anılan bu bölgedeki ağaçlar eski zamanda evlerin yapımında kullanılmış. (...) 1129 metreyi geçiyor, kıvrıla kıvrıla çıkıyorum. Ama sandığımdan daha çabuk geliyorum tepe noktasına, 1162 m ile zirve burası. Kırıcı olmadı bu tırmanış. Saat 11.16, 51,82 km, 34,9 °C, 19,3 km/sa. Biraz nefesleniyor, etrafın güzelliğine doymaya çalışıyorum. Çok keyifliydi bu ara bağlantı yolu. (...) Şimdi iniş var, saldım kendimi çayıra. Yolun baş kısmı dik, frenliyorum kısa kısa, sonra rahatlıyor rampa ve serbest bırakıyorum velespiti. Süper durum bu işte, %4 ile etrafı izleyerek inilen yol. Rüzgarın yüzünü yaladığı, kaskın delikleri arasından geçip terini kuruttuğu... Keyifle geliyorum otoyola. Bu arada bağlanmadan sağda “DiscoBar” var. Merkez dışı, gözden uzak eğlenmek için düşünülmüş olmalı. Bekleriz akşama :)) 

Sola sapıp 2 km sonra Bozkurt gelecek. Gidiş geliş yolunun ortasında Ender Dinlenme Tesisi ve Otel var. Sağdan Şehir Merkezi diye sapış, tren yolundan geçiş, çantada ses kayıt cihazını bulamama, geri dönüp yolda ararken nereden çıktığı belli olmayan bir durumdan yere düşmesi. Gariplikler oluyor gene! 

 

1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı (93 harbi) sırasında Balkanlar’dan göç eden muhacirler tarafından kurulduğu anlatılan ilçenin içinde bir tur atıp, Bozkurt Belediye Oteli’ni sorarken bisikletli iki bey ile ayaküstü tur-bisiklet-Ankaralı Osman Bey (bisikletçi) sohbetleri, otelin kaymakamlık binasının 3’üncü katında olduğunu öğrenmem-görmem şoku! Bina dökülüyor, üstelik de 3 kat. Nasıl taşınacağım, bisiklet ne olacak? Gözüm kesmiyor burasını. Halbuki sitesindeki fotolar bambaşkaydı. İptal ediyorum rezervasyonumu. Neyse sonraki ilçe Çardak fazla uzak değil, 7 km, orada kalayım diye arıyorum ama cevap vermeyince en iyisi basayım gideyim diye yola çıkıyorum. [e] 64. km/12.28/%20 harcandı-II/R: 863 m/40,6 °C/19,7 km/sa ort. Kilit taşlı bir yoldan geçerek Bozkurt’u terk ediyor, çok ısınmış havada yeniden pedallıyorum. Çardak Belediye Oteli’ni buluyor, çalışanın cebini arıyor, gelmesiyle burada da yer olmadığını öğrenmemle işler biraz ters gitmeye başlıyor. 1 km ötede petrolün üstünde de otel olduğunu söylüyor çalışan ve oraya devam ediyorum. Otoyolda çalışma var, tek şeride indirmişler, ben de alt yoldan gidiyorum, daha güvenli diye. Geldiğim benzincideki otel mi pansiyon mu, kapalı olduğunu öğrenmemle işler iyicene tersleşmeye başlıyor. Tek seçenek 20 km ötedeki Dazkırı ÖE kalıyor. Çaresiz arıyor ve yerimi ayırtıyorum Ahmet Beye. Şimdi bu sıcakta 20 km pedallamak kaldı. Tam tepemde güneş. Yol dümdüz, ara sıra hafif çıkıp iniyor ama sürekli çevirmen lazım. Üstelik bir de sert karşı rüzgar var, gitmiyor velespit. High desteğe aldım, bir an kurtulmak istiyorum içine düştüğüm durumdan. 

 

Sağımda Acıgöl Sulak Alanı, Türkiye’de bu isimle anılan göllerin en büyüğü, üstü bembeyaz. Suları çekilmiş. Çok uzaklarda kaldığı parlamasından fark ediliyor. Özelliği için; sığ ve tektonik bir göl olduğu, acı ve tuzlu olan suyunda yüksek oranlarda magnezyum ve sodyum klorürleri ve sülfatları bulunduğu, bu nedenle balık üremediği, ancak flamingo gibi acı suları seven kuşların üreme ve konaklama yeri olmasından dolayı koruma altında bulunması gerektiği yazılı. Ne var ki kuraklık ve bilinçsiz su tüketimi nedeniyle suları 1 kilometre çekilen alanlar drift tutkunlarının uğrak yeri olmuş. (...) Adı gibi acı bir hikayesi var gölün.

 

[e] 79. km/13.45/%40 harcandı-II/36,6 °C/19,8 km/sa ort. Göle paralel giden bir tren yolu var, otoyolla göl arasında. Kuvvetli karşı rüzgara rağmen hava sıcak, çok fazla sıcak oldu, piştim. Pişmek ne demek ki, kavruldum güneşin altında. Solda bir Kuyu Kebapçısı. Biraz gölge, biraz nefes, biraz soğuk içecek diye dalıyorum. Soda+ayran+su=9 TL, 15 dk. olsun dinlenmek iyi geliyor. 

 

[e] 89,5 km/14.33/%60 harcandı-II/R: 861 m/37,3 °C. 5 km kaldı, ha gayret diyerek son bir çabayla Dazkırı’ya varıyor, yol üzerinde olan ÖE’ye giriyorum. İlkin şemsiye altına geçip iki çay (1-) bir soda (2-) ile kendime gelme çabalarındayım. Her tarafımdan ateş fışkırmakta. Aynaya baktığımda kendimi tanıyamadım.

 

Burada da odanın üst katta olması canımı çok sıkıyor. Taşıyacak halim yok. Sıcaktan buharlaştım gittim. Ahmet Bey kaydımı yapıyor, 70 TL ödeniyor (oda 306). Onun da yardımıyla eşyalar taşınıyor, bisiklet girişte merdiven altına konuluyor. 


Odada yatağa atıyorum kendimi. Ayakları dik duvara. Sonra duş alıp ferahlayıp tablet mablet derken biraz kestirmece ve 7’yi geçe yemek aramaya çıkmaca. Hava halen sıcak. Pazar olduğundan lokantalar kapalı, Dazkırı yolun karşısı, açık yer yok. Geri dönüp ÖE’nin devamında yol kenarındaki Dünyam pidecisine yerleşiyor, az Ezogelin, 1 kaşarlı pide ve ayran, ikram turşu ve söğüş domatese 27 lira ödeyerek doymuş oluyorum. Tekrar yolun karşısına geçip otoyola dik gelen caddede yürüyor, bir otelden fiyat alıp (Ekiz Otel: 1x 100-/2x 160-, O.K.), meyve ve sade soda içmek, akşam için su almak, düğüne kısa bir göz atmak, odaya dönmek, kayıtları yapmak şeklinde günün sonunu getiriyorum.


Dazkırı ilçe merkezinin bugünkü sakinleri Selçuklu Oğullarının Anadolu’ya yayılmasıyla Tat Oğulları olarak Kızılırmak boylarından gelenler ve Adana tarafından gelerek yerleşen Farsa Aşiretinin mensubudurlar. Dazkırı’nın ismi o dönemler “Apa” olarak isimlendirilmiştir. Daha sonraları Bolatlı adını alan ilçe Ankara-Polatlı adıyla karıştırıldığı gerekçesiyle Dazkırı olarak değiştirilmiştir. 

Visitafyon



Dazkırı ÖE 0272-4213225

 



















Bekilli-Dazkırı

Tur tarihi: 1 Ağustos 2021

Alınan yol: 92,26 km
Ortalama hız: 20 km/sa

En yüksek hız: 62,4 km/sa
Bisiklete biniş süresi 4 sa 36 dk, dışarıda geçen süre 6 sa 55 dk
En yüksek sıcaklık 40˚C, en düşük 22 ˚C, ortalama 31,2 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1012,7 m, kaybı (iniş) 964,6 m
En düşük yükselti 678,2 m, en yüksek 1176,5 m

 

Garmin yol bilgileri Bekilli-Dazkırı

 

Relive yol bilgileri Bekilli-Dazkırı



Bekilli’den ayrılmam 7.49.

Buraları her yer bağ. Dionysos’un memleketi. 


Asfalt 2’nci sınıf, yer yer yamalar var. Trafik akışı 

bazen oluyor. Güneydoğu yönündeyim.



Süller kasabası geçiliyor.

Adıgüzel Barajı'ndaki su havzası, doğal güzellikleri ve kuş 

çeşitliliğiyle dikkat çekiyor ve 45'e yakın kuş çeşidine yaşam 

alanı oluşturuyor... Buraya gitmek lazım.




Solda tek bir minare, bu adı geçen Kayıpazarı camisine ait olmalı.



Çamlık bir bölgeden geçmekteyim. Solda bir mesire
yeri, Çal Belediyesi’ne ait, Alabalık da varmış. 


Ve geldik Çal’a.




Çal 



Çal 


Çal 





36’ncı k.de soldan sapmamla...


... trafikten kurtuluyor, küçük bir yokuştan inip nefis bir 

ovada devam ediyorum yoluma. Şimdi yalnızım.


Sağımda mısır, solumda ayçiçeği ve bağlar. Köy 

yolu, çizgisi falan yok, yamaları var.



Ağaçların üzerleri elma dolu.


Denizler gözüktü ancak yol çatal oldu. Sağ mı sol mı
şimdi? Gelen araba sağ diyor, devam ediyorum. 

Denizler 

Denizler 


Anayolu geçip karşıdan düz gideceğim.




Köy yolu, ama asfalt. Şikayet yok.


Etrafım tarım arazisi, toprak sürülmüş. Burası Baklan Ovası.


Sağım solum biçilmiş tarlalar...


... ayçiçeklerin boynu bükük, fazla 

gelişmemişler, yeterli su mu verilmemiş?



Bölgedeki ağaçların üzeri “mistletoe” ile 

kaplı. Yani ökseotu bizim dilimizde...


... Çalılar ya da ağaçlar üzerinde yarı parazit olarak 

yaşayan, meyveleri tekli ve eriksi yapıda olup yapışkan 

bir madde ile kaplı olan, her dem yeşil bir bitkidir.


Baklankuyucak ufukta gözüküyor.


Bugün de güzel bir yoldayım. Denizler diye ayrıldıktan sonra 

başlayan, ve de şimdi, Baklankuyucak sonrası gelen çam 

ormanı. Mis gibi kokuyor ortalık, keskin bir reçine kokusu var.


Kıvrıla kıvrıla çıktım. Ama sandığımdan daha çabuk 

geliyorum tepe noktasına, 1162 m ile zirve burası.



Yolun baş kısmı dikti, sonra rahatladı. Süper durum 

bu işte, %4 ile etrafı izleyerek inilen yol.





Otoyoldayım. Gidiş gelişin ortasında 

Ender Dinlenme Tesisi ve Otel var.


Bozkurt (saat 11.37)



Bozkurt Orman İşletme Şefliği



Sağdan Şehir Merkezi diye sapış, tren yolundan geçiş...




Bozkurt 

Bozkurt Belediyesi Otel & Düğün Salonu


Bozkurt’u terk ediyor, çok ısınmış havada yeniden pedallıyorum. 

Çardak (saat 12.41)



Tek seçenek 20 km ötedeki Dazkırı ÖE kalıyor. Yol dümdüz, ara 

sıra hafif çıkıp iniyor ama sürekli çevirmen lazım. Üstelik bir de 

sert karşı rüzgar var, gitmiyor velespit.


Sağımda Acıgöl Sulak Alanı, Türkiye’de bu isimle anılan göllerin
en büyüğü, üstü bembeyaz. Suları çekilmiş. Çok uzaklarda
kaldığı parlamasından fark ediliyor. 

Göle paralel giden bir tren yolu var. Kuvvetli karşı rüzgara
rağmen hava sıcak, çok fazla sıcak oldu, piştim. Pişmek
ne demek ki, kavruldum güneşin altında. 

Afyonkarahisar il sınırına giriyorum.





Dazkırı (saat 14.38)


Dazkırı ÖE 




Dazkırı ÖE 


Dünyam Pide



Dünyam Pide






































23. gün (devam) Dazkırı-Dinar - 21. gün (öncesi) Çivril-Bekilli

 

 

 

 



[bisikletle]Türkiye: Friglerin İzinde 

 

İstanbul-Mudanya-Görükle = 44 km

 

Görükle-Keles = 65 km

 

Keles-Tavşanlı = 65 km

 

Tavşanlı-Emet = 44 km

 

Emet-Simav = 44 km

 

Simav-Gediz = 50 km

 

Gediz-Çavdarhisar = 39 km

 

Çavdarhisar-Kütahya = 58 km

 

Kütahya-Bozüyük = 78 km

 

Bozüyük-İnhisar = 53 km

 

İnhisar-Eskişehir = 49 km

 

Eskişehir-Çukurca = 69 km

 

Çukurca-Afyonkarahisar = 77 km

 

Afyonkarahisar-Sandıklı = 62 km

 

Sandıklı-Banaz = 77 km

 

Banaz-Çivril = 62 km

 

Çivril-Bekilli = 36 km

 

Bekilli-Dazkırı = 92 km

 

Dazkırı-Dinar = 33 km

 

Dinar-Burdur = 60 km

 

Burdur-Ağlasun = 36 km

 

Ağlasun-Isparta = 0 km

 

Isparta-İstanbul = 0 km