6 Ağustos 2021

[bisikletle]Türkiye: Friglerin İzinde (Burdur-II)

 

4 Ağustos 2021, Çarşamba / Burdur II (25. gün)

 

İkinci günüm Burdur’da. 7’de uyandım, 8 buçukta kahvaltıya indim. ÖE’ye yakışmayan bir açık büfe. Sıradan şeyler, zayıf bir başka ifadeyle. Zaten genel anlamda ÖE’nin miadı dolmuş. 

 

10’u geçe turlamaya çıkıyorum. Bugünün programında kent merkezinde yer alan tarihi konaklar var: Piribaşlar, Çelikbaşlar, Mısırlılar, Bakibey evleri, Taş Oda ve Doğa Müzesi. 


Burdur’un eski tarihi sokaklarında yürümekteyim. Hava bu saatte bile sıcak. Gölgeleri kollayarak ilerliyorum. Navigasyon ve sorarak Taş Oda’yı bulmak zor olmuyor. Burası Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu bünyesinde halka açık olarak kahvaltı hizmetleri sunmakta. Geniş bir bahçesi, bahçe içerisinde kuyusu, çeşmesi ve iki katlı bir konaktan oluşmakta. Ahşap, taş ve kerpiç karışımı yapı 17. yüzyıl Osmanlı sivil mimari örneklerinden. Kınalı aşiretinden Emin Bey tarafından yaptırılmış. Avlusunda kahvaltı edenler var. Ben de bir soda ile nefesleniyor, ortamı yaşıyorum. Konağın üst katında Burdur Ev Yaşamı sergileniyor. Gezmek için ahşap merdivenlerinden üst kata çıkmaktayım. Evin mimarisi hakikaten övgüye değer. İnsanı rahatlatıyor. Düşünsenize eskiden bu konaklarda oturanlar tam bir keyif insanıymış. Şırıl şırıl akan çeşmeleri, bahçesi, kuyusu, misafirleri, bahçede oynayan çocukları ile. Bu düşünceler ile yan yana beş odadan oluşan konağı geziyorum. Ahşap dolaplardaki süslemeler, tavanlardaki işlemeler oldukça naif ellerden çıktığını gösteriyor. Neyse ki buradaki restorasyon temiz ve güzel yapılmış, dokuyu bozmadan. Baş oda olarak adlandırılan büyük odada camlar iki sıra halinde; üsttekiler vitrayla süslü, alttakilerin tahta kapaklarının üzerinde ise evi yapan usta ve ev sahibini öven sözler bulunuyor. Odalarda mankenler ile canlandırma yapılmış. O dönemin giysileri, kullanılan eşyalar, yöreye ait dokuları görme şansını buluyorsunuz. Ancak birçok etnografya müzesine kıyasla bu eşyalar oldukça zayıf. Çok daha zengin olanını gördüm. 

 

Ama madalyonun diğer yüzüne baktığımızda: “Burdur’da bulunan 17. yy.dan kalma tarihi Taş Oda’nın avlusunda Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi tarafından tarihi yapının dokusuna uygun olmayan briket, demir profil ve beton harcıyla ek bina yapılması tepki çekti…” şeklinde bir haberi okumak da çelişki yaratıyor.

Kültürportalı, Turizmhaberleri


Sıradaki Doğa Müzesi’ni pek bilmiyorlar. Dün de konuştuğum Mehmet Beyin haberi yoktu, bugünkü garsonun da. Belediyeyi arayıp varlığını tescil ettiriyorum. Belki de yok, ama var. Buna seviniyorum. Alınan tarifle ve yönbul desteğiyle Doğa Müzesi’ne yöneldim. Yol üzerinde Su Kulesi de olacak. Önüme Turizm Müdürlüğü çıkıyor. Çalışandan alınan kısa bilgiler, arkalarında restore edilen konağın Bakibey Evi olduğunu öğreniyorum. Burada da bahçesinde kahvaltı edenler var. Herhalde adetten olsa. Bakibey Evi restorasyon altında olduğundan içini göremiyor, dıştan fotolarını çekiyor ve devam ediyorum keşif turuna. Sokaklar ve eski konaklar beni geçmişe götürüyor. Farklı tarihli bu yapılar hem Burdur tarihine, hem de bu evlerde yaşanan hikayeleri düşünmeme neden oluyor.

 

Yol üzerinde yan yana bulunan, 19. yy.dan günümüze ulaşan Piribaşlar ve Mısırlılar evleri geliyor. İlki restore ediliyor gibi duruyor, diğeri de Yeşilay tarafından kullanılıyor. O nedenle sadece dıştan görebiliyorum. Hemen yolun diğer tarafında, Şeyh Sinan Camisinin tam karşısında, 1816 yılında Burdurlu Sadrazam Derviş Mehmet Paşa tarafından yaptırılan, ancak 1914 depreminde tamamen yıkılıp yakın zamanda yeniden inşa edilen Derviş Mehmet Paşa Kütüphanesi var. Kapısını tıklayıp girdiğimde içeride çalışan iki hanım beni görür görmez başlarına türbanlarını geçiriyorlar. Baskın yemiş gibiler. Kütüphane ve yanındaki hamamı da dıştan görebiliyor, karşısındaki 1885 tarihli (kimi yerde 1776 yazmakta) camiye girmiyor, tarif üzerine eski bir kilise olan Doğa Tarihi Müzesi’ni buluyorum.


Bu bina yaklaşık olarak 19. yüzyılın ilk yarısında yapılmış ve tarihi kaynaklara göre Burdur’da bulunduğu düşünülen Metamorfosis Kilisesi olduğu sanılmaktadır. Doğu-batı yönünde bağdadî tekniğiyle inşa edilmiş ve üç nefli kemerli bir tavana sahiptir. Ahşap olan çatısının, alaturka kiremitle örtülü olduğu bilinmektedir. Binanın iç mekânı ahşap sütunlu ve ahşap yapı tekniğiyle yapılmış iyi örnekler arasındadır. Ekim 1914 depremi nedeniyle binada hasarlar oluştuğundan yeniden elden geçirilerek tamir edilmiştir. Bina tapusunun, özel mülkiyette olduğu dönemlerde sinema olarak işletilmiş ve aynı zamanlarda batısına ek alanlar da inşa edilmiştir. Sinema işlevi dışında bina, inşaat malzemeleri deposu ve mesken olarak da kullanılmıştır. Zamanla mimari özelliğini kaybetmeye başlayan binanın iç ve dış yapısı, bakımsızlıktan yer yer yıkılmış ve harabe haline gelmiştir... denilmekte. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2000 yılında, özel mülkiyetten satın alınarak kamulaştırılıp binanın mimari özellikleri de özenle korunarak güçlendirme ve restorasyon işlemleri yapılıp müze olarak kullanılmakta. Burdur’un Kemer ilçesi Elmacık köyünde yapılan fosil kazılarında ortaya çıkan dev bir güney filine ait iskelet ile tarih öncesi canlılara ilişik kalıntılar sergilenmekte. Çok yerinde ve doğru düşünülmüş müze, doğa sevgisi ve biyolojik çeşitliliğin önemi ve korunması konusunda bilinç oluşturmak ve bu yoldan toplumun kazandığı kültürel değerleri de kuşaklar boyu aktarmak işlevini üstleniyor ve yaşamın sürdürülebilirliği açısından farkındalık oluşturmakta. Bizdeki yobazlara inatla!

KVMGM


Geri yürüyüp kafeler sokağında Gloria Jeans’e oturup bir filtre kahve ile dinleniyor, saat 1 buçuk gibi İrfan Beyin lokantasına –ÖE’nin arkasında- yöneliyorum. Eşi ve yardımcısıyla tanışıyor, bolca sohbet ediyoruz. Mermer ticaretinden dolayı Burdur’da bulunan Çinli müşterilerinin olduğunu anlatıyor. Sade kahve, erik ile karpuz ve kabak tatlısı ikram ediyor. Kabak tatlısını kirece yatırıp yaptığından çok çıtır bir lezzeti olmuş. Gerçekten nefisti tadı. Elinize sağlık. Diğer yiyecekler beni ilgilendirmediğinden denemiyorum. Çünkü ciğer :((

 

Öğle sıcağını odada dinlenerek geçirmekteyim. 6 gibi çıkıp yemek için Toros Lokantası bugünkü tercihim. Bugüne özgü biraz fazla ısmarladım o nedenle de 34 lira tutuyor yediklerim. Az az kuru ve bulgur ve kızarmış patates ile cacık ve de onların ikram barbunya-acılı ezme-Jalapeño turşu.

 

Burdur’da daha önce görmediğim yuvarlak damlı binalar var. Çivril’de de rastlamıştım. Ayriyeten aşırı olmamakla beraber bisikletli görüyorum. Gençler de var, klasik modele binenler de. Sokak aralarında dolanmaktayım. Hafiften yön de bulabiliyorum artık. Gene Uzun Çarşıya gidiyor, fotoğraflıyorum, sonra gene Gloria Jeans’de filtre kahve ve çikolata ile geleni geçeni, oturanları incelemekteyim. Memleketimden İnsan Manzaraları durumları.

 

Hava kararmaya başladı. Manolya ile yazışmalar, Gülersin ile konuşmalar ve ÖE’nin bahçesinde çay-soda ile İrfan Beyi beklemece. Ancak gecikeceğini bildirince yarın yola çıkacağımdan geç kalmak istemediğimden buluşmayı iptal ediyoruz.

 

Merak ederdim ve sanırdım ki, ama değilmiş. Yani rivayete göre “sezaryen doğum” adının Roma’nın ünlü imparatoru Jül Sezar’dan geldiği. Doktorlar normal doğumu gerçekleştirmeyi başaramamış, onu ancak annesinin karnını keserek dışarı çıkartabilmişlerdi. O yüzden adı “kesilip alınan” anlamında Caesar (*) konulmuştu. Yani Sezar... Ne var ki hiçbir klasik kaynak o dönemde böyle bir doğumdan sonra hayatta kalabilmiş bir anneyi kaydetmemiş. Sezaryen doğum sonrası hayatta kalmayı başarabilmiş anneyi kaydeden en yakın tarih MS 1500'lü yıllar. Sezar'ın annesi Aurelia Cotta ise MÖ 100'lü yıllarda yaşamış.

 

(*) Latince kesmek anlamına gelen caesare’den. 


Sezaryenin Jül Sezar veya Romalı diğer imparatorlarla bağlantılı olduğu başka dillerde de görülür. Örneğin modern Almanca, Danca, Felemenkçe, İsveççe ve Macarca’da sezaryen kelimesi sırayla ‘kaiserschnitt’, ‘kejsersnit’, ‘keizersnede’, ‘kejsarsnitt’ ve ‘császármetszé’s olarak geçer ve bu tam olarak "imparator kesimi" anlamına gelir. Almanca kaiserschnitt kelimesi aynı zamanda Japon ve Kore dillerine de aynı anlamla geçmiştir.

Vikipedi



Burdur’un eski tarihi sokaklarında yürümekteyim. Hava bu saatte 

bile sıcak. Gölgeleri kollayarak ilerliyorum. 


Navigasyon ve sorarak Taş Oda’yı bulmak zor olmuyor. Burası 

Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik 

Yüksekokulu bünyesinde halka açık olarak 

kahvaltı hizmetleri sunmakta.


Geniş bir bahçesi, bahçe içerisinde kuyusu, çeşmesi ve
iki katlı bir konaktan oluşmakta. Ahşap, taş ve kerpiç
karışımı yapı 17. yüzyıl Osmanlı sivil mimari örneklerinden.
Kınalı aşiretinden Emin Bey tarafından yaptırılmış. 

Konağın üst katında Burdur Ev Yaşamı sergileniyor. 

Konak yan yana beş odadan oluşuyor.


Baş Oda


Ahşap dolaplardaki süslemeler...


... tavanlardaki işlemeler oldukça naif ellerden çıktığını gösteriyor.




İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü arka bahçesi.


Mehmet Akif Ersoy


Bakibey Evi. Burdur



İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü. Burdur


Su Kulesi. Burdur


Piribaşlar Evi. Burdur


Sadrazam Derviş Mehmet Paşa Kütüphanesi. Burdur


Sadrazam Derviş Mehmet Paşa Kütüphanesi içi



Şeyh Sinan Camii bahçesi


Şeyh Sinan Camii. Burdur


Doğa Tarihi Müzesi. Burdur


Doğa Tarihi Müzesi girişi


Elmacık köyünde yapılan fosil kazılarında 

ortaya çıkan dev güney fili iskeleti.


Tarih öncesi canlılara ait kalıntılar.


Doğa Tarihi Müzesi içi


Yuvarlak damları bu gezimde sıkça görüyorum.


Doğru söz.


Kafelerin olduğu bulvarda insan heykelleri çokça. 



Nefis bir filtre kahveyi özlemiştim.


Eskilerden kalma bir alışkanlığa Burdur’da rastlıyorum.



İrfan Beyin muhteşem kabak tatlısı.


Toros Lokantası




Sokak aralarında dolanıyorum. Restore 

edilmiş/edilmekte olan binalar.



Aşiyan Konak / Burdur Barosu Avukat Evi 


Hükümet Caddesi. Burdur


Mete (Oğuz) Han heykeli (MÖ 244-174)






















26. gün (devamı) Burdur-Ağlasun - 24. gün (öncesi) Dinar-Burdur

 

 



 

[bisikletle]Türkiye: Friglerin İzinde 

 

İstanbul-Mudanya-Görükle = 44 km

 

Görükle-Keles = 65 km

 

Keles-Tavşanlı = 65 km

 

Tavşanlı-Emet = 44 km

 

Emet-Simav = 44 km

 

Simav-Gediz = 50 km

 

Gediz-Çavdarhisar = 39 km

 

Çavdarhisar-Kütahya = 58 km

 

Kütahya-Bozüyük = 78 km

 

Bozüyük-İnhisar = 53 km

 

İnhisar-Eskişehir = 49 km

 

Eskişehir-Çukurca = 69 km

 

Çukurca-Afyonkarahisar = 77 km

 

Afyonkarahisar-Sandıklı = 62 km

 

Sandıklı-Banaz = 77 km

 

Banaz-Çivril = 62 km

 

Çivril-Bekilli = 36 km

 

Bekilli-Dazkırı = 92 km

 

Dazkırı-Dinar = 33 km

 

Dinar-Burdur = 60 km

 

Burdur-Ağlasun = 36 km

 

Ağlasun-Isparta = 0 km

 

Isparta-İstanbul = 0 km


 





İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos (Mesudiye–Hızırşah)