30 Temmuz 2021

[bisikletle]Türkiye: Friglerin İzinde (Afyonkarahisar-Sandıklı)


28 Temmuz 2021, Çarşamba / Afyonkarahisar - Sandıklı, 62 km (18. gün)

 

Afyon DSİ’nin odası rahattı. Ne merdiven çıkmak gerekiyor, ne bisiklet sorun oldu, ne de kamu değilsin diye tutturdular. Ama akşam internet nedense çekmez oldu, o nedenle tablette bir şeyler okuyamadım, TV’yi açtım ve yerli ve milli kanallara bir göz attım. Tartışmalar Suriyeli ve Afgan mültecileri üzerineydi. Bolu Belediye Başkanının sarf ettiği sözler vs…

 

Sabah 3 buçuk gibi bir uyandım (nedense iki gündür oluyor) sonra tekrar daldım ve 6 gibi ayaklanıyorum. Eşyaların çoğunu geceden toplamıştım. Bir hatıra fotosu alıp güvenlikten çıkışım 07.16. Hiç Afyon’a girmeden direkt sağdan devam ediyorum, E Tipi Kapalı Cezaevi’nin yanından geçerek. Otobüsler burada kısa, 3 çeyrek tipinde. Afyon biter bitmez Sülün diye bir yer başladı, belediyesi de var. İçinden geçerken yolda yatan iki köpek havlayarak peşime takıldı. Fazla uzatmadılar ama sabah sabah pedala bastırdılar, heyecan yaptılar. Bir röportajda sormuşlar köpeklere, bisikletçiyi kovalamanın amacı nedir diye. Onlar da “amaç sınırlarını zorlamak, hızlarını artırmak” demişler :))

 

Önümdeki ilk ilçe Şuhut olacak sonra Sandıklı. 60 km gibi bir yolum var, kırıcı tırmanışları olmayan, bir çıkacağım sonra inişi olacak. Ne var ki yolun evsafı bozuk, yamalı. Tek şerit, asfalt aşınmış, kaba. Sürtünme çok. Güvenlik şeridi yok. Çizgi üzerinden gidiyorum. Sıfır eğim, 1009 m.deyim. Bu yol Isparta yolu da aynı zamanda. O nedenle trafiği var. Peş peşe köyler geçiliyor. Birinin adı Halımoru. İlginç değil mi?

 

10 km.de başlayan bir rampa, %8, 10’ları da görüyorum. [e] 11. km/07.52/%20 harcandı/R: 1140 m/20,5 °C/18,2 km/sa ort. Çıkmaya devam. Asfaltın aşınmış bölümleri böyle pütürsüz siyah, fena değil. Rampanın başında solda bir çimento fabrikası vardı. Bunlar da dev oluyorlar, ve kirli olduklarından bir canavar görünümdeler. 1169’a çıktık, iniyoruz çıkıyoruz şeklinde. Alt yapısı hazırlanmış, bekleyen bir yol var. Anlaşılan genişletecekler. Derken bozuk satıh bir bölüm geldi. Kalkan tozdan korunmak için soldan, tersten gidiyorum. Rüzgar atar diye ama gene de tozun içinde kaldım. Göz gözü görmüyor. Tilt bir yol; hem tırmanıyorsun, hem bozuk, hem de toz. 1257 m oldu rakım, %9’la devam ediyor rampa.

 

Tırmanış sürüyor ve 1313 metrede zirveyi buluyor, ardından başlayan inişte yolun durumu değişiyor, düzeliyor, duble oluyor, kaymak asfalt ve güvenlik şeridi olan. Keyifle etrafı izleyerek iniyorum. Belkaracaören köyü, içerlek. Ama isimler ilginç değil mi? Önceki de bu da. [e] 15. km/08.12/%40 harcandı/R: 1312 m/21,9 °C/16,3 km/sa ort. Tarlalarda harman kaldıranlar, traktörle samanları balyalayanlar, römorkların kasalarında taşınan kadın tarım işçileri... Güzel mi güzel. 1146 m.ye indim, güneybatı yönünde sıfır eğimle sürüyorum, 22 km geride kalmış. Saat 08.23, sıcaklık 21,2 °C, ortalamam 19,5 km/sa.

 

Şuhut geldi. Şehir merkezine girmiyorum. Karnımda acıkma emareleri var. Belki merkezde bulurdum ama yolu uzatmamak için soldan devam ediyorum. Ne güzel bir tesadüf, sağda poğaça-çay-kahvaltı yazan bir yer karşıma çıkıyor ki tam aradığım. Park edip dalıyorum. Hem de otlu poğaçaları var. İki tane alıp birini orada çayla götürüyorum (6,5 TL). Diğerini de yolda acıkırsam diye paket ettirip çantaya atıyorum.

 

Yol düz Isparta, sağ Sandıklı diye ayrılıyor. Biraz Şuhut içine girip fazla derinlere inmeden soldan sapıyorum. 08.54, 24 °C,1141 m, 19,6 km/sa. İlçe çıkışına kadar kilitli taş sonrası asfalt. Ama dar bir yol, tek şerit, fakat çevre güzelleşiyor. Yeşillik, kavak ağaçları, bahçeler, meyve ağaçları, elmalar yerlere sarkmış, erikler yollara dökülmüş, cevizler olgunlaşmayı bekliyor. Köylü biçtiğini topluyor. Bir traktör, arkasına taktığı aletle turlayıp duruyor tarlada.

 

Şuhut içinden geçerken bir terzi levhası görmüştüm. İlginçti yazan: “Bizim Demokrat Terzi”. Hızla geçtiğimden çekemedim. Şuhut’un Kurtuluş Savaşında önemli bir rolü var; 26 Ağustos 1922 tarihinde Büyük Taarruz ve daha önceki muharebelerde yaralanan, hastalanan Türk subay ve erleri Şuhut’a getirilmiş ve bugün kullanılmakta olan Büyük Cami’de ilk tedavileri yapılarak, iyi olanlar tekrar cepheye gönderilmiş. O nedenle bugün ilçede bir şehitlik de var.

 

Karşı yönden ara sıra geçen traktörler veya motorlar oluyor, selamlaşıyoruz. Şuhut ilçe çöplüğü de solumda. Şu çöp işini doğru dürüst çözemediler bizde. Halen küçük ilçeler uzağa götürüp atmaktalar. Üstelik 2015 tarihinde yayınlanmış Atık Yönetimi Yönetmeliği mevcutken. Ama Almanya ve İngiltere’den plastik atık ithal ettiğimizi duyduğumda tepem attı. Ülkeyi çöplüğe çevirmişler.

 

Batı yönündeyim, güneş arkamda. Halen gökte, geceden kalan yarım ay görünüyor. Bunu da; konumuna göre güneşten iyi ışık alabilirse gündüzleri de gökyüzünde rahatlıkla izlenebileceği şeklinde açıklıyorlar. Tepelerde yüksekte altı rüzgar pervanesin döndüğünü görüyorum.

 

Kafa radyomda “Garden of Love” çalıyor. İşte size, 18 Ekim 2013’de, 18. Le Grand Soufflet festivalinin bir parçası olarak, Rennes rue Saint-Georges’de, Winston McAnuff & Fixi tarafından akustik olarak yayınlanan yorumuyla....



2006'dan beri, kıdemli Jamaikalı şarkıcı ve söz yazarı Winston McAnuff (d. 1957) ve Fransız müzisyen ve yapımcı François-Xavier Bossard (diğer adıyla Fixi, d. 1974), reggae müziğini akordeon temelli Fransız tarzıyla (muset) kaynaştırarak, nadir ama muhteşem bir müzik ortaklığı kurdular.

Spellbindingmusic


Sağımda küçük bir mağara geçildi. Kavak ağaçları iki yanımda. Kuşlar cıvıl cıvıl ötmekteler. Şuhut Ovası’nın köyleri, fazla insan yok ortalıkta. Güzel kokuyor bu yol. Bölge gerçekten harika. Ovanın doğusu bir plato ile sınırlı. Batısı derin vadilerle yarılmış dik ve çıplak Kumalar dağlarıyla, güneyi ise Kocakal ve Kayrak dağı ile çevrili.

 

Buralarda görülmeye başlandı Patpatlar (*). Burdur tarafında, Firuzan’la göl çevresine gittiğimizde bayağı vardı. Bu arada fark ettim ki, Bikeroll uygulaması ile çıkarttığım rotada yanlışlık olmuş ve Afyon’dan Sandıklı’ya giden otoyolu seçmiş. Orada eğim vs. farklı. Pedalladığım yol Şuhut üzerinden gitmekte. Durum değişti. Şimdi bir tırmanış çıkıyor karşıma. Bu yol tamamen sürpriz olacak. Bakalım nelerle karşılaşacağım?

 

(*) Patpat, çıkardığı sesle kendi ismini kendine vermiş, bahçelerde sulama amacıyla kullanılan motorun bir şaseye yerleştirilmesiyle ortaya çıkmış çakma bir araç. Biraz kamyonet, biraz otomobil, biraz traktör. Plaka falan hak getire. Her işte kullanılıyor; tarlaya gidip gelmeler, taşıma işleri, düğün arabası... Ekonomik, bu işleri traktörle yapmak isteseler çok daha fazla mazot harcarlar.

 

Hafiften tırmanıyorum, %4’le. [e] 34. km/09.19/%60 harcandı/R: 1224 m/24,4 °C/19,5 km/sa ort.  Aydın köyü geçildi, şimdi Kavaklı geliyor. Bunları haritada görmüştüm. Ara sıra geçen minibüsler, traktörler, motorlar. [e] 38. km/09.33/%80 harcandı/25,4 °C/19,1 km/sa ort. Rüzgar pervanelerine doğru gidiyorum, ama daha uzaktalar. Tekke köyü geçildi. 40. km.de ikinci bataryayı takıyorum. Saat 09.39, sıcaklık 24,3 derece, ortalamam 19 km/sa ve rakım 1334 m. Meteoroloji istasyonunu gösteren bir yönlendirme geçiliyor. Bölge çok güzel, her taraf meyve ağaçlarıyla dolu. Belli ki sulak bir yer. Geldiğim köy Başören. Kimsecikler yok ortalıkta, kırlangıçlar uçuyor yolumun üstünde.

 

Hafif tırmanış hafiften ciddileşmeye başladı, dikleşiyoruz! Karşı duruş bunlar. Kıvrıla kıvrıla yükseliyorum. Yükseldikçe rüzgarın şiddeti artıyor. Döndükçe de bir yandan, bir arkadan, bir önden yön değiştiriyor. 1563 gösteriyor Garmin. %8-9-12’ler görünüyor ekranda. Saat 10.02, ısı 24,2 °C, ortalamam düştü, 17,8 km/sa. Pervanelere yaklaşıyorum. İnekler otlamakta, kimi yol kenarına inmiş beni kesmekte. Ben de onları kendi dilleri ile selamliyorum… Möööö…

 

[e] 43. km/10.07/%20 harcandı-II/R: 1609 m. Garmin’de rakım yükseliyor. Tırmanmaya devam, %11-12 ile. 16-17’yi gördüğüm yerler de var. Her şey altlarda kalmaya başladı. Sağ sol arı kovanları. Bir kişi başlarında bir şeyler yapıyor. Selamlaşıyoruz. Karayolları ekibi asfalt çalışmaları yapmakta. Batarya değiştirdiğim yerde geçen kamyondu galiba bu, stop etmiş bekliyor. Beni selamlıyor ve bravo şeklinde işaret yapıyor. Gelen araçtaki kişiye ne kadar kaldığını soruyorum; 1 km daha, sonra iniş diyor. Ekibin silindiri tıngır mıngır yukarıdan geliyor. Durup çekecek halim yok, tekrar hareket edemem. Öyle bir dikleşti ki yol. 1800’leri geçtim… Yaa daha ne kadar çıkılacak? %6’nın altına inmedi rampa, 5 kilometredir tırmanıyorum. [e] 46. km/10.23/%40 harcandı-II/R: 1812 m/24,4 °C.

 

Yılan gibi kıvrılarak yükselmekteyim. Rüzgar ise çok kuvvetli esmekte. Arkadan gelince iyi ama yan veya ön olunca ciddi yavaşlatıyor. İş anlaşıldı, Kumalar Dağı’na tırmanıyorum. Haydi hayırlısı. Sandıklı'nın doğu sınırını kaplayan, Afyonkarahisar-Sandıklı-Dinar doğrultusunda, başka bir tanımlama ile kuzey güney yönünde il topraklarını iki büyük havzaya ayırarak uzanan, 50-60 km uzunluğunda ve 30-35 km genişliğinde bir dağ kütlesidir. Göktepe 2247 m yükseltisi ile dağın en yüksek zirvesidir. Buranın önemi, Kurtuluş Savaşı’nın burada başlamış olmasıdır... denilmiş.  

Vikipedi


Ve sonunda zirveye ulaştım, 1904 m ile Çakmaktepe Geçidi (10.37/48. km/20 °C/16,5 km/sa). Rüzgar pervaneleri de neredeyse burada, az uzağımda RES var. Ama rüzgar inanılmaz bir kuvvetle esmekte. Değil bisiklete binmek, üzerinde durmak bile na:mümkün. Yatırdığım halde oynatıyor. Sürükleyecek tutmasam. Sanki hava tüneline girmiş gibiyim. Aerodinamik profilim çıkartılıyor. Hatıra fotosu çekmek bile bir sıkıntı. Ama çekmeden de gitmem. Buraya kadar çık sonra pas geç, na:mümkün! Tedirginlik içinde hızla fotolar alıp buradan inmek istiyorum. Ama Firuzan’la da bunu paylaşmam lazım. Şansıma telefon çekiyor, arıyor ve anlatıyorum durumumu. Rüzgarın sesinden konuşmak bile zar zor oluyor.

 

Ve iniş. Geldiğim gibi ineceğim ama rüzgar öylesine sert ki. Yandan estiğinde resmen beni yoldan çıkartmaya çalışıyor. Devirecek! 145 kilo ağırlık vız geliyor. Böyle bir durumu daha önce yaşamadım. Bir kere benzeri olmuştu ama bu kadar yüksekte, bu kadar kuvvetli değildi. Burası tedirgin edici. 

 

Kapanıyorum bisikletin üzerine. Küçüleyim, rüzgarın etkisini hafifleteyim diye. Kilitli pedallardan çıkardım ayakkabıları, devirirse ayaklarımı kullanabileyim. Karşıdan gelen bir minibüs, üzerime doğru. Kaçacak yer yok. Sağdan gidemiyorum, uçurum. Rüzgar bir yön değiştirirse aynen aerodinamik olurum. Yolun ortasındayım. Rüzgar da beni araca doğru itiyor. Adam da hiç yavaşlamıyor, sanki normalmiş. Frenlere asılıyorum. Balataların yanık kokusu bu kadar rüzgarın arasında burnuma gelmekte. Durduramıyorum zaten bisikleti, sadece yavaşlatıyor. Diskler ateş gibidir herhalde. 

 

Nasıl dönerek çıktımsa aynen dönerek inmekteyim. Rüzgar da bir oradan bir buradan bana çarpmakta. Tam bir macera, üstelik beklemediğim bir durum. Kışın nasıl acaba? Cevap: Sandıklı ve Şuhut ilçeleri arasında yaz döneminde ulaşımın sağlandığı Kumalar Dağı’nda, her yıl ekim ile nisan ayları arasında dağ yolu olarak bilinen yol güvenlik gerekçesiyle trafiğe kapatılıyor.

Dijitalgaste


Sonunda dik bölümler geçildi ve daha mülayim bir inişle Sandıklı’ya doğru yol alıyorum. Dutağac köyünü geçtikten 2-2,5 kilometre sonra Sandıklı’ya giriş yaptım (11.07). Ama kaptırdığımdan durup foto almıyor aynen devam ediyorum. Bir an önce bitsin bu yol.

 

ÖE şehrin diğer ucunda. Bazı yerler kazılmış, Google ile yol bulmaya çalışmaktayım. Google’un da bazen ne yaptığı belli değil. Geç reaksiyon veriyor, yanlış da gösteriyor. Neyse arka yollardan ilerlerken solda bir bisikletçi ilişiyor gözüme, Tur Bisiklet. Fotosunu çekerken sahibi de yanda oturuyormuş. sohbete başlıyoruz (**). Derken çaylar, derken diğer beyler falan, konudan konuya geçiyor güzel bir sohbet oluyor. Laf nasıl olduysa Ağlasun’a, kalacak yer bulamadığıma geliyor. Yandaki dükkandan Arif Bey oradaki bacanağının telefonunu veriyor. Size yer bulur merak etmeyin. İşte bu süper oldu. Belediyeyi bile aramıştım, apart bulamamışlar, oradaki Ağlasun Lodge’u önermişlerdi. Ama orası hafta içi bile 195-TL. Beni aşar. Öğle vakti olduğundan yemeğe davet ediyorlar ama ben şu ÖE’ye varayım da bir rahatlayayım diye dahil olmuyorum. Herhalde 45 dakika kadar kalmışımdır yanlarında. Veda ediyor ve merkezin 1,5 km dışındaki ÖE’ye sokak aralarından giderek ulaşıyor, otoparkından bahçesine giriyor, ayrılmış odamın ödemesini yapıyor (90- O.K.) ve 306 no’ya eşyaları çıkarıyorum. Bereket asansör var. Resepsiyonist İbrahim Bey de bisikletin içeriye alınmasına itiraz etmiyor ve lobide bir köşeye yerleşiyor.


(**) Tayfun Bey, babamın yanında 15 yıl çıraklık yaptıktan sonra 2017 Haziran’ında açtığını anlatıyor. Teknik destek, yedek parça gibi hizmete ihtiyaç olunursa Sandıklı’da güvenilir bir adres > 0544-768 0008 Tayfun İlhan.

 

Oda fena değil. 3 yataklı olduğundan geniş. Banyo biraz dandik. Duş vs. sonrası biraz internetinden faydalanma ve 4 buçuk gibi merkeze yürümece. El ettiğim kimse durmayınca hafif de yokuş aşağı olduğundan sıkıntı vermiyor yürümek. Bakalım Frigyalılar döneminde kurulduğuna inanılan Sandıklı nasıl bir yer?

 

Burası da tüm Anadolu toprağı gibi tarih içinde el değiştirmiş. Bunlardan bazıları: Hitit-Frig-Bizans-Selçuklu-Beylikler-Osmanlı-Yunan işgal ve TC. 


Bazı camileri (1379 tarihli Ulucami, 1934 tarihli Yeni Cami, 1325 tarihli Hamamönü Camii, 1855 tarihli Hevâî Camii) dıştan fotoluyor (içlerine girmeye üşendim açıkçası), Merkez Lokantası’nda az az kuru+pilav ve de ayran, onlardan ikram yeşillik ile 16,50 liraya doyuyor, daha sonra foto çekerek sokak aralarında dolanmaktayım. Burada bayağı gurbetçi var; A, B, F plakalı araçlar çokça ortalıkta. Oradan gelenler kendi aralarında yabancı dil konuşuyorlar, anlamasınlar diye mi? Acaba orada kendi aralarında nece konuşurlar? 

 

A101’den alınan çikolata ile ağzımı tatlandırıyor, açık hava kahvede içilen çay ve soda eşliğinde etrafı kesiyor -bu arada saat 18.30 olmuş-, bir Oyuncak Müzesi (***) varmış, saati geçtiğinden kapanmış-üzüldüm, onu göremiyor, çarşıda kumaşçılar, sobacılar, elektronikçiler, terziler... arasında dolaşıyorum. Burası da sucuk memleketi. Her yerde asılı. (...) Biraz daha dolanıp üzüm alıp yürümek yerine taksiye binip ÖE’ye geri dönüyorum (15-).

 

(***) Oyuncak Müzesi; 1970’li yıllara kadar kadınların belirli günlerde toplanıp çamaşır yıkadıkları, çamaşırlar sonrasında kapılarını kapatarak çocuklarını yıkadıkları, bu arada yapılan sohbetler ve dedikodular, söylenen türküler ve maniler, anlatılan masallar ve fıkralarla, kazan ateşinin közünde pişirilen kumpir veya alacaş (soğan, biber domates, maydanoz ile pişirilen yöresel mercimek yemeği) ile karın doyurmalarla tam bir sosyalleşme ortamı sunan günümüze kadar gelen Sandıklı’daki 7 çamaşırhaneden biri olan Hacı Osman Çamaşırlığı’nın Sandıklı Kültür Varlıklarını Koruma ve Yaşatma Derneği öncülüğünde, Sandıklı Belediyesi’nin de katkılarıyla hazırlanan proje kapsamında restore edilmesiyle açıldı. Müzede Cumhuriyet döneminden günümüze çoğunlukla ahşaptan yapılmış 150 oyuncak ile restorasyon çalışmaları kapsamında düzenlenen eskiden kadınların çamaşır yıkarken kullandığı 4 ocak ve 4 kazan ile çamaşır yıkanan 100 yıllık el oyması andezit çamaşır taşlıkları ve su kuyusu da sergilenmektedir.

Visitafyon 


Bisikletin ön disklerini söküp kontrol ediyor, halen tam aşınmamış olduğunu görünce değiştirmekten vaz geçiyor, bahçede içilen çay (2-) sonrası odada kayıtları-notları iPad’e aktarıyorum. Bu sırada arkadaşım Ahmet arıyor ve -rüzgar macerasını merak etmiş- sağ salim vardığımı duyuruyorum.

 

Nereden gelmiş ilçenin ismi ki? Cevap: Mahalli ve tarihi tetkiklere göre Sandıklı isminin verilmesinde bazı rivayetler vardır. Birincisi ilçenin coğrafi durumu nedeniyle düz bir ovada, etrafı dağlarla çevrili ve kısmen çukur bir sahada kurulmuş olduğundan, bu durumun sandık manzarası göstermesinden dolayı “Sandıklı” denildiği yolundadır. İkincisi ise Hititler Sandıklı’ya “Samuka” adını vermişlerdi. O dilde bu kelimenin anlamı Sanduk imiş. Sonradan İyonların istilasına uğramış olan Samuka, Mukaddes Sandık anlamına gelen “Apamiyakivatos” ismini almış. Üçüncü rivayette ise Sandıklı, Selçuklu komutanlarında Emir Sanduk Bey tarafından 1072 yılında fethedildiği için Emir Sanduk’tan dolayı Sandıklı denilmiştir.

Sandıklıbelediyesi


Sandıklı ÖE  0272-5125035

 















Afyonkarahisar-Sandıklı

Tur tarihi: 28 Temmuz 2021

Alınan yol: 62,78 km
Ortalama hız: 18,2 km/sa

En yüksek hız: 57,3 km/sa
Bisiklete biniş süresi 3 sa 27 dk, dışarıda geçen süre 5 sa 41 dk
En yüksek sıcaklık 32˚C, en düşük 19 ˚C, ortalama 23 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1245,4 m, kaybı (iniş) 1165 m
En düşük yükselti 1002,8 m, en yüksek 1898,1 m

 

Garmin yol bilgileri Afyonkarahisar-Sandıklı

 

Relive yol bilgileri Afyonkarahisar-Sandıklı



Bir hatıra fotosu alıp güvenlikten çıkışım 7.16. 

Afyonkarahisar DSİ Misafirhanesi.


Hiç Afyon’a girmeden direkt sağdan devam ediyorum,
E Tipi Kapalı Cezaevi’nin yanından geçerek. 




Afyon biter bitmez Sülün diye bir yer başladı, belediyesi de var. 

Yolun evsafı bozuk, yaYolun evsafı bozuk, yamalı. Tek 

şerit, asfalt aşınmış, kaba. Sürtünme çok.


Bir de böyle yanınızdan devler geçince tedirgin edici oluyor.




10 km.de gözüken bir rampa.


Solda bir çimento fabrikası. Bunlar da dev 

oluyorlar, ve kirli olduklarından bir canavar görünümdeler.


Yol çalışması yapılmakta. Anlaşılan genişletecekler.


Zirve sonrası yolun durumu değişiyor, düzeliyor, duble 

oluyor, kaymak asfalt ve güvenlik şeridi olan. 


Güneybatı yönünde sıfır eğimle sürüyorum.




Şuhut geldi. Şehir merkezine girmiyorum. Karnımda
acıkma emareleri var. Belki merkezde bulurdum ama
yolu uzatmamak için soldan devam ediyorum. 

Ne güzel bir tesadüf, poğaça-çay-kahvaltı yazan bir yer karşıma 

çıkıyor ki tam aradığım. İki tane alıp birini orada çayla götürüyorum. 

Diğerini yolda acıkırsam diye paket ettirip çantaya atıyorum.


Yol düz Isparta, sağ Sandıklı diye ayrılıyor. Biraz Şuhut içine 

girip fazla derinlere inmeden soldan sapıyorum.





İlçe çıkışına kadar kilitli taş sonrası asfalt. 


Ama dar bir yol, tek şerit, fakat çevre güzelleşiyor...


... derken Şuhut ilçe çöplüğü de geliveriyor. Şu çöp işini 

doğru dürüst çözemediler bizde. Halen küçük 

ilçeler uzağa götürüp atmaktalar.


Şuhut Ovası’nın köyleri, fazla insan
yok ortalıkta. Güzel kokuyor bu yol. 

Bölge gerçekten çok güzel. Ovanın doğusu bir plato ile 

sınırlı. Batısı derin vadilerle yarılmış dik ve çıplak Kumalar 

dağlarıyla, güneyi ise Kocakal ve Kayrak dağı ile çevrili.


Sağımda küçük bir mağara geçildi. Kavak ağaçları 

iki yanımda. Kuşlar cıvıl cıvıl ötmekteler.



Buralarda görülmeye başlandı Patpatlar. Burdur tarafında, 

Firuzan’la göl çevresine gittiğimizde bayağı vardı.



İlkin Aydın köyüne geliyorum.




Düğün Evi Cenaze Evi Olmasın Diye, Silahlı Eğlenceye Hayır!


Hafiften tırmanıyorum.


Rüzgar pervanelerine doğru gidiyorum, ama daha uzaktalar.



Hafif tırmanış hafiften ciddileşmeye başladı, dikleşiyoruz! 

Herhalde ilk defa bisikletli görüyor. O da şaşırıyor :))


Kıvrıla kıvrıla yükseliyorum. Yükseldikçe rüzgarın şiddeti
artıyor. Döndükçe de bir yandan, bir arkadan,
bir önden yön değiştiriyor. 

Pervanelere yaklaşıyorum. 

Yılan gibi kıvrılarak yükselmekteyim. Rüzgar ise çok
kuvvetli esmekte. Arkadan gelince iyi ama yan
veya ön olunca ciddi yavaşlatıyor. 

İş anlaşıldı, Kumalar Dağı’na tırmanıyorum.

Çakmaktepe Geçidi (1904 m)


Zirvede yaşadıklarım, esen kuvvetli rüzgar, inişte zor 

kontrol edilen bisiklet... oldukça heyecanlı bir bölümden sonra 

daha sakin bir şekilde Sandıklı’ya doğru yol alıyorum.


Doğudan Kumalar, güneyden Akkuyu, güneybatıdan Akdağ ve 

kuzeybatıdan Kirseli Dağı ile çevrilmiş olan ve üzerinde Sandıklı 

ilçesinin kurulmuş olduğu Sandıklı Ovası, kuzeyindeki Büyük 

Sincanlı ovaları gibi tektonik kökenli bir ovadır.



Sandıklı’ya gelmiş oldum (saat 11.07).


Sandıklı


Tur Bisiklet. Sandıklı


Sandıklı ÖE

Sandıklı ÖE


Sandıklı’nın sokaklarından merkeze doğru yürüyorum.


Çavuş Camii, Sandıklı 

Çavuş Camii çeşmesi



Çavuş Camii önündeki Avcılar Kulübü aracı. “İnsanın kaplan 

öldürmesine spor, kaplanın insan öldürmesine 

canavarlık diyoruz.” (George Bernard Shaw)


Ulucami (1379), Sandıklı


Foto çekerek sokak aralarında...


... çarşıda kumaşçılar, sobacılar, elektronikçiler, 

terziler... arasında dolaşıyorum.


Yeni Cami (1934), Sandıklı


Hamamönü Camii (1325), Sandıklı



İlçelerin, hatta illerin saat kulelerine 

bayılıyorum. Eski veya yeni fark etmiyor.


Sandıklı Belediyesi


Merkez Lokantası


Sadece ana caddelerini değil...


... Sandıklı’nın arka sokaklarını da geziyorum.



Hevâî Camii (1855), Sandıklı


Hevâî Camii


Hevâî Camii çeşmesi



Hevâî Camii içi


Kabaklardan yapılmış aydınlatma elemanları.


Ecnebi müşterisi çok herhalde :))


Oyuncak Müzesi saati geçtiğinden kapanmış.




























































































19. gün (devamı) Sandıklı-Banaz - 17. gün (öncesi) Afyonkarahisar II

 

 

 




[bisikletle]Türkiye: Friglerin İzinde 

 

İstanbul-Mudanya-Görükle = 44 km

 

Görükle-Keles = 65 km

 

Keles-Tavşanlı = 65 km

 

Tavşanlı-Emet = 44 km

 

Emet-Simav = 44 km

 

Simav-Gediz = 50 km

 

Gediz-Çavdarhisar = 39 km

 

Çavdarhisar-Kütahya = 58 km

 

Kütahya-Bozüyük = 78 km

 

Bozüyük-İnhisar = 53 km

 

İnhisar-Eskişehir = 49 km

 

Eskişehir-Çukurca = 69 km

 

Çukurca-Afyonkarahisar = 77 km

 

Afyonkarahisar-Sandıklı = 62 km

 

Sandıklı-Banaz = 77 km

 

Banaz-Çivril = 62 km

 

Çivril-Bekilli = 36 km

 

Bekilli-Dazkırı = 92 km

 

Dazkırı-Dinar = 33 km

 

Dinar-Burdur = 60 km

 

Burdur-Ağlasun = 36 km

 

Ağlasun-Isparta = 0 km

 

Isparta-İstanbul = 0 km


 

 

 



İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı (Kale-Pütürge)