21 Mayıs 2017, Pazar / Afşin – Elbistan, 45
km (15. gün)
Bu sabah
uyanmam daha geç oldu. Herhalde sessizlik ve perdelerin kapalı oluşundan. Fakat
Elbistan çok uzakta olmadığından acele etmiyorum.
Kahvaltı
salonu bir üst kata. 8 buçuk gibi çıkıp açık(ımsı) büfeden kendime bir tabak
hazırlıyorum. Sonrasında başkaları da geliyor. Pazar olmasından dolayı herhalde
kalanlar da (sanırım daimi kalıcı bunlar) bugün ağırdan alıyorlar. Dikkatimi
çekiyor, nedense giren günaydın demiyor. Sanki salonda kimsecikler yok!
Dün, akşam görevlisi
bey yakındaki Yedi Uyurlar (Eshab-ı Kehf) denilen yerden söz etmişti. Bugün de
yolum kısa bari orayı da görüp gideyim diyorum. Çaycı Yakup Bey bana yardımcı
oluyor, bisikleti yüklerken laflıyoruz. Bu Eshab-ı Kehf bayağı rampadır diyor.
Nasıl çıkacaksın, merak ediyor. Beni destekleyenler var diyorum ve bisikletin
özelliklerini anlatmaya başlıyorum. Hayran kalıyor.
9.30. Otogarın
önünden devam ediyorum. Eshab-ı Kehf için 5 km diyor. Yol durumu pek parlak
değil, asfalt ama yama-çatlak-dalga falan. Bir de kaldırım çalışması var.
Anlaşılan belediye yolunu düzeltmek istiyor. Bir başka kısa bölümde mıcır
dökülmüş, kenarından sıyırarak geçiyorum.
Ve tırmanış
başlıyor. Sıkıymış ama. Fakat destekçilerim hemen yardıma koşuyorlar, beni
yalnız bırakmıyorlar. %15 bile vardı. High kullandığım bölümler oldu. Genelde
Normal’le çıktım.
Ashâb-ı Kehf ya
da Yedi Uyurlar, dünyanın değişik kültürlerinde izlerine rastlanan
halkını terk eden bir topluluğun hikâyesidir. Bütün versiyonların ortak yanını,
halkından yüz çeviren ve onları terk eden bir grup oluşturmaktadır. Bu
hikâyelerin en eski örneği Mahabharata destanındadır (17. kitap olan
Mahaprasthanika Parva'da geçmektedir). Destanda anlatıldığına göre, yedi kişi,
peşlerinde bir köpek olduğu hâlde riyâzet için krallığa ve dünyâya yüz
çevirirler. Hristiyanlığın ilk devirlerinde önemli bir hikâye olan Yedi
Uyurlar daha sonra Hristiyan dünyâsında önemini yitirdi (Roma Katolik Kilisesi
olayı insanları etkilemeye yönelik bir romantizm olarak itibarsızlaştırdı).
İslâm'da ise Ashab-ı Kehf (Mağara Yârânı) adıyla Kehf sûresinde kıssası
zikredilmekte ve İslâm kültüründe önemli bir yer tutmaya devâm etmektedir.
Hristiyanlıkta yedi kişi olarak tasvir edilmektedirler, bu yüzden de Yedi
Uyurlar olarak bilinirler.
Hikâyede sözü edilen altı genç insan,
hükümdara olan yakınlıkları ile bilinirler. Bu gençlerin isimleri Yemliha,
Mekselina, Mislina, Mernuş, Debernuş ve Sazenuş’tur. Hükümdar putperesttir ve
herkesin putperest olmasını istemektedir. Altı genç ise tek Tanrıya
inanmaktadır. Bunu öğrenen hükümdar gençleri yanına çağırır ve inandıkları
dinden vazgeçmelerini ister ama gençler bu çağrıya kulak asmaz ve hükümdarı
kendi dinlerine davet ederler. Bunun üzerine hükümdar gençlere zaman tanır.
Gençler en doğrusunun hükümdardan uzaklaşmak olduğunu düşünür ve saraydan
ayrılırlar. Şehre yakın bir dağ yönüne giden gençler yolda bir çobanla
karşılaşırlar. Çobanın bir de köpeği vardır, adı da Kıtmir’dir. Çoban gençlere
bir mağara gösterir ve gençler bu mağaraya sığınırlar. Çoban da köpeğiyle
birlikte mağarada gençlerin yanında kalır. Gençler burada dua eder ve merhamet
dilerler.
Gençlerin kaçtığını öğrenen hükümdar,
gençlerin saklandıkları mağarayı bulur ve mağaranın girişini gençler oradan
çıkamasınlar diye ördürür. İnanca göre gençler ölmez ve yüzyıllar süren bir
uykuya dalarlar.
Gençler yüzyıllar sonra uyanır. Zamanın farkında değillerdir. Gençlerden Yemliha, şehre gidip yiyecek alacaktır ama hükümdara yakalanmamak için kılık değiştirir. Şehre ulaştığında şehri çok değişmiş bulan Yemliha, bir şeyler almak için para çıkarır. Oysa para yüzyıllar öncesine aittir. Bu durumdan şüphelenen satıcı Yemliha’yı yeni hükümdara götürür. Yeni hükümdarda Yemliha ve arkadaşlarıyla aynı dine mensuptur. Bu nedenle Yemliha’yı bırakır. Arkadaşlarının yanına dönen Yemliha durumu arkadaşlarına anlatır. Bu olaydan sonra mağarada kayboldukları ya da yeniden uykuya daldıkları söylenir.
Gençler yüzyıllar sonra uyanır. Zamanın farkında değillerdir. Gençlerden Yemliha, şehre gidip yiyecek alacaktır ama hükümdara yakalanmamak için kılık değiştirir. Şehre ulaştığında şehri çok değişmiş bulan Yemliha, bir şeyler almak için para çıkarır. Oysa para yüzyıllar öncesine aittir. Bu durumdan şüphelenen satıcı Yemliha’yı yeni hükümdara götürür. Yeni hükümdarda Yemliha ve arkadaşlarıyla aynı dine mensuptur. Bu nedenle Yemliha’yı bırakır. Arkadaşlarının yanına dönen Yemliha durumu arkadaşlarına anlatır. Bu olaydan sonra mağarada kayboldukları ya da yeniden uykuya daldıkları söylenir.
Ashab-ı
Kehf mağaraları dünyanın değişik ülkelerinde kendilerine mal edilen makam ve
anlamları ile farklı dinlerden insanların inandığı ve ziyaret ettiği önemli
inanç merkezleri haline gelmiş. Dünyada bu mağaraların kendi sınırları
içinde olduğunu iddia eden (İspanya, Cezayir, Mısır, Ürdün, Suriye,
Afganistan,
Doğu Türkistan) 33 kentin dördü Türkiye'de; Afşin, Selçuk
(Efes), Lice ve Tarsus.
Bunlardan hangisinin onların mağarası olduğu konusunda İslami ilim dünyasında da
bir fikir birliği yok.
Ashâb-ı Kehf'in yaşadığı şehir, bir rivâyete
göre, adı önceleri Efesos olan Tarsus'tu. Adı geçen Tarsus'un, günümüzde
Türkiye'nin Mersin ilinin ilçesi olan Tarsus olduğu konusunda
genel bir kabûl vardır. Ancak,
Kahramanmaraş ilinin bir ilçesi
olan Afşin kentinin halkı, Ashab-ı Kehf'in yaşadığı şehrin Afşin
olduğunu savunurlar. Bunun bir sebebi, şehrin adının eskiden Efesos (veyâ
Efsus) olmasıdır. Türkiye'deki Müslümanlar nezdinde mağaranın yeri hakkındaki
tartışma daha çok Afşin ve Tarsus ilçeleri arasında olmaktadır. Ashab-ı Kehf
mağarasının Afşin'de olduğunu kanıtlamak için Afşin Eshâb-ı Kehf Derneği, bilim
adamlarından oluşan bir heyete rapor hazırlattı ve bunu yerel mahkemede
açtıkları keşif davası ile karara bağlattı. Tarsuslular da, Tarsus şehrine iki
saat uzaklıktaki Bencilüs (veya Encilüs) denilen dağdaki mağarayı tefsirler,
tarihi kaynaklar ve arşiv belgelerine dayanarak Ashâb-ı Kehf Mağarası olarak
göstermektedir.
Diyarbakır Lice’de bulunan mağaranınsa son
yıllarda yapılan çalışmalarla akademisyenler tarafından gerçek Ashab-ı Kehf
olduğu yönünde açıklamalar yapılmıştır. Bunun nedeniyse Kuranda tarif edilen
mağaraya birebir benzemesidir. Özellikle güneş ışığının mağaraya yansıma açısı
tıpatıp Kuran’daki tarife uymaktadır.
Güzel bir
mekan, restorasyon görmüş ama. “Ashab/Eshab” Arapça bir sözcük, “Sahip”
sözcüğünün çoğulu. Eshab; yaranlar, arkadaşlar, dostlar anlamında. Kehf ise
mağara demek. Dolayısıyla “Mağara Arkadaşları” anlamına geliyormuş. Sabah sabah
benim dışımda da gelenler olmuş. Güzelce dolaşıyorum. Afşin buradan kuş bakışı
seyrediliyor. Yarım saatimi geçirdikten sonra hızla iniyorum.
Dünden
yolumu öğrenmiştim. Şaşırmadan Elbistan yolundayım. Afşin çıkışı sanayi kesimi
ve meslek okulu içinde veya yakınında Elit Pansiyon var. Trafik polisleri
kontrol hazırlığındalar. Karşılıklı iyi dileklerde bulunuyoruz. 10,9 km’de de
ilk %20’yi kullanmış oldum.
Bugün hava
güzel, güneşli. İçime mutluluk geliyor. Neydi o son 3 gün, sürekli yağmur
kaygısı, kara bulutlar, geldi gelecek...
Afşin’den
bir inişle ayrılıp Maraş’tan gelen yola bağlandım. Tek şerit, biraz araçlara
yakınım. Bazıları da yakın olmayı seviyorlar herhalde.
Yol düz,
sıkıntısız ilerliyorum. Uzaktaki dağların zirvelerinde halen karlar var. Ne
muhteşem duruyorlar, etrafımız onlarla çevrili. Kabaağaç Çayı’nı geçmekteyim.
Üzerinde kapaklar var, demek su tutuyorlar burada.
Bir soda
molası, Lukoil’de. Vatandaşlarla yapılan sohbet, biraz espri ile karışık. Sonra
zaten Elbistan geliyor. Ancak şehre giriş için daha 5 km gitmek gerekiyor.
(41,5 km/12.20/%40 tükendi).
ÖE’nin
yerini öğrendikten sonra daha erken olduğundan şehirde biraz bisikletle
turluyorum. Güzel bir yere benziyor Elbistan, Ceyhan Nehri ortasından geçmekte.
Kıyısına masalar, oturma yerleri, kafeler serpiştirilmiş... Ve %62 ile E demiş.
1563 tarihli Elbistan haritası binlerce yıl
öncesine baktığımızda, Anadolu’yu Güney’e oradan da Arabistan’a bağlayan en
kısa yolun Elbistan’dan geçtiğini görürüz. Bu yol, aynı zamanda Elbistan
Bölgesi’ne girerken ve çıkarken dar boğazları ve geçitleri takip etmek zorunda
olduğundan, geçenler için fazla güvenli de değildir. Çünkü bu geçitlere ve
vadilere sahip olan güçler, geçenlere istediği kötülüğü yapabilme fırsatını,
hücumda üstünlük ve tuzağa düşürüp imha etme imkânını yakalamış olurdu.
Ayrıca Elbistan, üç büyük nehir ve onların
birçok kolları ile sulanan geniş ve Türkiye’nin 4. büyük ovasının içindedir.
Etrafı dağlarla çevrilidir ki, bu yüzden alınacak tedbirlerle güvenliği
sağlanmış bir şehir haline gelebilirdi.
Bu sebepler yüzünden, tarih boyunca birçok
ülkeler, komutanlar, bey ya da hükümdarlar buraya sahip olmak istemişler; bu
uğurda, sayısız savaş ve baskın yapmaktan kaçınmamışlardır. Dolayısıyla
Elbistan’ın bir türlü belini doğrultmasına fırsat vermemişlerdir. Sekiz, on bin
yıllık tarihe sahip olmasına rağmen, ayaktaki eserler incelendiğinde sanki
üç-beş yüz yıllık bir şehir görünümünde kalmıştır. Tüm ovasında tarih boyunca
kurulmuş sayısız site devletlerinden ve büyük medeniyetlerden de çok az sayıda
eser ayakta kalabilmiştir.
Birçok medeniyetlere yataklık etmiştir
Elbistan. Hititler en uzun zaman yerleşik kalanların başında gelmektedir.
Binboğa dağlarından bol miktarda gümüş madeni çıkardıkları ve bunlarla
kap-kacak yaptıkları bilinmektedir. Sonra Akadlar, Sümerler, Asurîler, (kısa
dönem) İranlılar, Makedonyalılar (Elbistan ovasındaki eski eserlerin çoğu
Makedonlara aittir) hâkim olmuşlardır. Sonra, bir ara Ermeni Selefkiyan devleti
kurulmuş ve Romalıların egemenliğine girmiş, daha sonra da sırayla Bizanslılar,
Selçuklular, Beylikler ve Osmanlılar tarafından sahip olunan ve hep stratejik
önemi yüksek bir şehir olarak kendini göstermiştir.
ÖE’de
ayrılan oda yerine bir başka odaya geçiyorum. Diğeri daha temizlenmediğinden. 3
yataklı bir oda. Ama yıpranmış fazlasıyla. Oda kapatmaca 33-TL oluyor. Duş,
biraz dinlenmece ve sonra hem karın doyurmak hem de dolanmak üzere çıkıyorum.
Resepsiyondaki genç Ömer Bey bana pazar günü sulu yemeği bulabileceğim bir
lokanta (Altınşiş) tarif ediyor. Kuruda bile et var, mercimek çorbasında da
kemik suyu. Ne kaldı geriye, az pilav+cacık=6-, ancak yanına, burada adettenmiş
çoban salata+acılı ezme+kuru soğan+acı biber ikramları oluyor. Hatta ayran bile
burada ikram edilirmiş (sonradan öğreniyorum).
Ulu Camii’yi
geziyorum, sokaklarında fotoğraf çekiyorum, yakında kurulu olan sebze-meyve
pazarını geziyorum. Görünüşlerine bakılırsa yerli ürünler, öyle gösterişli değiller
ama bu bölgenin olmalı, veya çok yakınların.
Ulu Camii (Cami-i Kebir). II.
Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Elbistan valisi olan Mübarezeddin Çavlı
tarafından inşa ettirilmiştir. Ancak zamanla çeşitli nedenlerden dolayı tahrip
olan caminin yerine daha sonra Dulkadirlilerin son beyi Şehsüvar Bey tarafından
şimdiki camii inşa edilmiştir. Ancak caminin kitabesi yeni yapılan caminin taç
kapısında (portalında) muhafaza edilmiştir. Selçuklar tarafından inşa edilen
Ulu Camii’nin 1507’de şehri işgal eden Safevi Türk devleti Hükümdarı Şah İsmail
tarafından yıkıldığı söylenmektedir. Bu iki minareli olan Camii’nin diğer
minaresinin nasıl yıkıldığı tam olarak bilinmemektedir.
Belediye
Evi’nde, Ceyhan kıyısında kahve içiyorum, eş dostla telefonda konuşuyorum. Kemal
arıyor, Ömer arıyor, yolculuğu merak etmişler.
Ceyhan,
Türkiye'nin en önemli akarsularından birisidir. Çukurova'nın iki ana hayat
kaynağından birisidir (diğeri Seyhan Nehri'dir). Uzunluğu 509 km’dir.
Elbistan'ın 3 km güneydoğusunda,
Pınarbaşı Mevkii'nden doğan ve Elbistan'ın ortasından geçen Ceyhan Irmağı şehrin can
damarıdır. Akdeniz Bölgesi'nin en büyük akarsularındandır. Çukurova'da
geniş bir delta oluşturarak Akdeniz'de İskenderun Körfezi'ne
dökülür. Ceyhan vadisi barajlar için son derece elverişli olması nedeniyle
üzerinde birçok baraj kurulmuştur.
Akşam
FB’nin basket maçı var, şimdi ona gidiyorum.
Afşin - Elbistan
Tur tarihi:
21 Mayıs 2017
Kat edilen
mesafe: 45,39 km.
Ortalama
hız: 16,6 km/sa.
Bisiklete
biniş süresi 2 sa. 44 dk., dışarıda geçen süre 3 sa. 20 dk.
En yüksek
sıcaklık 28 ˚C, en düşük 16 ˚C, ortalama 22,7 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 376 m, kaybı (iniş) 449 m.
En düşük
irtifa 1117 m., en yüksek 1456 m.
Garmin yol
bilgisi Afşin-Elbistan
Elbistan ÖE
0344-4153025
Yedi Uyurlar’a tırmanılıyor
|
Eshab-ı Kehf
|
Ufukta Elbistan
|
Bugün hava güzel, güneşli, içime mutluluk geliyor
|
Kabaağaç Çayı’nı geçmekteyim
|
Elbistan |
Ulu Camii
|
Ceyhan
|
Altınşiş Lokantası
|
Ulu Camii
|
Ulu Camii içi
|
Ceyhan
|
Devlet
kapısındaki işlerin hallolacak |
Ceyhan
|
Kalabalık bir
ortamda bulunacaksın; düğün mü desem, cenaze mi desem |
Yazım
hatası
|
16. gün (devamı)
Elbistan–Nurhak - 14. gün (öncesi) Sarız-Afşin
[bisikletle]Türkiye: Hititlerin İzinde
Kırıkkale-Sungurlu = 96,77 km
Sungurlu-Alaca = 51,37 km
Alaca-Boğazkale = 49,23 km
Boğazkale-Yozgat = 45,08 km
Yozgat-Sorgun = 38,20 km
Sorgun-Sarıkaya = 49,84 km
Sarıkaya-Boğazlıyan = 64,78 km
Boğazlıyan-Kayseri = 83,59 km
Kayseri-Bünyan = 48,46 km
Bünyan-Pınarbaşı = 62 km
Pınarbaşı-Sarız = 38,17 km
Sarız-Afşin = 71,15 km
Afşin-Elbistan = 45,39 km
Elbistan-Nurhak = 42,64 km
Nurhak-Doğanşehir = 58,78 km
Doğanşehir-Malatya = 55,51 km
Malatya-Kale = 46,47 km
Kale-Sivrice = 66,38 km
Sivrice-Elazığ = 32,60 km
Elazığ-Tunceli = 78,63 km
İlginizi
çekebilir [bisikletle]Türkiye: İstanbul–Edirne–Gelibolu–Bandırma (2)