10 Mayıs 2017, Çarşamba / Alaca – Boğazkale,
49 km (4. gün)
ÖE
deposunda 7 gibi uyandım. 8’i az geçe karşıdaki fırından 2 poğaça alıp yola
çıkmam 8.20. Hava kapalı, rüzgar var. Önce Adidas ceketi giymiştim ama sıcak
gelince gene ince yeleğe döndüm. Ancak bacaklarıma ısıtıcıları geçirdim. İyi
geldi. Gerçi hareket edip de rüzgar çarpınca üstüm serinledi ama terlemekten
daha iyi. Üşüyünce biraz daha kuvvetli basar, ısınırsın.
Peki
kimlerdir Hititler? (4)
Hitit Dini, Hitit Uygarlığı’nın kurulu olduğu coğrafyadan ve
etrafındaki diğer uygarlıklardan etkilenerek şekillenmiştir. Kuruluşlarından
itibaren birçok tanrıyı benimsemiş olan Hititler, ilk dönemlerinde Hatti-Avrupa
tanrıları benimsemiş, daha sonra bu tanrılara Mezopotamya tanrıları da
eklenmiştir. Su Tanrısı, Güneş Tanrısı, Ay Tanrısı gibi tanrılar Hitit
inancında yer almıştır.
Hititler
tanrılarını insan gibi görmüş, onlara insani özellikler yüklemiştir. Tanrılarını
insan gibi gördüklerinden dolayı, tapınaklarına özel bir önem verirlerdi.
Dinsel merkez oldukları kadar, ekonomik merkezler olarak da kullanılan
tapınaklarda hediyeler, bağışlar ve tahıllar da saklanmıştır.
Hitit dinindeki en
önemli tanrı, sembolü boğa olan Gök Tanrı’ydı. Tanrı kadar tanrıçaya da önem
veren Hititler’de Arinna Güneş Tanrısı’ydı. Yerel tanrıları da olan
Hititlerin, hayvan biçiminde tanrıları da vardı. Doğanın şekillendirdiği bir
yaşam biçimine sahip olan Hititler, dağları da kutsal kabul etmiştir.
Hititlerin yıkılmasının ardından oluşan “Geç Hitit Devleti” için önemli olan
bir tanrıça ise, Anadolu’da yıllar boyunca hatırlanacaktır; Kubaba. İlerleyen
zamanlarda Kybele adıyla bilinecek olan tanrıça, Anadolu’da halen bilinmekte
olan bir Hitit tanrıçasıdır.
AnadoluUygarlıkları
AnadoluUygarlıkları
Ana yol
bağlanana kadar köy yolu gibi bir yoldan gidiyorum. Ama böylesi daha güzel.
Trafik daha az. Bugün de müthiş bir rüzgar esmekte. Üstelik de karşıdan,
batıdan geliyor. İlerlemek çok zor. Eco ile 15 km/sa olan hızım Normal’e
geçince 20-21 oluyor. Bir de yağmur telaşı var gene bugün. Kimi tahmin yağacak
diyor. 11 gibi saat veren de var. Acaba çıkmadan yağmurlukları taksa mıydım?
Soruyorum kendime yağmuru mu rüzgarı mı tercih edersin? Galiba rüzgarı. En
azından ıslanmıyorsun.
5 km sonra Eskiyapar
Kazı Evi geçilmekte. Bu bölgede çok yerde mi yapılıyor? Aslında Hititlerin
egemen olduğu topraklar burası.
Eskiyapar.
Ortasında Eskiyapar deresinin aktığı bereketli ova, günümüzde yerleşimler için
yine uygun koşullara sahiptir. Buradaki yol doğuya Alaca üzerinden Tokat’a
doğru devam eder. Geçmişten günümüze değin kullanılan bu yolun çevresinde
höyükler, düz yerleşim yerleri ve tümülüsler yer almaktadır. Höyük üzerindeki
eski köy 1983-84 yıllarında bugünkü yerine taşınmıştır. Köy yerleşimi, höyüğün
kuzeyinde kalan karayolu boyunca ve daha kuzeydeki yamaçlara doğru genişlemesini
sürdürmüştür. Eskiyapar, bereketli toprakları, doğal yapısı ve sıcak
insanlarıyla güzel bir Anadolu köyüdür. Köyde geleneksel yapının güçlü olduğu
görülmektedir. Köyün “Kadın Ana”sı 104 yaşına rağmen geçmişle ilgili adetleri
anlatarak, yerel yaşama ait ayrıntılı bilgiler verebilmektedir. Köy nüfusu
ağırlıklı olarak orta yaş ve üstünden oluşmaktadır.
Eskiyapar ovadan yüksekliği fazla olmayan
tipik bir Orta Anadolu höyüğüdür. Ankara ve Çorum Müzeleri tarafından
sürdürülen kazılar sırasında höyüğün stratigrafisi genel hatlarıyla
belirlenmiştir. Ancak bu çalışmalar höyüğün üzerindeki köy yerleşimi nedeniyle
kısıtlı alanlarda sürdürülebilmiştir. Söz konusu çalışmalarda Eski Tunç
Çağı’ndan itibaren günümüze kadar kesintisiz yerleşim sıralaması belirlenmiştir.
W. Orthmann 1964 yılında höyükte bulduğu bir parçaya dayanarak Kalkolitik
Çağ’ın varlığını vurgulamıştır. Kazılar sırasında Eski Tunç Çağı, Hitit’in tüm
safhaları, Demir Çağı tabakaları tespit edilmiştir. 2014 kazısı itibariyle KD
sektöründe 7 seviye netleşmiştir. Bunlardan en alttaki 7 seviye Eski Tunç
Çağı’nın son safhasına; 6. seviye MÖ II. bin yıla geçiş ve ilk aşamalarına; 5,
4 ve 3, Eski Hitit Çağı’na; 2. seviye Orta Hitit Çağı’na; 1. seviye ise Demir
Çağı’na aittir. Bu kesimde Hitit İmparatorluk Çağı seviyesi büyük ölçüde tahrip
olmuş durumdadır. Bu sıralama höyüğün her yerinde aynı değildir.
Kacılı
köyüne bakınıyorum. Kahvaltıyı burada ederim demiştim kendi kendime, ama levha
mevha görünmüyor. 8 km sonra otoyoldayım, kaba asfalt bir duble yol. Arada
geçen araçlar. Bir müddet sonra tek şeride düşüyor ve hafiften tırmanış
başlıyor. Tırmanış sıkıntı değil de rüzgar ilerlememe izin vermiyor ki. Artık 2
tercihim var. Ya desteği yükselteceğim ve bir an bu rüzgarın döndüğü noktaya
kadar gideceğim veya ağır ağır çıkacağım. Aç gücü Mustafa, nasılsa yedeğin var.
İlk %20’yi bu şekilde tüketiyorum (9,5 km/8.55). Tahmin edemezsiniz, çok
kuvvetli rüzgar var. Normal’le gitmek zorundayım. O nedenle %40 14,7’nci
kilometrede tükeniyor (9.15).
Alacahöyük
ayrımı sandığımdan önce geldi (17. km). Höyük buradan 9 km içeride. 1149
m’deyim. Yol düzeldi ama şimdi inmeye başlıyor. Neyse az da olsa rüzgar önden
değil de çapraz yandan esmekte. Hiç olmazsa frenlemiyor o kadar. Hava
sıcaklığının 15°C olduğunu okuyorum Garmin’den.
20 km’dir pedallıyorum,
tek poğaça ile. Çay da içmedim. Bir benzinci sağda, amanim. Buralarda fazla
benzinci yok öyle alıştığımız gibi. “Çayın var mı birader?” “Gel abi” diyor. Ohh be, park edip hemen
dalıyorum yazıhaneye. Biraz sohbetle bir bardak iyi geliyor. Fazla da oyalanma,
yağmur ihtimali tutarsa yandın. 10 dakika sonra ayrılıyorum yanlarından.
%0,-1,-2
gibi eğimle sürüyor yol, yani iniş, biraz rahatım, ama pedal çevirmezsen
gidemiyorsun. Rüzgar çapraz karşımda halen. Ta ki Sungurlu’dan gelen yolla
birleşene kadar (29,4 km/10.05). Burada sola dönmemle rüzgar yanıma geçiyor.
Asfalt biraz daha iyileşti, az kaba durumları. Yağmur ihtimali de kalktı. Kara
bulutlar gitti. Güneş de yüzünü gösterince içim de ısınıyor. Yol kenarındaki
çeşmeden de suyumu doldurup 14 kilometre ötedeki Boğazkale’ye ağır ağır yaklaşmaktayım
(Hattuşaş’a 18 km).
37. km’de
bataryanın %60’ı tükeniyor (10.15). Hedefime 3 km kala solda bir benzinci. Saat
11, erken otele gitmek için. Biraz oturmak istiyorum, 40 km’dir pedallıyorum.
Kaidem sızlıyor. Pompacıya, “biraz girip oturacağım” diyorum. Sonra onlar ve
diğerleri de gelince, ölen turizmin, boş otellerin derdini paylaşıyoruz.
İnsanlar memnun değiller hallerinden. Benzin alan köylüler yazdırıyorlar.
Ellerine para geçince ödüyorlarmış.
Sohbete
doyum olmaz, ayrılıyorum. %1-2 gibi hafif bir tırmanış, Boğazkale fazla uzak
değil. 200 m kadar yükselmem gerek, 904 m rakımdayım şu an. Ve Boğazkale’ye
giriş yapıyorum. Başkent Otel’den bir fiyat almışlardı benim için. O.K, 60-70
TL gibi. Hattuşaş’ı gezeyim öyle giderim.
Önce müze. Teşhir
salonlarında yapılan tematik ve kronolojik sergilemede Kalkolitik, Eski Tunç,
Asur Ticaret Kolonileri, Hitit Çağı, Demir Çağı (Frig), Galat, Roma ve Bizans
dönemi eserleri yer almakta. Güzel hazırlanmış, etkileyici. Açıklayıcı yazıları
tek tek okuyorum. Ören yerine girmeden bilgileri tazelemek iyi oluyor.
Hattuşaş.
Hitit İmparatorluğu'nun milattan önce 17 ile 13'üncü yüzyıllar arasında
başkenti olan Hattuşaş,
Çorum'un 82 kilometre güneybatısındaki Boğazköy'de kurulmuştur. Hattuşaş Antik Kenti, UNESCO
tarafından 1986 yılında Dünya Mirasları listesine eklenmiştir.
Hattuşaş sözcüğü,
Hatti insanlarının verdiği orijinal ad olan Hattus'tan gelmiştir. Hitit
İmparatoru I. Hattuşili'nin ismi, devletin başkentinden gelmektedir ve anlamı
"Hattuşaş'lı Adam"dır.
Hattuşaş antik
kentini, ilk olarak Fransız Arkeolog Charles Texier bulmuş ve 1893 yılında
araştırmalar başlamıştır. Daha sonra Alman Hugo Winckler ile Thedor Makridi,
1906 yılında büyük bir Hitit arşivi bulmuşlardır. Çok geniş bir alana
yayılan Hattuşaş'ta yapılan
kazılarda, 5 kültür katı gün ışığına çıkmıştır. Hattuşaş'tan günümüze gelen kalıntıları Yukarı Şehir, Aşağı Şehir,
Büyük Kale ve Yazılıkaya'dır. Başkent Hattuşaş, mimari ve sanat alanında gelişmeler göstermiştir.
Milattan önce üç bin yılından
başlayarak, Hattuşaş'ta
yerleşim vardır. Bu zamandaki yaşam alanları, genel olarak Büyük Kale civarında
olmuştur. Büyük Kale, 250 metrelik bir kayalık üzerine kurulmuş ve üstünde
Kraliyet Sarayı ve imparatorluğun yönetim merkezi bulunmaktadır.
Milattan önce 19. ve 18. yüzyıllarda Asur
Ticaret Kolonilerinin yerleşmeleri, Aşağı Şehir'de görülmektedir. Bu dönemde
tutulan ticaret kayıtlarında, ilk kez Hattuşaş ismi görülmektedir. Ayrıca ele geçen bilgilerde,
Hattuşaş Şehri'nin
milattan önce 18. yüzyılda, Kuşşara'nın Kralı Anitta tarafından yakılıp
yıkılmıştır.
Milattan önce 1700 yıllarında, yıkıntılardan
kalanlar yeniden inşa edilerek, Hattuşaş'ta
tekrardan yaşam başlamıştır ve milattan önce 1600 yıllarında, I. Hattuşili
tarafından Hitit İmparatorluğu'nun başkenti olmuştur.
Eğimli bir araziye sahip olan ve güneyde
bulunan Yukarı Şehir, 1 kilometre karelik bir alana yayılmıştır. Güneyde bir
surla çevrilen Yukarı Şehir'de, genellikle kutsal alanlar ve tapınaklar vardır.
Güneydeki sur üzerinde, 5 tane kapı bulunmaktadır. Bunlar, kentin en yüksek
noktasında bulunan Sfenksli Kapı ve surun doğu ve batı ucunda, karşılıklı
olarak bulunan Aslanlı Kapı ve Kral Kapısı'dır. Burada bulan tapınaklarda Seramikler,
Silahlar, Yazılı belgeler, Aletler ve Kült objeleri bulunmuştur.
Yapılan araştırmalar, en yüksek zamanında 40
bin ila 50 bin kişilik bir nüfusu olan Hattuşaş, Hitit Devleti'nin yıkılması ile birlikte, milattan önce
1200 yılı gibi yıkılmış ve milattan önce 800 yılındaki Frig yerleşimine kadar
ıssız kalmıştır.
Hattuşaş
|
Hattuşaş
(havadan)
|
Ören yerine
yaklaştığımda iki kule ve üç sur duvarından oluşan, o zamanki ustaların
kullandığı malzeme ve yöntemlerle yeniden inşa edilmiş 60-70 metre genişliğinde
dev bir bölümle karşılaşıyorum.
Müze
kartımla giriş yaptıktan sonra bisikletle dolaşıyorum Hattuşaş’ı. İnsanlar
arabayla dolanıyorlar. Çok geniş bir alana yayılı. Kilit taşından bir yol
yapılmış. Oldukça yüksek bir tepede kurulu, 1200 metrelerde. Sıkı rampalar var,
%16’yı gördüm. Yani destekle bile bazı yerlerde S çizdim.
Gri ve
yeşilin, sert ve bereketli bir coğrafyada yarattığı ıssız bir güzellik. Tunç Çağı’nın
büyük başkenti Hattuşaş, tüm heybetiyle karşımda duruyor. Bir zamanların yüksek
sur duvarları, tapınakları, sarayları artık ayakta olmamasına rağmen, önümde
uzayıp giden kalıntılar, geçmişin ihtişamını hayal edebilmeme yetiyor.
Aşağı
Şehir, Yukarı Şehir, Büyük Kale (Kral Kalesi), Kraliyet Sarayı’nı gezdim. Dev
kapılardan, karanlık tünellerden geçtim. Fotograflar çektim. Saatlerimi
geçiriyorum. Havası, rüzgarı, taşı, toprağı... hep gelmek istemişimdir. Hiç
ayrılmak istemiyorum Hattuşaş’tan.
Benim gibi
gezen bir beyler grubuyla bisikletin yaydığı ilgi üzerinden tanışıyoruz.
Sanırım emekli asker ve bürokratlar. Haliyle nasıl bir şey olduğunu merak
ediyorlar. Keyifle özelliklerini anlatıyorum.
Sonunda
ayrılma vakti geliyor. Tanrı Teşup’tan izin istiyorum. Ve Hattuşaş’ı geride
bırakarak çıktığım yokuşu iniyorum.
Dönüşte
ilçede bir şeyler yiyebilir-içebilir miyim? Burası ilçeymiş, biliyor muydunuz?.
Sungurlu İlçesi’ne bağlı bir bucak merkezi iken; 1987 yılında yörenin turistik
durumu dikkate alınarak ilçeye dönüştürülmüş ve Çorum’a bağlanmış. İlçe olmadan
önce ismi Boğazköy. Küçücük bir yer. Çarşısı da minnacık. Tek bir sulu
yemek veren lokantası var, ona da yerli turistler üşüşmüş, fazla da yemek
çeşidi yok. Bulduklarını almışlar. Bana bir şey kalmamış. Zaten tek taze
fasulye vardı, rengi iştahımı kaçırdı.
Çay evine
oturup çaycıyla sohbetteyken lokantadaki hanımlı beyli grup da geliyor. Onları
dinliyor-izliyorum. 50-70 yaşlarındalar. Kendileriyle ilgili güzel hikayeler
anlatmaktalar. Hafif nükteli ve sataşmalı sözlerle.
Otele
gitmeden meyveli yoğurt alayım da akşam yerim derken bakkalın birinde bir
beyle, nasıl olduysa, sohbete giriyoruz. Aşıkoğlu Tesisleri’nin sahibi çıkıyor
Cengiz Bey. 40 TL’ye (O.K) pansiyonda bana bir odayı bırakıyor. Harika. 20 lira
kazandım :))
Çay
eşliğinde (ve de bir fırın sütlaç ikramında) Cengiz Bey’le tanışma-sohbet
faslındayız. Buradaki tek Atatürkçü benim diyor. Gerisi akepeli. Zaten %83 E
çıkmış. Vay yandaşlar vay! Günlük siyasetten başlıyor, turizmin bittiğini,
Japonların hiç gelmediğini (bir otelci tecavüze kalkmış Japon kadına), mayıs
ayında buraların dolu olması gerektiği halde 20 kişilik personelini azaltıp 3
kişiyle götürmeye çalıştığını anlatıyor. İçler acısı bir durum. Sen ülkelere
meydan oku, hakaret yağdır, eyy... diye bağır, kim gelir ki? Gitmeyin TR’ye
diye uyarıyorlar Avrupa’da.
TOKİ buraya
da el atmış. 80 konutluk bir inşaatı var. Bakalım bölgenin dokusuna nasıl uyum
gösterecekler?
Duş falan
sonrası yazıları, fotoları yüklemek için aşağıya iniyorum. Hava soğuk, üstüme
daha sıcak şeyler geçirdim. Akşam yemeğini domates çorbası+çoban salata+pilav+yoğurtlu
patlıcan kızartması ile hallediyorum.
Yan masadaki,
burada kalan, Almanya’da yaşayan Türk bir genç beyle sohbet başlıyor ve gecenin
ilerleyen saatlerine kadar devam ediyor. Her konuda konuştuk desem abartmış
olmam. Ama o da yarın Trabzon yolcusu, ben de Yozgat. Hava da iyicene soğudu.
Oturulacak gibi değil, odalarımıza çekiliyoruz.
Alaca - Boğazkale
Tur tarihi:
10 Mayıs 2017
Kat edilen
mesafe: 49,23 km.
Ortalama
hız: 14,8 km/sa.
Bisiklete
biniş süresi 3 sa. 20 dk., dışarıda geçen süre 6 sa. 45 dk.
En yüksek
sıcaklık 31 ˚C, en düşük 18 ˚C, ortalama 23,3 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 636 m, kaybı (iniş) 560 m.
En düşük
irtifa 855 m., en yüksek 1265 m.
Alaca ÖE
|
Çok kuvvetli karşı rüzgar esmekte
|
Demir
(Frig) Çağı, MÖ 1150-500
|
Demir
(Frig) Çağı, MÖ 1150-500
|
Eski Hitit
Dönemi, MÖ 1650-1450
|
Hitit
Dönemi, MÖ 1650-1200
|
Hitit
Dönemi, MÖ 1650-1200
|
Naptera’dan
Puduhepa’ya...
|
Boğazkale
|
Sur, Hattuşaş
|
Büyükmabet
|
Büyükmabet ve
depo odaları
|
Aslanlı
Kapı
|
Yerkapı
(Tünel)
|
Yerkapı
|
Kral Kapısı
|
Büyük Kale
|
Güzel ve
Çirkin
|
Boğazkale
|
Aşıkoğlu Restoran
|
5. gün (devamı)
Boğazkale–Yozgat - 3. gün (öncesi) Sungurlu-Alaca
[bisikletle]Türkiye: Hititlerin İzinde
Kırıkkale-Sungurlu = 96,77 km
Sungurlu-Alaca = 51,37 km
Alaca-Boğazkale = 49,23 km
Boğazkale-Yozgat = 45,08 km
Yozgat-Sorgun = 38,20 km
Sorgun-Sarıkaya = 49,84 km
Sarıkaya-Boğazlıyan = 64,78 km
Boğazlıyan-Kayseri = 83,59 km
Kayseri-Bünyan = 48,46 km
Bünyan-Pınarbaşı = 62 km
Pınarbaşı-Sarız = 38,17 km
Sarız-Afşin = 71,15 km
Afşin-Elbistan = 45,39 km
Elbistan-Nurhak = 42,64 km
Nurhak-Doğanşehir = 58,78 km
Doğanşehir-Malatya = 55,51 km
Malatya-Kale = 46,47 km
Kale-Sivrice = 66,38 km
Sivrice-Elazığ = 32,60 km
Elazığ-Tunceli = 78,63 km
İlginizi
çekebilir [bisikletle]Türkiye: Bandırma-Muğla (2)