18 Eylül 2017

Bal Tutan Parmağını Yalar

Durumu ne de iyi anlatan bir sözdür, değil mi? Saatler, ayakkabı kutuları, sıfırlamalar, babacıklar... Bunlar sadece görünen kısmı, bir de kavanozun dibindekileri düşünsenize. Zor iş olsa. Hem tutacaksın hem de yalamayacaksın :))

Bakalım daha neler göreceğiz. Sabah 9.15’de Bostancı’ya Serhan, Haluk, İhsan, Esin, Nurhan, İnci geldiler. Varujan da Pendik’ten dahil oldu. Bugün 9’ladık yani diyordum ki Pendik Beltur’da arkadan gelenleri beklerken telefondan Esin’in düştüğünü öğreniyorum. Serhan’ın arka tekeri ile Esin’in ön tekeri buluşunca olanlar olmuş, Esin soluna düşmüş (elde var bir). Pek de iyi olmamış, ağrısı sonra çıkacaktır. Soğuk su şişeleri ile biraz olsun şişine müdahale ediyoruz ancak doğrusu acile gitmekti(r).

Tepeören bugünkü hedefimiz, gidiş geliş 85 km demişiz (ama evle buluşma noktası bu hesaba dahil değil). Pendik ilk molamız, tam muhabbetin tadına varırken kalabalık bir bisiklet grubu çıkageliyor. Aramızda tanıyanlar da var. Hatta farklı yerlerde pedallayan, programa göre grup seçen, bazen orada - bazen burada, geniş bir çevre içinde dolananlar (olmak isteyenler)... de var.

Esin’in dönme kararı vermesi en doğrusu, zorlamamalı. Biz 8’li olarak devam ediyoruz. Bir keşif gezisi yapmıştık vakti zamanında Tepeören’e. O rotayı kullanıyoruz. Sabiha Gökçen yolu çalışma nedeniyle çok tehlikeli oldu. Adamı eziyorlar yani!!! Biz de Aydınlı olarak ayrılıyor sonra Orhanlı üzerinden Tepeören’e çıkıyoruz. Orhanlı-Tepeören arası bu gidişimizde tamamlanmış, yolun asfaltı yenilenmiş. Buraya kadar tek dik tırmanış Aydınlı’ya, %13 diyordu Garmin. Sonrasında çok ciddi çıkışlar yok. Gerçi Tepeören, adından anlaşıldığı gibi tepede. Yani çıkacaksın mecburen.

Hava sabah kapalıydı/puslu, ama öğlene doğru açmaya başladı. Öğlen yemeğini Tepeören’deki lokantaların birinde, Özhacıbey’de alıyoruz. Menü daha çok etoburlara göre olsa da bize de menemen çıkıyor, son dakika aşçının tavsiyesiyle.

Almak ya da alamamak. iPhone, çoğumuzun kullandığı telefon 10. Yılını kutluyor. 1,2 milyar adet satmış bugüne kadar. 763 milyar dolar kazanmış Apple, şirketin piyasa değeri 817 milyar dolara ulaşmış (bu rakam tek başına Türkiye’nin yıllık milli gelirine denk). Uçuk rakamlar değil mi? Ama madalyonun öteki yüzü ise utanç tablosu. Üretimi yapan Uzakdoğulu Foxconn şirketinde işçiler (1,3 milyona çalışanı ile elektronik piyasasının %40’ını üretmekte) haftanın 6 günü, günde 12 saat çalışıp ayda 300 dolar kazanmaktalar. iPhone satışından Apple’ın elde ettiği tutarın sadece %0,6’sı. Burada da parmaklar güzelce yalanıyor. Dünya adil değil! Olur mu? Zor. İnsanın hırsı sürdüğü müddetçe!

Bölgede oldukça fazla sanayi tesisi var. O nedenle dev enerji hatları, santrallerin yanından/altından geçiyoruz. Ve halen de inşaatlar sürmekte. Şehir merkezinde kalmış fabrikalar/işletmeler buralara taşınmakta. Bunlardan biri Erenköy Gümrüğü. Şehrin içinde kaldı. Sıra bekleyen araçlar önünde uzun kuyruklar oluşturuyor, giriş-çıkış zahmetli, şehir trafiğini tıkıyor... ama daha önemlisi arazinin değeri. Bakalım kim parmağını yalayacak?!

Kocaeli İl Sınırı’na girdik. Yolumuz artık düz sayılır. Hatta Çayırova’ya doğru iniş olacak. Bugün bir ziyaretimiz var, Firuzan’ın köpeklerini göreceğiz. TOSB içindeki Tekiş’e gidiyoruz. Bir gönüllü olarak burada oluşturduğu barınakta sahiplenmeyi bekleyen dört ayaklılar, gelmemizle hep bir ağızdan bizi selamlıyorlar. Ne yaygara ne yaygara ama. Nasıl bir ilgi ki görmeyin. Koklamalar, yalamalar, sarılmalar... Hatta birine fazla ilgi gösterdin mi kıskanan diğeri hemen araya giriyor, olmadı uzaklaştırmak için kaba kuvvet bile kullanıyor.

Türkiye’de ayda 250 bin ton naylon poşet kullanıldığını biliyor muydunuz? Evet, yanlış duymadınız! Fazla tüketmemek için pazara giderken yanımızda götürüyoruz. Beleş verildiğinden herkes ikişer üçer alıyor diyor pazarcı. 1 Ocak 2018’den itibaren 25/50 krş gibi cüzi bir miktarla satılacakmış (TESK başkanı söylemekte). Tutar mı dersiniz?

Şu cam kumbaralar meselesi. Farkındaysanız genelde iki renktedirler. Yarısı beyaz, yarısı yeşil. Yani şişeleri rengine göre farklı bölümlere atmamız için.
Geri kazanıma girecek camın rengi prosesin verimliliğini etkileyen en önemli faktördür. Atık camlardan beyaz ve kahverengi cam üretimi, yine sadece beyaz veya kahverengi cam kullanılarak yapılabilmektedir. Farklı renkte atık camlardan ise yalnızca yeşil renkli cam yapılabilmektedir. Ayrıca renklerine göre ayrıştırılmış camlar, geri dönüşüm ve geri kazanım tesislerine daha kolay kabul edilmektedir denilmekte. Bizim kapıcı bunu bilmiyordu, öğrettik. Ancak boşaltmaya gelen araç sürücüsü, kumbarayı havalandırdığı gibi bizim gayretle ayrı bölüme attığımız şişleri tek bir hazneye boşaltıverdi. Tutmadı!











Ve bisikletin girmesine izin verilmeyen yoldan Çayırova’ya doğru hızla iniyoruz. Sağımızda dere kenarında kalmış, gecekondular var. Bahçelerini sebzelik yapmışlar. Bambaşka bir dünyadalar. Bakalım ne zaman kışkışlanacaklar? Bu durum aklıma hep Sulukule olayını getirir. Adamları nasıl yurtlarından ettiler?

E5 kalabalık ve tıkalı. Tuzla Piyade Okulu sapağından ayrılıyor, dev marinanın üzerinden geçip bir çay molası için Tuzla’da İnebolulular Kahvesine yerleşiyoruz. Çaylar burada her zaman müthiş demlenir. Bugün de öyle. Doyamıyor 2-3-4 içiyoruz. Bardağı 1 liradan. Bu çay parası olayına İnci fena tepki gösteriyor. Espri yaptığımızı anla(ya)mıyor.

Bir de dondurma yesek mi? Olur. Hakan Dondurma imdadımıza yetişiyor.












Bugün iki minik cami gördüm, ilki Aydınlı’ya çıkarken, diğeri Şekerpınar’da. Ne özelliği var ki diyeceksiniz, her yer cami zaten. Evet, ama bunlar Sinan modelinden ayrılmış, günümüz estetik değerleri ile çözülmüş mimari yapılardı. İlkinin adını bilemiyorum, Radisson Blu Otel’in yanındaydı. Otele ait olduğunu sanmıyorum. İnşası sürmekte, ancak yapı ortaya çıkmıştı. Diğeri ise Deva Ulu Camii, Mimar Nermin Özkök tarafından tasarlanmış. Yapımı 10 yıl sürmüş. Bence inşaat zorluğundan değil bürokratik durumlardan dolayıdır. Nitekim internette aratırsanız mimari tarzına tutucu kesim tepki göstermiş. Açılışına Diyanet Başkanının katılmayışını buna bağlamışlar. Görmemiştir efendim, gör(e)mediği pek çok başka mesele gibi. Deva Vakfı’nı böylesine çağdaş bir yaklaşıma güvendiği için kutluyoruz. Ancak vakıf kurucularını araştırdığınızda karşınıza tam tersi bilgiler gelir. Hükümetle yakın ilişkiler, ucuza kapatılan hazine arazileri, imar değişiklikleri, reklam paraları... Yani bal parmak durumları.
Deva Ulu Camii    










İhsan Tuzla’dan ayrıldı. Varujan Kartal’dan adaya geçti. Biz ise Maltepe’ye kadar mangalcıların arasından, yolumuzu bulmaya çalışarak geldik. Yanan tavuk etinin yaydığı duman bir sis bombası gibi ortalığı kör etmiş. Aynı zamanda yanık et kokusu da ciğerleri yakmakta. Zor bir geçiş oldu, zaman zaman dağılarak sonra gene buluşup toplaşarak. Ama yolda, bu sefer İnci’nin ön tekeri ile buluştu Serhan’ın arka tekeri ve İnci yerlere uçtu (elde var iki).

Bu teker buluşmalarından sonra hanımlar biraz Serhan’ın arka tekerinden korkar oldular ve mesafeli sürmeye başladılar :)) İnci ve Haluk Maltepe’den ayrıldı. Biz de Beltur’da bir kısa mola sonrası Nurhan ve Serhan’dan Bostancı’da ayrılıp evin yolunu tuttuk.


Haydoy bağışları için teşekkürler.











Bal Tutan Parmağını Yalar: (Dudullu)-Bostancı-Pendik-Aydınlı-Orhanlı-Tepeören-Şekerpınar-Çayırova-Tuzla-Pendik-Maltepe-Bostancı-(Dudullu)

Tur tarihi: 17 Eylül 2017
Kat edilen mesafe: 106,35 km.
Ortalama hız: 14,8 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 7 sa. 11 dk., dışarıda geçen süre 11 sa. 36 dk.
En yüksek sıcaklık 35 ˚C, en düşük 24 ˚C, ortalama 28,5 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 937 m, kaybı (iniş) 946 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 256 m.

Garmin yol bilgileri BalTutanParmağınıYalar

Relive yol bilgileri BalTutanParmağınıYalar

























































Foto katkıları için Varujan’a teşekkürler.