18 Eylül 2022, Pazar / Kastamonu II (26. gün)
Akşam 2 buçuğa kadar Youtube’a takıldım. Odada az çok çekiyordu internet. Arada yavaşlasa da gene de takılabildim. O nedenle sabah biraz yorgun hissettim kendimi. Alışkanlıktan 7’de gözerimi açtım ama hemen hareketlenmedim. Bugün 2’nci günüm Kastamonu’da. Dün aktaramadığım foto ve ses kayıtlarını harici diske geçirip 9’u az geçe kahvaltıya iniyorum. Ancak öncesinde, bir gün daha kalacağımdan odanın ödemesini yapmak için resepsiyona uğruyor, çalışanın yerimiz yok lafıyla şaşa kalıyorum! Nasıl yani çık mı diyorsunuz? Ne edelim, gelen müşteriye ne diyeceğiz demez mi! Nasıl bana diyorsanız ona da dersiniz! Dün akşam çalışan hanıma 3’üncü gün de kalacağımı söylemiştim. Biraz sinirleniyorum adamın bu tavrı ve lafı karşısında. Tam müdüre gitmeyi düşünürken, kayıtlara bakıyor-bir yerlere, iki gün ödediğimi görüyor falan filan, ne oluyorsa yer açılıyor, ödeme yapılıyor.
Kahvaltı salonu kalabalık. Pazar olmasından herhalde herkes biraz daha geç kalkmış. Kahvaltı 7-10 arası. Son saatindeyim. Açık büfe. Domates çorbası ve ekmek kızartma makinesi farklılık yapıyor. Gerisi aynı şeyler. Karnımı tıka basa dolduruyorum. Akşama kadar idare etsin : ))
10’da odaya dönüyor, omuz çantamı gerekenlerle dolduruyor ve 10.15’de gezi turuna başlıyorum. Bugün Şapka Müzesi var ilk sırada. Kanalın yanından geçen caddeden dolmuşa bin demişlerdi. ÖE’den çıkıp caddeye yürüyor, otobüs durağında beklemedeyim. Hava sıcak. Kısa kollu gömlekleyiz gene. Kafada şapka. Güneş hem gözlerimi kamaştırıyor hem de yakıyor.
Gelen halk otobüsü-dolmuş karışımı araca, geçip geçmediğini sorup biniyorum. Temassız karttan 7,5 lira çekiliyor. Midibüs dolu, maskemi takıyorum. Şoför beni müzenin yakınında indiriyor ve gideceğim yönü gösteriyor. Fazla değil, 100 metre kadar içeride Mimar Vedat Tek Kültür ve Sanat Merkezi geliyor. Burada Cumhuriyet Evi, Şapka ve Dantel Müzesi, Atatürk Sergi Salonu, Bebek Evi, Resim Galerisi yer almakta. Girmeden önce Vedat Tek kimdir tanıyalım: (1873-1942) 20. yüzyılın başlarındaki çalışmalarıyla tanınmakta ve Birinci Ulusal Mimarlık Akımı'nın Mimar Kemalettin Bey ile birlikte en önde gelen iki isminden biridir. Türkiye’nin formel eğitim görmüş ilk Türk mimarı olarak tanınır. Sirkeci Büyük Postane'den Ankara'da İkinci Meclis binası ve Ankara Palas'a; Kastamonu Hükûmet Konağı’ndan Haydarpaşa Vapur İskelesi’ne kadar Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyetin ilk yıllarının pek çok önemli yapısına imza atmıştır. Sanayi Nefise Mektebi'nin ilk Türk hocalarından biridir. Şair ve bestekâr Leyla Saz Hanım’ın oğlu, eski bakan İsmail Hakkı Arar'ın dayısıdır.
Giriş ücretsiz, isminizi ve nereden geldiğinizi not ediyorlar. Büyükçe bir bahçe içinde 5-6 bina. Bir zamanlar binalardan biri otelmiş, çalışandan öğreniyorum. Bana mekanların kapıları açılıyor. Benden başka ziyaretçi yok.
Şapka Müzesi iyi düşünülmüş. Atatürk, Demirel, Ecevit gibi devlet adamlarının, Cem Karaca, MFÖ gibi ünlülerin, modacıların ve dünyanın farklı ülkelerine ait kültürlerin şapkaları sergileniyor, çeşit çeşit. Hepsinin altında kime ait olduğu, kimden geldiği yazılı. Hoşuma gitti. Hatta acaba anneme ait şapkaları buraya mı bağışlasak diye de düşünmeye başladım.
Yandaki bina silahlara ait, yani Silah Müzesi. Geçmişten günümüze çeşitli modeller, tüfek, tabanca, ağır silahlar, kılıçlar, hançerler, mermiler vs., öldürmek için ne varsa görülüyor. Sonra gelen binada binlerce kahve fincanı ve daktilo, radyo, ütü, fener, çakı gibi türlü eşyalar görülüyor. El emeği göz nuru dantellerin sergilendiği Dantel Evi’nin vitrinleri bu gibi işlerle dolup taşmış. Kitre bebeklerin sergilendiği Bebek Evi ise en son sırada. Çeşit çeşit, boy boy bebekler görebilirsiniz.
Çıkışta burayla ilgili kişinin ismini alıyorum, temasa geçmek için. Yetkili hanıma iletilmek üzere kartımı da bırakıyorum. Gerçi şu sıralar bağış şapka kabul etmediklerini, yerlerinin olmadığını söylüyorlar.
Dolmuşla geldiğim yolu yürüyerek dönmekteyim, gölgeleri kollayarak. Saat Kulesine ve Kent Müzesi için Cumhuriyet Meydanına geliyor, ortadaki heykeli -Atatürk ve Şerife Bacı Anıtı- fotoluyorum. Anıt 1990 yılında açılmış, heykeltıraş Tankut Öktem’e ait. Üç bölümden oluşmakta. Önde, Kurtuluş Savaşı’nda Türk kadının kahramanlığının simgesi haline gelen Şerife Bacı, ardında ise Atatürk ve Türk Toplumunu anlatan figürler yer almakta. Son bölümde de Kuva-i Milliye güçleri ve halk temsil edilmiş.
Valilik binası, diğer adıyla Hükümet Konağı görkemli bir şekilde Cumhuriyet Meydanı’na bakmakta, 19'uncu yüzyıl anıtsal kamu yapılarıyla birlikte geçmişe ait bir doku oluşturuyor. Bu da Mimar Vedat Tek’in eseri. Zemin üstüne iki kat olarak yapılan yapı, stil açısından batı klasizmi ile dış duvar süslemeleri ve pencere şekillerindeki Osmanlı oryantalizminin bir eklektizmini taşımakta (böyle denilmiş). Bir yüzyıldan fazla bir zamanı, işlevini değiştirmeden, hem de ciddi anlamda bir restorasyon geçirmeksizin günümüze gelmiş. Muhteşem duruyor...
Kent Müzesinin hafta sonu kapalı olması nedeniyle giremiyorum. Valilik binası bünyesinde olduğundan resmi daire muamelesi görmüş. Halbuki buranın ziyaretçisi daha çok hafta sonu gelir/gelmez mi? Hafta içi kent dışından gelenle cumartesi-pazar gelenin sayısı bir olabilir mi? Pek düşünülmeden karar alınmış gibi. Memur kafası işte! Ne desem ki?
Sarayüstü Tepesi’nde yer alan Saat Kulesi için tırmanmak lazım. Dar merdivenlerden yola çıkıyor ve bayırı ağır ağır yürüyorum. Sıcak yakıyor, yol üzerindeki çeşmede hem suyumu tazeliyor, hem de saçları enseyi ve bileklerimi ıslatıyorum, serinlemek için. Güzel bir yokuş sonu geldiğim tepede, teleferik hattının bir ayağı da burada, makaraları falan hazır. 4-5 senedir bekleyen bir projeymiş. Önceki AKP’li belediye başkanı başlatmış, şimdiki MHP’li başkan taş koydu demişlerdi. Neden acaba?
Osmanlı son devir mimari özelliği gösteren Saat Kulesi’nin tek yüzünde bulunan saat çalışıyor, zamanı da doğru gösteriyor.1885 yılında Vali Abdurrahman Paşa tarafından yaptırılmış. Halk arasında sürgün bir saat olduğuna dair bir de efsanesi bulunmakta. Buna göre; İstanbul Sarayburnu’nda bulunan saatin zamansız çalan çanı, padişahın hamile cariyelerinden birinin çocuğunu düşürmesine sebep olur. Bu nedenle saat kulesi Kastamonu’ya sürgün edilir. Ne dersiniz?
13 metre yükseklikteki kulenin altındaki kahvede soda ayran karışımı içiyor, tepeden Kastamonu’yu izliyorum. Kale de buradan öylesine güzel görünüyor ki. Düşünsenize, bu noktadan kaleye, Kastamonu üzerinden uçarak gitmek iyi fikir olmaz mı(ydı)?
Düşünceler içine dalıyorum. Üç haftadır yaptığım yolculuk, yaşadıklarım, gördüklerim, tanışıklıklarım... Turun sonuna geldim. Aslında bir hafta daha sürecek, Küre Dağlarını içine alacaktı. Ama havanın yağışa döneceğini okuduğumdan, beklemek için zamanımın olmaması, okulun açılması gibi nedenlerle burada sonlandıracağım. Ama eksik kalan bölgeyi mutlaka başka bir zaman gezeceğim.
Güzelce vakit geçiriyor, ancak yan masaya gelen bebeli ailenin gürültüsünden rahatsız olup, 18 lirayı ödeyip ayrılıyorum Saat Kulesinden. Yürüyerek, bisikletle geldiğim yoldan ÖE’ye ulaşmak biraz uzun sürüyor, sıcak hava da bunaltıyor. Yakıcı güneş altında yürümekteyim. Sağda solda konaklar ve türbelerin adları-yönleri gösterilmiş: Deveciler, Seyfidede, Hatun Sultan, Şeyh Mustafa Efendi, Seyyid Ahmet Siyahi... türbeleri. Yani amma da merak var türbelere!
ÖE’de duş alıp uzanıyor, tabletten haberlere bakıyor, biraz kestiriyor, 4 gibi ayaklanıyor, Kaya’nın telefonuyla yol hikayelerini konuşuyor; salı motor turuna çıkacakmış, az çok geçtiğim bölgelerden süreceğinden bilgileri paylaşıyorum.
5 gibi karnımı doyurmak üzere dün tanıştığım Yavuz Beyin Münire Sultan Sofrası’na doğru yürüyorum. Nasrullah Meydanı yakınında, Münire Medresesi El Sanatları Çarşısı içinde-bitişiğinde.
Hoş sohbet bir bey. İki saat kalıyorum yanında, Ankara’dan, Kastamonu'dan, çocuklardan, aileden, okuldan, tanıdıklardan, pek çok konunun üzerinden geçiyor, yemek olarak Eğşili (ekşili) pilav, patatesli ve yoğurtlu ekmek (gözleme), Eğşi (elma suyu) ve Siyez unlu yoğurt tatlısı yiyorum. Hepsi çok lezzetliydi. Eğşili pilavı çok sevdim. Gerçekten, gelirseniz Kastamonu’ya-uğrayın. 123 lira ödeniyor ve 7 gibi ayrılıyorum yanından. Meydandaki Secimoğlu’ndan İstanbul’a götürmek üzere çekme helva alıp, 133 lira tutuyor üç çeşit helva, dönüşe geçiyorum.
Hava karardığı gibi serinledi de. Rüzgar var. Zaten yarın ısı düşecek gene. Belki kaleye tırmanırım serinlikte. Orda görülecek bir iki yer de var: Yakup Ağa Külliyesi, Osmanlı Sarayı, ayriyeten Deve Hanı ve Kent Müzesi’ni de gitmeden görsem iyi olur.
ÖE’deyim. Hafiften dönüş için çantaların düzenine başlıyor, bazı dipte olan objeleri yüzeye, bazılarını da dibe aktarıyorum. Aldığım üzümlerin de tadına bakıyorum bu işleri yaparken. ÖE’nin gene bahçesinde içilen bir çay eşliğinde notlarımı kaleme almaktayım. Bugün ama üstümde sarı mont var, serinledi hava.
Kastamonu Tarihi: Kastamonu çok eski bir yerleşim merkezidir. Tarih öncesi çağlara ait kalıntılar bulunmuştur. MÖ 1780-1200 senelerinde Sümerlerin bir kolu olan Kaşkalar (Gaslar) bu bölgeye hakim olmuşlardır. Anadolu’da ilk siyasi birliği oluşturan Hitit İmparatorluğunun sınırları içinde bulunmuştur. Hititlerden sonra Kimmerler bu bölgeye hakim olmuşlardır. Ardından Frikler ve Lidyalılar, MÖ 6. yy.da Persler, MÖ 4. yy.da ise Makedonya Kralı İskender tarafından ele geçirilmiştir. Makedonya akını ile bazı İyon siteleri Kastamonu sahiline yerleşmişler ve ardından Pers asıllı Pontus Krallığı bu bölgeyi ele geçirmiştir. MÖ 1. yy.da Romalılar Pontus Krallığını ortadan kaldırıp kendisine bağlanınca bu bölge Roma İmparatorluğunun hakimiyetine geçmiştir.
MS 395 senesinde Roma İmparatorluğu bölününce Anadolu’nun diğer bölgeleri gibi bu bölge de Doğu Romanın (Bizans) payına düşmüştür. Bizanslılar bu bölgeye “Paflagonya” ismini vermişlerdir. Bizans imparatorluk hanedanından (ailesi) Kommenoslar bu bölgedendir.
Türkler, 1071 Malazgirt Zaferinden sonra tüm Anadolu gibi Kastamonu’yu da fethetmişlerdir. Fakat Haçlı Seferleri esnasında Bizanslılar Haçlı ordusunun yardımıyla sahildeki kentleri işgal edince, Kastamonu yeniden Bizans’ın eline geçti. 1204 senesinde Türk kumandanlarından Hüsameddin Çoban Bey, Kastamonu’yu Bizanslılardan geri aldı.
Hüsameddin Çoban Bey, Çobanoğulları Beyliğini kurmuştur. Bu beylik, Selçukluların bir uç beyliği olarak 1309 senesine kadar hakimiyetini sürdürmüştür. Çobanoğulları’ndan sonra Şemseddin Yaman Çandar, bu bölgeyi ve çevresini ele geçirerek Candaroğlu Beyliğini kurdu (1309). 1460 senesine kadar Candaroğulları bölgeye hakim oldu. Bu beylik “İsfendiyaroğulları” ismiyle de bilinir. Candaroğulları, Osmanlı Hanedanı ile yakın akrabalık kurdu. Candaroğlu İsfendiyar Beyin kızı Hanife Huma Hatun Osmanlı Sultanı İkinci Murad’ın eşi ve Fatih Sultan Mehmed Hanın annesidir. Candarlı beylerinin bir kaçının annesi, Osmanlı sultanlarının kızlarıdır. Candarlı İsmail Bey, Fatih Sultan Mehmed Hanın halasının oğluydu. 1460 senesinde beyliğini savaşsız Osmanlı Devletine bırakıp, kendisi Filibe Sancakbeyliğini (Valiliğini) kabul etmiştir. Vezir Şemsi Paşa ile Malta Seferini idare eden Vezir Mustafa Paşa bu hanedana mensuptur. Fatih’in küçük oğlu Şehzade Cem, 1468’de altı sene Kastamonu Valisi olarak görev yapmıştır. (Devamı yarına)
100 m kadar içeride Mimar Vedat Tek Kültür ve Sanat Merkezi geliyor. |
Bir zamanlar otelmiş. |
Şapka Müzesi |
Ünlülerin, modacıların ve dünyanın farklı ülkelerine ait kültürlerin şapkaları sergileniyor, çeşit çeşit. |
Hepsinin altında kime ait olduğu, kimden geldiği yazılı. |
Silah Müzesi |
Geçmişten günümüze çeşitli modeller, tüfek, tabanca, ağır silahlar, kılıçlar, hançerler, mermiler vs., öldürmek için ne varsa görülüyor. |
75. Yıl Cumhuriyet Müzesi |
Dantel Müzesi |
Bebek Evi |
Cumhuriyet Meydanı ve Valilik Binası |
Atatürk ve Şerife Bacı Anıtı |
Kastamonu Kalesi |
Valilik binası arka cephesi |
Güzel bir yokuş sonu geldiğim tepede, teleferik hattının bir ayağı da burada, makaraları falan hazır. |
Saat Kulesi |
Kale de buradan öylesine güzel görünüyor ki. Düşünsenize, bu noktadan kaleye, Kastamonu üzerinden uçarak gitmek iyi fikir olmaz mı(ydı)? |
Saat Kulesi’nin tek yüzünde bulunan saat çalışıyor, zamanı da doğru gösteriyor. |
Tepeden Kastamonu’yu izliyorum. |
Mimarlar Odası Kastamonu Temsilciliği. Zincirlioğlu Konağı |
Coffee 1919 |
Ama aldırış eden yok! |
Eğşili Pilav. Münire Sultan Sofrası |
Patatesli ve yoğurtlu ekmek |
Yoğurt tatlısı |
27. gün (devamı) Kastamonu III - 25. gün (öncesi) Araç-Kastamonu
[bisikletle]Türkiye: İç Anadolu, Türkiye’nin Tahıl Ambarı
Isparta–Eğirdir, 42 km
Eğirdir-Yalvaç, 77 km
Yalvaç-Hüyük, 66 km
Hüyük-Seydişehir, 73 km
Seydişehir-Bozkır, 56 km
Bozkır-Hadim, 50 km
Hadim-Başyayla, 49 km
Başyayla-Ermenek, 28 km
Ermenek-Gülnar, 83 km
Gülnar-Mut, 58 km
Mut-Karaman, 78 km
Karaman-Karapınar, 82 km
Karapınar-Eskil, 94 km
Eskil-Cihanbeyli, 76 km
Cihanbeyli-Kulu, 56 km
Kulu-Haymana, 85 km
Haymana–Ankara Gölbaşı, 59 km
Ankara Gölbaşı-Çubuk, 80 km
Çubuk-Şabanözü, 50 km
Şabanözü-Atkaracalar, 59 km
Atkaracalar-Boyalı, 47 km
Boyalı-Araç, 42 km
Araç-Kastamonu, 48 km
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde (Bozdoğan-Yatağan)