22 Nisan Dünya Günü, ilk olarak San Francisco’da 1969 yılında düzenlenen Ulusal UNESCO Dünya Konferansında John McConnell tarafından dünyamızın yaşamı ve güzelliğini kutlayarak karşı karşıya kaldığı çevresel tehditlere dikkat çekmek amacıyla bir özel gün düzenlenmesi fikri ile ortaya çıkmıştır.
John McConnell, Dünya Günü kutlamaları için tarih olarak ekinoks (gece ve gündüzün eşit olduğu) zamanı, yani 21 Mart'ı önermiştir. Daha sonra ise çevre sorunlarına büyük bir kamuoyu ile tepki gösteren ilk hareket, Wisconsin Senatörü Gaylord Nelson’un desteği ile ve Denis Hayes'in organizatörlüğünde 22 Nisan 1970 günü ilk Dünya Günü kutlamaları olarak tarihe geçmiştir.Bu kutlamalara yaklaşık 20 milyon kişi katılmış, birçok konferans ve sempozyum düzenlenerek, çevre sorunlarına dikkat çekilerek ABD’nin ilk 'Temiz Hava Yasası' ve 'Temiz Su Yasaları' hazırlanmıştır... Biz de bu günü kutlamak üzere, bebesini emzirmeyen, uykusundan fedakarlık eden, sınıf toplantısına gitmeyen, torununu ebeveynine bırakan, kapısının önünü beklemeyen, evden izin alabilen, rampadan korkmayan, köyüne gitmeyen arkadaşlarla Şamlar’a pedalladık (bu tanıma giren sadece 2 kişi çıkabildi, maalesef).
Bahar artık kendini belli ediyor. Hava ısınmış, doğa uyanmış. Her yerde çiçekler açmış. Biz de artık giysileri inceltmeye, paçaları kısaltmaya başladık. Karaköy’den çıktık yola Eyüp’e doğru. Balat’taki restorasyonu yeni bitmiş olan Bulgar kilisesinin önü tur otobüsleriyle dolu. Oldukça kalabalık bir ziyaretçi kitlesi var, görünürde. Komşularımız pazar ayinine mi gelmişler? Stevi Stefan Kilisesi, bilinen adıyla Demir Kilise 110 yaşında.
Rivayete göre, İstanbul’da yaşayan Bulgarlar 19. yüzyılda Rum Patrikhanesinden ayrılarak kendileri için bağımsız bir kilise yaptırmak isterler. Zamanın Osmanlı padişahına isteklerini arz ederler. Fakat Sultan Abdülaziz, Bulgarların Fener Patrikhanesi’nden bağımsız bir kilise yapmalarını istemez. Bulgarların isteklerini doğrudan reddetmemek için de “Kilise inşaatını üç ay içinde bitirmek koşuluyla izin veririm” der.Çünkü böyle bir inşaatın o dönemin koşullarında üç ayda bitirilmesi mümkün değildir. Bunun üzerine Bulgarlar kiliseyi Viyana’da demirden döktürüp, sonra da Tuna Nehri ve Karadeniz üzerinden taşıyarak Haliç’in kıyısına üç ay içinde kurarlar. Kilisenin söz verildiği sürede bittiğini gören Sultan Abdülaziz de verdiği sözü tutmak zorunda kalır. Dilden dile anlatılarak günümüze gelen ve ilgi uyandıran bu rivayetle ilgili yazılı bir belge olmadığı gibi, böyle bir kilisenin üç ay gibi kısa bir sürede inşa edilmesi de mümkün olmadığına göre gerçek hikayeyi dinleyelim.
İstanbullu Bulgarların ayinlerini kendi dillerinde yapma isteği Fener Rum Patrikhanesi tarafından ret edilince, Rusya’yı da arkasına alan genç Bulgar devleti Osmanlı üzerinde bir güç gösterisi yapmayı arzulamaktadır. 1849’da Osmanlıdaki Bulgar cemaatinin ileri gelenlerinden ve o dönemde milletvekili olan Stefan Vogoridis, Bâb-ı Âli’den bir kilise yapılması için izin alır ve 1850’de Bulgar Eksarhlığı (önderliği) açılır. Tam karşısına da ahşap bir kilise yapılır. Arazi ve evini bağışlayana ithafen Sveti (Aziz) Stefan adı verilir. On yıl sonra artık Fener Rum Patriğini dini önder olarak kabul etmeyeceklerini deklare eden Bulgarları Fener Rum Patriği 1872’de aforoz eder. Bulgarlar da ahşap kilisenin yerine daha büyük ve gösterişli bir kilise yapma iznini Osmanlıdan alırlar. Açılan yarışmayı Ermeni mimar Hovsep Aznavur, ihaleyi de Avusturyalı Rudolf Waagner şirketi kazanır. Kilisenin inşası 1,5 yıl sürer. Kilisenin bütün dış cephesi, yan duvarları, pencere kenarları, merdivenleri, kabartmaları, çan kulesi neredeyse hemen her şey demirdendir ve parçalar Tuna Nehri ve Karadeniz üzerinden İstanbul’a taşınır. 1898’de de Sveti Stefan Kilisesi açılır. Patrikhane ancak 1945’te Demir Kilise’yi tanımayı kabul etmiştir.
Neo-Gotik ve Neo-Barok stilde inşa edilen kilisenin sadece mihrap kısmı ağaçtan ve altın kaplıdır. İkonaları ressam Lebedev resmetmiş, çanları Rusya’da dökülmüştür. 500 ton ağırlığındaki kilise, Brezilya’da yetişen ve suyun içinde yaşayan ağaçlardan yapılmış 325 kazık üzerine monte edilmişti. Denizin üzerinde olması nedeniyle zamanla yapıda korozyon oluşur ve demir erimeye başlar. Haliç’in çevresi düzenlenirken, önüne yapılan yol nedeniyle üzerine monte edildiği ve su ile yaşayan ağaçlar su alamadığından zeminde çamurlaşma oluşur. Kilise denize doğru kaymaya başlar. Bunun üzerine 2006 yılında çevresine 330 beton kazık çakılarak kayması önlenir. Zamanında tüm dünyada sadece 2 adet olan demir kiliselerden diğeri yok olunca, Balat’taki Sveti Stefan Kilisesi dünyadaki tek demir kilise olarak kalır. 9 yıllık bir restorasyon sonrası 2018 yılının başlarında tekrar açılır.
Hava erken, daha tam ısınmadı. 21 derece diyordu meteo bugün için. Haliç boyunca pedallıyoruz. Eyüp’ü geçtik, Alibeyköy’ü geçtik Gazi Mahallesine geldik. Buralarda artık tırmanışlar başlar. Ve çevre de değişir. İHE fabrikası sonrası sağda kazılan dev bir arazi. Ne çıkartıyorlar İstanbul’a bu kadar yakın yerden? Alibeyköy Barajı’nın üstleri burası. Beton fabrikaları bolca. Damperlilerden geçilmiyor. Yolun durumu da pek temiz değil. Toz kalkıyor çok fena. Yutup durduk. Yarın 23 Nisan olunca hafta sonu tatili 3 güne çıktı. Bunu fırsat bilen pek çok insan tatile gitti. Çıkmayanlar da bugün ortalıkta dolanıyorlar. Yollar kalabalıklaştı. Kayabaşı Şamlar Tabiat Parkı’na rağbet çok. Kapısında sıralanmış arabalar. Yol kapanmış bu nedenle. Kimileri de kamyonla gelmişler. Kasaların kapıları açık, içi insan dolu. Havasızlıktan bunalmış olmalılar, kapı açık gidiyorlar. Giriş parası vermek istemeyenler çevredeki çayırlara yayılmış vaziyetteler.
Eski Şamlar’da ilk molamızı verdik. Kanal manal hesabına bu bölgeyi su altında bırakacaklarmış. Sazlıdere Barajı nedeniyle zaten köyü yukarıya taşımışlardı. Baraj kenarında balık tutanlar, demlenenler, uzaktan kumandalı kayık yüzdürenler, atış talimi yapanlar... envaiçeşit insan görmek mümkün. İSKİ sahasından geçip barajın tahliye kanalı yanından, toprak yoldan devam ediyoruz. Kurbağa sesleri, kuş cıvıltıları, tarlalarda açmış sapsarı çiçekler, otlayan inekler... güzel bir yer. Trafikten uzak üstelik. Tek sıkıntı toprak-taş karışımı yol. Hoppala zıppala... Ehh, gülü seven dikenine katlanırmış. Ya arabaların arasından süreceksin, egzoz kokusuyla, ya da toprak yoldan mis gibi havayla.
Küçükçekmece’de bir çay molası. Firu’yla benim de bugün karnımız doymak bilmiyor. Paylaşılan bir çiğköfte dürümle zapturapt altına almaya çalışıyoruz. Misafir olduğumuz masadaki bey ile önümüzdeki seçimler, arka planda mehter marşıyla gösteri yapmaya çalışan MHP’nin durumu gibi siyasi meseleleri paylaşıyoruz.
Florya’da sahilden gitmek böyle bir havada ve günde “ölüm”. Aslında buraya hiç girmemek lazım. Bir bebeyi ezmeden, bir yayaya çarpmadan geçebildiğimiz için şanslıyız. İnanılmaz bir kalabalık. Kiralık bisikletliler, gokartlı bebeler, umursamaz ebeveynler, aşıklar, küskünler, koşturanlar, salınanlar ve daha fazlası.
Yeşilköy Kahve Dünyası son molamız. Mustafa E. ve Serhan Kumkapı yolcusu olduklarını söylüyorlar. Demlenme durumları. Biz de Bakırköy’den İDO’yla Bostancı yolcusuyuz o zaman.
Şamlar; Dünya Günü: Dudullu-Kadıköy-(gemiyle) Karaköy-Eminönü-Eyüp-Alibeyköy-Sultangazi-Arnavutköy-Şamlar-Küçükçekmece-Florya-Bakırköy-(gemiyle) Bostancı-Dudullu
Tur tarihi: 22 Nisan 2018
Kat edilen mesafe: 90,72 km.
Ortalama hız: 14,0 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 6 sa. 30 dk., dışarıda geçen süre 11 sa. 33 dk.
En yüksek sıcaklık 30 ˚C, en düşük 13 ˚C, ortalama 22,2 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 938 m, kaybı (iniş) 930 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 237 m.
Bisiklete biniş süresi 6 sa. 30 dk., dışarıda geçen süre 11 sa. 33 dk.
En yüksek sıcaklık 30 ˚C, en düşük 13 ˚C, ortalama 22,2 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 938 m, kaybı (iniş) 930 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 237 m.
Garmin yol bilgileri Şamlar;DünyaGünü
Relive yol bilgileri Şamlar;DünyaGünü
Bölgeye yapılmış geziler Şamlar, Eyy-Vallah, Şamlar, Uzay kadar Uzak değil
İlginizi çekebilir Keşif gezisi: Olimpiyat Stadı, Kapımın Önünden Geçsin...