8 Haziran 2023

[bisikletle]Türkiye: Marmara’dan Ege’ye, oradan Akdeniz’e… (Tekirdağ-Şarköy)

 

6 Haziran 2023, Salı / Tekirdağ - Şarköy, 76 km (3. gün)


Sabah uyanış saati 5’i 5 geçe, ama gözleri açmak, hava aydınlanınca oluyor, 6 gibi. Gece soğuk oldu. Başıma önce Buff’ı, sonra da boynuma indirdim, ayaklarda ince çoraplar, uzun kollu t-shirt… Ve ısındım. Ama söylemeliyim, sivrisinek vardı akşam odada, vızıldayıp durdu kafamın etrafında. Rahat bırakmadı! Biraz tabletten bilgilere bakıp hazırlık safhasına geçiyorum. Eşyaların toplanması vs., bisikletin odadan çıkartılıp yüklenmesi… DSİ’den ayrılışım 8’de. Güvenlikten alınan kısa bir tarif ile, zaten dün minibüsün yolu bu, Google da açık önümde, yavaş yavaş yol alıyorum. Bir rampa çıkıldı, ardından inildi, kıyıya paralel bir müddet gidilip, kısa bir bölümünü ters yönde, sonra mecburen anayola bağlandım. Karşıya, doğru yöne geçmek zorundayım. Bugün Şarköy, 72-75 km falan. Uçmakdere çıkılacak inilecek, keyifli olacak. Hava açık ve sıcak. Üzerimdeki fosforlu fazla geldi. Windstopper yeleği giydim. Sabah trafiği hızlı akıyor. Google beni götürüyor. Tekirdağ yolları inişli çıkışlı. Kumbağ diye gidiyorum. Uçmakdere için kıyıdan devam ederek. Son Firu’yla pedallamıştık bu yolu. Ve geldim bir inşaata, yol çalışması. Yeni dökülmüş asfalt. Bir  büyükçe kavşak oluşturmuşlar. Dönerek Kumbağ diye devam ediyorum. Dev bir liman önümde. Asyaport denilmiş. Konteynır dolu ortalık. Yük gemileri demirlemiş. Burası Türkiye’nin ilk transit konteyner limanıymış, 2015 yılından beri denilmekte.


Barbaros mahallesi geçiliyor. Burada o zaman bir mola vermiş kahvaltı etmiştik. Hayal mayal hatırlıyorum. Sanki buralarda bir yerdi. İnsan daha önce geldiği yerleri geçerken büyük bir keyif alıyor. Hafızanın canlanması hoş oluyor... Kumbağ’da pansiyonlar var, bolca. Zaten bu yol üzerinde sıkça çıktı karşıma. (...) Ve Kumbağ sonrası tırmanış başlıyor. %12’leri gösteriyor Garmin. Kıvrıla kıvrıla çıkıyorum. Coğrafya çok güzelleşti ama. Yemyeşil bir bitki örtüsü içindeyim, çamlık etraf. Sarı sarı katır tırnaklarıyla döşeli iki yanım. Arada kırmızılar beyazlar morlar. Deve dikeni de çok estetik bir bitki, mor çiçeği ile. Asfalt düzgün, iyi. Tek şeritli bir yol, 129-130 metreye çıkarttı. Pek bir harika buraları, solumda deniz, maviliği ağaçların arasından parlıyor. Orman içinde bir mesire yeri geçildi. Kapalıydı ama.


Ve 330’a çıktım. Daha çıkmam lazım, 390’a. Görüyorum ileride yol tırmanmaya devam ediyor. Gelen bir düzlük, şöyle biraz nefesleneyim. %14’ü gösterdi rampa. High’a geçtim mecburen. Çok güzel bir yerdeyim, hakikaten. Ama maalesef biz en güzel yere çöp atmak zorundayız! Bu güzelliğin içinde yol kenarlarında çöp görmek kadar üzücü bir şey olmuyor. Sigara paketleri, pet şişeler, kola tenekeleri..., ne ararsan var.


Ganos Dağı etekleri burası (diğer adı Işık Dağı). Muhteşem sesler. Cıvıl cıvıl etrafım sarılı kuşların sesleriyle. Hava güneşli. Yolda yürüyen, benden kaçan bir kertenkele önümde. Deniz solumda, masmavi bir sonsuzluk olarak devam ediyor. Sisler içinde yatan Marmara Adası ve önünde minnacık görünen Hayırsız Ada. Birbirini takip eden koylar kıvrılarak kıyı çizgisini oluşturmaktalar. Harika bir yerdeyim. (...) Saat 10.08, 30’uncu kilometrede ikinci bataryaya geçiyorum. Hava 22,2 derece, ortalamam 16 km/s. 393 m rakımdayım, zirvede. Çekilen video ve fotolar. Bir müddet kalıyorum. Bu kadar geldim hemen ayrılmam.


Sonrası gelen iniş. Haliyle çıkış nasılsa iniş de öyle, dimdik gidiyoruz. 356 m rakımda Yeniköy Paraşüt Kulübü geliyor. Burada o zamanlar Firuzan’la bir mola vermiştik, ama bugün kapalı. Hava oldu 23,1 °C, arada bir bulut gelince kapatıyor. Rüzgar arkadan esmekte. İn in in 102 metreye alçaldım. Şimdi 36’ncı kilometredeyim. Buradan gene tırmanılacak ama önceki kadar yüksek olmayacak. Solumda, denize doğru gidilirse Ayvasıl Koyu, Yamaç Paraşütü İniş Alanı olduğu gösterilmiş.


Ve ikinci tepe noktasına vardığımda, “Burda Manzara Şahane” diye bir yerde mola veriyorum. Kaptan köşkü gibi bir konumda. Kapısında, çay fiyatları üzerinden (12’ymiş) sohbet ettiğim bey bana ısmarlıyor. Nezaketine teşekkür ederim. Hatta yedikleri börekten de ikram ediyor. İki hanımla birlikte kahvaltı ediyorlardı. (…) Bir müddet dinlenip ardından inilen yokuş beni Uçmakdere köyüne getiriyor. Yol boyunca kafeler gözlemeciler var, sırayla geçilen. Şişelenmiş zeytinyağı da satılıyor. Hatta konaklayacak yerler de var.


Uçmakdereliler uzun yıllar ipek böcekçiliği yapmışlar. Ama 1989 yılında süne böceğiyle mücadelede kullanılan ilaç, hava akımı nedeniyle ipek böceklerini de öldürünce köyde ipekböcekçiliği yapan kalmamış. Kentlere olan göç nedeniyle Uçmakdere boşalmaya başlamış. Köyün Rumcadaki adı “Avdimio", "Hoş yer" anlamında. Rumlar Avdimio adını kullanırken, yörede yaşayan Türk Yörükleri Uçmakdere'ye "Avdin" demişler. Bugünkü adı ise eski Türkçe cennet anlamına gelen Türk mitolojisindeki ‘uçmag’dan gelmekte olup, yani anlamı ‘cennet dere’dir denilmekte. Rumların zamanında burası önemli bir şarap üretim merkeziymiş. 1918'te çekilmiş bir fotoğrafa göre; köyde yaklaşık 500 hane bulunduğu, evlerin çoğu 3 katlı ve camekânlı olduğu, kilise, ayazma (kutsal çeşme), Maşatlık (Rum mezarlığı) ve ahşap köprülerin, her sokakta kandillerin yandığı, 3 yol ağızlarında ise “Talika"ların (*) birbirlerini görebilecekleri dev aynaların olduğu, her evin altında tonlarca şarap alabilen mahzenlerin bulunduğu, ziyarete gelen Rumlar tarafından anlatıldığını okuyorum.


(*) Rusça “telega” kelimesinden gelen talika, yük taşımak için kullanılan, genellikle tek at tarafından çekilen, dört tekerlekli bir at arabası çeşididir.


Uçmakdere sonrası biraz bahçeler arasından sürüp kıyı boyunca devam ediyor rotam. Yarmışlar yol için. O zamanlar da vardı, tepeden kopan küçük kayalar veya taşların bazıları yola kadar gelmiş. Yolun bazı bölümleri, kıyıya yakın yerler çökmüş. Bundan sonra artık düz devam edeceğim, tırmanış yok yani. Saat de bu arada 11.49 olmuş. Hava 29,1°C. 44 km geride bırakarak 16,7 km/s ortalama ile gelmişim.


Denizin içinde, kıyının hemen önünde, sanki yıkılacakmış gibi görünen, incecik ayakların üzerinde duran kulübeler çok estetik görünüyorlar. Dalyan denilmekte bunlara. Artık kendi kullanıcıları için adının 'daldır çıkart' olduğunu bildiğimiz bu dalyanlar, daire kesitli boru profillerin denize çakılmasından sonra karşılıklı iki profil demir ya da ahşaplar ile birbirlerine bağlanıyor ve böylece bir ayak oluşmuş oluyor. Kıyıdan boy kurtarıncaya kadar denizin içinde, boyu geçen yerlerde de daha önce çakılmış ayaklara takılan uzatma konsol veya denize kurulan uzun ayaklı ahşap masalarla-balyozlarla çakılarak gerçekleşiyor. Sıra sıra ayaklar kurulduktan sonra; her biri diğeri ile uzun ya da kısa ahşap kalaslarla birleştiriliyor ve böylece denizin yaklaşık yirmi beş otuz metre içine uzanan bu yapılar ortaya çıkıyor. Her daldır çıkart farklı ihtiyaçlara göre boyu değişen bir kulübeciğe de sahip. Bazısı sadece ağın indirilip kaldırılmasını sağlayan bir çıkrık için rüzgardan ve yağmurdan korunaklı dört duvar iken; bazısı soba yatak vb. diğer mobilyaları, depolama alanlarını; dolayısıyla da farklı işlevleri karşılayacak şekilde donanımlı ve sayıları üçe kadar çıkabiliyor... şeklinde anlatılmış.

Arkitera


Bağlar ve şarap fabrikaları geçiliyor. Geçmişte Ganohora olarak anılan bu bölgede, bağcılık kültürü, Antik Yunan’dan beri devam ediyor. Manastırlarıyla ünlü Ganohora’nın şarapları, yine burada yapılan amforalarla Mısır’dan Rusya’ya kadar çok geniş̧ bir coğrafyaya gönderildiği, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde de bölgeden şarap ihracatı yapıldığı yazılı kaynaklarda belirtilmekte. 


Yolumun sağı silme ıhlamur ağaçları. Kokusu her tarafa yayılmış, mis gibi sarmış ortalığı. Zeytinlikler geçiliyor. İncirler, katır tırnakları... Hele görünüşlerinin aksine dalgalara karşı sapa sağlam duran bu ‘daldır çıkart’lar yol boyunca 25-30 kadardı. Siteler villalar geliyor. Bazıları denize sıfır, muhteşem olsa manzaraları. Kampingler, moteller... Güzel bir yol burası ve Şarköy’e kadar böyle sürmekte. Asfalt kaba, yamalı, yer yer bozuk. Öyle ki düz yeri yok, dalgalanarak gitmekteyim. Ses de çıkıyor haliyle bisikletten. 3-4 damperli peş peşe geçtiler, gümbür gümbür sesleri ortalığı kapladı. Ne taşıyor olabilirler ki burada? (…) Ayy bu ne, minik bir yılan kıvrılarak önümden kaçıp çalıların arasında kayboldu gitti...


Gaziköy ve Hoşköy'ü geride bırakarak ismini binbağlar anlamına gelen Miryofiton sözcüğünden aldığı söylenen Mürefte’ye yaklaşıyorum. Kutman Şarapları da buralarda. Saat 12.33, 58. km.deyim, hava 30,5 °C, ortalamam 17,5 km/s. (…) Mürefte’de bir mola olsun artık, piştim yoruldum. Belim ağrıyor. Sokak içindeki kahvede içilen çay (3-) ile, eşe dosta çekilen videoların yollanması şeklinde biraz nefesleniyorum gölgelikte. Buranın geçmişinde bir deprem de var. 1912 yılında yaşanan bu doğal afetin neden olduğu (gaz lambalarının sebebiyet verdiği) yangınlar sonucu ahşap bölümlerin altında kalan onlarca kişi bu yangınlarda hayatını kaybetmiş.


Tekrar koyuldum yola. Mürefte’de de zeytinyağı satıyorlardı, gördüm. Ancak rengi çok açıktı. Şimdi Aşağıkalamış’a geldim. Herhalde 10 km gibi bir şey kaldı Şarköy’e. Yolun bu kısmı bayağı işlek olmaya başladı. Çok fazla araç gidip geliyor. Sırtım ağrıdı bugün, nedense? Şarköy’de Tolga’nın evinde kalaca’m, Aydın’ın arkadaşı. Ancak kendisi İstanbul’da. Anahtarı yardımcısı verecek bana. 


Ve Şarköy’e girişte, kanal boyunca kıyıya dik inen yoldan gidip Sevgi Yolu denilen yürüyüş yolundayım. Telefonla kalmak için aradığım bazı otelleri görüyorum burada. Haliyle güzel yerdeler. Yolun diğer yanı (karşısı) plaj, gazino vs. (...) Sevgi Yolu'nun getirdiği Cumhuriyet Meydanındaki parkta anahtarı beklemekteyim. Birileri yeni devir almış olmalı, gazinoyu cuma açıyorlarmış, beni bilgilendirip uyarıyorlar. Belki bir şeyler içmek isteyebilirim diye. (…) Gelen telefon üzerine anahtarı verecek olan Ayhan Beyin oğlu ile buluşmak üzere Marmara 34 sitesine doğru yol alıyorum. Oldukça uzaktaymış Tolga'nın evi. Bisikletle bile zaman alıyor. Bu bölümünü bilmiyordum Şarköy’ün. Kıyıya paralel siteler, villalar, bazıları güzel, bazılar içerlerde.


Konum atarak buluşuyoruz ve anahtarı alıp eve giriyorum. Tolga da ay başı taşınmıştı buraya, anlatıyordu. Eşyaları biraz açıp-saçıp, sıcak su olmadığından duş alamıyor, biraz uzanıp dinlenmek isterken tableti ele aldığımda fark ediyorum ki kalemi yok. Eyvah, nerede unuttum ki? Bir panik bende. İlk Tekirdağ DSİ aranmak oluyor, odaya bakmalarını rica ediyorum. Sonta aklıma akşam üstü oturduğum Gloria Jeans Cafe geliyor. Ancak telefonu bulunamıyor, karşı işletmeden rica ediyorum sormalarını. Düzineyle edilen telefonlar ama iki yerde de bulunamıyor. Hatta pazar günü kaldığım Çerkezköy’ü de arıyor ama kalem hiç bir yerde yok. Ne olabilir ki başka? Buldular da vermiyorlar mı? Çok canım sıkıldı. 3 bin liralık kalem bu. Yuh bana da, bulup da vermeyene de : ((


Kafaya şapkayı geçirip merkeze yemeğe yürümekteyim. Ama yürü yürü bitmez bu yol. En az yarım saat sürer. Dolmuş da yok. Birileri 1 saattir durakta bekliyormuş, araç maraç geçmemiş halen. Nasıl bir ilçe ki burası ulaşımı çözmemişler? Şansıma sonunda parmak ettiğim bey alıp çarşıya yakın bir yere kadar götürüyor. Sağ olsun var olsun. Bugün buranın pazarıymış, salıları. Çok severim dolaşmayı ama bu sefer pas geçiyorum. Çarşıya yaklaştıkça biraz hafızam canlanıyor ve hafif tanımaya başlıyorum çevremi. Yemek için Çarşı Lokanta’da yoğurtlu ıspanak + az pilav = 80- TL ödeyip çıkıyorum. Neydi ne oldu? Bu yemekler en fazla 30-40 liraydı, belki de daha az.


Veis Dondurma’ya gidiyorum. 2016 yılında geldiğimde tanıştığım Mustafa Beyi bulmaya. O zaman bana kalacak yer vermişti. Ama kokudan zor durmuş, sabah 6’da pılımı pırtımı toplayıp kaçmıştım : )) Dondurma dükkanı iyicene büyümüş, bir de otel açmış üstüne. Girip odalarına da bakıyorum, kişi başı 600-. Köşe oda güzel ama bir oda var ki penceresi bile yok, in gibi. Dondurmacı salonunda buluyorum adaşımı. Kendisi sportif biri, bisiklet dışında pinpon ve tenis, yamaç tırmanışı da eklenmiş faaliyetlerine. Yarın bir grup bisikletçi ile Kirazlı köyüne gidip kiraz yiyeceklermiş, davet ediyor ama ben Gelibolu’ya devam edeceğim. Çay içiyor, 50 yıllık bir tarifi, uzun zaman sonra ilk yaptığı kekten tattırıyor. Nefisti, fazla şekerli de değil. Tenis maçına gideceğinden ben de izin isteyip ayrılıyorum mekandan. Güzel oldu tekrar görüşmek. Ortak konu bisiklet olunca dostluklar kolay kuruluyor.


Biraz çarşı içinde yürüyor, bir soda (4-) içiyor, belediyenin tesisinde oturup bir soda (10-) daha içiyor ve dönüşü taksiyle (50-) yapıyorum. Yürüyemem. Zaten sağ dizin arka kısmı bir tuhaf, bir sıkıntısı var. 


Şarköy’ün tarihçesine baktığımızda: Edirne Vilayet Matbaası Müdürü Şevket Dağdeviren'in yazdığı 1892 tarihli salnameye göre; Gelibolu Sancağı’na bağlı olan Şarköy kazası, Ovamüstecep nahiyesi ile birlikte 16 Müslüman ve 11 Hristiyan köyde 624 hanede 2936 Müslüman, 2270 hanede 10362 Hristiyan olmak üzere toplam 13298 nüfusa sahiptir. Kazada 7 cami, 20 kilise, 9 okul, 6 han, 2 hamam, 29 değirmen, 2 fabrika, 3000 bağ, 9 bahçe, hükûmet konağı, karantina, telgrafhane ve vergi dairesi vardır. Kasabadan başka, Mürefte tarafındaki Eğrice Köyü’nde de iskele vardır. Başlıca ürünü ve ihracatı üzüm ve şaraptır. Şarapları Avrupa ülkelerinde aranmakta olup, bağcılığı gelişmektedir. Kaza içinde bir tuğla ve kiremit ocağı, kükürtlü su, çinko, kobalt, nikel ve krom maden damarları vardır... denilmiş.

Vikipedi


Şarköy’de konaklama yerleri: Kaan Pans. 0505 9616276 / Moda Pans. 0541 1005959 / Sohbet Ot. 0282 5181400 / Elif Pans. 0282 5182752 / Sunal Pans. 0532 4916180 Ajdan Alptekin / Sedef Pans. 0282 5181415 / Sadunoğlu Hayat Ot. 0282 5181233


Yol boyunca nerede kalınır: Mocamp Çınar, kamping yeri, restoranı da var. Uçmakdere, 0282 5251018 - 5251103 / Bayram’ın Yeri, pansiyon ve restoran, Gaziköy, 0282 5386300 / Hasan’ın Yeri, pansiyon, Hoşköy, 0282 5386219 / Başkır Pansiyon, Hoşköy, 0282 5386455 / Deniz Restoran-Pansiyon, Hoşköy, 0282 5386526 / Minka Otel-Restoran, Mürefte, 0282 5288384




















Tekirdağ - Şarköy

Tur tarihi: 6 Haziran 2023

Alınan yol: 76,54 km
Ortalama hız: 18 km/s

En yüksek hız: 56,6 km/s
Bisiklete biniş süresi 4 s 15 dk, dışarıda geçen süre 6 s 35 dk

En yüksek sıcaklık 33 ˚C, en düşük 19 ˚C, ortalama 26,1 ˚C
Yükselti kazancı 
(çıkış) 1419,1 m, kaybı (iniş) 1417 m
En düşük yükselti 0 m, en yüksek 393,6 m

 

Garmin yol bilgileri Tekirdağ-Şarköy


Relive yol bilgileri Tekirdağ-Şarköy


DSİ’den ayrılışım 07.54.


Kumbağ diye gidiyorum. Uçmakdere için kıyıdan devam.





Dev bir limana geldim. Asyaport denilmiş. Konteynır dolu ortalık.






Kumbağ sonrası tırmanış başlıyor.


Coğrafya çok güzelleşti. Yemyeşil bir bitki örtüsü, çamlık 

etraf. Sarı sarı katır tırnaklarıyla döşeli iki yanım. 



Asfalt düzgün. Tek şeritli bir yol.




356 m rakımda Yeniköy Paraşüt Kulübü geliyor. Burada o zamanlar

 Firuzan’la bir mola vermiştik ama bugün kapalı. 





İnilen yokuş beni Uçmakdere köyüne getiriyor. Yol 

boyunca kafeler gözlemeciler var.



Uçmakdere sonrası kıyı boyunca devam ediyor rotam. Yarmışlar yol

 için. O zamanlar da vardı, tepeden kopan küçük kayalar

 veya taşların bazıları yola kadar gelmiş. 



Denizin içinde, kıyının hemen önünde, sanki yıkılacakmış gibi

 görünen, incecik ayakların üzerinde duran 

kulübeler çok estetik görünüyor.








Bağlar ve şarap fabrikaları geçiliyor. Geçmişte Ganohora

 olarak anılan bu bölgede, bağcılık

 kültürü, Antik Yunan’dan beri devam ediyor. 



İsmini binbağlar anlamına gelen Miryofiton sözcüğünden

 aldığı söylenen Mürefte’ye yaklaşıyorum. 


Mürefte


Asfalt kaba, yamalı, yer yer bozuk. Öyle ki 

düz yeri yok, dalgalanarak gitmekteyim. 


3-4 damperli peş peşe geçtiler, gümbür 

gümbür. Ne taşıyorlar ki bunlar?




Geldim Şarköy’e (13.49).



Kanal boyunca kıyıya dik inen yoldan gidip… 




Marmara 34 sitesine gidiyorum. Oldukça 

uzaktaymış. Bisikletle bile zaman alıyor.



Çarşı Lokanta








Veis Dondurma’ya gidiyorum. 2016 yılında 

geldiğimde tanıştığım Mustafa Beyi bulmaya.


Bir benzeri Kopenhag’da var.





















4. gün (devamı) Şarköy-Gelibolu - 2. gün (öncesi) Çerkezköy-Tekirdağ