10 Haziran 2023, Cumartesi / Çanakkale II (7. gün)
Bugün yola çıkma zorunluluğu olmadığından rahatım, tembellik yapabiliyorum. Şöyle güzelce uyudum. Kalkışım 9’a doğru. Biraz tabletten gazete okumaca. Dün yazamadığım gezi notları, ses ve fotoların aktarılması, kaybolan tablet kaleminin alınması. Üç gün önce alsaydım 150 lira kazanacaktım, dolar çıktıkça fiyatlar da değişiyor : ((
Kale-i Sultaniye, 1461-62 yıllarında Fatih’in inşa ettirdiği bugünkü Çimenlik Kalesi etrafında bir askeri garnizon olarak kurulur. 17’nci yüzyılda Osmanlı’nın dünyaya açılan bir liman kentine evrilir. Gündelik gereksinimleri karşılayan seramik kap, çömlek, testi, çanak gibi ürünlerin yapımına başlanılıp, daha sonra da deniz yoluyla bunların ihracatına geçilmesi ile halk arasında zaten kullanılagelmekte olan “Çanakçıların Kalesi” adı Çanakkale’ye dönüşür… İyiymiş değil mi?
12’ye doğru kahvaltı etmek veya karnımı doyurmak üzere çıkıyorum. Bugün artık sandaletlere geçtim, ayakkabılar çanta dibine indi. Misafirhane yakınındaki bisikletçiden alınan kart, ki düzgün bir yere benziyordu, ardından yol üzerinde gördüğüm seramik sergisini geziyor, sanatçı ile tanışıyor ve sohbet ediyoruz. Salihlili bir hanım. Bazı özgün işler vardı.
Saatler öğlene geldiğinden hamur işi yerine başka şeyler yiyeyim diye dün gördüğüm İhsan-ı İkram Esnaf Lokantası’nı bulup mercimek köftesi istiyorum. Ama saati değilmiş, öğleden sonra çıkarmış. Ben de yaprak sarma alıyorum, bol limon sıkarak afiyetle mideye indiriyorum. Bu lokanta iyi, et suyu falan kullanmıyor yemeklerde. Öğrenciler gerçekten Çanakkale’yi eğitmişler. Vegan beslenme vs. biliniyor lokantalarda. Sarma güzeldi, ince de sarmışlar.
Dünkü kahvecide 45 liraya içilen bir filtre kahve (sattıkları kahvenin kilo fiyatı -640 TL- beni şaşırtıyor. İstanbul’da bu kadar olmamıştır Arabica Guatemala çekirdeği) ve ardından arkeoloji müzesini tekrar ziyaret etmek üzere güneş altında yapılan (4 liraya alınan su ile) uzun bir yürüyüş, şehrin diğer ucunda olduğundan, Google yardımıyla bulmaya çalışarak. Ancak ne var ki taşınmış, ören yerine, Troya Müzesine. Burası şimdi kütüphane olmuş. Bu iyi olmadı, boşuna sıcakta yol tepmiş oldum, zaten sağ dizim de pek bir nahoş. Geri yürüyorum. Son gelişimde buralarda olan DSİ misafirhanesinde kalmıştım. Belki bulurum diye hatırlayabildiğim kadarıyla sokak aralarına dalıyor, Köşebaşı kahvesinde içilen bir çay (4-), biraz memleketimden insan manzaraları, DSİ önünden geçmek (hatırladım şimdi burasını), bir kunduracıdan rica edip gözlük kılıfının iç yatağına az Bally sürdürüp yapıştırmaya çalışmak şeklinde sürdürüyorum. Burada sokak aralarında sıkça kahveler var, beyler kağıt oynamaktalar. Bisikletçi Diblanlar’a bir göz atıp kartlarını almak, içilen sıkma portakal suyu (20-), güneş altında, gölge bulduğumda oralardan dolanıyorum Çanakkale sokaklarında. Ama döneyim odaya, serinleyince tekrar çıkarım.
Dönüşte tekrar İhsan-ı İkram Esnaf Lokantası’na uğrayıp az yoğurtlu kızartma, mercimek köftesinin çıkmasıyla az da ondan (3 parça), 50 lira ödeyip ayrılıyorum. Mercimek köftesi de uzundur yememiştim, lezzetliydi. Yol üzerinde, misafirhaneye yakın seramik müzesini geziyorum. Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı tarafından 1904 yılında er hamamı olarak inşa edilen ve 70 yıl hizmet veren tarihi yapı 2013 yılında, Seramik Müzesi olarak kullanılmak üzere yeniden kent hayatına kazandırılmış. Kentin sosyal hafızasında da önemli yer tutan hamam, 1919 yılında İngiliz işgali süresince İngiliz hamamı olarak adlandırılmış. İki katlı müzeyi önceki gelişimde de görmüş, hayran kalmıştım. Özellikle hamam köşelerinde sergileme çeşitleri çok ilgi çekici-etkileyici. Kurnalar, çeşmeler, peştamallar, göbek taşı vb. ile bir arada ustaca sergilen at başlı testi, ibrik, vazo, kase, fincan, meyvelik ve diğer formlardaki örnekler. Üst katında ise değişik seramik sanatçılarının süreli sergilerine yer verilmekte. Gerçekte Çanakçıların Kalesine layık bir mekan.
Geleneksel Çanakkale Seramikleri 17’nci yüzyıl sonlarından 20’nci yüzyılın başlarına değin, mutfakta ve gündelik yaşamda günün isteklerini karşılayan bir el sanatı olarak, oldukça yaygın bir üretim alanı bulurlar. Edmund Chishull 1669’da, Richard Pococke 1740’da ve Richard Chandler 1764’deki seyahatlerinde, Çanakkale’de geniş çapta çanak çömlek üretildiğini yazarlar. 18’nci yüzyılda kırmızı ya da bej hamurla çukur tabak, kase, küp, sürahi, testi ve vazo gibi formlarda motif ve desenler ustalıkla işlenir. Çoğu kez şeffaf sır kullanılır. 19’ncu ve 20’nci yüzyıllarda kalite düşer, ama çok renklilik ve kullanım alanı genişler. Çömlekçi çarkı başındaki ustalar Kalıp Kullanım Tekniği ile farklı kombinasyonlar uygulayarak, geniş bir seramik yelpazesine imzalarını atarlar. Seramik ustalarının üretimde kullandıkları form ve desen zenginlikleri, yaşamın içinden ve kentten geniş izler taşır. Kentin mimarisi, boğazdaki yelkenli tekneleri, çevredeki doğal hayatın çeşitliliği, usta fırça darbeleri ile hayata geçirilir.
Odada bir duş alıp rahatlıyor, tablette bir şeyler okurken bisikletçi Can Beyin araması ve yarım saat sonra saat kulesinde buluşmak üzere sözleşmemizle tekrar ayaklanıyor ve çıkıyorum. Kule 10 dk.lık bir uzaklıkta. Can Bey ile internet ortamında tanıştık. Eceabat-Gelibolu’da kalacak yer ararken rastlantı sonucu Bisiklet Platformu’na denk geldim ve kendisini arayıp bildiği yer var mı, konaklamak için uygun fiyata sordum. O nedenle geldiğimde görüşürüz diye konuşmuştuk. Tekrar tanışıp birlikte Han Kafeye gitmek üzere yürüyoruz. Burasını biliyorum, benim eski tanıdığım Hasan’ındı diyorum ama tanımıyor sahibini Can Bey. Konuşmamızı duyan girişteki seramik dükkanındaki hanım doğruluyor mekanın sahibini ve burada olduğunu söylüyor. Ortak arkadaşlarımız vasıtasıyla tanışırız, İstanbul’dan kalma ve en az 30 yıl öncesine gider son görüşmemiz. Hatırlar mı acaba? Ancak hatırlıyor ve güzel bir tesadüf oluyor bu durum, yani Can Beyin beni buraya getirmesi, Hasan’ın burada olması vs. Üst kata çıkıp soda çay eşliğinde saatlerce konuşuyoruz. Eskilerden, günümüzden, bisikletten, hanın durumundan, Çanakkale, üniversitenin katkıları, eski dostlar, gözünün durumları... Uzun zaman geçiriyoruz. Can Bey de Çanakkale’nin bisiklet olayına bakışı, turlar-etkinlikler vb. konuları paylaşıyor. Bugün burada Ukrayna konusunda bir sunumun (saat 19’da) olacağı nedeniyle hazırlık yapması gerektiğinden aramızdan ayrılıyor. Bense ayrılmadan alt katta iki kişiyle daha tanışıyor, bir hanım bir bey. Veganizm, deri objeler, doğru yanlış durumları... üzerine sohbetler.
İnsanlar neden sürekli güzel bir geçmişten bahsederler? Çevrenizden sık sık duyarız: “Ahh eskiden böyle miydi?”, “Nerede o eski bayramlar?”, “Bizim zamanımızda kapı baca hiç kitlenmezdi” gibi laflar. Bu sözlerden, sanki güzel olan şeylerin tamamı günümüze yaklaştıkça bozuluyor, her gün bir öncekinden kötü oluyor gibi bir anlam mı çıkarmalıyız? Aslında dünya tarihine şöyle bir baktığımızda, başta insan yaşamı olmak üzere hiçbir şeyin doğrusal bir çizgi izlemediği, düz bir şekilde ilerlemediği görülebilir. Büyük gelişim evreleri, bozulmalar, yıkımlar, kısa veya uzun hareketsiz dönemler sürekli vardır ve bunlar iki ileri-bir geri dönüp dururlar...
Saat ilerledikçe hava da serinleyerek daha keyifli bir kıvam almakta. Az fırınlanmış peynir tatlısı-dondurmalı (40-) yenilmesi, biraz bankta oturup etrafın kesilmesi şeklinde sürdürüyorum. Gördüğüm gençlerin çoğu dövmeli, genellikle erkeler ama kızlarda da var. Dönüşte önünden geçtiğim lokantada dayanamayıp tekrar 3 ad. mercimek köftesini lüplüyorum (40-). Yarın yolcuyum, alınan duş, uzanıp dönüş biletinin Kamil Koç’tan alınmasıyla (572- TL, 4 Temmuz 09.30-21.10 arası seyahat, Antalya-İstanbul) gün sona eriyor.
Nükleer savaştan sağ çıkması en muhtemel şey nedir?
Karafatma yanlış cevap. Dr. Wharton’ların 1959’daki çığır açan araştırmasından beri karafatmaların bir nükleer savaşta ilk ölecek böceklerden olduğunu biliyoruz. Radyasyona dayanıklılık kralı Deinococcus radiodurans bakterisidir. Bu bakteriler 1,5 milyon rad’a kadar dayanabilirler, dondurulurlarsa bu limit iki katına çıkar.
![]() |
12’ye doğru kahvaltı etmek veya karnımı doyurmak üzere çıkıyorum. Bugün artık sandaletlere geçtim, ayakkabılar çanta dibine indi. |
![]() |
Kordon Boyu |
![]() |
Heykel, tarihi Truva efsanesini ve sinema tarihini bir araya getirerek bölgenin kültürel simgelerinden biri olmuştur. |
![]() |
Çanakkale Saat Kulesi, Sultan II. Abdülhamid döneminde, 1897-98 yıllarında, o dönemde Çanakkale Konsolosu ve tüccar olan İtalyan Emille Vitalis tarafından yaptırılmıştır. |
![]() |
İhsan-ı İkram Esnaf Lokantası |
![]() |
Dünkü kahvecide… |
![]() |
… içilen bir filtre kahve. |
![]() |
Balık Tutan Adam Heykeli, İnönü Köprüsü (Sarıçay Köprüsü) |
![]() |
| Er hamamı olarak inşa edilen ve 70 yıl hizmet veren tarihi yapı Seramik Müzesi olarak kullanılmak üzere yeniden kent hayatına kazandırılmış. |
![]() |
Hamam, 1919 yılında İngiliz işgali süresince İngiliz hamamı olarak adlandırılmış. |
![]() |
Üst katında ise değişik seramik sanatçılarının süreli sergilerine yer verilmekte. |
![]() |
Fırınlanmış peynir tatlısı, dondurmalı. |
![]() |
İhsan-ı İkram Esnaf Lokantası |
8. gün (devamı) Çanakkale-Yenice - 6. gün (öncesi) Eceabat-Çanakkale
İstanbul–Çerkezköy, 95 km
Çerkezköy-Tekirdağ, 61 km
Tekirdağ-Şarköy, 76 km
Şarköy-Gelibolu, 56 km
Gelibolu-Eceabat, 65 km
Eceabat-Çanakkale, 84 km
Çanakkale-Yenice, 88 km
Yenice-Akbaş, 68 km
Akbaş-Bigadiç, 74 km
Bigadiç-Akhisar, 41 km
Akhisar-Turgutlu, 69 km
Turgutlu-Ödemiş, 86 km
Ödemiş-Nazilli, 72 km
Nazilli–Yatağan, 89 km
Yatağan-Mazı, 94 km
Mazı-Muğla, 76 km
Muğla-İstanbul, 6 km
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Çıldır-Posof–Ardahan


































