19 Haziran 2023

[bisikletle]Türkiye: Marmara’dan Ege’ye, oradan Akdeniz’e… (Turgutlu II-III)

 

17 Haziran 2023, Cumartesi / Turgutlu II (14. gün)


Uyanışım 5 buçuk oluyor genelde. Biraz oyalanıp 6’da kalkıyorum. Hava kapalı. Toparlanmak 1 saatimi alıyor. Her şeyin torbalara konulması, çantalardaki yerlerine yerleştirilmesi, tıraş WC vs. Acelemin olmaması, bekleyenin olmaması bir rahatlık. Kahvaltı 7’de başlıyor. Bisikleti arka odadan çıkartıp çantaları takıyor ve kahvaltı salonuna gidiyorum. Açık büfe ama malum çeşitler. Simit var bir farklılık olarak. Kendime minimal bir tabak hazırlayıp karnımı doyuruyorum. Ama bu arada gök gürlemesi başlıyor ve feci bir sağanak iniyor. Değil bisiklet, burnunu çıkartamıyorsun binadan. Gidilecek gibi değil. Bir moral bozukluğu bende. Öğleden sonra yağar sanmıştım, giderdim diye düşünüyorum. Ama olamayacak. Burada bir gün daha kalmam gerekecek gibi. Odamı teslim etmiyorum. Bir yandan da acaba otobüsle Ödemiş’e gidebilir miyim geçiyor kafamdan. Buradan yokmuş Salihli’den olabilirmiş. Salihli’ye kadar midibüse bisiklet sığmaz, Ankara’ya giden şehirlerarası otobüs bulmam gerekirmiş. Yani çok uzun ve dolambaçlı işler.


Odam ama başkasına rezerve edilmiş. Neyse rezervasyonu farklı odaya kaydırıyorlar ve bir 400 daha ödüyor uzatıyorum konaklamayı. Ancak bugün için Ödemiş ÖE’ye ödeme yapılmıştı. Onu bir gün kaydırıyor, önümüzdeki günlerin planını yapıyorum. Salı Milas’ta Gülcihan’da kalacaktım, onun tek izin günü ama bu durumda çarşamba orada ancak olabilirim. Yani pas geçmem, direkt Yatağan’dan Mazı yapmam gerekecek. Bakalım nasıl olacak?


Turgutlu’da ikinci günüm. Kahvaltı salonuna geri gidiyor ezogelin çorbasından bir kase içiyor, kendime çay koyuyor ve terasta oturmaktayım. Birden kalabalık bir insan topluluğu geliyor. Sanki tur otobüsü boşalmış gibi. Nedir bu soruyorum. Karşı okulda LGS mi ne sınav varmış. Veliler çocuklarını teslim edip ÖE’ye beklemeye gelmişler.


Yağmurun hafiflemesiyle şemsiyemi alıp, üzerime de sarı montu geçirip dolaşmaya çıkıyorum. Altımda şort ve ayağımda sandaletle biraz serin bu hava benim için. Yürüyerek etrafımı-yönümü tanımaya bulmaya çalışmaktayım. Japon Pazarı denilen 1001 Çeşit’çiye girip bir tıraş-makyaj aynası alıyor (7,5 TL), kaldırımlarda saçakların altından yürüyerek sağa sola, sokak aralarına, çarşı içlerine dalıyor, bir kahvede çay (4-) içip yağmuru seyrediyor, böylesine bol yağdığını her zaman göremezsiniz. Seller götürüyor ortalığı. Ama istiyorum bol yağsın ve yükünü bugün boşaltsın da yarına kalmasın.


Atatürk Bulvarına paralel bir yolda sıra sıra kahveciler, pastaneler, kahvaltı, brunch salonları görüyorum. Hepsi buraya dizilmişler. Dün uğrayıp yemek bulamadığımız Kardeşler Lokantasında yoğurtlu kızartma yiyor (50-), dön dolaş ÖE’ye dönüyor, biraz uzanıp tabletten haberleri okuyor, hafif kestiriyor ve 4 gibi tekrar ayaklanıyorum. 


Üç gün önce Balıkesir’de Ata Evi’ni gezmiştim. Çok duygulandırmıştı beni. Aklıma geldi de. Şuna bir baksanıza hazır elinin altında internet varken. Böylesine ilginç bir yazıyla karşılaşıyorum: 1997 yılının şubat ayında Amerika televizyonlarında bir haber veriliyordu; New York’ta 42. sokaktaki bir bina kaydırılarak taşınıyordu. Bölgede yaşanan trafik sorunundan dolayı bina, temeline kurulan raylar üzerinde bulunduğu yerden 5-6 metre ileriye taşınmıştı. Oysa bu işlem yıllar önce, 1930’da Atatürk tarafından düşünülmüş ve Türkiye’de gerçekleştirilmişti. Hem de binanın yerinin değiştirilmesi işlemi trafiğin açılması için değil, bir ağacın dalının kesilmesini önlemek için yapılmıştı.


1930 yılında Yalova’daki çiftliğe gelen Atatürk, orada bulunan köşkün bahçesinde kahvesini içerken bahçıvanının elinde bir testere ile binanın yanındaki Çınar ağacına merdiven dayayıp ağaca çıktığını görür. Bahçıvana ne yaptığını sorunca; Çınar ağacının çok büyüdüğünü, köşke çok yaklaştığını ve zarar vereceğini, ağacın dallarını kesip köşke zarar gelmemesini sağlayacağını söyler. Bunu duyan Atatürk, “O ağaç kalacak, bina kaydırılacak” der. Bina üç gün süren bir işlemle Çınar ağacından 4,80 metre ileri taşınır.

Atatürk’ün “bir ağacın zarar görmemesi için...” yaptırdığı bu çalışma, “çevreyi ve doğayı koruma” kavramlarının dünyada konuşulmaya başlamasından en az 40 yıl evvel gerçekleşmiştir. Çevreyi koruma amacıyla kurulan, dünyaca bilinen Greenpeace örgütünün kuruluş yılı 1971’dir.

“Tabiata saygı aklın vicdanıdır”, “Ağaçsız toprak vatan değildir” diyen Atatürk dünyadaki ilk çevreci devlet başkanıdır
.


ÖE’nin müdürü Ali Bey arıyor ve lobide buluşuyoruz. Yürüyelim derken bastıran yağmur karşısında terasta oturup kahve eşliğinde sohbet ediyoruz. Hava tuhaf, bir iniyor, bir güneş açıyor. Şaşkına döndü millet.


Ali Beyin kardeşi Süleyman Bey ve arkadaşı Metin beyler de sürpriz uzak yoldan geliyorlar ve dört kişi çekirdek çıtlatarak, çaylar eşliğinde konudan konuya geçerek sohbet ediyoruz. Süleyman Bey Denizli’de, Metin Bey Antalya’da edebiyat öğretmenleri, ikisi de. Saatin 8’e gelmesiyle ÖE’den çıkıyor yol üstünde bir tatlıcıya (Tur-Şam) uğrayıp buraya özgü Şambali tatlısından yarım porsiyon tadıyor, sonra küçük kardeşin Ekleristan dükkanında yaban mersinli ekler de tadıyor ve ayrılıyoruz. Onlar annelerine, bense bir tur atıp çiğ köfte dürüm+ayran (25-) yiyor ve biraz daha yürüyüp ÖE’ye dönmekteyim. ÖE’de bir düğün hazırlığı vardı, tamamlanmış ve düğün başlamış. Davetliler kapı önlerinde, müzik sesi gümbür gümbür ortalığa yayılmakta. 


Turgutlu (eski adı Kasaba), Sultan II. Murat devrinde Dalbahçe Köyü dolaylarına yerleşen Turgud Aşireti tarafından kurulmuştur. Önce Dalbahçe Köyü civarında kurulmuş, zamanla ovaya inerek bugünkü yerini almıştır. Yunanlar, İzmir`i işgalden 10 gün sonra da Turgutlu`yu işgal etmişlerdir. Bu tarihten 7 Eylül 1922 yılına kadar ilçe işgal altında kalmıştır. Kurtuluş Savaşımızın başarı ile sonuçlanması üzerine kurtulmuş ancak Yunan askeri giderken şehri, Bozkurt ve Küllük Mahalleleri hariç tamamen yakmışlardır.

Vikipedi




18 Haziran 2023, Pazar / Turgutlu III (15. gün)


14 yıl olmuş, Ne Mutlu Bize : ))


Sabah 5 buçuk gözlerimi açtım. Bu yastıklar da ne kadar yüksek, yatılmıyor, boynum tutuldu. O nedenle yastıksız yatıyorum. Ancak insan ellerini yastığın altına sokup yan yatıp kıvrılmak istiyor. Bu da yastıksız olmuyor. Yapılacak bir şey yok. Ama merak, hava nasıl? Kalkıp pencereden bakıyorum. İnce ince yağmakta. Bugün de öğleden sonra yağacağı söyleniyordu. Yağmurda çıkmam, dağ yolunda da yağmura yakalanırsam kaçacak yer olmaz, sen iyisi mi kal. Rahatın yerinde, kovan mı var? Kovan yok da yer durumları. Bakalım burada yer var mı, sonra diğer günleri de kaydırman lazım. Bir heyecan, saat da erken, şimdi aranmaz. Biraz tabletten hava durumlarını farklı sitelerden kontrol ediyorum. Yağış yok diyen yok!


Firu arıyor ve hem babalar hem de sene-i devriyemizi kutluyor, bolca sohbet ediyoruz. Onunla konuşmak iyi geliyor. Tablette sörf yaparak saati 7 ettim. Resepsiyona iniyor ve şansıma odam boş, bir gün daha uzatıyorum. Şimdi sırada Ödemiş, Nazilli ve Yatağan var. Onlar da ayarlanıyor. Tek Yatağan yarın sabaha kalıyor, umarım yer vardır misafirhanede. Saat 9’u 10 geçmekte. Kahvaltıya ineyim. Bu sefer karnımı tıka basa dolduruyorum. Tüm gün gitsin-idare etsin. Mazı’dan Ceylan mesaj atmış, geliş günümü merak etmiş. Telefonlaşıyoruz ve perşembe Mazı’da olacağımı söylüyorum. İki arkadaş da cuma gelecekti, Ali ve Tahsin. Yapılan yazışmalardan onların gelmeyecekleri belli oluyor. Güzel biz bize oluruz Ceylan’la. Uzundur da görüşmedik, telefonlar hariç, konuşulacak çok şey var. 


Gülcihan Milas'ta, şimdi program iki gün kaydı, belki uğrayabilirim ama o da başka bir program yapmış, başka bahara kaldı. Yani “maybe the next time” durumları. Tembellik yapılacak bir gün. Ancak bu arada yağış durdu ve hava mülayimleşti. Nasıl yani? Hani yağmurluydu? Yatakta tablette sörf yaparak, hafif kestirerek oyalanmaktayım. Öğlen gibi artık çık dolaş diyor amcam. Toparlanıp, ama gene de yanıma şemsiye, sarı mont ve şapkayı alarak çıkıyorum. Artık buralı oldum, iyi kötü yolları çevreyi az buçuk öğrendim. Deveci Kahvede oturup soda (10-) eşliğinde Firuzan’ın babasına ulaşamayıp annesini arıyor, az sohbet ediyor babalar günü mesajımı yolluyorum. Bu arada inceden başlıyor yağmaya. Şemsiye kurtarıcı, bunu da Bergama’da öğrendim. Olmadığında oturup dinmesini beklerken zaman kayboluyordu. Plastiklerden aldım sonra sokacak yer yoktu, bıraktım orada. Şimdi minnacık bir şemsiye çok işime yarıyor, yağmur altında yürümeye devam edebiliyorum.


Yürüdükçe çevremi daha da iyi tanıyor, oryantasyonum yerli yerine oturuyor. Aslında çok da uzak değilim, dön dolaş aynı yerler. Biraz sokak aralarına dalıp farklı yerler deniyor gene Atatürk Bulvarına çıkıyorum. Yağmur artıyor, saçakların altından yürüyor, 1001 Çeşit mağazaların birinde Kaan ve Zeynep’e gırgır bir hediye buluyorum, alıyorum. Sabah Firu’yla konuştuk ne götürsek diye. Gırgır bir şey bulamadım diyordum. Ama bu iyi oldu. Ne mi? İşte bu…


Burası kahve diyarı, yani kıraathane. Her köşede bir tane var, önlerinde de adamlar oturuyor, dolu. Yürüyerek Karpuz Kaldıran Parkına geldim. Yağmur da güzel yağıyor, havuza damlalar düşmekte. Bir çay eşliğinde izliyorum. Üç de ördek var dolanan. Birileri yem attı, bunlar alelacele yüzerek geldiler ama nedense iki tanesi, daha iri olanlar, diğerinin kafasını gagalarıyla çimdikleyerek veya ısırarak kafasını suya sokup durdular. Bu ne kavgası böyle? İnsan rahatsız oluyor. Sanki mağdur olana yardım etmek gerekiyor diye düşünüyor. Bu arada bu parkın çayhanesinde ikinci oturuşum ve bugün de çayı hoşuma gitmiyor. Bazıları bu işi bilmiyor. Çayın kalitesi sanırım. 5 lira da para. 1 liralık çay ne hale geldi?


Soykan Beyle yazışıyor, 1 saat sonra uğrayacağımı söylüyor ve parka çok yakın olan evi buluyorum. Bu bölgede binalar biraz yenilenmiş. İki kişi daha var evde. Bir Alman bir Türk, dün bahçeden topladıkları armutlardan reçel hazırlıyorlar. Evde yaşlı bir hala da var. Önce çaylar içildi sonra soyma işine girişildi, ben de dahil oluyorum. Bir yandan da soyulanlar tencerede kaynatılıp blenderle çekiliyor. Tuz ve tarçın, az da limon suyu. Ortaya çıkan sonuç çok başarılı. Hele de sıcak sıcak çok da lezzetli. Kavanozlara doldurulup kış için dolapların üstünde yerini alıyorlar. Bu arada yağmur gene yağmaya başladı. Ama yağsın da yarın yağmasın : ))


Misafirler yemek hazırlarken biz Soykan Beyle, artık sizli bizliyi de bırakıp, halayla birlikte salonda sohbet ediyoruz. Konu haliyle hep bisiklet ve de bisiklet. Akşam yemeğimiz patlıcanlı soslu makarna, üzerine peynir ve jalepeno turşusu. Lezzetli olmuş Alman şefin yemeği. Zaten makarnanın her çeşidi hep lezzetli. Belki de dünyada en sevilen yemeğin başında gelmekte.


Yemek sonrası içilen çay ve saatin 9’u geçmesiyle benim ÖE’ye geri yürümem. Bulvar bu saatte halen kalabalık. Güzel bir yol. Karşılıklı her çeşit dükkan, yiyecek içecek de var. Yarın artık yola çıkayım, yoksa tembellik iyicene işleyecek içime.


Bugün Babalar Günü, malumunuz. Nasıl çıktığını bilir miyiz? Bizim kutladığımız tarih -Haziran’ın 3’üncü Pazarı- ABD’den çıkma. Zamanla dünyaya yayılsa da babalıkla ilgili kutlamalar Katolik Avrupa'da Orta Çağa kadar uzanıyor. Hz. İsa'nın resmi babası olarak kabul edilen St. Joseph Bayramı 19 Mart'ta İspanya ve İtalya gibi ülkelerde "Babalar Günü" veya "Babalar Bayramı" olarak kutlanıyordu. Almanya'da Babalar Günü Paskalya'dan 40 gün sonra, yani Hz. İsa'nın göğe yükseliş gününde kutlanıyor. Avustralya ve Yeni Zelanda'da Babalar Günü eylül ayının ilk pazar günü. Rusya, Sovyetler Birliği döneminden kalan ve Kızıl Ordu'ya toplu kayıtların yapılmaya başlandığı Vatan Savunucuları Günü'nü 23 Şubat’ta babaları kutlamaya devam ediyor. Tayland'da Babalar Günü ulusun babası olarak kabul edilen eski kral Bhumibol Adulyadej'in doğum günü olan 5 Aralık'ta kutlanıyor. Orta Doğu'da bir çok ülkede Babalar Günü yaz gündönümü olan 21 Haziran'da, Brezilya'da ise Ağustos'un İkinci Pazarı babaların azizi olan Yehoiakim (St. Joachim) anısına kutlanıyor.

Vikipedi


Kaderine terk!


Bina hoşuma gitti. Tam köşe için doğru olmuş.


Bu yapı, bir dönem Ermeni kilisesi olarak kullanılmış, 

1937'de belediye binasına dönüştürülmüş ve 2003'e kadar

 Turgutlu Belediye Hizmet Binası olarak hizmet vermiştir. Daha 

sonra Halkevi binası olarak anılan kısım da dahil 

restorasyon çalışmaları yapılmıştır.




Bayrak rengi olmuş bunlar : ))









































15. gün (devamı) Turgutlu-Ödemiş - 13. gün (öncesi) Akhisar-Turgutlu