11 Haziran 2023

[bisikletle]Türkiye: Marmara’dan Ege’ye, oradan Akdeniz’e… (Eceabat-Çanakkale)

 

9 Haziran 2023, Cuma / Eceabat - Çanakkale, 84 km (6. gün)


Akşam biraz internette gezindim, kaybettiğim kaleme baktım. Şans bu ya bende, Apple dün tekrar ürünlerine zam yapmış, doların uçması karşısında. 3 bine patlayacak bana bu kayıp. DSİ’de bulunamamasını da anlamıyorum. Başka bırakacak yer de yok(tu)!


Pansiyonda rahat uyudum. Tek alışık olmadığım, battaniyeyi çarşaf olmadan üstüme örtmekti. Nedense, özellikle de başka yerde rahat ettirmiyor. Ancak çarşaf olmadığını geç fark ettim, Ömer Beyden istemek için.


Dün verilen hıyar ve erikleri de yanıma alarak, yolda yerim, 08.15 pansiyondan ayrılışım. İlçeyi terk etmeden önce fırından alınan iki poğaçayla (12-). Bugün yarımadayı gezip, Şehitler Anıtını görüp Çanakkale’ye geçece’m. Dün geldiğim yolu, 2,5 km kadar Kabatepe kavşağına geri pedallıyor, sola sapıyorum. Hava 22 derece. Saat 08.33. Tek şerit düzgün bir asfaltta kırsalın içinde pedallamaktayım. Fi tarihinde, Gökçeada’ya gidilen günlerde bu yoldan geçmişimdir. Haliyle dünden bugüne evsafı düzelmiş. Gerçi o zaman nasıl olduğunu pek hatırlamıyorum. Arabada olunca zaten pek bir şey fark etmiyorsun, ola ki delik deşik olmasın. Ama bisiklette en ufak yama bile kendini belli ediyor. Trafiği var bu yolun. Bunlar ada vapuruna gitmek isteyenler olsa. Yol hafif hafif yükselmekte. Sağım solum ekili biçili. Kahverengi oklarla bölgedeki şehitlikler, sığınaklar, savaş alanları gösterilmiş. 1. Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında meydana gelen en büyük savaşlardan biri Çanakkale Savaşı. 1915’de buralarda kıyametler kopmuş. Çok can kaybı olmuş. Her iki tarafta da. Uzak diyarlardan gelip burada can verenler bir yanda, vatan toprağını savunmak için gönüllü askere gidenler diğer yanda. Söz konusu alan, dünya genelinde korunabilmiş nadir savaş alanlarından biri olarak ön plana çıktığından dolayı, 2014 yılında UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’ne dahil edilmiş.


Ada gemisi boşalmış olmalı ki peş peşe arabalar konvoy şekliyle bana doğru gelmekte. Bazıları sabırsız, sollamaya da kalkışıyorlar, beni gördükleri halde Geldiğim kavşakta sağımda müze, “Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi” var. Soldan Kabatepe limanına iniliyor. Google haritada bazı yerler tam yerinde işaretlenmediğinden biraz kafam karışıyor. İki yol görünüyordu. Ben aynı yolu gidip gelmemek için soldan gidip sağdan dönerim diyordum. Müzenin girişi de ne tarafta? Belirgin bir işaret konulmamış. Sanki arkadan diye oraya yöneliyor ama merdivenlerle karşılaşıyorum. Bisikleti bu kadar basamak çıkartamam. Başka bir girişi olmalı. Müze binasının kenarından baktığımda altta esas giriş görüyor oraya yöneliyorum. Bisiklet binanın bir duvarına dayanıp, gölgelik seçilerek, 65’le duhûl oluyorum. Kimlik sorması hoşuma gidiyor, yani demek 65’lik görünmüyorum : )) Saat 9 olmuş. 10’da başlayan 80 dk süren multivizyon gösterisini izlemek ister miyim soruluyor. 1 saat bekle sonra 1,5 saat film, çok zaman kaybı olur diye istemediğimi söylüyorum. Şimdi içerisini görmeden önce buranın tanıtımını okuyalım: Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi, Çanakkale Savaşları'nın hem kronolojik hem de tematik olarak anlatıldığı bir savaş müzesidir. Müze binası, şehitlik algısı oluşturmak amacıyla tümüyle toprak altında bırakılmıştır. Yapının girişinde karşılıklı uzanan iki anıt duvar, Çanakkale Boğazı’nın Asya ve Avrupa kıyılarını, duvarların açık ve koyu renkte olması ise savaş ve barış temalarını sembolize etmektedir. Koyu renkli duvarın baş kısmında bulunan üç sütun, Türk askerinin inanç, cesaret ve vatan sevgisini temsil ederken duvar yüzeylerindeki sadelik ise ölümün sessizliği ve yalnızlığı olarak açıklanmış.


Yapım yılı 2009-2010 olup Peb Mimarlık tarafından tasarlanmış ve iki kattan oluşan müze salonlarında savaşın tüm yönleri balmumu heykellerin yanı sıra dioramalar ve maketler desteğiyle anlatılmakta. Her iki tarafın askerleri, subayları, üniformaları, giysileri mankenlerin üzerinde sergilenmekte. Harp sahasında bulunan ve savaş dönemini yansıtan, her birinin ayrı bir hikayesi olan savaş objeleri ve teçhizatı, bolca silah, mühimmat, kişisel eşyalar, yazılan mektuplar..., derin duygular. Güzel düzenlenmiş, etkili bir sunum olmuş. Işıklandırma ve mekanın hafif karanlık olması duyguyu ve o günü daha da iyi hissettiriyor.


Çok şey etkiledi beni müzede, ancak İngilizlerin havadan attıkları ve topuk koparan olarak adlandırılan yıldız şeklinde 3 tarafı oklu metal tuzaklar kadar değil. Düşünsenize, koşturuyorsunuz ve birden bunun üzerine basıyor, ayağınıza saplanıyor. Orada kalakalıyorsunuz. İnsan aslında ne de zalim bir varlık değil mi? Karşısındakine karşı bu denli acımasız. Nasıl bir tür ki bu denli bencil. İçinde ne saklı ki insanın bu kadar vahşi kalmasını değiştiremiyor?


Girmeden önce yön konusundaki kafa karışıklığını, çıkışta güvenlikçinin “buradan gidip diğerinden döneceksiniz, tek yöndür bu yol” lafıyla çözüyor ve müze sonrası keyifli bir asfalttan, gerçekten yolun kalitesi pedallamayı çok kolaylaştırıyor, Mehmetçiğe Saygı Anıtı, 57. Piyade Alayı Şehitliği olarak yer yer çamların arasından pedallıyorum. Yol genelde bazı bölümlerde tırmanıyor.


Mimar Nejat Dinçel tarafından tasarlanan 57. Piyade Alayı Şehitliği ve Anıtı Yrb. Hüseyin Avni Bey tarafından kumanda edilen 19. Tümen’e bağlı 57. Alay, yabancı kuvvetlerin ilk çıkarma gününde Arıburnu Cephesi’nde ilerleyen Anzak askerlerini ilk karşılayan ve geri püskürten Türk kuvvetleridir. Bu cephede ilk kez 19. Tümen Komutanı Yrb. Mustafa Kemal’in önderlik ve cesaret vasıfları ortaya çıkmıştır.


Kocaman bir Mehmetçik heykeli altına velespiti koyup foto çekiyor, gölgelik bir yere sonra dayayıp şehitliği ziyaret ediyorum. Kemerli bir girişten geçip hemen soluma, torununun elini tutmuş bir şekilde Gazi Hüseyin Kaçmaz’ın bronzdan yapılmış bir heykeli geliyor. Şehitliğin doğu duvarında, 57. Alay’ın 25 Nisan 1915’teki karşı taarruzunu gösteren bir rölyef yer almakta.


Girişten başlayan yaya yolunun karşısına gelen 57. Piyade Alayı Anıt ve önünde şehitlerin isimleri yazılı. 57. Alay Şehitliği, şadırvan, açık namazgâh, ana mezarlık ve anıttan oluşmakta. Şehitlikte kullanılan başlıca malzeme ise, genellikle Selçuklu ve Osmanlı kervansaraylarında kullanılan Kevser taşı.


İngilizce konuşanlar da görüyorum, buraya gelmişler, ziyarete. Genelde orta yaş üstü insanlar. Özel minibüs ve rehber eşliğinde. Atalarına ziyaret...


Devam yükselmeye. Alanda bulunan sivil mimarlık örnekleri, anıtsal yapılar, şehitlikler, mezarlar, kaleler, tabyalar gibi dönemin izleri ile ve de yeşil doğasıyla tarihi havayı eşsiz bir şekilde yaşatıyor, insanı bir duygu girdabına sokuyor. Geldim muharebelerin tartışmasız en önemli noktası olan Conkbayırı’na. Buraya ilişkin okuduklarımı paylaşmam lazım: Sarıbayır adını alan tepeler silsilesinin stratejik noktasıdır. Hem Arıburnu hem de Anafartalar bölgesine hakim, 258 m yüksekliğindedir. 7-10 Ağustos tarihlerinde göğüs göğüse vuruşmalara sahne olan Conkbayırı, Çanakkale muharebelerinin sembol yerlerinin başında gelmektedir. 8 Ağustos tarihinde, tepenin batı yamacını ele geçiren Anzaklar, 10 Ağustos sabahı Mustafa Kemal’in bizzat yönettiği ani ve büyük bir süngü hücumuyla geri atılmıştı.


Bisikleti tepeye kadar sürüyorum. Ortada bulunan anıtın duvarına bisikletimi dayayıp ben de minik zaferimi kutluyorum. Çok uzun zamandır yapmak istediğim turu gerçekleştirmiş olmanın yaşattığı keyif ve duygusuyla. Sağımda Atatürk Zafer Anıtı ve dev bayrak direği var. Araçla gelen ekip göndere bayrak çekiyor. İlk defa görüyorum. Kamyonet kasasındaki jeneratörün sağladığı elektrikle direğin altındaki motor bayrağı dev direkte yükseltiyor. Elektrik motoru, iyi düşünülmüş : ))


Burası belki tarihimizin dönüm noktası. Anafartalar Grup Komutanı Alb. Mustafa Kemal; 10 Ağustos 1915’te Conkbayırı süngü taarruzunu yönetirken bir şarapnel misketi göğsüne isabet etmiş, sağ göğüs cebinde bulunan saat sayesinde ölümden kurtulmuştu. Yoksa her şey farklı olurdu bugün. Yaşanan olayı 64. Alay Komutanı olan Yarbay Servet bize şu şekilde anlatır: “Süngü hücumu sırasında Conkbayırı tepesinde Mustafa Kemal’in yanındaydım. Düşmanın şiddetli topçu ateşi başladıktan sonra elini birden göğsüne götürdüğünü gördüm. Heyecanımı sezen o metin asker, parmağını ağzına götürerek ve başını kaşlarını yukarıya kaldırarak bana sessiz olmamı işaret etti.” Mustafa Kemal’in göğsüne isabet eden şarapnel, O’nun göğsünde bulunan saatine çarpmıştı. Saat parçalanmıştı ve göğsünde küçük bir morluk oluşmuştu. İşte bu saat Mustafa Kemal’i Türk milletine bahşetmiştir.


Savaşlar savaşlar savaşlar... bitmeyen savaşlar. Dün bugün ve yarın. Coğrafi ve siyasi yakınlıklar nedeniyle Türkiye’nin gündeminde İsrail–Filistin, Çeçenya, Afganistan, Ukrayna ve belki bir miktar Yemen ve Pakistan’daki savaşlar yer alabiliyor. Oysa bugün dünya çapında 40’tan fazla bölgede savaş yaşanıyor.


Burası artık tepe noktası. Bundan sonra yokuş aşağı gidecek yolum. Bu şekilde tek yön yapmaları iyi düşünülmüş. Bir daire çizdiriyorlar. Conkbayırı’ndan sonra hızla tekrar müze noktasına geldim. Bu sefer iniş olduğundan kolay vardım.


Şimdi büyük abideye yöneliyorum. Kabatepe limanına kadar inmeyip soldan ayrılıyor ve ormanlık bir bölgeden geçerek sürdürüyorum ilerlemeyi. Yoruldum ve güneş de daha fazla ısıtmaya başladı. Midemi hıyar ve eriklerle rahatlatarak devam ediyorum. Her yerde mezarlıklar, nişaneler dikili. Her şey çok düzgün; yollar olsun, şehitlikler olsun, bilgilendirme levhaları…


Alçıtepe’ye geldim. Bir mola vermezsen çatlayaca’m. Neredeyse 50 km.dir pedallıyorum. Okul otobüsleri gelmiş. Ortalık öğrenci kaynıyor. Tam da öğle vakti, lokantalar dolu. Bir kahvede ilişilen masada üç çay (5- ad.) ile poğaçaların tekini götürüyorum, etrafı keserek. Yeni gençlik çok keyifli. Telefon onların her şeyi, ellerinden bırakmıyorlar. Buradan ayrılmadan tarihçesine kısaca bakalım: Köyün adı, 1091 yılı kayıtlarında Kríthai ya da Krithiá, 1519 yılı kayıtlarında ise Kirte olarak geçmektedir. Köy, 1928 yılından beri aynı adı taşımaktadır. Alçıtepe Köyü, bölgenin ayçiçeği ve zeytin üretiminin en yoğun olduğu bölgelerden biri. Geçim kaynağının bir zamanlar tarım üzerine olduğu Alçıtepe Köyü, son zamanlarda yükselen turizm potansiyeli ile geçim kaynağını bu yönde geliştirmeye başlamıştır.


Alçıtepe Köy halkı, 1934 ve 1938 yıllarında Romanya ve Bulgaristan’dan gelen göçmenlerden oluşuyor. Çanakkale muharebelerinin en kanlı sahnelerinin yaşandığı Alçıtepe Köyü, Sığındere ve Kereviz Dere gibi ünlü bölgelere de ev sahipliği yapıyor. Bağrındaki pek çok şehitlikle cennet bahçesi olarak tabir edilen Alçıtepe Köyü’nün kuzeyinde Sonok Şehitliği yer alıyor. Savaş hatıralarının yeniden canlandığı Salim Mutlu Müzesi de Alçıtepe Köyü sınırları içerisinde bulunuyor. Alçıtepe Köyü ismini, Aktopraklı Tepe’den alıyor. Tepenin ismi bir zamanlar Alçıtepe olarak da anılmış. Türklerin köye yerleşmesiyle birlikte buraya Alçıtepe Köyü denilmiştir. 

Vikipedi, Neredekal


Abideye iki taraftan iniliyor. Biri kısa diğeri uzun bir yol. Aynı yolu gidip gelmemek için uzundan gidip kısadan dönmeyi istiyorum. Bu nedenle yarım saat kadar kaldığım Alçıtepe’den, sağdan ayrılarak sürmekteyim. Öğle güneşi yakıyor. Gerçi öylesine rüzgar var ki, hiç kesilmedi ve sürekli karşımdan esiyor.


Her yerde şehitlikler ve yabancıların mezarlıkları görülüyor. Her şehitliğe girmiyor, devam ediyorum Seddülbahir olarak. Karşı yönden gelen iki bisikletçi, selamlaşıyoruz. Uzun turcu değiller. Baştan beri asfalt gayet düzgün, tüm bölgeyi dolaşan. Yolun iki yani pembe zakkumlarla süslü. Ve abide gözüktü bile. Ama ben bütün burnu dolaşaca’m oraya varmak için. Ara sıra gelen pansiyonlar buralarda istenilirse konaklanabileceğini gösteriyor. Seddülbahir öncesi ikinci poğaçayı da yiyor ve tur otobüsünden inen kalabalık nedeniyle ev müzeye girmiyor, kalabalıktan kaçarcasına abideye yöneliyorum. Yorgunluk ve bıkkınlık baş göstermeye başladı. Son gayretimle abideye ulaşıyorum. Bisikletle dibine gitmeme izin verilmiyor. Ağaçların altında bir yere dayayıp yürüyerek geziyorum, ama çok fazla insan var. Sürekli de foto çektiren, selfi çekenler. Hafta sonu iyi bir zaman değil buralara gelmek için.

Bisikletin yanına dönüp biraz ağaçların altında, gölgelik bir yerde dinleniyorum. Ama şuraya, banka uzansam uyuyaca'm. Öylesine yorgun hissediyorum.



Destanın sembolü Çanakkale Şehitler Abidesi, I. Dünya Savaşı sırasında hayatını kaybeden 253.000 Türk askerinin anısına Gelibolu Yarımadası'nda ve Çanakkale Boğazı'nın Morto Koyu önündeki Hısarlıktepe üzerine inşa edilmiştir. 


Savaştan sonra müttefik güçler (Fransızlar, İngilizler, İtalyanlar, Yeni Zelandalılar ve Avusturalyalılar) o topraklarda can veren askerleri adına farklı anıtlar yaptırdılar. Türkiye’de bir anıt yaptırmıştı, fakat diğer anıtlara oranla daha küçük boyutlardaydı. Anıtlarla ilgili durumu Atatürk’e anlatırlar. Gazi Mustafa Kemal ise bütün anıtlardan daha görkemli bir anıt yapılması için talimat verir ve Abide’nin yerini dahi tarif eder ve şöyle der: “Anıt Ege Denizi ile Marmara denizinin birleştiği bir noktada, boyu da 40-45 metre yüksekliğinde olsun ve Boğaz’dan geçen herkes görsün!”

 

Ekonomik sorunlar sebebiyle anıtın inşaatı bir türlü başlayamaz ve ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün anıtı göremeden ebediyete intikal eder. 


Türk milletinin birlik ve beraberliğini, yenilmezliğini ve 253 bin şehidinin simgesi olan anıtın projesi 1944 yılında açılan bir yarışmanın sonucuyla belirlenir. Anıt yeri olarak önce Alçıtepe planlara dahil edilir ancak arazinin bozuk ve denize de bir hayli uzak olması sebebiyle buradan vazgeçilir. Daha sonra anıtın inşası için Hisar Burnu’nda karar kılınır. Çanakkale Şehitler Abidesi’nin yapımına 1952’de karar verilir ve temeli de 19 Nisan 1954 yılında atılır. Yine ekonomik nedenlerle Şehitler Abidesi’nin inşası birkaç defa durma noktasına gelir. Takvimler 15 Mart 1958’i gösterdiğinde anıtın sadece gövde kısmı tamamlanabilmiştir. Yapımı yavaşlayan anıtın inşaatının tamamlanabilmesi için özel bir gazete devreye girer ve aylarca süren kampanya sonrasında yeterli para toplanır. 20 Ağustos 1960 yılında en büyük gurur kaynaklarımızdan birisi olan Çanakkale Şehitler Abidesi açılır. 


Çizimi mimarlar Doğan Erginbaş, İsmail Utkular, Feridun Kip tarafından yapılan Abide’yi projelendiren, mühendis ise Ertuğrul Barla'dır. Anıtın hemen yanında Mehmetçik Anıtı ve Türk Şehitliği de bulunmaktadır. Dört büyük sütunun üzerine oturtulan abide, Türk milletinin sağlam temellere dayandığı ve yıkılmaz olduğu anlamını taşımaktadır. Abideye uzaktan bakıldığında da Mehmetçik’in M harfi şekli gözükür ve anıtın tavanına mozaikten Türk bayrağı işlenmiştir.

HIS


Saat 13.52. Artık dönmek istiyorum ve bisikletten inmek. Ayrılmadan önce ikinci bataryayı takıyorum. 52,80 km/19 km/s ortalama/29,4 °C /46 m rakımdan tekrar Alçıtepe çıkıyor, içine girmiyor, çevresinden dönüp Kilitbahir iskelesine doğru yol alıyorum. Rüzgar rüzgar rüzgar..., hep de karşıdan. Saat 14.30, hava 30,5 °C, 18,9 km/s ortalama ile pedallamaktayım, 132 m rakımda. Ara sıra geçen tur otobüsleri ve araçlar oluyor. Karşı tepeler, herhalde Çanakkale, silme rüzgar pervaneleri ile dolu. Yol zaman zaman iniyor arada hafif çıkıyor ama genel anlamda alçalıyorum. 


Havuzlar Şehitliği’nde verilen bir mola, soda 15 lira. Çay içseydim 7,5. Yani ne manyak fiyatlar oldu. Alışamadım bir türlü bu rakamlara. Ama olsun kim olsa kıskanır bu durumu. Değil Avrupa, dünya bizi kıskanıyor...!!! Buranın adının nereden geldiğini siz de merak etmişinizdir. Şöyle anlatılmış: Barbaros Hayrettin Paşa, Piri Reis gibi komutan ve alimler Osmanlı’nın deniz gücüne önemli katkıda bulunmuş ve donanmayı güçlendirmişlerdir. Büyüyen, güçlenen ve Akdeniz’de sürekli sefere çıkan donanmasının temiz su ihtiyacını karşılamak üzere, dönemin su kaynaklarıyla ünlü, günümüzün Havuzlar Bölgesi, Kilidül Bahir köyü yakınlarına büyük bir iskele ve su havuzları yapılmıştır. Donanma Çanakkale Boğazı’ndan geçerken buraya uğramış ve su ihtiyacını karşılamıştır. Bölgenin Havuzlar ismini almasının sebebi o dönem yaptırılan bu büyük su havuzlarıdır... Ve burada, 1961 yılında Çanakkale Şehitlere Yardım Derneği tarafından, 21 Haziran 1915’te Kerevizdere’de şehit düşen 2’nci Tümen’den Yüzbaşı Kemal Bey ve 126’ncı Alay yaveri Selanikli Teğmen İsmail Efendi ve sekiz asker anısına yapılmış bir anıt da var. Anıtın altındaki yazıda ise Yüzbaşı Kemal Bey’in tarihe geçen son sözü yazmakta: “Hep birlikte şahadete koşalım ki vatan kurtulsun”.



15 dk oturdum. Matarayı da doldurup tekrar yola çıkıyorum. Şimdi Kilitbahir’e 3 km kaldı. Kıyıya paralel giden yol inişli çıkışlı ama güzel. Sağım Çanakkale Boğazı ve karşıda Çanakkale kıyı boyunca yayılmış göründü bile. Kilitbahir Kalesi’ni (*) de pas geçiyorum, anlaşılan yorulmuşum, 80 km oldu sabahtan beri.


(*) Kale, Fatih Sultan Mehmet tarafından Boğaz savunmasını kontrol altına almak için 1462-63 yıllarında yaptırılmıştır. Daha sonra Kanuni Sultan Süleyman tarafından yeniden düzenlenerek Sarıkule yaptırılmıştır. Havadan görünümü yonca yaprağına benzetilen kalenin isminin denizin kilidi anlamında kullanılan “Kilid-ül Bahir”den geldiği bilinmektedir.

Azbibak


Karşıya geçecek feribot iskelesini ararken yanlış olana giriyor, 300 m geridekine dönüyorum. 8 liraya bilet alıp geminin boşalması sonrası buruna kadar gidip bir kenara sabitliyorum velespiti. 16.16’da kalkmasıyla 15 dk.lık boğaz geçişi başlıyor. Ayakta beklemek yerine üst güverteye çıkıp martıların ekmek kapma hünerlerini izleyerek, az da dinlenerek.


Çanakkale çıkışı ilk iş olarak bana yardımcı olan DSİ’den Aylin Hanıma teşekkür etmek için Google yardımıyla müdürlüğü buluyor, çay eşliğinde biraz sohbet ediyor, sokak hayvanları, kedilerin Venedik’te öldürülmesi nedeniyle başlayan veba salgını, Okan Üni’deki oğlu ve Zorlu’daki işi, İstanbul vs. derken 15 dk. yanında kalıp veda ediyorum.


Kalacağım Orman İdaresi Misafirhanesini de Google ile buluyor, girişin arkada olmasıyla oraya dönüyor, kayıt yaptırıyor, 2x120 ödeniyor, ancak bisiklet için kapalı yer gösterilmiyor! Çatı altına, dört tarafı açık bir yere çekiliyor benim güzel bisikletim. Ben de orada bulduğum bir muşambayı üstüne örtüyorum, tozlanmasın güzelim.


Oda tek yataklı küçük. Mobilyalar eşyalar yeni ve temiz. Ancak banyoda giderden gelen koku hakim. Pencere olmasına rağmen gitmemiş. Duş alıp ayakları uzatıyor, saat 18.30’a gelmesiyle yemeğe çıkıyorum. Meydanda bir yer vardı, yemiştim ama bir de sokak içinde bir yer vardı. Karıştırıyor muyum burayla diye tereddütteyim. Meydandaki yeri çıkartamıyor, sokak içindekini bir vatandaşa, ‘sulu yemek-esnaf lokantası’ şeklinde soruyorum. Ve beni hatırımda kalan yere yöneltiyor, self servis Cevahir Ev Yemekleri Lokantası. Az az yayla çorbası, kuru, pilav, yoğurt = 90- ile doyuyor ve sokaklarda gene dolaşmaktayım. Ayaklarım yorgun ama, ağırlaşmış vaziyetteyim. Aynalı Pasajdan geçiyor, Firu’nun bildiği fırını buluyor, hemen yakındaki Dilanlar bisikletçisine bakıyor, saatler geç olduğundan kapalı ama vitrinden görebildiğim kadarıyla pek doğru dürüst bisiklet kalmamış ellerinde. Ekonomik durum her şeyi bozdu. (...) Taze sıkma portakal suyu (20-) içiyor, bir de şişe suyu alıp (5-) yürümeye devam ediyor, bankta biraz dinleniyor ve kahve içecek yer arayışındayım. Bir kahvede V60 diye bir kahveyi tadıyorum, kağıt filtreden geçen. Tadı güzel, acımamış, fiyatı da güzel = 60-.


Hava karardı ve serinledi. Sarı yeleği giyip dönüşe geçiyorum. Kordon boyu kalabalık. Bisiklete ve rollere (scooter da deniliyor) binenler, gençler gençler her yerde. Çanakkale bu anlamda çok güzel, genç dolu bir ilimiz, üniversitenin sayesinde. Odaya alınan bir su (5-) ile misafirhaneye giriş yapıyorum. Pişmiş ayakları soğuk suyla serinletip yatakta biraz daha internette gezinip uyumaca...



Acı biberin en acı kısmı neresidir?


Acı biberin en acı kısmının çekirdekleri olduğuna dair inancın tersine asıl acı olan kısım, o çekirdeklerin tutunduğu merkezdeki zardır. Bu zar, en fazla kapsaisin içeren kısımdır. Kapsaisin bibere ayırt edici acılığını veren renksiz, kokusuz bileşiktir.


Çanakkale Orman Böl. Md. Misafirhanesi 0532 4966636 Metin b.

Çanakkale DSİ 0286 2175760 Aylin hn. Md. Sekr.
















Eceabat - Çanakkale

Tur tarihi: 9 Haziran 2023

Alınan yol: 84,13 km
Ortalama hız: 19,1 km/s

En yüksek hız: 66,6 km/s
Bisiklete biniş süresi 4 s 23 dk, dışarıda geçen süre 8 s 57 dk

En yüksek sıcaklık 34 ˚C, en düşük 21 ˚C, ortalama 28,7 ˚C
Yükselti kazancı 
(çıkış) 991,2 m, kaybı (iniş) 987,3 m
En düşük yükselti 0 m, en yüksek 272,8 m

 

Garmin yol bilgileri Eceabat-Çanakkale


Relive yol bilgileri Eceabat-Çanakkale


Eceabat’tan ayrılışım 08.11.




Dün geldiğim yolu, Kabatepe kavşağına 

geri pedallıyor, sola sapıyorum. 



Yol hafif hafif yükselmekte. Sağım solum ekili biçili.




 Kahverengi oklarla bölgedeki şehitlikler,

 sığınaklar, savaş alanları gösterilmiş.


Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi




Osmanlı Asker Kütüğü / Toplu Tabanca

 Osmanlı Asker Matarası /  Kılıç Formlu Kasatura


Siper Periskopu


Osmanlı Subayı


İngiliz Asker Üniforması ve Aksesuarları / ‘Vickers M 1915’ Makineli

 Tüfek / İngiliz Mermileri / İngiliz Rom Şişeleri / Gurka Asker


Fransız Matarası / Fransız Asker Üniforması ve Aksesuarları


Sih Asker / Gurka Asker


Osmanlı Topçu Subay Meçi


Osmanlı Subayı / Osmanlı Denizci Eri






Mustafa Kemal’e ait Sivil Ayakkabı


Osmanlı Hemşiresi / Gönüllü Asker Ali Reşat’a

 ait Üniforma ve Aksesuarlar




Osmanlı Pilotu (Üsteğmen Ali Rıza)


Çanakkale Savaşı Anısına Yaptırılan 

Bronz Osmanlı Asker Figürü


Osmanlı Pilotu / Alman Pilotu


Enveriye Şapkası


İtilaf Devletleri  Uçakları Tarafından Atılan Yıldız (Topuk Koparan)





Müze sonrası keyifli bir asfalttan, gerçekten yolun kalitesi

 pedallamayı çok kolaylaştırıyor, Mehmetçiğe Saygı Anıtı,…


… 57. Piyade Alayı Şehitliği olarak yer yer 

çamların arasından pedallıyorum.


Yol genelde bazı bölümlerde tırmanıyor.


Mehmetcik’e Saygı Anıtı


Kanlı Sırt Yazıtı






Dünyanın En Yaşlı Gazisi Hüseyin Kaçmaz


57. Piyade Alayı Şehitliği 




Şehit Talat Göktepe Anıtı


Conkbayırı


Yeni Zelanda Askerleri Anısına Dikilen Anıt


Mustafa Kemal’ın Yüce Milletimize Bağışlandığı An, Zafer Anıtı



Conkbayırı’ndan sonra hızla tekrar müze noktasına

 geldim. Bu sefer iniş olduğundan kolay oldu.






Ormanlık bir bölgeden geçerek sürdürüyorum ilerlemeyi. 



Her yerde mezarlıklar, nişaneler dikili. Her şey çok düzgün. Yollar 

olsun, şehitlikler olsun, bilgilendirme levhaları…


Alçıtepe’ye geldim. Bir mola vermezsen çatlayaca’m. 


Okul otobüsleri gelmiş. Ortalık öğrenci kaynıyor. Tam

 da öğle vakti, lokantalar dolu.





Abideye iki taraftan iniliyor. Biri kısa diğeri uzun bir yol. Aynı

 yolu gidip gelmemek için uzundan gidip kısadan dönmeyi istiyorum. 


Asfalt gayet düzgün, tüm bölgeyi dolaşan. Yolun iki

 yani pembe zakkumlarla süslü. 




Her yerde şehitlikler ve yabancıların mezarlıkları var. Her

 şehitliğe girmiyor, devam ediyorum Seddülbahir olarak. 



1915 Seddülbahır Savaş Galerisi




Yorgunluk ve bıkkınlık baş gösteriyor. Son

 gayretimle abideye ulaşıyorum.


Çanakkale Şehitler Abidesi girişinde, dünyadaki en büyük 

rölyeflerden biri yer almaktadır. 45 m uzunluğunda ve 3,5 m

 yüksekliğindedir. Heykeltıraş Azmi Sekban tarafından yapılmıştır. 


Destanın sembolü Çanakkale Şehitler Abidesi








Yol zaman zaman iniyor arada hafif çıkıyor 

ama genel anlamda alçalıyorum. 


Sağım Çanakkale Boğazı ve karşıda Çanakkale kıyı

 boyunca yayılmış göründü bile. 



Seyit Onbaşı Anıtı



Namazgâh Tabyası





Kilitbahir Kalesi





Orman İdaresi Misafirhanesi




Orman İdaresi Misafirhanesi



Troya filminde kullanılan at heykeli. Bu devasa at heykeli 12,4 m

 yüksekliğinde, 6 m genişliğinde ve 10 m uzunluğundadır, yaklaşık

 12 ton ağırlığındadır. Çelik iskelet üzerine fiberglas kaplama 

ile yapılmış olup, dış yüzeyi tahta görünümü 

vermek üzere tasarlanmıştır.


Doğrusu ‘motosiklet’.


Cevahir Ev Yemekleri

Arap Mabel cikletleri ve çikolatası, 1947 yılında İstanbul Karaköy'de
 Mihail Payotis ve Haralambos Küçük Anastasiadi tarafından kurulan
 Mabel Çikolata markasına ait ürünlerdir. Ambalajında bulunan
 siyahi genç kız figürü ile tanınmıştır.

Bir kahvede V60 diye bir kahveyi tadıyorum, kağıt filtreden

 geçen. Tadı güzel, acımamış, fiyatı da güzel.


Dondurmalı irmik helvası, süper lezzet : ))










































































































































7. gün (devamı) Çanakkale II - 5. gün (öncesi) Gelibolu-Eceabat