30 Haziran 2023

[bisikletle]Türkiye: Marmara’dan Ege’ye, oradan Akdeniz’e… (Mazı II-VII)

 

23 Haziran 2023, Cuma / Mazı II (20. gün)


Erkenden sabah köpekler gelir havlarlar demişti Ceylan. Aynen oluyor ama işin en güzel yani yakında cami olmadığından sabah ezan sesi patlamıyor odanın içinde. Hazırlanma derdi olmadığından rahatım. Biraz daha uyuyor sonra kalkıyorum. Kahvaltı etmiyorum demişti arkadaşım. O nedenle yukarı çıkmıyor, yanımdaki Tadımca ve dolaptaki bir armudu yiyorum. Güneş daha ortalığı aydınlatmadan bir panoramik video çekiyorum bulunduğum mekandan, eşe dosta yollamak için.


Şimdi, öncelikle yapılması gerekli işler var: Ali’ye yazıp gelişime ilişkin değişikliği bildirip durumunu sormak; orda mı, müsait mi evi? Korkuteli ÖE için yapılan rezervasyonu iptal etmek ve ödemeyi geri almak. Antalya-İstanbul otobüs biletini iptal etmek ödemeyi almak. Zeyneb’e durumu bildirip gelemeyeceğimi söylemek. Ve diğer yerler için aradıklarım-konuştuklarım-yardımcı olan insanlara teşekkür edip gelmeyeceğimi bildirmek. Neticede şöyle karar veriyorum: haftaya perşembe Muğla’ya geçmek ve bayram sonrası salı günü İstanbul’a dönmek.


Gün yavaş yavaş ısınmaya başlıyor. Bu mevsimde böyleyse yazın tam ortasında kim bilir nasıldır? Tablette mektuplara bakıyor WA’dan gelenleri inceliyorum. Hiç bu kadar bol vaktim olmamıştı tüm bunlara. Eskilere de gidip ilgisizleri siliyorum. 12.30 yemek saati demişti Ceylan. Yukarıdaki evine çıkıyorum. Bugün sebzeli omlet ve turşu ikram ediyor. Yemek sırasında bolca konuşma fırsatımız var. Eskileri yenileri anıyoruz. Onu nereden tanımıştın, şuna ne olmuş, orası mı burası mı…  Ve ardından Siesta’ya mekanlarımıza çekiliyoruz. Bu arada kirli çamaşırlarım da 30 dk.lık programda yıkanmış oluyor : )) Müştemilatın önünde kurduğum çamaşır askısına mandallayıp kurumaya bırakıyorum. Çok çok sıcak ama hava. Yatakta uyurken bile çok fena terledim. Sıcak resmen baydı, kalkmakta zorlanıyorum. O denli ağır.


Şöyle böyle kıyısından köşesinden duyduğum haberi derinlemesine merak ediyorum: 'OceanGate Expeditions' adlı şirketin Titanik enkazına düzenlediği turlarda kullandığı Titan adlı 6,4 metre uzunluğundaki denizaltı, dalıştan yaklaşık 2 saat sonra içindeki 5 kişiyle beraber pazar günü kayboldu. 96 saatlik oksijen kapasitesi nedeniyle denizaltıyla irtibatın kesilmesinin hemen ardından arama çalışmaları başlatıldı. Ancak Titan'ın enkazına perşembe günü ulaşılabildi. ABD'li yetkililer, Titanik enkazına 488 metre mesafede Titan'ı bulduklarını ve içindeki beş kişinin de yaşamını yitirdiğini açıkladı. 


1912 yılında ilk seyahati sırasında bir buzdağına çarparak batan ve bin 500'den fazla kişiye mezar olan Titanik'in batığını görmek için cuma günü başlayan turda denizaltının ilk dalışını pazar günü yapması bekleniyordu. OceanGate Expeditions, deniz yüzeyinden 3,8 kilometre derinlikte yatan Titanik'in batığına 2021 yılından bu yana üç yıldır tur düzenliyor. 2021'deki ilk seferi için kişi başına 100 ila 150 bin dolar ücret alan firma, 2023 fiyat tarifesini kişi başı 250 bin dolar olarak duyurmuştu... Yani, böylece dünyadaki en pahalı mezarı satmış oldular. Titanik nedense o gün de bugün de lanetinden kurtulamadı. Titanik'i inşa eden firmanın önceki büyük gemisi de batmış, Titanik'in kardeşi de Ege Denizi'nde mayına çarparak sulara gömülmüş.


Çevre, geçirdiği yangından dolayı halen yanık ağaçlarla kaplı. 7 buçuk gibi akşam yemeğine yukarıya gidiyorum. Yoğurtlu semizotu var. Afiyetle yiyor, sohbetimize öğlen kalan yerden devam ediyoruz. Ceylan’ın 9’da yatıyor olması nedeniyle yemek sonrası biraz daha sohbet edip ben odama-evime çekiliyor, alacakaranlık çökene kadar önümdeki manzaraya bakıyorum. Hava ancak serinledi. Gecenin karanlığı yavaş yavaş Gökova Körfezini kaplamakta. İlk ay gökyüzünde çok güzel duruyor. Dalıyorum düşüncelerin içine. Tasavvufa gönül vermiş bir arkadaşım, geceleri yol alınır derdi. Nedenini sorduğumda: “Geceler sakindir, ıssızdır, yolunu bulmak isteyenlerin önüne engeller çıkarmaz, gündüz gibi…”


7 buçuk gibi akşam yemeğine yukarıya gidiyorum. Sohbetimize

 öğlen kalan yerden devam ediyoruz. Ceylan’ın 9’da yatıyor olması

 nedeniyle yemek sonrası biraz daha sohbet edip…


… ben odama-evime çekiliyor, alacakaranlık çökene kadar

 önümdeki manzaraya bakıyorum. Hava ancak serinledi.










































24 Haziran 2023, Cumartesi, Mazı III (21. gün)


Sabah turunu atan Ceylan ve köpeklerinin sesiyle uyandım ama kalkmayıp devam ettim uyumaya. 8 uyanış saatim. Kafamı kaldırır kaldırmaz karşımda Gökova Körfezi masmavi rengiyle beni selamlıyor. Süper bir manzara. Huzur dolu. Denizin üzeri çarşaf gibi sakin. Bu sakinlik öğlen saatlerine kadar sürmekte, ama güneşin tepeye çıktığı saatlerden itibaren dalgalanan bir denize dönüşmekte. Akşamüstü saatlerinde dalgalar biraz durulur gibi oluyor. Odanın önündeki balkonda veya minik veranda da diyebiliriz, rahat bir kanepe seçip tablette gelen postaları okuyorum. Şimdilik hava daha ısınmadı. Pat diye bir haber düşüyor tablete: Wagner grubu ile Moskova arasında yaşanan kriz, isyan boyutuna ulaştı. Paralı asker Wagner grubunun lideri Prigojin'in isyan çağrısı üzerine Rusya Savunma Bakanlığı harekete geçti. Moskova ve bazı bölgelerde güvenlik önlemleri artırıldı. Wagner güçleri Moskova’ya ilerleyişini sürdürürken ülkeden çatışma görüntüleri geliyor. ‘Bak sen şu işe’ durumları. 


Wagner'in kurucusu Prigojin özellikle Rusya devlet başkanı Putin'e yakınlığı ile bilinen bir isim değil miydi? 2014'te, Ukrayna’nın doğusundaki Rus destekli ayrılıkçılara yardım etmek için kurulmuştu. Libya’da, Suriye’de, Sudan’da, Afrika Kıtasında olduğu gibi Venezuela’da da Başkan Maduro’nun yanında çatışmalara katıldığını okumuştuk. Ama Rusya’nın Wagner'in devletle bağlantısını reddetmesi, iş insanı Prigozhin’in Wagner ile bağlantılı olduğunu öne süren gazetecilere dava açması Wagner’i gizleyemedi, Rus ordusuyla ortak hareket ederek Ukrayna ordusuna karşı savaşmaya başladı. Ne oldu da “vatansever örgüt” olarak tanımlanan bu paramiliter (*) gruba birden? Prigojin, Rusya'nın roket saldırılarında 2 bin Wagner grubu milisinin hayatını kaybettiğini söyleyerek Moskova'ya doğru "adalet için" ve Rus askeri yüksek komutasının "kötülüğünü" durdurmak için bir intikam saldırısı düzenleyeceğini duyurdu... denilmiş haberin devamında.


(*) Bir yarı askeri ya da paramiliter güç, işlev ve örgütlenme olarak askeri, ancak düzensiz gönüllülerden oluşan devletçe desteklenen bir tür yapı. Terim Yunanca harici anlamına gelen para ve asker anlamına gelen militer sözcüklerinden türemiştir. Yani paralı asker grubudur. Bu da bizdeki SADAT’ı akla getirmiyor mu?  Ülkenin çeşitli yerlerinde eğitim kampları kurarak sivillere silahlı eğitim verdiğine dair iddialar, toplumun milliyetçi ve İslamcı kesimlerinin de dahil edilip paramiliterleştirildiği, yeni bir güvenlik konseptinin yürürlüğe sokulduğu söylenmiyor mu?


Saat 10 gibi midemi biraz rahatlatmak için Ceylan’ın hazır bıraktığı Müsli’yi meyve suyuyla hazırlayıp mideye indiriyorum. Uzundur Müsli yememiştim, güzel geliyor. Niye ara verdim ki? Sabah sabah çok keyifli bir kahvaltılık.


Ceylan’dan gelen mesajdaki “mutfak 11.30 da açılıyor bugün” sözü karşılığında arıyor ve gel de sohbet edelim demesiyle ayrılıyorum müştemilattan. Yemek öncesi evinin önündeki terasta eskileri, ölenleri sağ kalanları konuştuğumuz gibi ortak arkadaşlar, geçen zamanda başımızdan geçenler, buradaki yangın ve arda kalanlar, nasıl tahliye olduğu, döndüğünde neyle karşılaştığı, özetle yaşamın sahnelerini paylaşıyoruz. Hele bölgenin havadan çekilmiş -bulunduğum yeri de içine alan- resmine bakınca yaşanan felaket karşısında insanın içi ürperiyor.


Ne de çok zaman geçmiş görüşmeyeli. 90’lı yıllarının başında Cihangir’de birlikte çok şey yaptık, kaliteli işlere imza attık. Güzel günlerdi ve de heyecanlı. Ben yemek fotoğrafçılığının ilk deneyimlerini yaşıyor, sonraki zamanın demek ön hazırlığını yapıyormuşum...


Öğleden sonra siesta (**) zamanı. Herkes odasına çekiliyor. Herkes dediğim biz, iki köpek ve bir kedi. Siyah köpek (Çörek) özellikle çok ilgili ve samimi. Kendini sevdirmek için sürekli yanıma geliyor, dibimde oturuyor, bana anlamlı anlamlı bakıyor, sev beni dercesine. Başını sırtını gıdısını okşayınca da gözleri kısılıyor duyduğu hoşnutluktan.


(**) Siesta, öğle arasında dik güneş ışınlarının sıcaklığından veya öğle yemeği sonrası metabolizma faaliyetlerinin hızlanması sebebiyle vücudun anlık mayışma durumunun, kısa süreli uyku ile hissedilen dinlenme ihtiyacına denilmekte. Kelime olarak Latince ‘hora sexta’dan türetilmiş. Çevirisi "Altıncı Saat" anlamında. Arapça kayl mastar ekinden türemiş olan kaylûle ve kāile, keza İngilizcedeki  "nap" kelimesi yine siesta ile aynı anlamı taşır.


4 buçuk gibi Ceylan’ın aşağı gelmesiyle -sulama için- bahçe turuna çıkıyoruz. Çok fazla bitki ve ağaç var. Yangında harap olmuş olanların bazıları or’dan-bur’dan vermeye başlamışlar. Doğa uyumuyor, kendini sürekli yeniliyor, varlığını sürdürmek için. Kaktüs bahçesini geziyor, her bir bitkiyi tek tek bana tanıtıyor. Bazılarını Buenos Aires’ten getirdiğini, bazılarının arkadaşı Ragıp Bey (***) tarafından verildiğini dinliyorum. Sebze bahçesini görüyorum. Büyük bir alan burası, 7-8 dönüm demişti. Yangın öncesi etraf ağaçlarla çevrili iken şimdi açılınca arkadaki yerleri görebildim diyor Ceylan.


(***) Ragıp Bey’in Köyceğiz’de büyük bir palmiye bahçesi kurduğunu öğreniyorum > Palmiye Merkezi


Bahçe turu sonrası yemek hazırlığına geçiyor ve bu akşam patlıcanlı makarna ile cacıkla doyuyoruz. Çok lezzetli yaptıkları. Kilo vereyim derken alaca’m galiba : )) Erkenci olduğundan 8 buçuk gibi mekanıma dönüyorum. Gün batımını odadan izlemek çok güzel. Yarın sabah erkenden Mumcular pazarına gideceğiz. 6 gibi evden çıkmış olmamış gerekiyormuş. Geceden eşyalarımı hazırladım. 5 buçuk gibi kalkarsam iyi olacak. Uzundur Firu’yla konuşmadım, o da aramadı ben arayayım…


Camus felsefesini en iyi anlatan sözlerinden biri de; 'hayat hiçbir şey değildir, itina ile yaşayınız'dır. Hayatın bir anlam aramaya çalışmayacak kadar kısa olduğunu, nihayetinde bir anlamı olmadığı, anlamı olsa bile olmasının hiçbir şey değiştirmeyeceğidir. Bu yüzden insanın yapabileceği en iyi şey hayatını yaşamak olacaktır. Camus hayatın anlamsız olduğunu söylemiştir, fakat anlamsız bir şeyi anlamlı yaşamanın da bir sakıncası yoktur. Bu yüzden Camus'un felsefesi pesimist veya aşırı melankolik değildir.





25 Haziran 2023, Pazar, Mazı IV (22. gün)


Bugün erken kalkıp Mumcular pazarına gideceğiz diye kararlaştırmıştık. 4 buçuk gibi köpekler odanın etrafında dolanıp havlamaya başladılar, uyan borusu. 5 buçuğa doğru akşamdan hazırladığım giysileri giyip çantamı kapıp yukarıya çıkıyorum. Ceylan arabayı hazır etmiş, köpekleri bindirmiş bile. Gün ağarmasıyla Yukarı Mazı ve ardından Mumcular yolundayız. Bu yolları pedallamıştım gelirken, o güneşin altında. Bayağı tırmanışları var, arabada anlaşılmıyor ama. Perşembe ayrılırken Yukarı Mazı’ya kadar tırmanacağım. Evden çıkış da ayrı bir dert. Toprak yol ve dimdik. Bakalım görece’z, nasıl olacağını.


Erken gelmenin sebebi, park yeri ve günün serinliği demişti Ceylan. Sonra çok fena ısınıyormuş buraları. Vardığımızda pazarın büyük bölümü kurulmuştu, ancak bazı yerleri halen kurulmakta. İlkin çiçekçisine uğruyor, sonra pancar, domates, ekmek, kabak çiçeği, dereotu, maydanoz, sarımsak alınıyor, Nazilli’den aldığım kaşıkları burada da görüyorum. Belki daha ucuza alabilirdim ama nereden bileyim burada da bulacağımı. Ama bir tahta bıçak alıyorum tezgahtan, 3 adedi 100 liraya. 2’sini Ceylan’a hediye ediyorum.


Dönüşte Mazı’nın yalısına iniyoruz. Ama fazla gezdirmiyor, şöyle bir noktadan baktırıyor Ceylan ve geri dönüyoruz. Aslında fi tarihinde diğer koya gelmiştim, kalmıştım da, ama tam da kafamda detayları kalmamış. Eve vardığımızda odada balkonda tabletten gazete-mazete-magazin-mail falan okuyor, öğlen olmasıyla tekrar yemek için çıkıyorum yukarıya. Sonra da siesta zamanı. Ben gene tablete takılıyorum.


Tarihte Bugün: 1950, 25 Haziran - Sovyetler Birliği'nce desteklenen Kuzey Kore Orduları Güney Kore'ye saldırdı ve Kore Savaşı başladı. Çatışma 27 Temmuz 1953'te, “Panmunjom Ateşkes Antlaşması”nın imzalanmasıyla sona erdi. 


Kore; 1945 yılında Japonya'nın teslimiyetinden sonra, ABD ile SSCB arasındaki anlaşmazlığın yüzeye çıktığı ilk yerlerden birisi oldu. Bu iki süper güç Japonya'dan aldıkları Kore toprakları üzerinde yerli ama kendilerine bağımlı hükümetler kurduktan sonra 1948-49 yıllarında askerlerini çektiler. Böylece Sovyet yanlısı Kuzey Kore ile Amerikan yanlısı Güney Kore kuruldu ve 38. enlem aralarında sınır oldu.


Kore Savaşı ve Türkiye: Türkiye, TBMM'nin 30 Haziran 1950 tarihli oturumunda verilen karar çerçevesinde Kore'ye asker gönderdi. Kore'ye asker gönderme fikri, halihazırdaki hükümetin (Demokrat Parti) politikası gereği, artan SSCB tehdidine karşı NATO'ya üye olabilmek için bir fırsat olarak görüldü.


Savaşın başından Temmuz 1953'teki ateşkese kadar geçen sürede toplam 14.936 Türk askeri Kore'de görev aldı. Bunların 721'i yaşamını yitirdi, 175'i kayboldu, 234'ü esir düştü ve 2147'si yaralandı. Böylelikle Türkiye yüzde 22'lik zayiat oranına ulaştı ve bu bakımdan ABD'nin ardından ikinci sırada yer aldı.

Vikipedi


Akşam üstü Ceylan bitkileri sularken ben de yanında bulunup laflıyoruz. Her gün sabah akşam bu büyük arazide bitkilere su verilmesi gerekiyor. Az buz bir iş değil. Akşam yemeğine kabak çiçeklerinden lezzetli bir makarna hazırlıyor şefim. Böylece ben de güzel bir yemek öğrenmiş oldum. Gerçi İstanbul’da kabak çiçeği bulmak kolay olmasa da denerim.


9’da yattığından yemek sonrası ben de evimin terasında günün özetini yazıyor, Firu’yu aramak istiyorum. Nasıl oldu köpeğin durumu, merak ettim.





26 Haziran 2023, Pazartesi, Mazı V (23. gün)


Sabahları köpeklerin havlamasıyla uyanılıyor. Arya, beyaz olan, gelip burada bir noktada denize doğru havlıyor. Daha sonra Çörek, siyah olan geliyor. Ama o havlamıyor. Sabahın serinliği güzel oluyor. Terasta uzanıp tablette okumaca çok keyifli. Kahvaltımı müsli ve meyve suyu ile yapıyor, doyurmadığında biraz yanımdaki kuruyemiş karışımından atıyorum ağzıma. Yetiyor. 11 gibi Ceylan’a çıkarken o da inmekteydi, sulama işleri için. Birlikte hortumları çekiyor sonra eve çıkıyoruz. Öğle yemeği hazırlığı sırasında mutfakta bolca kaynatıyoruz. Herhalde reçel sanmadınız değil mi? : ))


Yemek sonrası her zaman olduğu gibi, siesta için odalarımıza çekilip dinleniyoruz. Hava inanılmaz ısınıyor, öğle sıralarında başlayıp akşam üstüne kadar. Akşam üstü gene orta noktada buluşup, Ceylan sulama işini halledip yemek hazırlığı sonrası bu akşamın mönüsü makarna salatası ve karpuz oluyor. Erken yattığından ben biraz evinin önündeki terasta oturup denizi seyrediyor, telefondan müzik dinliyorum. Kendi internetim azaldı. Odaya da evinki ulaşmıyor. İlginç, Tarihte Bugün’ü okumayı çok severim. 26 Haziran 1819’da “Bisikletin Patenti”nin alındığını yazmış. Doğuş tarihi olarak 12 Haziran 1817’yi bilirdim. Dünya Bisiklet Günü de 3 Haziran’da kutlanır. Yani Haziran ayında bisikletle ilgili çok şey var : )) Bu arada ilginç bir yazıya denk geliyorum: Bir DEHB semptomu olarak 'zaman körlüğü'. Neymiş bilir misiniz? İnsan vücudu, duyularıyla algıladığı unsurlar gibi zamanı da algılar. Peki ya zaman algılanmaktan uzaksa? Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) sahibi bir birey, zamanı algılama ve yönetme konusunda başarısızdır. Zaman körlüğü olarak bilinen kavram tam da burada ortaya çıkmaktadır... denilmiş. Ve devamında; modern dünyanın en yaygın problemlerinden biri haline gelen "zaman körlüğü", sanılanın aksine bir tembellik ya da erteleme durumu değil; nöro çeşitliliğin de sebep olduğu bir DEHB semptomudur. Beyin, günün hangi saatinde olduğu, ne kadar zaman geçtiği ya da herhangi bir olayın ne kadar zaman önce olduğu konusunda hemen hemen doğru bir zihin haritası çıkarabilir. Zira, dakikada pompalanan kan sayısıyla doğru orantılı olarak, arka planda yaklaşık olarak ne kadar süre işlediğini hesaplar. Fakat DEHB’li bireyler için durum aynı olmayabiliyor. Zaman körlüğü, zaman algısının bozulması durumudur ve kişinin yaşamını neredeyse her yönden zorlaştıracak bir etkiye sahiptir. Peki, bu etkiler nelerdir? Şöyle sıralanmış:

  • Refleksleri çok geç ya da çok erken kullanmak.
  • Olayların üzerinden ne kadar zaman geçtiğini hatırlayamamak.
  • Teslim tarihlerini kaçırmak.
  • Geç saatte gidilecek bir yere geç kalmamak için çok erken saatlerde hazırlanmaya başlamak ya da devamlı geç kalmak.
  • Hareket hızını düzenlemede zorluk çekmek.

Sabah köpeklerin havlamasıyla uyanılıyor. Arya gelip 

burada bir noktada denize doğru havlıyor. Daha sonra

 Çörek geliyor ama o havlamıyor. Sabahın serinliği güzel

 oluyor. Terasta uzanıp tablette okumaca çok keyifli. Önümde 

nefis bir manzara. Kahvaltımı müsli ve meyve suyu ile yapıyor,

 doyurmadığında biraz yanımdaki kuruyemiş

 karışımından atıyorum ağzıma.




















27 Haziran 2023, Salı, Mazı VI (24. gün)


Bu sabah erken kalkılıp saat 6 gibi Ceylan’ın diğer arsası ve evindeki bitkileri sulamaya gidilecektik. 3 buçuk gibi köpeklerin havlamalarıyla uyandım. Bir değil birden fazla köpek uzun bir süre havladı. Ceylan muhtemel domuz vardı diyordu. Ben de uyandım haliyle bu havlamalar karşısında. Sonra tekrar uyumaya çalıştım ve 5 buçuk gibi uyanıp akşamdan hazır ettiğim giysi ve çantayı kapıp kapıya yöneldim. Ama öncesinde tıraş da olarak.


İki bidon su ve birkaç boş bidon alarak, köpeklerle birlikte yola çıktık. Çörek 2’mizin arasında ayakta pür dikkat yolu gözleyerek gidiyor. Arya daha sakin ve pek oralı olmayan bir köpek. Yukarı Mazı’ya güzel bir tırmanış var. Vardığımızda da sağdan Çökertme diye ayrıldık. Bu benim perşembe gideceğim yol aynı zamanda. İnildi çıkıldı inildi çıkıldı... Tepelik bir yol. Gökbel köyü ve Çökertme sonrası ayrılıp toprak bir yoldan devam ederek, bazı tek tük evler geçilip, Tahsin’in ‘Beş Taş Ev’inin üstünden devamla geldiğimiz telle çevrili bir arazi içindeki ikinci eve ulaşıyoruz. Kilitli kapı açılıp park edilip bahçe içinde yürüyoruz. Ev satılık. Hortum gene biraz o ağaca biraz bu ağaca bırakılarak 1 saat kadar bir sulama yapıldı. Buraya yağış inmiş olmalı diyor Ceylan, bitkilerin durumu iyi. Evi pek beğendiğimi söyleyemem. Küçük pencereli, az ışık alan asma katlı, orası yatak odası imiş. Niye bu ev de var bilemiyorum. İşimiz bitince geldiğimiz yoldan dönüp bir tanıdığı aileden süt ve yumurta alarak. Bir de iki dilim bal kabağı hediye ediliyor ki ondan da akşam yemeğinde makarnayla çok güzel bir yemek yapacağını söylüyor Ceylan.


9 buçuk gibi dönmüş olduk. Öğle yemeğini bugün erken, 12’de yiyoruz; menemen. Ortak arkadaşımız Ahmet’le uzun uzun konuşuyorum. Sonra adetten olan siesta için odalarımıza çekildik. İnternetim çok azaldı, beni tedirgin ediyor bu durum. Ek paketler de nedense aslından pahalı. WiFi’ın müştemilata ulaşmaması çok kötü. Biraz kestiriyorum. Sıcak ama odanın içi, terledim. Akşam üzeri 6 gibi eve çıkmak üzere harekete geçip kısa patikayı takiben vardığımda iki misafiriyle tanışıyorum, Ozan ve Natalie. Kız Avustralya'dan oğlan Ankara’dan. Hoş genç bir çift. Ceylan’a geleceklermiş çalışmaya ama bir şarap imalathanesinde başlamışlar işe ancak anlaşamayıp bir ay sonra, herhalde bugün ayrılmış İzmir’e dönüyorlar. Kız “Islamic Art and Architecture” konusunda araştırma yapıyormuş. Otostopla Mumcular’a gideceklerdi, yarın da İzmir’e.


Akşam yemeğini misafirler nedeniyle biraz geç yiyoruz. Bal kabaklı makarna,  çok lezzetli olmuş. Öğrenmiş oldum, yeni bir tarifi. Yemek sonrası biraz WiFi’dan faydalanıp bazı dergiler indirdim. Bakalım offline okuyabilecek miyim?


İlginç bir konuya rastlıyorum; Google’da arama yaptığımızda ne kadar karbon salınıyor sanırsınız? Araştırmalara göre, bir masaüstü bilgisayardan 20-30 kadar Google araması yapmak, bir su ısıtıcısı ile bir fincan kahve hazırlamakla aynı miktarda CO2 üretebilir. Peki internet üzerinden yaptığımız bir hareket nasıl karbona dönüşüyor? Olay sadece Google değil, Netflix’den, TikTok’a, Twitter’dan, sosyal medya sitelerine ya da okuduğunuz haber sitesine kadar, yaptığınız her hareketin, online akışık medya ve indirme, çevrimiçi aramalar, bulut depolama ve e-postaların hepsinin bir karbon karşılığı var. Çünkü bu işlemlerin ve sitelerin her birisinin arkasında bir veri merkezi ve iletişim için kullanılan şebeke, onların içinde de çeşitli sunucular ve cihazlar var.


Bu sunucu ve cihazlar, elektrikle çalışıyor ama elektriği sadece işletim için değil, soğutma amaçlı da kullanıyorlar. Bir veri merkezinde en fazla enerjiyi sunucular tüketir, bir o kadarını soğutma sistemleri harcar. Bu nedenle, veri merkezleri birçok karbon emisyonu kaynağını kapsar. İşte bu elektrikle çalıştırıyor ve soğutuyorsunuz dediğimiz anda, karşımıza o elektriğin hangi kaynakla üretildiği sorusu çıkıyor. Yani elektrik güneş, su, rüzgar gibi yenilenebilir bir kaynaktan geliyorsa, içimiz rahat olabilir. Ama eğer bu veri merkezi ve şebekelerin aldığı enerji konvansiyonel dediğimiz, petrol, kömür vs. ile üretilen elektriği kullanıyorsa, aynen kocaman fabrikaların kirlettiği kadar havayı kirletiyor olabilir.


Milyonlarca insan Google’da arama yaparken -farkında bile olmadan- yaklaşık 0,2 gr CO2 üretir. Rakamı tartmanız için not edelim; bir su ısıtıcısını kaynatmak yaklaşık 15 gr CO2 yaratır. Google’ın dünyanın her yerinden gelen ve günümüzde sayıları 3,5 milyar/gün olan arama sorgularını yaparken, bunları gerçekleştirdiği sunucuların ve dolayısıyla içinde yer aldığı veri merkezlerinin kullandığı enerji 700 milyon gram/gün CO2 oluyor... Vay vay, ama ne vay değil mi?!

Türkİnternet


Bu sabah erken kalkılıp Ceylan’ın diğer arsası ve evindeki

 bitkileri sulamaya gittik. Tepelik bir yol. Gökbel

 köyü ve Çökertme sonrası ayrılıp…


… toprak bir yoldan devam ederek, bazı tek tük evler geçilip, 

Tahsin’in ‘Beş Taş Ev’inin üstünden devamla 

geldiğimiz telle çevrili bir arazi…


… içindeki ikinci eve ulaşıyoruz. Kilitli kapı açılıp park edilip

 bahçe içinde yürüyoruz. Ev satılık. Hortum gene biraz o ağaca

 biraz bu ağaca bırakılarak 1 saat kadar bir sulama yapıldı.























































28 Haziran 2023, Çarşamba, Mazı VII (25. gün)


Nedense bu sabah köpekler yakına gelip havlamadılar, üst taraflarda bir yerden sesler geldi. Acaba bizimkiler mi yoksa başka köpekler mi? Dolaşmaya da çıkmadı Ceylan bu sabah. Biraz tembellik yapıp 7’yi geçe kalkıyorum. Sabah güneş dağların arkasından doğuyor ve yavaş yavaş ortalığı, Aşağı Mazı’yı ve sağımdaki bölgeyi aydınlatıyor. Bazı fotolar alıyorum, panoramik görüntüle çekiyorum. İnternetim çok azaldığından hazır indirilmiş şeylere bakarak oyalanmaktayım.12’ye doğru yukarı çıkıyor, günün sohbet ine başlıyoruz. Aslından Ceylan anlatıyor ben dinliyorum durumları. Ara sıra söylenene itiraz edince kızıyor, nedense kabul etmiyor. Yukarı çıkarken ön çantaların birini toparlayıp bisikletin yanına taşıdım, kaskı da. Yarına hazırlık. Buradaki tatilim sona eriyor. Öğle yemeğinde barbunya var ki çok severim. Aslında tüm bakliyatları severim, mercimek, nohut, fasulye…


Öğleden sonramı oda önündeki balkon veya veranda diyebileceğimiz alandaki kanepede geçiriyor, sonra biraz yatağa uzanıp dinleniyor, Kaya ile telefonda görüşüyorum. O da kısa bir motor turu yapmış, 5 günlük.


Haberler ürkütücü. Bizde; Merdan Yanardağ tutuklanıyor. Nedeni: AKP’nin çözüm süreci hazırlığında olduğunu anlatmak için, terör örgütü lideri Öçalan’la ilgili yaptığı yorum. Dışarıda; Paris’te dur ihtarına uymadığı iddia edilen Cezayirli genç trafik polisi tarafından öldürdü. Paris’in banliyöleri ayağa kalkarken polis ile gençler arasında çatışmalar yaşandı.


Akşam üstü 6 gibi yukarı çıkıyor, biraz köpeklerden Çörek’i okşuyor, sohbet ediyor, akşam yemeğini yiyor, internetinden faydalanarak yarınki yolumu etüt ediyor ve odaya dönüyor, notlarımı yazıyor, ön çantaların diğerini de bisikletin yanına taşıyorum. Sabah işim kolaylaşsın diye.


Roma İmparatorları bir gladyatörün ölüm emrini nasıl verirlerdi?


Ne gladyatörün öldürülmesini isteyen Romalı seyirciler başparmaklarını aşağı indirirdi, ne de bu ölüme izin veren Roma İmparatorları. Aslında Romalılar “başparmakları aşağıda duracak şekilde” bir işareti hiç kullanmadılar. Bir gladyatörün öldürülmesi istendiğinde başparmak yukarı kaldırılırdı, tıpkı kınından çekilmiş kılıç gibi. Kaybeden bir gladyatörün canının bağışlanması için başparmak, sıkılmış yumruğun içine sokulurdu, kınına sokulmuş bir silah gibi. Aşağıyı gösteren başparmakların ölümü işaret ettiği yanılgısının sorumlusu, yüzyıl ressamı Jean-Léon Gérôme’un Pollice Verso adlı tablosudur. Tabloda, imparator ölüm cezasını vermek için başparmağını aşağıya doğru uzatırken Romalı bir gladyatör de beklemektedir.



Kaldığım müştemilat. Yangında tamamen yok

 olmuş, yeniden yapılmış. Harika bir konumda… 




Verandasından baktığınızda gördüğünüz

 sonsuza dek uzanan bir mavilik…



Ceylan ile.


Yangın kapısına kadar gelip durmuş. Adeta bağışlamış.




Çörek (siyah) ve Arya (beyaz).









































20. gün (devamı) Mazı-Muğla - 18. gün (öncesi) Yatağan-Mazı