9 Haziran 2023

[bisikletle]Türkiye: Marmara’dan Ege’ye, oradan Akdeniz’e… (Şarköy-Gelibolu)

 

7 Haziran 2023, Çarşamba / Şarköy - Gelibolu, 56 km (4. gün)


Akşam erken yattım. 10 buçuk 11 arası. O nedenle sabah 4 gibi gözlerim açıldı. Aklım DSİ’de unuttuğum iPad kaleminde. Nasıl olur da bulunmaz? Ben bu kalemi nerede bırakmış olabilirim ki? Tekrar uyumaya çalışıyorum. 7 gibi artık yola çıkmak üzere hazırlanmaktayım. Tolga’nın evde olmaması aslında bana daha rahat hareket edebilme şansı verdi. Hem yayılma hem de giyinme konusunda. Çantaları yükleyip yola çıkış saati 08.23.


Google’a Devlet Hastanesini işaretleyip başladım pedallamaya. Bugün yolum Gelibolu, 60 km gibi bir uzaklık. Hava parçalı bulutlu. Rüzgar da var. Düz bir yoldan anayola bağlanıyorum. 2 km sonra gelen göbekten sol ve hastane önünden devam. Tek şeritli bir yol. Asfalt öyle matah değil. Rüzgar şimdi doğu yönünden esmekte. Ve hastane sonrası tırmanış başlıyor, %11’i gösteriyor Garmin. Köpek barınağı geçildi. Araç trafiği var. Sabah sabah herkes bir yere yetişmekte anlaşılan. Solda bir ceviz çiftliği, “Özel Mülkiyet-Kangal Var” uyarısı kocaman yazılmış. Anlaşılan Kangalla korkutma çabasındalar. Sağda bir keçi çiftliği. Köpekler uzaktan beni fark edince havlıyorlar. Bu bir selamlama herhalde : )) Etrafım, bulunduğum bölge çok güzel. Bu arada yüksele yüksele 320 m rakıma çıkmışım. Saat 09.17. 8,88 km geride kalmış, 12,7 km/s ortalama ile. Hava 26,1 °C. Rüzgar pervaneleri de var etrafta, dönüyorlar. Durup DSİ’yi tekrar arıyor ve kalemi soruyorum. Ancak bulan yok : ((


Kocaman bir ceviz bahçesi gene geçildi. Ama dallarında bu sefer cevizler kahverengiydi. Hep yeşil görürdüm. (…) Yeniköy geride kalıyor. Bölgede bağ tarımı yapılmakta. Zaten buraların tamamı bu işle uzun bir zamandır uğraşıyor, gerek tarihi geçmişinde gerekse günümüzde. Araştırmalara göre, ilk üzüm üreticileri MÖ 6000-8000 döneminde Yakın Doğu'da bulunmuş. Yunan mitolojisine göre eski tanrı Dionysos, Asya'dan Yunanlılara bir asma fidanı getirmiş. Antik Yunanistan’da, bulgulara göre ilk sistemik asma üretimi MÖ 4000 civarında başlamış ve MÖ 2000’den bu yana ülke ekonomisinde önemli bir rolü ve ekonomiye katkısı olmakta. Bazı araştırmacılar asma bitkisinin 13. yüzyıldan itibaren Girit'ten Sicilya'ya ve sonra da tüm Avrupa'ya yayıldığına inanırlar. Bugünlerde de bizde “Trakya Şarap Tadım Rotaları” adı altında turlar düzenleniyor; Kırklareli-Tekirdağ-Şarköy-Gelibolu Bölgelerini kapsayan.


Avrupa’nın güneyine ve doğusuna doğru gidildikçe üzüm asması İslam’ın inatçı engeliyle karşılaşır. İslam’ın denetimi altındaki topraklarda bağların yerli yerinde durduğu doğrudur ve şarap buralarda yorulmak bilmez bir kaçak yolcu olarak varlık gösterir. 

Fernand Braudel


Sağımda Demirci Göleti gözüktü. Duruyor biraz foto ve video çekiyorum. Ardından gelen iniş ile neredeyse Kavakköy’e (*) kadar geliyorum. Arada çıkılan 1-2 tepeyi saymazsak. Kavakköy’ün iki köpeği musallat oluyor ama ben de bir mola vermeyi düşünüyordum burada, durup yürüyerek kahveye yerleşiyor (daha önce 2 kere gelip oturduğum), iki çay (3,5 ad.) içiyor, videoları sağa sola yolluyorum. Saat 10.21, hava 24,4 °C, ortalama 19,9 km/s, buraya kadar 25,38 km tutmuş. 


(*) Köy 1865 yılında kurulmuştur. Osmanlı döneminde yerleşimin ismi "Seydi Kavağı"ydı.


20 dk kadar kalıp ayrıldığım Kavakköy sonrası biraz daha pedallayıp otoyola bağlanıyorum. Sola, Çanakkale’ye doğru devam. Bölünmüş yol, güvenlik şeridi geniş, rüzgar var, solumdan esmekte. Zaten bu bölgeden ne zaman ne saatte geçtiysem, hangi yön olursa olsun illaki rüzgar vardı. İstisnasız. TIR’lar peş peşe geçmekte. Arada bazı yerlerde tırtıllı oluyor güvenlik şeridi. Mecburen çizgi üzerine geçiyorum. Sağımda tatil siteleri görülüyor. Saroz Körfezi oluyor o taraf. Ve Bolayır sapağının gelmesiyle otoyoldan ayrılıp soldan, Bolayır’a doğru dönmemle rüzgar karşıma geçiyor, bir de yokuş çıkıyorum, zorluyor. Ama yolun kıvrılıp dönmesi sonrası rüzgar arkama geçince destek de veriyor. Ne dersiniz, Bolayır’da mola versem mi? Ama daha yeni Kavakköy’de durdum, devam diyorum.


Bolayır’ın adı, MÖ 454 yılı kayıtlarında Rumca çarşı anlamına gelen Agorá, 1204 yılı kayıtlarında ise Rumcada "yamaç" anlamına gelen Plagia ya da İsplagia şeklindedir. Bolayır 1484'ten beri günümüzdeki adını taşımaktadır... denilmiş. Tarihimize Bolayır Muharebesi olarak geçen, 26 Ocak 1913 tarihinde General Georgi Todorov'un Rila Yedinci Piyade Tümeni ile Binbaşı Fethi Bey'in 27. Piyade Tümeni arasında gerçekleşen bir savaş var. Bulgar ordusu Bolayır'ı ele geçirir. 1913 yılının ortalarında ancak, II. Balkan Savaşı’nda Osmanlı ordusu Bolayır'ı geri alabilir.


Bolayır sonrası gelen mezarlığın ardından yol stabilize-toprak karışımı bir duruma dönüşüyor. Kenar kısımlar biraz daha iyi ama takır tukur gidiliyor. Şimdi rüzgar solumdan esmekte, Çanakkale Boğazı tarafından kuvvetlice. Neyse ki bana karşı değil. Tarlaların içinden devam. Ara sıra savaştan kalmış makineli tüfek sığınakları görülüyor. Kimsecikler yok ortalıkta, rüzgarın sesi ve arada duyabildiğim kuş cıvıltıları içinde muhteşem bir yerden geçiyorum. Solda boğaz gözüktü. Gemiler de var üstünde giden... Derken iki Akbaş aniden ortaya çıkmasın! Agresif bir şekilde peşimdeler. Yol da bozuk ama mecburen basıyorum pedallara kaçmak için. Bir yakalarsam ısırırım durumundalar anlaşılan... Bayağı kovaladı biri. Yani yani, ne gereği vardı şimdi bu ihtiyarı yormaya? : ))


Tek bir motosikletli dışında kimsecikler geçmedi yoldan. 10 km kadar bu bozuk yol sürdü. Yer yer eski asfalt kalmış ama genelde stabilize, çukurların da oluştuğu bir eski yoldu. Gelibolu’ya yaklaştıkça yerleşimler tek tek ortaya çıkıyor, hafiften yol da düzeliyor. Toprak yol baydı ama. Sürekli önünü kolla durumları. Bu yolu fi tarihinde tersine pedallamıştım ama böylesine bozuk olduğunu hatırlamıyorum.


Hamzakoy’muş burası. Bir halk plajı ve güzel oteller var. Hilton’un da bir alt markasını görüyorum; Hampton. 750 m uzunluğundaki bu plajın haftanın yedi günü saat 10-18 arasında hizmet verdiği, mavi bayrakla taçlanan, vatandaşlara 300 adet şemsiyenin yanı sıra duş ve benzeri hizmetlerden hiçbir ücret ödemeden yararlanma imkanı sağlandığını okuyorum belediyenin sitesinde. CHP’li belediye başkanını kutlamak gerekir.


Batarya da burada bitiyor, 55,21 km.de. Saat 12.18, hava 28,3 °C, ortalamam 18,2 km/s. 2’nciyi takıyor ve devam ediyorum. Merkeze inen yokuşu çıkıp ardından inmekteyim, ÖE önünden geçerek. Manzaralı bir konumda ama çok pahalı; deniz tarafı 1000-/bahçe tarafı 800- (1 kişi O.K.). Hani öğretmene %50 indirim belki cazip olabilir ama sivil için “kazık”. Bu nedenle kendime daha uygun yer aramış, İstanbul-2 Otel ile gelmeden konuşmuştum; 350-. Yanda bir İstanbul-1 diye otel de var. Firu’yla geldiğimizde onda kalmıştık. Bir fiyat da ondan alayım, 500 diyor. İstanbul-2’de Mustafa Beyden odayı görmek istiyorum. No 104, küçük bir oda, duble yataklı. Daha fazla ödemek istemediğimden kaydımı yaptırıyorum. Ancak otelin resepsiyonu öylesine dar ve küçük ki. Bisiklet nereye? Akşam içeri alırız diyor. Kapı önünde cama dayayıp çantaları 1. kata çıkartıyoruz. Duş ve biraz uzanıp-dinlenip karnımın sesini kısmak için yemeğe çıkıyorum, otelden alınan bilgi ile Ocak Restoranı bulmaya. Yoğurtlu kızartma, az pilav, az çoban = 105- ile tıka basa doydum. Daha az ısmarlayabilirmişim.


Mevlevihane’yi görmek üzere minibüs durağında beklemedeyim. 8 liraya Askeri Hastane yakınında iniyor ve fazla uzak olmayan Mevlevihane’yi ziyaret ediyorum.


Gelibolu Mevlevihane’si, içlerinde çile çıkarılan, derviş yetiştirilen 15 Mevlevi Asitanesi’nden birisidir. 17. yy.da (muhtemelen 1621 tarihinden önce) kurulan Mevlevihane bu on beş Asitane içinde en geniş araziye ve en haşmetli Semahaneye sahiptir. Binalardan bugüne kalanlar, Hamzakoy Askeri Bölge içinde ve deniz kenarına yakın alanda bulunan semahane-türbe ve taç kapıdan ibarettir... denilmiş. Etkileyici bir mekan. Güzelce geziyor, bolca foto çekiyorum. Bir süre kenarda oturup burasını hayal ediyorum... Mevlevihaneler tarihte bir edep ve irfan merkezi olarak insanların manevi ihtiyaçlarını karşılamalarının yanında aynı zamanda bir kültür ve sanat merkezi olarak da işlev görmüşlerdir. Yaklaşık 400 yıllık bir geçmişe sahip Mevlevihane’ye ilişkin bilgileri çıkışta görevliden öğreniyorum. Zamanında bu alanda pek çok binaları varmış. Gelibolu’nun düşman işgaline girmesiyle birlikte cephanelik olarak kullanılıp uzun süre askeri alan içerisinde yer aldıktan sonra 1994 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından satın alınarak onarılıp 2005’de ziyarete açılmış. Bugün halen kullanılmakta. Pazar günleri de Sema Törenleri varmış.


Fener yolu üzerindeki Hallâc-ı Mansûr Türbesi’ne yöneliyorum. Dini inanışım olmasa da orta okulda seçmeli din dersi almıştım. Ne hikmet bilemiyorum! O tarihlerde dinlediğim, Fars kökenli spiritüalist yazar ve mistik şairin hayat hikayesi (ve sözü) ilgimi çekmişti. Hakkında, “Ene’l-Hakk” dediğinden Tanrılık (Ulûhiyyet) iddiasında bulunduğu, haccın farz oluşunu inkar edip yeni bir hac anlayışı ortaya koyduğu şeklinde çeşitli iddialar ileri sürülmüş. Muhalifleri tarafından zındıklıkla suçlanmış, uzun süren bir yargılama neticesinde Abbâsî Halifesi Muktedir Bi’llâh'ın emriyle idam edilmiş (26.03.922). Hallâc'ın asıldığı yer zamanla önem kazanmaya, Hak şehidi bir velinin türbesi olarak ziyaret edilmeye başlanmış. Birçok İslam ülkesinde türbeleri bulunmakta. Yedi adet olduğu söylenen bu türbelere Hallâc-ı Mansûr Makamı denilmekte, Gelibolu’ndaki bu türbe de bu yedi makamdan biridir… şeklinde açıklanmış.


Buradaki türbe kare planlı, yüksek kasnaklar üzerine oturan tek kubbe ile örtülü. Tuğla düzenler arasında kesme taşlarla almaşık teknikte yapılmış. Revaklı giriş bölümünün üzeri de kubbe ile örtülü. Bolca fotoluyorum, gelirken de çekmiştim.


Gelibolu, bünyesinde barındırdığı çok sayıda türbe sebebiyle Türbeler Şehri unvanını hak ettiği, bu türbelerin bir kısmının denizcilere ait olmasının da ayrıca dikkate değer olduğu, bazı türbeler anıtsal birer yapı iken, bazıları daha sadedir şeklinde kaymakamlığın sayfasında anlatılmış.


Sırada Namazgâh var. Boğaza bakan bir tepe üzerinde konumlanan bu açık hava caminin (bir diğer adı da Azaplar Camii), 1407 yılında Hacı Paşaoğlu (Beşe Oğlu) İskender Bey tarafından inşa edildiği bilinse de, bazı kaynaklarda Hacı Beşe Oğlu İskender’in Namazgâhı yapan usta olduğu, mimarının ise Sultan II. Bayezid dönemi mimarı Süleyman olduğu yazılı.


Deniz Tüfekçi (donanma) erlerinin ve Azap askerlerinin (denizci savaş eri) sefere çıkmadan önce namaz kıldığı, yalın tasarımıyla öne çıkan Namazgâh, bir ibadet mekanının tasarımında olmazsa olmaz ögelerin neler olduğunu, nelerin zaman ötesi olduğunu açıkça göstermekte. Dikdörtgen plan şemasına sahip Azaplar Namazgâhı’nın kıble duvarında, üç ayrı yüze sahip bir nişin etrafında, mermer pilaster ve mukarnastan meydana gelen, bu niş içindeki mihrabın sağ ve solunda birer açıklık bulunuyor. Bu açıklıkların, sefere çıkacak Azapların denizi görerek Allah’a sığınmalarını sağlamak amacıyla açıldığı düşünülüyor. 


Çok keyifli ve etkileyici bu mekan sonrasında kıyıya inip, ağaçların altındaki açık hava kahvesinde bir sade (25-) içiyor-biraz nefesleniyor ve sahil boyunca merkeze doğru geri yürüyorum. Maliyeti 2,5 milyar avro olarak açıklanan 1915 Çanakkale Köprüsü (**) tüm ihtişamıyla görünmekte. Güzel bir eser elbette ama hepimize pahalıya patlıyor, kullanmasak da parasını ödüyoruz.


(**) 2023 metre orta açıklık uzunluğu ile Japonya'daki Akashi Kaikyō Köprüsü'nü geçerek dünyanın en uzun orta açıklığına sahip asma köprüsü olmuştur.


Günümüzde deniz kıyısında kalıntıları görülen Gelibolu Kalesi, Bizans döneminde, 681’den 717 yılına kadar süren Arap akınları sırasında Gelibolu’nun korunması için 711 yılında yaptırılıp daha sonra Osmanlılar döneminde onarılmış. Bugün Piri Reisi Müzesi’ne ev sahipliği yapmakta. Ziyaret ediyorum. Müzede, Gelibolulu olduğu bilinen ünlü denizciyi tasvir eden büstler, tablolar ve haritaları yer almakta. Çok daha iyi olabilirmiş bu müze. Bugün, adına üniversiteler kurulan, hem denizci hem haritacı olan Piri Reis’in hüzünlü hayat hikayesini okursak: Asıl adı Muhyiddin Piri Bey olan Piri Reis’in doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 1465-70 yılları arasında Gelibolu’da dünyaya geldiği tahmin ediliyor. Denizciliği amcası Kemal Reis’in yanında öğrenmiştir. 1481 yılında amcası Kemal Reis’in yanında denize açıldı. 1486 yılında İspanya’da yaşayan Endülüs Müslümanları Osmanlı Devleti’nden yardım isteyince amcası Kemal Reis ile birlikte bölgeye gitti. 1494 yılında amcası ile birlikte Osmanlı donanmasının hizmetine girdi. Piri Reis, Osmanlı Devleti’nin Venediklilerle yaptığı deniz savaşında gemi komutanı olarak görev aldı. Daha sonraki yıllarda da çeşitli deniz seferlerine katıldı. Bu seferler sırasında gördüğü yerlerin fiziki bilgilerini kaydetti. 1511 yılında amcasının bir deniz kazasında vefat etmesinden sonra Gelibolu’ya yerleşti. Burada kitapları üzerine çalıştı. 1513 yılında ilk dünya haritasını çizdi. Bu haritayı Yavuz Sultan Selim’e takdim etti. 

Yeniden Osmanlı donanmasına katılan Piri Reis, Mısır seferinde gemi komutanı olarak görev yaptı. Piri Reis, 1525 yılında “Kitab-ı Bahriye” adlı kitabını hazırladı. 1528 yılında ise ikinci dünya haritasının çizimini gerçekleştirdi. Barbaros Hayreddin Paşa’nın vefat etmesinden sonra Mısır Kaptanlığı görevine getirildi. Türk denizcilik tarihinin en önemli isimlerinden olan Piri Reis, 1554 yılında idam edildi. Neden mi? Mısır Kaptanı Piri Reis 1552’de Umman ve Basra üzerine 30 gemiyle çıktığı seferde, Hürmüz Kalesi’ni kuşatmıştı. Portekizlilerden aldığı (bazı tarihçilere göre) haraç karşılığı kuşatmayı kaldırdı ve donanmasıyla Basra’ya döndü. Tamire muhtaç donanmayı orada bırakıp ganimet yüklü üç gemi ile Mısır’a döndü, gemilerden birisi yolda battı. Donanmayı Basra’da bırakması kusur sayıldığı için Mısır’da hapsedildi. Basra valisi Kubat Paşa’ya ganimetten istediği haracı vermemesi, Mısır Beylerbeyi Mehmet Paşa’nın politik hırsı yüzünden hakkında padişaha olumsuz rapor verildi ve dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanı üzerine 1554’te boynu vurularak Kahire’de idam edildi. İdam edildiğinde 80 yaşının üzerinde olan Piri Reis’in terekesine devletçe el konuldu.

İstanbulÜniversitesi


Biraz dolanıyor, meydandaki çay bahçesinde bir çayla dinleniyorum. Hava gölgede serin, sarı ceket üzerimde. Güneşe çıkınca da sıcak. Bir turcu görüyorum, dolanıyor, bir oraya bir buraya. Gelibolu’nun çarşısı boyunca yürüyor, az peynir helvası (dondurmalı) yiyor (45-), otele dönüyor, Mustafa Beyin hayat hikayesini dinliyor, hayretler içinde kalıyorum. Gördüğüm turcu da (İtalyan) benim otele yerleşmiş. Herhalde kapıda duran bisikletimi görmüş olmalı. Az laflıyoruz. Karşı rüzgardan bezdim, İstanbul’a pedallamayaca’m, otobüse koyaca'm diyor. Haklı da. Saroz Körfezi ile Çanakkale Boğazı arası rüzgar hiç dinmiyor.


Meydandaki çay bahçesinde, alınan iki börek+üç çay eşliğinde gezi notlarını yazıyor, Gelibolu’nun tarihçesini okuyorum: Gelibolu’nun hangi tarihte kurulduğu tam olarak bilinmemekle birlikte en az Troya kenti kadar eski olduğu tahmin edilmektedir. İlk dönemler Critote adı ile anılan kent Keltler tarafından iskân edilince iyi ve güzel şehir anlamına gelen Galli Polis adı ile anılmaya başlamıştır. Yunanca olan bu isim zamanla Gelibolu olarak Türkçeleşmiştir. MÖ 1200 yılında Hitit İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra Frigler ve Lidyalıların hâkim olduğu Gelibolu kısa bir süre sonra Perslerin eline geçmiştir. Daha sonra sırası ile Spartalılar, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslardan sonra Gelibolu’da Türklerin hâkimiyeti başlamıştır. Osmanlı Dönemi’nde önemli bir deniz üssü olan Gelibolu, Trakya ve Balkanlar’a düzenlenen akınlarda geçit yeri olarak kullanılmıştır. İstanbul’un fethedilmesine kadar önemini korumayı başaran Gelibolu, Haliç Tersanesi’nin inşa edilmesi ile eski önemini kaybetmeye başlamıştır. 1915 yılında Çanakkale Savaşı sırasında tahribata uğrayan Gelibolu 4 Ağustos 1920 senesinde Yunanlar tarafından işgal edilmiş ancak 3 Ekim 1922’de kentten ayrılmışlardır.

Vikipedi


Gelibolu İstanbul-2 Otel 0286 5660779 Mustafa b.















Şarköy - Gelibolu

Tur tarihi: 7 Haziran 2023

Alınan yol: 56,77 km
Ortalama hız: 18,1 km/s

En yüksek hız: 61,4 km/s
Bisiklete biniş süresi 3 s 07 dk, dışarıda geçen süre 4 s 12 dk

En yüksek sıcaklık 32 ˚C, en düşük 21 ˚C, ortalama 26,2 ˚C
Yükselti kazancı 
(çıkış) 710,4 m, kaybı (iniş) 707,9 m
En düşük yükselti 1 m, en yüksek 325 m

 

Garmin yol bilgileri Şarköy-Gelibolu


Relive yol bilgileri Şarköy-Gelibolu


Şarköy’den ayrılışım 08.18.



Hava parçalı bulutlu. Rüzgar da var. Düz

 bir yoldan anayola bağlandım.


2 km sonra göbekten sol ve hastane önünden devam.




Tek şeritli bir yol. Asfalt öyle matah değil. Rüzgar 

şimdi doğu yönünden esmekte. 




Bölgede bağ tarımı yapılmakta. Zaten buraların tamamı bu işle

 uzun bir zamandır uğraşıyor, gerek tarihi

 geçmişinde gerekse günümüzde. 




Sağımda Demirci Göleti var. 







Kavakköy sonrası biraz daha pedallayıp otoyola 

bağlanıyorum. Sola, Çanakkale’ye doğru devam. 


Bölünmüş yol, güvenlik şeridi geniş, rüzgar var, solumdan

 esmekte. Zaten bu bölgeden ne zaman ne saatte geçtiysem,

 hangi yön olursa olsun illaki rüzgar vardı. 

İstisnasız. TIR’lar peş peşe geçmekte.



Sağımda tatil siteleri. Saroz Körfezi oluyor o taraf. 






Bolayır sapağının gelmesiyle otoyoldan ayrılıp 

soldan Bolayır’a doğru dönmemle…


… rüzgar karşıma geçiyor, bir de yokuş çıkıyorum, zorluyor.


Bolayır



Bolayır sonrası gelen mezarlığın ardından yol stabilize-toprak

 karışımı bir duruma dönüşüyor. Kenar kısımlar biraz

 daha iyi ama takır tukur gidiliyor. 


Şimdi rüzgar solumdan esmekte, Çanakkale Boğazı tarafından

 kuvvetlice. Neyse ki bana karşı değil. Tarlaların içinden

 devam. Ara sıra savaştan kalmış makineli

 tüfek sığınakları görülüyor. 





Kimsecikler yok ortalıkta, rüzgarın sesi ve arada duyabildiğim

 kuş cıvıltıları içinde muhteşem bir yerden

 geçiyorum. Solda boğaz gözüktü.


Hamzakoy’muş burası. Bir halk plajı ve güzel oteller var. 



Hallac-ı Mansur Türbesi



İstanbul-2 Otel







Ocak Restoran


Gelibolu Mevlevihane’si...


... 17. yy.da kurulan Mevlevihane bu on beş Asitane 

içinde en geniş araziye ve en haşmetli Semahaneye sahiptir.








Fener yolu üzerindeki Hallac-ı Mansur Türbesi’ne yöneliyorum. 



Namazgâh; Boğaza bakan bir tepe üzerinde konumlanan bu açık 

hava caminin 1407 yılında Hacı Paşaoğlu İskender Bey tarafından

 inşa edildiği bilinse de, bazı kaynaklarda Hacı Beşe Oğlu

 İskender’in Namazgâhı yapan usta olduğu,

mimarının ise Sultan II. Bayezid dönemi 

mimarı Süleyman olduğu yazılı.




Namazgâh



Üç vakte kadar hayırlı haberlerin var...


Maliyeti 2,5 milyar avro olarak açıklanan 1915 Çanakkale Köprüsü

tüm ihtişamıyla görünmekte. Güzel bir eser elbette ama hepimize

 pahalıya patlıyor, kullanmasak da parasını ödüyoruz.







Günümüzde deniz kıyısında kalıntıları görülen Gelibolu Kalesi, 

Bizans döneminde, 681’den 717 yılına kadar

 süren Arap akınları sırasında…


… Gelibolu’nun korunması için 711 yılında yaptırılıp daha sonra

 Osmanlılar döneminde onarılmış. Bugün Piri Reisi Müzesi’ne

 ev sahipliği yapmakta.











Gelibolu’nun çarşısı boyunca yürüyor,…


… az peynir helvası (dondurmalı) yiyor, otele dönüyor, 

Mustafa Beyin hayat hikayesini dinliyor,

 hayretler içinde kalıyorum. 


























































5. gün (devamı) Gelibolu-Eceabat - 3. gün (öncesi) Tekirdağ-Şarköy