Pazar turum TR-Japonya voleybol maçına bağlıydı. Şayet 4’üncülük için oynanacak olsaydık maç 11.30’da olacağından evde oturacaktım, ama birincilik için olacaksa maç 15.30’da olduğundan bir yerlere pedallamam rahatlıkla mümkündü. Nitekim Japonya’yı yenen millilerimiz İtalya karşısına şampiyonluk için çıkacakları kesinleşince, fazla uzak olmayan, sevdiğim Yakacık rotasına karar kıldım. Sadece maç nedeniyle değil, 2 arkadaşımla öğlen yemeğinde buluşup ardından maçı birlikte izlemek istediğimizden. Daha önce de yaptığımız gibi, bkz. bisikletle Filenin Sultanları’na.
Buluşma saatini 12 yapmıştık, Pendik Atalar’da Faroz diye bir pidecide. O nedenle evden çıkışımı erkene almadım, 9’u 6 geçe ayrılıyorum. Bulutlu bir gün. Dün yağan yağmurun serinliği halen var. TEM yolunun üzerinden geçip Ataşehir ilçesindeyim. 2 yokuşum var burada, hep kendimi test ettiğim. Eco destekte çıkabiliyorsam çok mutlu oluyorum. Nitekim bugün de durum değişmiyor. Pandemi sonrasını hiç unutmuyorum, yapamamış desteği yükseltmek zorunda kalmıştım. 2’nci rampa ise Yedpa kenarından çıkar. Onu da istediğim şekilde tamamlayıp, Kayışdağı eteklerinden devam ederek defalarca geçtiğim/anlattığım yoldayım.
İlginç bir yazı okudum bu sabah: Tarihte en uzun süre komada kalanlar kimler? Önce komanın tam olarak ne olduğu, normal uykuya benzeyip benzemediği açıklanmış. Şöyle ki; Koma ve uyku, insanların her ikisinde de bilinçlerini yitirmesi anlamında benziyor. Ancak bilincin ne ölçüde kaybedildiği ve insanların bu halde ne kadar zaman geçireceği değişiyor. Her ikisinde de normal nefes alınıyor ve kalp atışı devam ediyor.
Tıbbi tanıma göre koma, insan beyninin hiçbir dış uyarana tepki vermediği, bilincin tamamen kaybolduğu bir durum. Normal uykuda ise dış uyarıcılara karşı tepki verebiliyoruz…, ve 4 haftadan fazla sürenlere uzun, 12 aydan fazla sürenlere ise kalıcı koma denilirmiş.
Guiness Rekorlar Kitabına göre tarihte kayıtlara geçen en uzun süreli komada kalan insan "Pamuk Prenses" diye de bilinen Amerikalı aktris Edwarda O’Bara, 42 yıl komada kaldı, 2012’de, 59 yaşındayken yaşamını yitirdi. Bir başkası; Elaine Esposito, 6 yaşındayken apandisit ağrısından şikayet etti ve 1941'de ameliyat için hastaneye yatırıldı. Hiç uyanmadı ve 37 yıl komada kaldı ve öldü.
Pek çok vakâ anlatılmış. Ancak komadan uyanıp yaşamaya devam edenler de var: Kanadalı Annie Shapiro, 1973'te işlettiği butikte birden felç geçirdi ve 29 yıl boyunca komada kaldı. 1992'de komadan uyanıp, 2003'teki ölümüne dek 11 yıl daha yaşadı. Hikayesi 1998 yapımı "Forever Love" adlı filme ilham verdi.
Amerikalı polis memuru Gary Dockery, 1988'de sarhoş bir adam tarafından vuruldu. Sekiz yıl komada kaldı, ancak 1996'da ameliyat edildikten sonra birden uyandı ve hiç durmadan konuşmaya başladı. Fakat mucize uzun sürmedi ve 18 saat sonra öldü.
Daha pek çok olayın anlatıldığı yazıyı okumak isterseniz > T24
Hava 23,3 °C. Yolumun üzerinde olup, önünde durup foto çektirdiğim(iz) araç hurdalığına komşu iş yerinin bekçi köpeği Akbaş, artık alıştı bana ki havlamıyor. Eskiden kıyameti koparırdı. Devam ediyorum, gelen araçların çoğu bana doğru, arkamdan gelen olmadı nedense. Saat 9.40, 187 m rakımdayım. Green Paradise diye bir et mangal/piknik alanı mıdır nedir, önünden geçen yolum şimdi hızla inmekte.
FB Can Bartu tesisleri geçildi, sürücü adaylarının eğitim yaptığı bölge, Uğur Mumcu Sosyal Tesisleri ve sonrası Yakacık Çınaraltı’na varışım 10.10. Çaycı hanım, çayları 10 liraya indirdik şeklinde müjde vermekte. Evet 15’di. Bölgede 3 kahve var, rekabetten mi, yoksa itiraz mıdır bilemiyorum. Bence 10 daha iyi olmuş. İnsanlar 5 lira fazla verir 2 içer, sürümden kazanırsınız diyorum. 1 büyük 1 küçük çayla (topl. 30-) yanımdaki sandviçinin tekini yiyor, biraz WA yazışmalarına bakıyor, 25 dk sonra ayrılıyorum Çınarların altından.
10.40, Aydos yokuşu tırmanılıyor, %12 ile. Hava bugün serin, o nedenle üzerimde yelekle çıkmıştım. İnerken fermuarı kapatıyor, çıkarken açıyorum. 307 m rakıma ulaşıp bundan sonrası yokuş aşağı, Pendik’e doğru. Ortalamam idare eder cinsten, 15,9 km/s. Geçilen mahalleler; Yayalar, bir de Şeyhli varmış burada. Ne isimler ama!
Bir kelime var, son zamanlarda iktidarın CHP üzerine kurduğu komplo ile sıkça duyduğum: mutlak butlan. Ne demekmiş bilir misiniz? TDK’ya göre butlan, Arapça kökenli bir sözcük ve geçersizlik anlamına geliyor. Hukukun aradığı şartları taşımasına rağmen, kanunun emredici hükümlerine aykırı bir durumu ortaya çıkarması olarak açıklanmış. Mutlak butlan, aile hukukundan idare hukukuna, borçlar hukukundan ticaret hukukuna kadar farklı hukuk alanlarının konusu. Örneğin: Evli birinin ikinci kez evlilik yapması veya eşlerden birinde evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığı bulunması gibi nedenlerle evlilikler, mutlak butlanla geçersiz olabiliyor.
Her geçişimde etrafı daha dikkatli inceleyerek, başka yollar bakınarak, tren yoluna paralel devam ederek Atalar’a ulaştım. Diğer yana peron altından geçerek minibüs yolundaki pideciyi, taksi şoföründen aldığım kısa tarifle buluyorum. Biraz daha vakit var buluşma saatine. Oyalanıyorum. Bir tesadüf Uzakdoğu mutfağı yapan lokanta ve market çıkıyor karşıma. Hemen merakla girip bir göz atıyorum. Fiyatlar 400-500 lira civarında. Bir kap ramen mesela. Susam yağı ise benim aldığım fiyatın çok üstünde. Burası kazıkçı mı yoksa? Öyle çok da lüks görünmedi gözüme.
Buluşma saatine gecikmeden geldi Ömer ve Aydın. Kucaklaşıp dışardaki masaların birine yerleşiyor, sohbet ederek siparişleri bekliyoruz. Karadeniz pidesi ısmarladık, ben peynirli onlar kavurmalı. Merak ettim Faroz nedir/ne değildir? YZ’den öğrendiğim kadarıyla; Trabzon'un tarihi bir semtinin adı olup kökeni Yunancadan gelip "deniz feneri" anlamındaymış. Pontus işi herhalde. Malûm; bugünkü Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun ve çevresinde Pontus Krallığı vardı.
Karadeniz mutfağına ilişkin yemekler de var burada. Trabzonlu iseler kuymaktı masada gördüğüm. Rizeliler muhlama diyor benzer yemeğe. Birinde peynir baskınken diğerinde mısır unu ön planda. Çok severim, ekmeği bandıra bandıra, peyniri uzata uzata… : ))
Pideler lezzetli. Yanına gelen ayran, acı turşu biber ve fasulye kavurması (ki çok beğenmedim) ile mideyi doyuruyoruz. Yemeğin sonuna doğru Batuhan da dahil olunca sohbetimiz içilen çaylar eşliğinde 4’lü olarak devam etmekte. Alınan 1 kilo kuru baklava sonrası hesabı 3’e böldüğümüzde adam başı 755 lirayı ödeyip 2 buçuğa doğru mekandan ayrılıyor, Aydın’ın evine doğru gidiyoruz. Onlar arabayla önde ben peşlerinde. Yol üzerindeki bir şarküteriden (Berk Çiftlik) ev için alınanlarla; ekşi ayran, süzme yoğurt ve isli sepet peyniri.
15.30, maçın başlama saati. Aydın’ın kahve ikramı ile ekran karşısındayız. Millilerimiz süperler. Bizler de heyecan içinde. Sayı aldıkça seviniyor verdikçe kızıyoruz. Adeta maçın içindeyiz…
1. set: Dengeli bir oyunla başladık ancak setin sonlarına doğru İtalya öne geçmeyi başarıyor (25-23).
2. set: Güçlü bir başlangıçla seti büyük bir farkla kazanarak durumu 1-1’e getiriyoruz (25-13).
3. set: Zorlu geçen bu sette öne geçsek de İtalya son dakikalarda toparlanarak seti kazanıyor (26-24).
4. set: Etkili oynuyoruz ve maçı beşinci sete taşıyoruz (25-19).
5. set: Çekişmeli geçen son seti İtalyanlar alınca (15-8) Türkiye 2’ncilikle tamamlıyor turnuvayı. Başarı çok büyük, gümüş madalyayı almak muhteşem bir sonuç. Filenin Sultanları’nı yürekten kutluyoruz.
Hayata dair konuların konuşulduğu, peynirin ve ekmeğin tadıldığı, baklavanın yenildiği, romun içildiği… günü saat 7 gibi sonlandırıp dağılıyoruz. Aydın ve Ömer sahil yoluna yürürken ben de Cevizli tren istasyonuna pedallıyorum. Bostancı ve oradan metroyla İMES ve eve varışım 8 buçuğa doğru oluyor. Bir tesadüf aynı saatte Firuzan da geliyor, garajda buluşuyor, eve beraber çıkıyoruz.
Abonesi olduğum bir müzik uygulaması var, Yeni Çıkanlar başlığı altında David Byrne’in “Who Is The Sky?” adlı yeni bir albümünü duyurmuş. Bilir tanırsınız herhalde: Talking Heads grubunun kurucu üyesi ve solisti (1975–1991), ardından solo kariyeri, sahne sanatları, projeler, ödüller…, müzik dışında fotoğraf, resim, enstelasyon ve yazı çalışmalarıyla da tanınır. Bir de bisikletlere olan tutkusu ve şehirlerin bisikletle nasıl daha yaşanabilir hale getirilebileceğine dair görüşleri ile de bilinir. "Bicycle Diaries" (Bisiklet Günlükleri) adlı kitabında, New York, Berlin, Buenos Aires, Manila, San Francisco ve İstanbul gibi şehirlerdeki gözlemlerini aktarır.
Dar sokaklar, bozuk yollar, trafik ve yokuşlar nedeniyle İstanbul’u bisiklet dostu bulmadığını, yine de şehrin enerjisinden, tarihsel dokusundan ve kültürel çeşitliliğinden çok etkilendiğini anlatırken, şehrin hem kaotik hem de büyüleyici bir yönü olduğunu vurgular.
Şimdi son albümünden bir parça dinleyelim: "Everybody Laughs"
bisikletle Filenin Sultanları’na II: Dudullu-Yakacık-Pendik-Atalar-Cevizli-(tren) Bostancı-(metro) İMES-Dudullu
Tur tarihi: 7 Eylül 2025
Alınan yol: 43,78 km
Ortalama hız: 17,5 km/s
En yüksek hız: 51,1 km/s
Bisiklete biniş süresi 2 s 30 dk, dışarıda geçen süre 11 s 20 dk
En yüksek sıcaklık 37 ˚C, en düşük 22 ˚C, ortalama 26,1 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 586 m, kaybı (iniş) 692 m
En düşük yükselti 0,6 m, en yüksek 296,4 m
Garmin yol bilgileri bisikletle Filenin Sultanları’na II
Relive yol bilgileri bisikletle Filenin Sultanları’na II
Bölgeye yapılmış geziler bisikletle Aydos Kalesi, Aydos, hadi pikniğe gidiyos…, bisikletle “En Baba Gün”de Tur
İlginizi çekebilir T.C.100.Yıl, Neye niyet neye kısmet; Tuzla, “19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı Kutlu Olsun” Bisiklet Gezisi