30 Ekim 2023

T.C.100.Yıl


Hiç düşünmemiştim 100. Yılı göreceğimi-yaşayacağımı. İnsan gençken nedense pek farkında değil, veya o kadar ilerisine bakmıyor. Ama gerçekten heyecan verici, keyif verici oldu. Hani daha iyi şartlarda girmek istemez miydik? Elbette; hem ekonomik, hem demokratik, hem de özgürlük olarak. Umuyorum ki 2’nci yüzyılda tüm bunlar yerine gelir ve Türkiye hak ettiği muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkar.

 

Havalar halen bisiklete binmeye izin veriyor. Yağmur yok, soğuk yok, tam da gezmelik. Biz de bunu fırsat bilip Yalova’nın tepe köylerinden Güneyköy’e gidelim dedik. Çok seviyoruz, hem köyü, hem yolunu, hem de Dağıstan Sofrası’nı. İki gün öncesinden bir arayalım, açık mı kapalı mı öğrenelim. Ama nedense telefonları açılmadı. Saati mi değildi yoksa? Ancak ertesi gün de açılmadı. Merak ettim, ne oldu kız kardeşlere? Acaba ters bir durum mu var diye de endişe etmedik değil doğrusu.

 

Her gidişimizde yemek yediğimiz Dağıstan Sofrası 2 kız kardeşin (Ayşe Hanım ve Fazilet Hanım) işlettiği bir lokanta. Hazırladıkları nefis Kafkasya’ya ait hamur işi ‘hinkal’, bazlamaları ‘suraçet’, un helvaları ‘pakuk’ vazgeçilmez tercihlerimiz. Hatta gitmişken dondurulmuş olarak alıp eve de taşıyoruz. Yani anlayacağınız bu kadar çok seviyoruz. Ne kadar sevdiğimizi önceki turlarımızdan okuyabilirsiniz, bkz. Yalova Keşif Turları: Güneyköy II. O nedenle köyün tarihçesine ilişkin bilgileri tekrar vermeyeceğim.


Geçen sene de ekim başında gitmiştik. Ancak o zaman fena yağmura yakalanmış, tam bir macera olmuştu. 1 yıl sonra iklim bambaşka şimdi. Belki de küresel ısınmanın etkisi. Bu sene çok fazla sıcakları yaşadık. Gene aynı yolu kullanarak, Yalova’ya Pendik’ten feribotla geçiyoruz. İlk sefer saat 10’da. Biletleri önceden aldık. Gidiş geliş için 400 lira ödüyorum, bir kaç puanım varmış, onları da indirimde kullanarak. Yani nasıl pahalılaştı ülkede yaşam. İşin en tuhafı ise, sanki kendi muhalefette, zamların sebebi başkası!

 

İlginç bir yazıya rastladım; Cumhuriyet'ten önceki cumhuriyetler. Bunlar iki taneymiş. Biri bugünkü sınırlara göre en batıda, diğeri ise en doğuda. Şöyle anlatılmış: Batıdaki, "Batı Trakya Bağımsız Hükümeti" adını taşıyordu. 31 Ağustos 1913'te bağımsızlığını ilan ederek dünyaya duyurmuştur. Başkenti Gümülcine'dir. Dedeağaç, İskeçe, Kırcali gibi şehirleri ve çeşitli kasabaları kapsayan bu cumhuriyet hükümeti, Balkan Savaşları'nın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Osmanlı istihbarat örgütü olarak bilinen ama istihbaratı çok aşan faaliyetleriyle de tanınan Teşkilat-ı Mahsusa'nın bu cumhuriyetin kuruluşuna dahli olduğu kanısı yaygın. Ancak kuruluşuyla birlikte Osmanlı'ya da direnen bir oluşum olduğunu belirtmek gerekir.


Türklerden ve Pomaklardan oluşan, nüfusu 234 bin civarında olan devletçiği kuranların bu girişime kendilerini epey kaptırdıklarını söylemek mümkün. Ömrü sadece 52 gün olan bu yeni devletçiği dünyaya tanıtmak için hemen "Batı Trakya Ajansı" kurulmuş ve bir gazete yayımlanmaya başlamıştı. "Bugünden itibaren sınırlarımızdan pasaportsuz girenler ve çıkanlar sorumludurlar!" ültimatomu da gecikmemişti. Apar topar devlet bütçesi hazırlanmış, posta idaresi kurularak pul bastırılmıştı. İlk dizesi "Ey Batı Trakyalı asil Türk çocuğu ne mutlu sana" olan bir bağımsızlık marşı hazırlamakta da gecikmemişlerdi. Yeşil, siyah ve beyazın hâkim olduğu ay yıldızlı bir bayrak göndere çekilivermişti bir sabah. Batı Trakya Bağımsız Hükümeti, temsilciler meclisi aracılığıyla yönetilecekti ve bir cumhurbaşkanı olacaktı. Tam anlamıyla bir cumhuriyet olarak kurgulanan bu devletçiğin kimi ülkelerce tanınabileceği olasılığı Rusya'da hiç hoş karşılanmamıştı. Osmanlı Devleti de huzursuz olmuş ve kuruluşunda görev alan subaylarını, elemanlarını geri çağırmıştı. Bir süre direnilse, yeni bir devlet heyecanı ile davranılsa da bu heyecan hayal kırıklığı ile sonuçlanacak ve devlet yoğun baskı sonucu kendini lağvedecektir.


Anadolu'nun en doğusundaki bağımsız devletçiğin kuruluş tarihi ise 1919'dur. Bugünkü dille “Güneybatı Kafkas Cumhuriyeti” olarak adlandırabileceğimiz bu girişim, Sovyetler'in kuruluşu ve dünya savaşının yarattığı kargaşadan doğan bir olguydu. Bölgedeki etnik çelişkilerin çatışmaya dönüşmesi, her halkın kendini koruma çabasına girişmesi kaçınılmaz hale gelmişti. Kars bölgesindeki birtakım örgütlenmelerin adım adım bağımsızlık fikrini ateşlemesi ile oluşan devletçiğin adı "Cenub-i Garbî Kafkas Cumhuriyeti"ydi. Bayrağı da Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'ninkine benziyordu. Kırmızı ve yeşil renklerden oluşmuş, içinde ay yıldıza yer vermişti. Resmi dili Türkçe olan devletin anayasası da hızla hazırlanmıştı. Hemen seçimler yapıldı ve geçici parlamento açıldı. Batı Trakya Bağımsız Hükümeti'nin de bir parlamentoya sahip olduğu düşünülürse, Anadolu'nun iki ucunda Osmanlı Devleti'nin yapısından apayrı yönetim biçimini tercih etmiş oldukları dikkat çekici. Bu devletçiğin anayasasında azınlık haklarının korunacağı, Müslüman ahalinin mezhep farklılıklarına saygı gösterileceği de belirtiliyordu. İngiltere'nin Kafkas politikasına hiç de uygun düşmeyen bu oluşum kısmen zor yoluyla bastırılmaya çalışıldı. İngiltere temsilcileri hükümetin yöneticileriyle mecliste görüşme talep etti. Taze cumhuriyetin deneyimsiz yöneticileri mecliste İngilizlerle görüşürlerken bir baskınla gözaltına alındılar. İngilizler Kars'ı da işgal ederek devlete son verdiler.

T24


Pendik meydanı bayraklarla süslenmiş. Sahne kurulmuş, ses düzeni test ediliyor. Vatandaşlar şimdiden gelmişler, sırtlarında ellerinde bayraklarıyla. Feribot aşırı kalabalık değil. 45 dk.lık yolculukta yanımızdakilerle kahvaltımızı da ediyoruz. Yalova daha kalabalık. Saatler de 11’e gelmekte. Tören başlamış bile. Öğrencilere başarı belgeleri verilmekte. Biraz izleyip devam. Geçtiğimiz yol Termal’e gidiyor aynı zamanda, iki tarafı kocaman ağaçlarla kaplı. Ama son bölümü dar. Araçlar yakın geçebiliyor. Geçen seferden bildiğimiz, daha doğrusu keşfettiğimiz Botaniksera dükkanına uğruyor, muhteşem kaktüsler karşısında hayran kalıyor, kendimizi tutamıyor ve bir güzeli Firu işyeri için satın alıyor, 7500-. Ama şimdilik burada bekleyecek. Nakil işi için araç gerek.

 

İlkin Kadıköy’e gelinir. Buradan başlar tırmanış, ama esası Kurtköy’dendir. Bölgede 1 yıl içinde fena yapılaşma olmuş. Bitmiş ve sürmekte olanlar sağda solda. Bir de konteyner evler, “tiny house” dediklerinden var. Aslında eğlenceli bir hafta sonu evi olsa. Bazılarında, gelmiş sofra kurmuş aileler gözümüze ilişiyor. Yalova aslında keyifli bir coğrafya. Babam hep emekliliğinde burasını istemiştir. Ama nasip olamadı. 

 

Tepeyi çıkıp hızla dik bir yokuştan Kurtköy’e iniliyor. Burası çukurca, daha köy havasında. Ama gene de “tiny house”lar var etrafta. Hatta kalıcı evlerin de önünde park etmiş araçlar görüyoruz. Öyle ki, garajı aklına getirememiş, yola bırakmak zorunda kalmış : ((

 

Kurtköy’den duvar gibi bir tırmanış sizi karşılar. 430 metrelere çıkılacak. Bazı bölümler %18’i bile gösterir. Sağlam mı sağlam! Ama öylesine güzel bir yoldan gidersiniz ki, tüm bu çaba sizi yormaz, ağır ağır da olsa bu irtifaya ulaşılır. Yol üzerinde gördüğümüz ağaç biçen ormancılar tomrukları kamyona yüklemekteler. Testerenin tiz sesi kulaklarımızı delecek gibi. Tepe sonrası dimdik de inilir. Yolun durumu pek iç açıcı değil. Delik ve dalgalar bisikleti çok sarsmakta. Frenlesen de hemen gene hızlanıyorsun. Girdin mi de her tarafın sarsılıyor, darbe alıyor. 

 

Güneyköy’e girip Dağıstan Sofrası önüne geldiğimizde, aslında tahmin ettiğimizle karşılaşıyoruz: Kapalı! Telefonun açılmamasının nedeni. Hoppala! Ne’dcez şimdi? Bildiğim, burada bir 2’nci yer daha vardı, hinkal yapan. Yoldan geçen gence soruyoruz, neden kapalı diye. Devrettiler, alanlar işletemedi kapattılar. Peki başka yer? İki tane daha var, biri çeşmenin orada, diğeri Çınar’ın. Hangisine gidelim? Çınar’a. OK.

 

Pazar günleri burada 3-4 tezgâhlık bir pazar kurulur, yerel mallar satılır. Bugün de birinde biberler görüyoruz. Acı mı? Hem de öyle böyle değil. Kaça? 40-. Tamam dönüşte alırız. Tadımlık bize 2 tane veriyor satıcı.

 

Çınar’ın alındaki işletme de bizim kız kardeşlerin akrabası. Sanırım bu köyde çoğu kişi birbiriyle akraba. Masada yerimizi alıp ben patatesli hinkal (75-), Firu peynirli otlu suraçet (60-) ısmarlıyor. Bir de ayran bana. Güzelce doyup ayrılmadan önce 1 kg da dondurulmuş hinkal alıp (150-) biberciye dönüyoruz. Dediği gibiydi, acısı sonradan gelen cinsten. Bulmuşken 1,5 kg alıyorum. Aydın da sever, yarısını ona veririm. Bir de tatlı biberler var tezgahta. Domates şeklinde. Çok güzel görünüyorlar. Tam fotoğraflık. 1 kg da ondan (20-). Hemen karşısındaki hanım dağ kekiği satmakta. Firu da oradan kekik alıyor. Bardağı 15-. Ama kocaman bir ‘mug’ (kulplu bardak, kupa). (...) Ve kız kardeşlere merhaba demek için evlerinin yolunu tutuyoruz, alınan tarif üzerine. Fazilet Hanım’a önce uğruyor, kapatma nedenlerinin sağlık sorunları olduğunu öğreniyor, telefonlar alınıp verilip ablası Ayşe Hanıma uğruyor, ayak üstü sohbet edip veda ediyoruz. Ve köy içinden geçip çok güzel bir yoldan 3 km sonra Süpürgelik rampasına bağlandık. Saatler de 2 buçuğa gelmekte. Gemimiz 3’de. Hızla yokuş aşağı sürmekteyiz. 1,5 saatte çıktık, yarım saatte indik. İskeleye vardığımızda 5 dk.mız vardı.

 

Pendik’ten Bostancı’ya pedalladık. Maltepe’de büyük bir sahne kurulmuş, inanılmaz bir kalabalık var. Değil bisikletle, yürüyerek bile geçilemiyor. Karşı kaldırıma geçerek ancak gidebiliyoruz. Metroya bindiğimiz gibi İMES durağında indiğimiz gibi evin önüne kadar pedalsız geldik neredeyse. Ne ilginç değil mi? Bir harfle yeni bir kelime, inmek-binmek. Çok örnek var böyle. Bir de anagram vardır. Yani, aynı harflerle yazılan, ama harfleri yer değiştirince ayrı anlama gelen sözcükler: Lokal–Alkol / Asgari–Sigara / Türemiş–Müşteri /Anlamsız–Sızlanma / Etnolojik–Teknoloji / Kalıtımsal–Kısaltılma / Aliterasyon–Rasyonalite... gibi.

 

Genç Danimarkalı bir üçlüyü tanıtmak istiyorum; Hvalfugl. Zor tanımlanan tarzları, caz ile folk sınırının iki yanında yer alan, bu türde güçlükle yan yana gelen iki enstrümanın (elektro gitar ve piyano) belirgin bir şekilde öne çıkması müziklerini ilginç kılmakta. 2020 tarihli yumuşak bir beste: Regnen Falder Som Sne (Yağmur kar gibi yağıyor)...

 

























T.C.100.Yıl: Dudullu-Bostancı-(tren) Pendik-(gemi) Yalova-Güneyköy-Yalova-(gemi) Pendik-Bostancı-(metro) İMES-Dudullu

 

Tur tarihi: 29 Ekim 2023
Alınan yol: 63,82 km
Ortalama hız: 17,2 km/s
Bisiklete biniş süresi 3 sa. 43 dk, dışarıda geçen süre 9 sa. 19 dk 
En yüksek sıcaklık 27 ˚C, en düşük 19 ˚C, ortalama 23,4 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 985,6 m, kaybı (iniş) 1001,4 m
En düşük yükselti 0 m, en yüksek 438,5,7 m

 

Garmin yol bilgileri T.C.100.Yıl

 

Relieve yol bilgileri T.C.100.Yıl