29 Eylül 2023, Cuma / Kırşehir - Kaman, 64 km (27. gün)
Rahat rahat uyudum. Gece de 12’ye kadar internette gezindim. Odada çekiyor olması iyiydi. 7’ye az kala artık çıkayım yataktan diye ayaklanıyorum. Eşyaları çantalara yerleştirip, WC.deki işleri de halledip 8’e doğru asansörle lobiye indirdim çantaları. Bisikleti depodan çıkartıp ÖE’nin bahçesinde dikkatlice yola hazır ettim. Kahvaltıda patates olması bir değişiklik. Bolca alıyorum. Biraz peynir ve zeytin, domates ve hıyardan da bir iki parça. Çok da tıkınmayayım, yoksa pedallamak zor oluyor.
Çekilen foto ve yola çıkış 08.17. Navigasyonu açıp karayoluna bağlanmaya çalışıyorum. Nedense Google bazen hipotenüsten götüreceğine dik kenarlardan yolu uzatıyor. Neden ki? Hani yolun meşguliyetiyle mi ilgili? Beni bağlamıyor ki trafiğin durumu. Kendime göre değiştiriyorum ve kısa olanı seçiyorum. Kırşehir’den pedal pedal uzaklaşmaktayım. Bugün Kaman, 65 km gibi. Sert tırmanışı yok. 1300’e çıkacağım sonra Kaman’a iniş. Yolumun üzerinde Kaman’a yakın bir höyük (Kalehöyük) var görmek istediğim. Müzesi ve kazı çalışmaları Japonlar tarafından finanse ediliyor. Kırşehir’de her şey ‘ahi’; Ahi Petrol, Ahi Elektrikçi, Ahi Hazır Beton... vs. DSİ’yi görüyorum, 2,5 km kadar şehir dışında. Burada daha ucuza kalıyordum ama gidiş gelişler sıkıntı veriyor, sürekli araç kollaman lazım. Hava açık, 16,7 °C , kuzeybatı yönündeyim, saat 08.32, 3 km olmuş yola çıkalı. 1007 m rakımdayım. Güvenlik şeridinden sürüyorum. Bölünmüş yol. İl dışına daha çıkmadım, bakalım nasıl olacak durumu? Solumdaki dağ tamamen tıraşlanmış, kalmamış. Halen devam ediyorlar oymaya.
Kaldığım yerlerde internet oldukça Simply Red’in 2005 Küba konserini dinledim. Müzik de kafama takıldı, yolda mırıldanıyorum. Çok başarılı aslında adam o konserde. Performans açısından. Şarkılar da müthiş zaten. İnsanı oynatıyor, dans ettiriyor. Bu da, onun ziyareti sırasında hazırlanmış bir belgesel.
7 km sonra Özbağ kasabası geliyor. Girişe, yola, belediye başkanı fotosunu koymuş, hoş geldiniz demekte. Özbağ mangalcı-etçi. Pişiriciler her yanda, lokantalar. Ahi Baba Ayranı da var burada. Bir de yol kenarından acayip seslerle bağıran çağıran adamlar. Bu tiplere hep rastlıyorum. Yanımdan geçiyor adam, arabadan kafayı uzatmış bağırıyor, feryat figan, korkutmaya çalışıyor herhalde. Boş bulunduğunda beceriyor da! Özbağ çıkışında da çok büyük olmamak üzere, taş ocakları görüyorum. Buradaki, solda Işıklar, galiba tuğla fabrikası, arkada bolca güneş panelleri dizili. Herhalde kendine. Özbağ Belediye Başkanı girişte “Hoş geldiniz”, çıkışta “Güle güle”, orta kısımda “Geçmiş olsun Türkiye’m” ile PR konusunda iddialı. Saat 9 oldu, hava 18,2 derece, kuzey yönündeyim, 1062 m rakım, sıfır eğimle gidiyorum. Ortalamam 21,5 km/s. Yolun trafiği çok. Güvenlik şeridinin olması bu durumda iyi. Sadece Özbağ’dan geçerken şerit kalktı. Onun dışında sürüyor. Sonbaharın geldiğini ağaçların yapraklarından anlayabiliyoruz. Sararmış yapraklar, arada yeşiller kırmızılar. Çok da güzel gözüküyorlar böyle. Yapraklar niye renk değiştirirdi? Klorofil, bitkilere fotosentez sonrası yeşil rengi veren bir pigmenttir. Gün ışığının azalması ile beraber bitkilerin fotosentez oranı düştüğü için, yaprağa kırmızı rengi veren antosiyanin maddesinin artması ile beraber yapraklarda renk değişimi gözlemleyebiliyoruz.
Güzel evler gördüğümde hep kendimi orada yaşarken düşler, kafamdan bir yaşam geçiririm. Keza mekanlara girdiğimde de orasını döşer hayalimde canlandırırım. Son dönemler çok popüler olan “Tiny house”lar mesela, hep keyifle incelediklerim arasında. Özellikle minimalist çözümler. Açık cezaevi, Kırşehir’in hapishanesi sağımda, geçiliyor. Türkiye’de 405 ceza infaz kurumu bulunmakta olup, bu kurumların kapasitesi 297.200 kişiliktir... denilmiş Adalet Bakanlığı’nın sayfasında. Dün haberlerde vardı, Osman Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet hapsi onanmış. Bir de Can Atalay’ın. Geçmişteki yasama dönemlerinde milletvekili seçildikten sonra cezaevinden çıkan isimler olmuştu. CHP eski milletvekili Mustafa Balbay bu isimlerden biriydi. Ne değişti de şimdi farklı uygulanıyor? Keza Osman Kavala davası. Hukuksuzluğun simgeleri olarak tarih sayfalarında yerini aldı bile.
Şahintepesi Dinlenme Tesisleri geldi, buradan Yozgat için sağdan devam edebilirsiniz. 4 km sonra da Şoförler Federasyonunun (TŞOF) dinlenme tesisi ve oteli geçiliyor. Hiç kalmadım bunlarda. Başka yerlerde de vardı. Sanırım Kulu’ya giderken veya Kulu’dan ayrılırken de görmüştüm, hatta mola da verdim orada. Sağımda uzağımda, yüksek gerilim hatları gidiyor, tarlaların içinden boylu boyunca. Solda trafik çevirmesi var, jandarma mı, polis mi? Polis herhalde. 26. km.de Kaman diye soldan ayrılıyorum, düz Ankara-Kırıkkale diyordu. Yol bölünmüş olarak devam ediyor ama aşınmış kaba asfalt oluyor. Güvenlik şeridi dar ve gidilir gibi değil. Çizgi üzerindeyim. Dümdüz çekilmiş bir yol. Sağım solum sararmış ot. Bazı yerler biçilmiş. Solda derinde gene taş ocağı gibi yerler var. Ara sıra geçen araçlar, onun dışında in-cin-top durumları. Kaman’da kalacağım otelin sahibini aradım durup, geleceğimi bildirdim, teyidini aldım. Sağımda büyükçe, derinlemesine giden bir ayçiçeği tarlası. Kurumuş, biçilmeyi bekliyor. Bunlar böyle yağ için bekletiliyor, kurutuluyormuş.
Aydınlar geçiliyor, Sofu Baba Türbesi denilmiş, sağdan. Ne de meraklıdır bizde insanlar türbe olayına (insanların %41’i yılda en az bir kere türbe ve benzeri yerlere gittiğini söylüyorsa...). Bir de Müslümanlıkta put olayı yok deniliyor. Kabe put değil mi? Oraya doğru namaz kılmak, etrafında dönmek, dokunmak, el yüz sürmek... Şimdi buradaki türbeyle ilgili ilginç bir konu var ki; Aydınlar köyünde “Sofu Baba“ isminde bir kişinin olmadığını Sofu Baba Türbesinin olduğu yerde Selçuklular döneminde şehit olan iki askerin bulunduğunu dolayısıyla “Sofu Baba Türbesi“ levhasının “İki Şehit Türbesi“ olarak değiştirilmesi için Kırşehir Valiliğine ve Kültür Müdürlüğüne seslenmiştim... diyor gazeteci Osman İlhan. Yalancı türbeler konusunda öylesine çok haber var ki internette. En güldüğüm ise: Yıl 1955. Yoldan gelen geçen sokağa işiyor. Belediyeye "Buraya işemeyiniz" levhası astırıyorlar ama dinleyen kim. Namık Bey alıyor kazma küreği, iniyor bahçeye. Duvardaki taşlarla bir mezar yapıyor, başına da bir küp koyuyor. Ağaçların dallarına da bez bağlıyor. O gün bu gündür orası yatır. Kimse işemiyor!
Bu noktada biraz yükseliyor yolum,1241’e çıktık. %5’i de gösterdi. Biraz daha inip çıkacağım, 1300’e. Saat 10.07 oldu, hava 21,3 °C, ort. 21,4 km/s, batı yönündeyim. Kaman’a az kaldı ve benim hesapladığımdan daha kısa olacak yol, 55 km.ye indi. Geçtim tepe 1285 gibiydi, Garmin tam o noktada ekran değiştirdi, tam göremedim rakımı. 1280-85 m arası bir şey olması lazım. Şimdi -3 ile iniyorum. Höyük daha gelmedi. Herhalde şu ileride uzakta gördüğüm de Kaman. Bugün de üzerimde ince yelek ve kolluklar var, turun başından beri giyiyorum. Kalehöyük’e geliyorum galiba, kilometre olarak da belli.
Soldan Kalehöyük’e gidildiği gösterilmiş. Sapıyor ve bölünmüş yolda ilerliyorum. Ortası ağaçlı bir yol, hafif %2’yle çıkmakta. 1986’dan beri kazılan höyük sağımda. MÖ 4000'den kalma kalıntılar yaklaşık 20 farklı katman halinde bu tepeyi oluşturmuş ve yaklaşık 6 bin yıldır aynı şekilde kalmış. Kazı alanında bazı bölümlerin üstleri teneke ile kapatılmış. Herhalde koruma amaçlı, belki de göstermemek isteniliyor. (Höyük 280 m çapında 16 m yüksekliğinde tipik bir Anadolu höyüğüdür. Höyükte dört yapı katı tespit edilmiştir.) 3 km kadar içerilere girip sonunda Japon Enstitüsü ve ardından müze ve Japon Bahçesinin olduğu giriş geliyor. 65’le beleş girmek çok keyifli. Bisiklet güvenliğin orada gölgelik bir yere bırakılıp höyükten esinlenerek yapılmış -aynı tepenin şeklinde, yeşille örtülü- müzeyi gezmekteyim. Ağırlıklı olarak Kalehöyük, Büklükale ve Yassıhöyük kazılarında elde edilen eserler sergilenmekte. Çevre düzenlemesi, kazısı yapılmakta olan bir höyük tarzında. Böylelikle hem kazılarda ele geçen buluntuları, hem de kazı yöntem ve çalışmalarını görmemiz sağlanmış. Ve diğer müzelerden farklı olarak ters kronoloji sistemi uygulanmış, yani en yakın dönemden en eski döneme doğru bir düzenleme. Çok keyifli bir mekan. Bazı eserler cam arkasında değil. Duvarlarda açıklayıcı yazılar ve fotolar. 2-3 de, interaktif diyebilir miyiz, o tarihlerdeki görünümünü kontrol çubuğuyla döndürerek izleyebiliyor, gezinebiliyorsun höyüğün içinde.
Kalehöyük’te bu güne kadar saptanmış kültür katmanları şu şekilde:
I. Kat: Osmanlı Dönemi (15-17. yy)
II. Kat: Demir Çağı (MÖ 12-4. yy)
III. Kat: Orta ve Geç Bronz Çağı (MÖ 20-12. yy)
IV. Kat: Erken Bronz Çağı (MÖ 23-20. yy)
Çok daha geniş bilgiyi buradan okuyabilirsiniz > KamanKaymakamlığı. Müze, 2011 yılında "En iyi yeşil müze" ödülü almış olup, 2012 yılında da Avrupa'da Yılın Müzesi'ne aday gösterilmiş.
Ardından Japon Altes Prensi Mikasa’nın (*) anısına yapılmış Japon Bahçesi’ne yöneliyorum. Taş basamakları çıkıp geldiğim bahçede yapay bir şelale, içinde Japonya’dan getirilen renkli sazan balıkları bulunan iki yapay gölet, Japon Feneri, Budha Tapınak Mimarisi örneği, yapay tepecikler, yürüme yolu, köprü ve minik yapılarla kendinizi Japonya’da sanabilirsiniz. Bir de müzik yayını olsaydı tam olurmuş. Ayrıca; Japon Kirazı, Japon Salkım Söğüt, Japon Elması, Japon Eriği ve Japon Ayvası gibi Japon ağaç ve bitki örnekleri ile birlikte yerli ağaç ve bitki örnekleri de yer almakta.
(*) Japonya İmparatoru Taişo ile İmparatoriçe Teimei'nin dördüncü ve en küçük çocukları olup İmparator Shōwa'nın kardeşi ve İmparator Akihito'nun amcası idi (02.12.1915 - 27.10.2016).
1 saate yakın bir zamanımı geçirdiğim müze ve bahçeden ayrılıp 3 km.lik yolu geri pedallıyorum, ama bu sefer hafif yokuş aşağı olduğundan kendi gidiyor bisiklet. Ana yola bağlanıp soldan Kaman’a doğru. Daha çok vardı bataryada ama kontrol ettiğimde 1 km kaldığını görünce durup yenisini takıyorum. Saat 11.39, 26,5 °C, 57,7 km, ort. 22 km/s, R 1063 m. Fazla uzak olmayan Kaman için soldan sapıldığını göstermiş. Dalıyorum ve uzunca bir yoldan ilçeye girmekteyiz. Kaman yazısını durmadan çektim, bisiklet üzerinden. Tembellik ettim. Bu bulvara da Japon prensinin adı verilmiş, Mikasa Bulvarı. Genişçe, çift gidiş geliş şeklinde, bölünmüş yol. Ağaçlar var sağda solda. Girişte haliyle her yerde olduğu gibi sanayiden geçiliyor, büyük küçük yan yana. Tarım araç gereçleri tamircileri daha çok. Hafif bir yokuşu çıkarak geldiğim meydanda sağda kocaman bir cami, solda fıskiyeli havuzun ortasında büyükçe ceviz maketleri var. Anlaşılan burası ceviz diyarı. Zaten yol boyunca aşılı ceviz fidanı satışı duyurulmuştu. Kalacağım otelin (Beydağ Otel) sahibini arıyorum. Kendisi şehir dışındaymış. Yeni adliye tarafına gidin, ben size konum attırtacağım diyor. Peki diyor ve yeni adliye tarafına pedallıyorum. Sorduğum kişiler merkez dışını işaret ediyorlar. Ve de öyle çıkıyor. Git git ilçe bitti neredeyse, solda adliye sağdan bir parke taş yol otele gidiyormuş. Sahibini arayıp, bu kadar şehir dışı beklemiyordum, nasıl olacak? Başka neresi olabilir? Apart Otel var diyor. Gene de otele kadar çıkıp bir göreyim istiyorum, buraya kadar gelmişken. Evet tepede, havuzlu bir mekan. Anladığım kadarıyla düğünlerin yapıldığı bir işletme. Ama uzakta. Burası ancak sevgilinle gelip baş başa kalmak istersen işe yarabilir. Ortağı olan beye durumu anlatıyor (merkeze gidip gelme sıkıntısı), Apart Otelin telefonunu soruyorum. Kendisi arıyor, 1 kişilik yer varmış. 400’miş gecesi, burası 350’ydi. Geri pedallıyor, cevizin arkasında olduğu söylenen apartı buluyor, karşısındaki kuyumcunun önüne kaldırıma bisikleti dayayıp giriyorum içeriye, kapıda yazılı telefonu aradığımda gelen bey ile tanışıp odanın temizlenmesini beklemem gerektiği söyleniyor. Bir bakayım odaya diye peşinden gidiyorum. No 5, bir koridorun sonuna doğru. Biraz salaş bir yer burası. Hele de 400 hiç etmez ama seçenek yok bu ilçede. Aslında nereden geldim ki diye de düşünmüyor değilim! Şimdi bas devam et diyor içimdeki ses ama ayarlanmış yerleri ara mara, uzun hikaye, çok kaldın böyle yerlerde, bunu da idare et.
Eşyaları resepsiyon katına, 1. kata taşıyıp Hüseyin Beyin oğlu Emre ile tanışıp kayıt işlemlerini yapıyoruz. Okulu bırakmış, ona mutlaka okumasını öneriyorum ve gelecek zamanın bugünden çok farklı olacağını ve okumazsa çok şey kaçıracağı gibi nasihatler vermekteyim. Baba Hüseyin Bey de geliyor ve sohbet ediyoruz. Bir müşteri daha benim ardımdan düşüyor. İki çocuklu bir adam, sonra anlattıklarından hapisten çıktığı, geçici izinli olduğu, bu sürede kızlarıyla olmak istediği için kalacak yerin onlara da uygun olması gerektiğini vurguluyor. Gösterilen odayı beğenmemiş, rutubet var diyordu. Evet otel dökülmekte. İki sene önce devir aldıklarını söylemişti Emre. Benden 380 alınıyor, nakit olarak. Yani Kırşehir’de ÖE 390’dı, burasının yanında saray gibi kalır, aradaki 10 lirayı düşünecek olursak. Odaya eşyaları çıkartıp duş almıyorum, banyo bir garip. Sadece ayaklarımı serinletiyor-yıkıyorum. Sonra, odada internet var, biraz tablette hava durumuna bakıp; pazar yağış gösteriyor, bakalım nasıl olacak?
Yemek aramak için çıktım. Foto çekerken beni de çek diyen adama esnaf lokantası-sulu yemek soruyorum. Yakındaki pazar yerindeki lokantayı öneriyor. Gidiyorum ama onda bana göre bir şey yok. Kuruda et var, etsiz veririz deniliyor. Merak ediyorum ben böyle sorunca, olmaz etini çıkarsan da yemem dediğimde ne düşünüyorlardır? Yemeklerin tenceredeki görünümleri de pek bir kara. (...) Onda yok bunda yok, sonra caminin altındaki oyuncakçı beni bir yere yönlendiriyor, Hanedan Lokantası. Orada buluyorum ve az az kuru pilav ve ayran, onlardan da az çobanımsı salata ile doyuyorum (65-).
Burası ilçe ama kasaba gibi bir yer. Tarihi bir şey yok, görülecek hiç bir şey yok. Bu kadar Ankara’ya yakın olması, Kırşehir bir tarafta iken, Kaman’ın böylesine az gelişmiş olması! Ne doğru dürüst kalacak bir yer var, ne de yemek yenilecek. Ortalık darmadağın, bir şehir düzeni bile kurulamamış. Yolların yarısı parke taşı, yarısı asfalt. Parke taşlar sökülmüş takılmış. Yani üzüntü verici bir durum. Pek sevilecek bir yere benzemiyor, olmayacak herhalde.
A101’den alınan çikolata ile kahve içebileceğim yer arayışındayım. Prof. Dr. Erhan Akat Parkı’ndaki kafeteryaya Türk kahvesi soruyorum. Var. Kaça? 50 demez mi?! Bugüne kadar 50 diyen olmamıştı. En fazla 35’di. Kasaba kılıklı ilçede 50. Tornistan edip cami yakınındakine gidiyor, orası da var ama diyor... Ama lafı üzerine boş ver diyor ve devam ediyor, pazar yerindekine oturuyorum. 25 deniliyor. Gelen kahvede ne köpük var ne de lezzet. Kahve koymamış. Genci çağırıp “bu nedir böyle kahve mi olur?” fırçası atıyorum. Sonra babası gelip özür diliyor, bir tane de ben yapayım, bizden olsun diyor. Getir bakalım. Daha iyi ama gene de tam değil. Kahve yapmasını biliyorlar ama 25 istemeyi biliyorlar. Hatta baba 30 alıyordu da çocuğun 25 demişti diye düzeltiyorum. Bir de yıpranmış 20 lirayı verdi ki değiştirttim sonra.
Sokak aralarında dolanıyorum. Ceviz diyarı, alınır-satılır yazıları her yerde. Köylü getirmiş tezgah açmış satmakta. Biraz iç kesimlere gidiyor. Almanya plakalı bir siyah uzun şasi 4matic Mercedes görüyor, İşbank’tan nakit çekiyor (450-), Firu’yla telefonlaşıyor, Bujiteri’ye buji soruyor, yok diyor, bunun üzerine başlayan konuşmada ona buji ile biju farkını göstererek, kanıtlayıp ikna ediyor, bir yaşına daha bastın diyor, kaç oldun soruma 46 cevabını alıyorum : )) A101’den Eti Gong denilen abur cuburla yürümeye devam. Tekel dükkanlarının çokluğu burada içki içiliyor’u göstermekte. Ama çok da düzgün hatunlar var. Hiç öyle kapalı değil. Bir ÖE var ancak lokali, o da kapalı. Hava serinledi, sarı montu aldım odadan ve biraz daha dolaşıp dönüyorum. Hüseyin Beyin odasında sohbetteyiz, kalanlardan polis memuru bey de katılıyor. Kısır getiriyor, yiyoruz. Hüseyin Beyin oğlunu konuşuyor, okul vs. meseleleri, otelin durumunun vahimliğini söylüyorum. Başka seçenek olmayınca bu fiyatı istemek kolay ama durumu düzeltin. Böylesi ayıptır, yakışır mı Kaman’a? Daimi kalanlar varmış. 1+1 daire de varmış üst katlarda. 24 odalıymış burası. Hayretler içinde kalıyorum. Böylesine garip bir yer, mimari açıdan da, birbiri içine geçmiş bir yapı.
Odada internette dolanıyorum. İlginç bir yazı çıkıyor karşıma: Galaksiler arası yolculuk teorileri gerçekleşebilir mi?
Birçok bilim kurgu filminin konusu olan galaksiler arası yolculuk, bugünün teknolojileri ve evren hakkındaki mevcut bilgi birikiminin eksikliğinden dolayı mümkün olmasa da çok sayıda astronomi meraklısı, bilim insanı ve fizikçi konuya dair farklı teoriler ortaya koyuyor.
Galaksiler arası yolculuğu imkansız kılan en önemli faktör, uzaklık olarak tanımlanıyor. Güneş Sistemi'nin de içinde yer aldığı Samanyolu'na en yakın galaksi olan Andromeda, yer küreye 2,5 milyon ışık yılı uzaklıkta bulunuyor. Kütlesi olan herhangi bir madde ışık hızına ulaşamayacağından galaksiler arası yolculuğu mümkün kılmak için mesafeyi kısaltma yöntemini bulmak gerekiyor.
Solucan delikleri uzayda yolculuğu mümkün kılabilir mi?
Uzay-zaman bükülmesinden kaynaklanan ve uzayda bir kestirme yol olarak açıklanabilecek "solucan deliklerini" kullanarak uzayda yolculuk yapmak, mesafeyi kısaltmak için ortaya konan en yaygın teori olarak kabul ediliyor. Einstein-Rosen köprüleri olarak da adlandırılan solucan delikleri, galaksiler arası seyahatin en yaygın, bilinen ve gerçekte var olma olasılığı en yüksek yol olarak görülüyor.
Uzay-zaman dokusunun farklı noktalarını birbirine bağladığı düşünülen tüneller ile yolculuk yapmanın, aradaki ışık yılları uzunluğundaki mesafeyi kısaltarak yolculuğu mümkün kılacağı teorize ediliyor.
Diğer yandan bilinen evrende Albert Einstein'ın genel görelilik teorisinde ön görülen solucan deliklerinin örneklerine henüz rastlanmamasından dolayı bu tünellerle yapılacak yolculuk teori aşamasında kalıyor.
Işınlama teorisi
Teorik fizikçi Miguel Alcubierre, 1994'te uzay boşluğundan daha düşük yoğunluklu bir enerji alanı yaratan bir alet yapılması teorisini ortaya attı. Alcubierre'nin teorisine göre, yapılacak alet, uzayın yapısını genişleterek kütle sahibi bir maddenin dalgalar ile yolculuk yapmasını sağlayabilecek.
Bu uzay yolculuğu yöntemi, teoride uzay-zaman dokusunun bir nesnenin önündeki uzayın daralmasına, arkasındaki uzayın ise genişlemesine neden olacak bir dalga şeklinde gerilmesi ile bu alandaki uzay aracı gibi bir kütlenin kendi hareket etmeden uzayda taşınması ihtimalini ortaya koyuyor.
Alcubierre Metriği olarak bilinen bu teori, uzay aracının bulunduğu alan, yani baloncuğun ışık hızını aşan hızlarda uzaklaşırken, baloncuğun içerisindeki nesnenin eylemsiz halde bulunabileceğini savunuyor. Nesnenin eylemsiz olması, uzay aracının ışık hızında ilerlemeye zorlanmaması, dolayısıyla uzay-zaman kurallarının ihlal edilmemesine olanak sağlıyor.
Ancak Alcubierre'nin teorisi de mevcut teknolojinin yetersizliğinden dolayı gerçekleştirilemeyecek bir teori olarak kalıyor.
Galaksiler arası yolculuk her ne kadar mevcut olanaklarla mümkün gözükmese de bilim insanları her gün evrenin sırlarını teker teker gün yüzüne çıkarıyor ve insanlığın hedefi yıldızlar ve ötesine uzanıyor.
- Kaman Apart 0545 3698277 Emre bey / Hüseyin bey
- Beydağ Otel 0532 6200646 Serkan bey
Kırşehir-Kaman
Tur tarihi: 29 Eylül 2023
Alınan yol: 64,63 km
Ortalama hız: 21,3 km/s
En yüksek hız: 42,9 km/s
Bisiklete biniş süresi 3 s 02 dk, dışarıda geçen süre 4 s 06 dk
En yüksek sıcaklık 31 ˚C, en düşük 17 ˚C, ortalama 21,6 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 676,6 m, kaybı (iniş) 537,8 m
En düşük yükselti 975,3 m, en yüksek 1295 m
Garmin yol bilgileri Kırşehir-Kaman
Relive yol bilgileri Kırşehir-Kaman
08.17 hareket saatim. |
Navigasyonu açıp karayoluna bağlanmaya çalışıyorum. Nedense Google bazen hipotenüsten götüreceğine dik kenarlardan yolu uzatıyor. |
DSİ’yi görüyorum, 2,5 km kadar şehir dışında. Burada daha ucuza kalıyordum ama gidiş gelişler sıkıntı veriyor, sürekli araç kollaman lazım. |
Solumdaki dağ tamamen tıraşlanmış, kalmamış. Halen devam ediyorlar oymaya. |
Güvenlik şeridinden sürüyorum. Bölünmüş yol. İl dışına daha çıkmadım, bakalım nasıl olacak durumu? |
Sonbaharın geldiğini ağaçların yapraklarından anlayabiliyoruz. Sararmış yapraklar, arada yeşiller kırmızılar. Çok da güzel gözüküyorlar böyle. |
Kaman diye soldan ayrılıyorum, düz Ankara-Kırıkkale diyordu. |
Yol bölünmüş olarak devam ediyor ama aşınmış kaba asfalt oluyor. Güvenlik şeridi dar ve gidilir gibi değil. Çizgi üzerindeyim. |
Dümdüz çekilmiş bir yol. Sağım solum sararmış ot. Bazı yerler biçilmiş. Solda derinde gene taş ocağı gibi yerler var. Ara sıra geçen araçlar, onun dışında in-cin-top durumları. |
Bu noktada biraz yükseliyor yolum. Biraz daha inip çıkacağım. |
Soldan Kalehöyük’e gidildiği gösterilmiş. |
Sapıyor ve bölünmüş yolda ilerliyorum.... |
Ortası ağaçlı bir yol, hafif %2’yle çıkmakta. |
Kalehöyük Arkeoloji Müzesi |
Hitit Kapı Aslanı (MÖ 1460-1190) |
Çanak Çömlekler (Helenistik Ç.) |
Çanak Çömlekler (Erken Tunç Ç.) |
Kırmızı Astarlı Çanak Çömlekler / İki Kulplu Yonca Ağızlı Kadeh (Hitit Ç.) |
Çanak Çömlekler (IIa Kat Geç Demir Ç.) |
Çanak Çömlekler (IIa-IIc Kat Demir Ç.) |
Mimari Unsur (Mermer, Roma D.) |
Balustrad/Korkuluk (Mermer, Roma D.) |
Boğa Başlı Altar/Kutsal Su Teknesi (Granit, Hitit İmp. D. MÖ 1460-1190) |
Japon Bahçesi |
Kendinizi Japonya’da sanabilirsiniz. |
11.41, Kaman’dayım. |
Kaman Apart |
Kaman |
Hanedan Lokantası |
Kaman |
Burası ilçe ama kasaba gibi bir yer. Tarihi bir şey yok, görülecek hiç bir şey yok. |
Başına bir talih kuşu konacak, hadi gözün aydın... |
Buji soruyorum ama yokmuş :)) |
28. gün (devamı) Kaman-Keskin - 26. gün (öncesi) Kırşehir II
[bisikletle]Türkiye: Anadolu Beylikleri...
Bolu–Mudurnu, 50 km
Mudurnu-Nallıhan, 50 km
Nallıhan-Mihalıççık, 63 km
Mihalıççık-Sivrihisar, 69 km
Sivrihisar-Emirdağ, 61 km
Emirdağ-Yunak, 66 km
Yunak-Akşehir, 64 km
Akşehir-Kadınhanı, 76 km
Kadınhanı-Konya, 66 km
Konya-Çumra, 60 km
Çumra-Karapınar, 77 km
Karapınar-Ereğli, 68 km
Ereğli-Ulukışla, 56 km
Ulukışla-Bor, 61 km
Bor-Çiftlik, 50 km
Çiftlik-Niğde, 42 km
Niğde-Derinkuyu, 60 km
Derinkuyu-Ürgüp, 42 km
Ürgüp-Hacıbektaş, 71 km
Hacıbektaş-Kırşehir, 54 km
Kırşehir-Kaman, 64 km
Kaman-Keskin, 47 km
Keskin-Kırıkkale, 37 km
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde (Kaş–Demre)