18 Eylül 2023

[bisikletle]Türkiye: Anadolu Beylikleri... (Konya–Çumra)

 

16 Eylül 2023, Cumartesi / Konya - Çumra, 60 km (14. gün)

 

Erken uyanıyorum. Yolculuk var bugün. Geceden eşyaların çoğunu yerlerine koymuştum. Sabahki işleri de halledip çantaları kapatıyor ve asansörle girişe indiriyor, kapı önüne taşıyorum. Bisiklet de dört gündür istirahat ettiği odadan alınıp kapı önünde yükleniyor. Ardından kahvaltı salonuna geçip kendime hafif bir tabak hazırlıyorum.


Ve ilk fotonun çekilmesi sonrası 4 günlük Konya misafirliğimi 08.14’de sonlandırıyor ve Google yardımıyla yavaş yavaş uzaklaşmaktayım ÖE’den. Hava açık, sıcak günlerdeyiz. Geçen gün geldiğim Adliye durağını görmemle nerelerde olduğumu daha iyi anlıyorum. Bugün yolum Çumra’ya gidecek. Fazla uzak değil, 55 km gibi. Ama yolumun üzerinde Çatalhöyük var. Esas orasını çok görmek istiyordum.

 

Bir müddet, herhalde 4-5 km sonra anayoldan ayrılıp Çatalhöyük diye sola sapıyorum. 34 km demişler levhada. Asfalt kötü değil, ama yer yer yamalı. Bir yerleşim burası. Konya’nın herhalde dış mahalleleri oluyor. Daha, ekonomik açıdan bir alt sınıf gibi görünüyor. Yolda eğim yok. Yavaş yavaş evler seyrekleşiyor kırsal kesim ağırlık kazanmakta. Saat 08.40, hava 19,5 °C, 1002 m rakımdayım. Ortalamam 20,4 km/s. 8 kilometre geride kalmış, 30 km sonra Çatalhöyük’teyim. Burası düz, Konya dümdüz, bisiklet diyarı. Aslında keyifli bu kadar bisikletli arasında olmak. Her yerdeler. Günlük yaşamın bir parçası bisiklet burada.

 

Besi çiftlikleri, tavukçuluk, kurban satışları gibi yerler, saman balyaları, yem üreticileri gibi tarım ve hayvancılığa yönelik işletmeler gelip geçmekte. Yol rahat pedallanıyor. Eco ile gitmekteyim. Bölge çok güzel, bisikletlik derler ya. Yol 16’ıncı km.de kaba asfalt oluyor, pütürlü. Tek şerit, güvenlik yolu da yok. Buraya kadar olan yol genişti, güvenlik şeridi de vardı. Şimdi köylere girdik herhalde. Mısır görüyorum, ayçiçekleri kurumuş biçilmeyi beklemekteler. Sağda tarlada kocaman çuvallar, içi patates dolu. Tarlada toplayan bir grup insan. Yonca tarlaları, sulayan fıskiyeler, yola doğru taşan sular, tekerlekli hareketli sulama aracı, oldukça geniş bir alana kurulmuş. 20 parçadan oluşan bir sistem. Trafiği olmayan bir yol, arada bir karşı yönden gelen araç oluyor. Saat 9 buçuk, hava 20,7 derece, ortalamam 21,5 kilometre ve 998 metre rakımdayım. Geride 26 kilometre bırakmışım. Çatalhöyük diye yol ayrımlarında levhalar var. Kaybolmak mümkün değil.


Evin önünde, çok büyük bir alana yayılmış ay çekirdekleri kurutulmakta. Güney/güneydoğu şeklinde sürdürüyorum pedallamayı. Çatalhöyük’e yaklaştıkça benim yönümde giden araçlar çoğalmaya başladı. Ve ören yeri öncesinde tamamlanmamış büyük bir tesis gözüküyor. Halen çalışanlar görüyorum bir kenarında. Kocaman bir de seyir kulesi dikmişler. Otopark falan, sıkı bir hazırlık yapılmış. Ören yerine girmeden önünde çekilen bir foto ve sürgülü kapıyı kaydırıp bisikleti içeride gölge bir yere dayıyorum. Bekçi (adı Mustafa) ile tanışıp, ilkin şurayı sonra burayı gez diye bana yolu anlatıyor.


İnsanlığın gelişiminde önemli bir evre olan yerleşik toplumsal hayata geçişle birlikte, tarımın başlangıcı ve avcılık gibi önemli sosyal değişim ve gelişmelere tanıklık eden Çatalhöyük Neolitik Kenti, Güney Anadolu Platosu’nda yer almaktadır. İki höyükten oluşan Çatalhöyük Neolitik Kenti’nin daha uzun olan Doğu Höyüğü, MÖ 7400 ve 6200 yılları arasına tarihlenen 18 Neolitik yerleşim katmanından oluşmaktadır. Söz konusu katmanlarda, sosyal örgütlenmeyi ve yerleşik hayata geçişi simgeleyen duvar resimleri, rölyefler, heykeller ve diğer sanatsal öğeler yer almaktadır. Batı Höyüğü ise MÖ 6200 ve 5200 yılları arasına tarihlenen Kalkolitik Döneme ait kültürel özellikler göstermektedir. Bu özellikleriyle Çatalhöyük, aynı coğrafyada 2000 yıldan fazla bir süredir var olan köylerden kentsel hayata geçişin de önemli bir kanıtıdır.


Çatalhöyük’teki içlerine çatılardan girilen birbirine bitişik evler ile sokağı olmayan yerleşim ünik bir özellik sergilemektedir. Ortadoğu ve Anadolu’da diğer Neolitik alanlar bulunmuş olmasına rağmen, Çatalhöyük Neolitik Kenti, kalıntıların boyutu, yaşayan toplumun yoğunluğu, güçlü sanatsal ve kültürel gelenekler ve zaman içindeki sürekliliğin benzersiz bileşimi ile olağanüstü evrensel değer taşımaktadır.

KTB


Saat 10 buçuk gibi. Önce geçmişini ve nasıl bulunduğunu anlatan, çıkmış bir kaç objenin de sergilendiği bölüme geçiyorum. Burayı 1958’de keşfeden James Mellaart, oğlu Alan yakın arkadaşım. Onun için de bazı fotolar çekiyorum. Gerçi biliyordur eminim. Ardından replika olarak yapılmış evlerin içine bakıyorum. 9 bin yıl öncesi, evlere damdan giriliyormuş. Ve sokak olayı daha yok. Bitişik nizam dizili evler. Damlar bir nevi sokak durumunda. Tek katlı olan her ev, bir oda ve bir depodan oluşmakta. Odalarda, kenarları yükseltilmiş dörtgen ocaklar var. Duvarlar sıvalı. Sıvaların üzerleri beyaz boyandıktan sonra sarı, kırmızı ve siyah renklerde resimler yapılmış. Ayrıca duvarlara geyik, boğa ve koç başları aplike edilmiş.


Ardından kazılıp ortaya çıkmış höyüğe yöneliyorum, üstü hava şartlarından etkilenmesin diye bir kubbeyle örtülü. Çatalhöyük 2012’de UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınmış. Peki adı niye Çatal? Çatal adı, höyüğün farklı yükseltili iki tepesinin çatal şeklinde olması nedeniyle verildiği düşünülmektedir... denilmekte. Dile kolay, 9 bin yıldan fazla bir zaman önce burada bir yaşam varmış ve insanlar bir arada yaşamaktalarmış. 9 bin sene sonra dönüp bize bakacak olanlar acaba benim bugünkü duygularıma benzeyen şeyler mi hissederler? 9 bin yıl sonra acaba nasıl bir yaşam olacaktır? Herhalde kesin uzayda başka gezegenlerde kolonilerde yaşanıyor olacaktır. Dünyanın üzerinde ne var ne yok tüketilmiş bitirilmiş bir durumda kesin olacağız. Hani sanki ben de yaşayacakmışım gibi anlatıyorum : )) Ama itiraf edeyim ve kurtulayım: nerelere gidecek insanlık diye çok merak ediyorum? Yani anlattıkları gibi ölüm sonrası yaşam olsaydı da görebilseydim : ))

 

Yarım saatten fazla bir zamanımı kazı alanında geçiriyor, sonra Mustafa Beyle sohbet ediyoruz. Alan’ı tanıyor, babayı da. Prens Charles gelmiş, tanışmış, Morgan Freeman gelmiş, tanışmış. 31 yıldır buranın bekçiliğini yapmakta. Anlatıyor; Doğu Höyüğü ziyarete kapatılmış, çökme varmış. Her sene 2-2,5 ay boyunca, gelen ekip çalışıyormuş. Bugün 2-3 kişi sadece buradaymış. Keyifle dinliyorum. Samimi bir kişiliği var. Saatlerin 11.30’a geldiğini görmemle öğle güneşine kalmamak için kendisine veda ediyorum. Çatalhöyük Kültürü'nün öncüsü olarak görülen, 10 bin yıl geriye giden Boncuklu Höyük buraya 9 km uzaklıkta. Şimdi fazladan 18 km yapmak istemediğimden pas geçiyor, 12 km ötedeki Çumra’ya doğru yol alıyorum. Ne ilginç bir isim değil mi? Bir rivayete göre; Yavuz Sultan Selim Mısır Seferi'ne giderken Çumra üzerinden geçmiş. O zamanlar bölge bataklık halindeymiş. Sazlık ve bataklıktan askerlerini geçirmek için padişah ordusuna "Çemre" (*) komutunu vermiş. Çemre kelimesi zamanla değişerek bu bölgeye isim olmuştur denilmekte. Daha iki rivayet var; biri IV. Murat’ın Bağdat Seferi sırasında gene buradaki çamura saplanması, diğeriyse Karamanoğulları beyliği zamanında işlediği suçtan kaçarak buralardaki köye sığınan Pir Ahmet Paşa’nın sarf ettiği sözle ilgili.

 

(*) Çemre: Askerin paçala­rını sıvamalarını ve süvarilerin atların kuyruklarını bağlamaları emri.

 

DSİ’nin burada olmasının sebebini anladım, sulama kanalları var her yerde. Saat 11.48, hava 27,5 °C, rakım 1010 m, ortalamam 20,8 km/s. Sıfır eğimle gidiliyor, Eco’yla sürüyorum zaten, Normal’e gerek yok. 47 km.yi geride bırakmışım. Araç trafiği iki yönlü olarak çoğaldı. Yavaş yavaş atölyeler, ufak sanayi gibi işletmeler, evler, binalar sıralanıyor. Geldim bir alt geçide. Üstten tren yolu geçmekte. Şimdi nerede DSİ, nerede ÖE? Pek bir şehre benzemiyor ortalık. Google açılıp, DSİ işaretlendiğinden, soldaki sokağa saptırıyor ve Papatyam Cafe ve Mesire Yeri diye gidiyoruz. Derinlemesine girip sağa saptıktan sonra bir park ve (akşam için) kurulu masalar dikkat çekiyor. Anlaşılan düğün durumları.


DSİ’de güvenlikçi (Ahmet Bey) odasından çıkıp beni karşılıyor. Salih Beyle telefonda konuşmuş bana yer ayırmıştı diyorum. Kayıtlara bakıyor ve 4 nolu odanın ayrıldığını söylüyor. Merkeze az uzak burası. Nerede diye soruyorum? Alt geçit var hemen yanında, oradan devam ve 1,5 km gibi bir uzaklıktaymış.  Hani merkezde olsaydı daha rahat girer çıkardım. Haritada baktığımda bu kadar uzak görünmüyordu. Hatta ÖE’den de fazla uzak değildi. Ama burası 200-, ÖE 367-. Şimdi fazla da ödemeye gerek yok. Zaten her şey arttı, 60-70-100 liraya kalınırken 300-400-500 olmaya başladı konaklama.


Bisikletle bir şehir turu atıyorum. Paralel iki ana caddesi var. Birinde belediye diğerinde kaymakamlık bulunuyor. İki cadde sokaklarla birbirine bağlanmış. Etli ekmek her yerde, döner, kebap durumları burada da. Şöyle bir lokanta, sulu yemek veren gözüme ilişmiyor. Tek bir minik yer görüyorum ama oranın durumu da nasıldır acaba? A101’den Yayla barbunya pilaki, kefir ve büyük su alıp DSİ’nin yolunu tutuyorum. Girmeden biraz devam edip Papatyam Cafe ve Mesire Yerine de bir göz atmaca. Sultan Abdülhamit Han Parkı mı ne denilmiş buraya? Herhalde Konya Ovası’na suyu getirme ile ilgili kapsamlı ilk çalışmanın Osmanlı devrinde II. Abdülhamid zamanında, 1907-1914 yıllarında yapılmış olmasından olsa. 


DSİ büyükçe yeşil bir alan içinde. 1905’li yıllarda yapılmış olan 5 adet tarihi Alman yapısı bulunuyor. Bunlardan 1 tanesi misafirhane, 4 adedi de lojman olarak kullanılmakta olduğunu anlatıyor Ahmet Bey. Misafirhanede 4 nolu oda 1. katta. Salih Bey yatağın tekini bana hazırlamış. Eşyaları iki postada odaya taşıyor, bisikleti girişteki boşluğa çıkartıyorum. Başta Ahmet Bey dışarısını işaret etse de razı olmayıp içeriye aldım. O da rıza gösterdi. Alınan duş, biraz uzanmaca, tabletten gelen cevapları okumaca ve barbunya pilakiyi sabah ÖE’den aldığım ekmekle yedikten sonra fazla geç olmadan çarşıya inip altı açılmış olan bisiklet ayakkabımı yapıştırtabileceğim kunduracı bulmaya. Ahmet Bey çay demlemiş, bana da ikram ediyor. Biraz laflıyoruz. Burada lojmanlarda kalmaktaymış. Akşam nöbetini devralacak Ali Bey de katılıyor aramıza. (...) Çarşıya yürüyorum elimde ayakkabılarımla. Kundura tamircisi sormaktayım. İlki kapalı, 2’ncisi İbrahim Usta yapıştırmak yerine dikiyor güzelce. Bu sırada sohbet de ediyoruz. Dükkanda bir başkası da var, buralı. DSİ’den, benden falan konuşuyoruz. Yarın gideceğim yola ilişkin bilgi de ediniyorum. Bir müddet köy yollarından süreceğim, ana yola çıkana kadar. 15 dk sonra sapa sağlam oluyor ayakkabılar, tamirat 50 lira tutuyor. Yanımda taşımamak için dönüşte almak üzere bırakıp çıkıyorum. Biraz oraya, biraz buraya, bir kahve içmek için bisikletle önünden geçtiğim Ulucami yanındaki kahveye oturup bir sade (15-) ile etrafı kesiyorum. Çaycı ile sohbet etmekteyiz; ekonomik durumumuz, geleceğimiz falan... Kimse memnun değil haliyle halinden. Nasıl memnun olabilirsin ki? Ancak nemalanırsan. Yoksa 21 yıldır yürüttüğü ekonomi politikasıyla açlığa mahkum etti bu iktidar milleti. Çaycıdan ısmarlanan, sonra da yan masadan gelen çayları içiyor (4 liraymış burada çay) ve biraz dolanmak üzere ayrılıyorum. Her yerde, böyle Selvi gibi bir ağaç cinsi dikilmiş, sokaklar boyunca. Bir yerde de bunları budamışlar, küp şekline getirmişler. Yürürken kapalı bir pazar alanına denk geldim. Benim İstanbul’da 40 liraya aldığım Jalapeño biber 15 lira mesela. Mandalina çıkmış, mis gibi kokuyordu. Fazlasıyla her yerde bisiklet motosiklet tamircileri var, köşe başlarında falan. (...) Dön dolaş görülecek bir şey yok, tarihi yapı da yok. Çumra yeni kurulan bir ilçe olması nedeniyle yerli halkı olmadığı, ilk yerleşenlerin 1936-1938 yıllarında mübadele sonucu Romanya ve Bulgaristan’dan gelenlerin, daha sonraları Yörük ve Türkmen köylerinden, toprak ıslah çalışmalarından sonra Ermenek, Bozkır ve Hadim gibi dağlık bölgelerinden göçenlerin, ayrıca Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve yakın illerden gelenlerin nüfusunu oluşturduğu yazıyordu belediyenin sitesinde. Ve 1894 yılında başlanan Haydarpaşa-Bağdat demiryolunun yapımıyla 1913’de ilk trenin geçtiği, dolayısıyla ilk binanın istasyon binası olduğu, ilçenin 1926 yılında Atatürk’ün emriyle kurulduğu anlatılmış.


Kunduracının yerini iyi ki işaretlemişim. Böyle bile bulmak zor oldu. Kaybederdim yoksa. Geldiğim yoldan geri dönüyor, yan bahçeden düğünün sesi DSİ’ye kadar gelmekte. Ara sıra pat patlar atılıyor. Artık nedir, kurusıkı mıdır? Tren yolu yakından geçtiğinden arada sesi gelmekte. YHT Karaman’a kadar gidiyormuş. Eskiden durmazmış ama artık Çumra’da da duruyormuş. Şu trene neden bisiklet almazlar ki? Ne rahat olurdu buradan gidip gelmek.

 

Pencere açık, serin odanın içi. Bacaklarım üşüdü, termal altlığı giydim. Boynum tutulmuş, sağa döndürürken sızlıyor. Sol omzum, sol dirseğim de sızlıyor. Düşüşten, halen geçmedi. Apış arası da tahriş olmuş, bisiklet donundan. Pomat sürdüm oraya. Başına ne geleceği bilinmiyor, bir yığın şey taşıman lazım. İlk yardım çantası, soğuk sıcak giysiler, ayakkabılar, yatak bulamaz tulum gerekirse, havlu olmaz gerekirse... Çantaları görünce soruyorlar hep, ne var bu kadar yükte? Hani diyorum; gümüş şamdanlar, altınlar... : ))

 

 

- Çumra DSİ 0332 4471167 / 0544 6899254 Mis. Selim bey

- Çumra ÖE 0332 4471056

 
















Konya-Çumra

Tur tarihi: 16 Eylül 2023

Alınan yol: 60,08 km
Ortalama hız: 19,3 km/s

En yüksek hız: 34,7 km/s
Bisiklete biniş süresi 3 s 07 dk, dışarıda geçen süre 4 s 40 dk

En yüksek sıcaklık 34 ˚C, en düşük 19 ˚C, ortalama 23,6 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 164 m, kaybı (iniş) 157,5 m
En düşük yükselti 994,3 m, en yüksek 1018,8 m


Garmin yol bilgileri Konya-Çumra

 

Relive yol bilgileri Konya-Çumra


08.14 hareket saatim.


Hava açık, sıcak günlerdeyiz. 


Karatay Hükümet Konağı


Bir müddet, herhalde 4-5 km sonra anayoldan ayrılıp...


... Çatalhöyük diye sola sapıyorum.


Bir yerleşim burası. Konya’nın herhalde dış mahalleleri

 oluyor. Daha, ekonomik açıdan bir alt sınıf gibi görünüyor. 



 Yavaş yavaş evler seyrekleşiyor...


... kırsal kesim ağırlık kazanmakta.


Besi çiftlikleri, tavukçuluk, kurban satışları gibi yerler, saman
 balyaları, yem üreticileri gibi tarım
ve hayvancılığa yönelik işletmeler gelip geçmekte. 

Yol rahat pedallanıyor. Eco ile gitmekteyim. 


Bölge çok güzel, bisikletlik derler ya.



Gelen geçen neredeyse yok. Tek başımayım.





Yonca tarlaları, sulayan fıskiyeler, yola doğru taşan sular...


... tekerlekli hareketli sulama aracı,

 oldukça geniş bir alana kurulmuş.


Tarlada kocaman çuvallar, içi patates dolu.




Sarı sarı kabaklar yeşilin içinde parlıyorlar.


Küçükköy



Soldan Karkın, düz Çatalhöyük.






Ören yeri öncesinde tamamlanmamış büyük bir tesis gözüküyor.


9 bin yıl öncesine gideceğim şimdi. 

Çatalhöyük; yerleşik yaşam ve tarımın başladığı yer.


Çatalhöyük’ün geçmişini ve nasıl bulunduğunu anlatan,

 çıkmış bir kaç objenin de sergilendiği bölüm.


Kemik Saplı Çakmak Taşı Kama



Çömlek Kap




Replika olarak yapılmış evlerin içine bakıyorum.



Arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkan buluntular Çatalhöyük’te

 insanların sokak kullanmadıklarını göstermektedir. Bu durum bize

 insanların damların üzerinde yaşadığı eşsiz bir şehir sunmaktadır. 



Çatalhöyük’te aynı dönemde 5000-8000 arası insanın eşitlikçi

 bir toplum içinde yaşadıkları düşünülmektedir.


Kazı Evi


Replika olarak yapılmış evler.


Kuzey Kazı Alanı


Bu evler günümüzden yaklaşık 8800 yıl önce iskan edilmekteydi. 


Günümüze sadece taban, duvar ve benzeri yapılar kalmış. Bu

 döneme ait fırınlar, mezarlar ve duvar bezemeleri görülmekte. 



Ayrıca, arazide kullanılan kazı teknikleri hakkında bilgi edinilmekte.


Kazı Evi ve Depolar


2021 yılında temeli atılmış olan proje tamamlanmayı beklemekte.






Çumra’ya yaklaştıkça yavaş yavaş atölyeler, ufak

 sanayi gibi işletmeler, evler, binalar sıralanıyor.


Çumra 







Çumra DSİ


Bisikletle bir şehir turu atıyorum. Paralel iki ana caddesi var....


... birinde belediye diğerinde kaymakamlık bulunuyor.


Bu nedir böyle, çöp kutusu yok mu ilçede?


Çumra DSİ


DSİ Misafirhane





DSİ Misafirhane


Konu bisiklet olunca hemen gözüme ilişti...


... ne diyorlar: Algıda seçicilik.


Şunun güzelliğine bakın. Sonra bir de kasaba bakın!



Bu nedir merak ettim. Maraşlıymış Ali Kıyak. 1935’te

 kurulmuş. İlk defa karşıma çıkıyor.


Ulucami


Ulucami


Her yerde, böyle Selvi gibi bir ağaç cinsi dikilmiş, sokaklar

 boyunca. Bir yerde de bunları budamışlar, küp şekline getirmişler.







Yürürken kapalı bir pazar alanına denk geldim.


En sevdiğim şeylerden biri; dolanmak içinde.





DSİ büyükçe yeşil bir alan içinde. 1905’li yıllarda yapılmış

 olan 5 adet tarihi Alman yapısı bulunuyor. 


Bunlardan 1 tanesi misafirhane, 

4 adedi de lojman olarak kullanılmakta.

O da dinleniyor :))














































































15. gün (devamı) Çumra-Karapınar - 13. gün (öncesi) Konya IV




[bisikletle]Türkiye: Anadolu Beylikleri...

 

İstanbul-Bolu


Bolu–Mudurnu, 50 km


Mudurnu-Nallıhan, 50 km


Nallıhan-Mihalıççık, 63 km


Mihalıççık-Sivrihisar, 69 km


Sivrihisar-Emirdağ, 61 km


Emirdağ-Yunak, 66 km


Yunak-Akşehir, 64 km


Akşehir-Kadınhanı, 76 km


Kadınhanı-Konya, 66 km


Konya II


Konya III


Konya IV


Konya-Çumra, 60 km


Çumra-Karapınar, 77 km


Karapınar-Ereğli, 68 km


Ereğli-Ulukışla, 56 km


Ulukışla-Bor, 61 km


Bor-Çiftlik, 50 km


Çiftlik-Niğde, 42 km


Niğde II


Niğde-Derinkuyu, 60 km


Derinkuyu-Ürgüp, 42 km


Ürgüp-Hacıbektaş, 71 km


Hacıbektaş-Kırşehir, 54 km


Kırşehir II


Kırşehir-Kaman, 64 km


Kaman-Keskin, 47 km


Keskin-Kırıkkale, 37 km


Kırıkkale-İstanbul








İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde (Hizan-Bahçesaray)