15 Eylül 2023, Cuma / Konya IV (13. gün)
7 buçuğa doğru kalkıyorum. Rahat uyuyorum burada. Bugün son günüm. Programda Kelebekler Vadisi var, kimine göre bahçesi. 10.35 Kültür Parkından hareket edecek otobüsü kaçırmamam lazım. O nedenle 8 buçuk kahvaltıya iniş. Sıkıca karnımı doyurup, yol için de biraz helvadan alıp odaya çıkıyorum. Avanos’u pas geçtiğimden dönüşün bir gün öne kaydı. Ürgüp sonrası tarihleri de öne almam gerek. Tablette ve not defterinde düzeltmeleri yapıyorum.
09.45, No.8 Kovanağzı otobüsü için vakitlice ÖE’den ayrılıp, daha erken olduğundan 2’nci durağa yürüyorum. Her geçişimde yerdeki kesik direk parçasını bırakana lanet okumaktayım. Beyinsiz mahlukat. Sol omzum ve dirseğim ağrıyor bu düşüşten. Beklerken duraktaki hanımla kısa bir sohbet. 09.53 gibi otobüsün gelmesiyle binip, MKM denilen bölgede inip, Kültürpark’a doğru yürümekteyim, A101’den alınan su ile. Nedense çok su içme ihtiyacı hissediyorum. Otobüse daha var. Parkta banka oturup Ulukışla ÖE’yi arayarak, bana döneceğini söyleyen çalışanı bulma gayretindeyim, ama yerinde değil. Çıkan hanım not alıyor. Ve 10.38, gelen 47 numaraya binip kelebeklerin yolunu tutuyoruz. Dolayısıyla çevreyi de izleme fırsatım oluyor. Biraz il dışına çıkmaktayız. Bu arada durakta beklerken Çatalhöyük’e buradan belediye otobüsü olduğunu görüyorum. Çok iyi. Yani gidip gezmek için iyi bir fırsat. Yarın gitmeyecek olsaydım bunu kullanmak isterdim. 40 km gibi bir uzaklık orası.
Selçuklu ilçesi sınırları dahilindeki Kelebekler Vadisi’nin yeri eski bir taş ocağı olduğu ve işletim dışı kaldıktan sonra çöplük halini alan bu ocak 2015’de Konya’nın en büyük tema parkı olarak kelebeklere ayrılmış. Üzeri cam çatı ile örtülü ve kelebek şeklinde tasarlanan yapı 2018 Sign of the City Kamu Binalarıkategorisinde “Türkiye'nin En İyi Mimari Tasarım Ödülü”nü de kazmış. Önündeki durakta inip 65 yaş indirimiyle 30 liraya tropikal bir ortama giriş yapıyorum. Sıcaklık 28 derecede, nem oranı ise yüzde 80 olarak sabit tutulmakta olduğunu okuyorum panoda. Merak içindeyim. Her yerde reklamına rastlamış, görmeyi çok arzulamıştım.
Bitkilerin arasından süren bir yolda yürüyoruz. Kalabalık var. Bebeler de var. Haliyle susmayı bilmez bunlar. Car car öter oraya buraya koşarlar. Müzelerde de rastlarsın bunlara, adamın kafasını ütülerler. Ebeveynleri de hiç oralı değildir. Bebesi eğlensin başkasını düşün(e)mezler. Ama yapacak bir şey yok. Biraz onların gezmediği bölümleri kolluyorum. Tanıtımında; 150'den fazla türe ait 20.000'den fazla tropikal bitkiye ve 45 türe ait yağmur ormanı habitatlarından binlerce tropikal kelebeğe yaşam alanı sağlar… denilmiş burası için. Gerçekten, bir de, sanki papağanların sesi gibi sürekli çınlayan bir ses ile ortam tam da size “Amazonlardayım”ı hissettiriyor. Kelebekler her yerde uçuşmakta, hatta üzerinize bile konuyorlar. Videolar çekiyorum. Fotoğraf pek anlatmıyor uçan kelebekleri. Tesiste ayrıca Kelebek Müzesi ve bir de Böcek Müzesi var.
Uçarken kelebekleri görmek güzel de onları bir çerçeve içine yerleştirilmiş, ölü halleri pek de izlenesi bir şey değil benim için. Derler ki kelebekler 1 gün yaşarmış. Yanlış olduğunu okuyorum. Şöyle açıklanmış:Kelebeklerin bir gün yaşıyor hikayesi mayıs sineğinden gelmektedir. Mayıs sineği fizyolojik olarak kelebeklere çok benzediğinden onun ömrü bir gün olması kelebeklerin de ömrünün bir gün olduğu yanlış inancını doğurmuş. Kelebekler türüne bağlı olarak 1 hafta ile 1 yıl arasında yaşarlar. Yaşamı yumurta, tırtıl, pupa ve kelebek olarak ele alırsak bu süre daha uzun olmaktadır... Yani bir başka ifadeyle; Dünya’da hiçbir kelebek bir gün yaşamaz deniliyor.
Tek yön yürünerek geldiğim çıkışta çeşitli eşyalar satılmakta. Ayşe kelebekleri çok sever, güzel bir eşarp gördüm satış dükkanında, ona hediye alıyorum. Sevecektir. Yetişkinlere olduğu kadar, özellikle çocuklar için çok iyi bir mekan çıkmış ortaya. Çeşitli eğitim atölyeleriyle genç insanlara doğayı sevmenin anlatılması için iyi bir yol. Müzesiyle, etkinlikleri ile... Gezmek isterseniz pazartesi dışında her gün açık > KonyaTropikalKelebekBahçesi
12.15 gibi gelen otobüsle dönüş yolundayım. 1’e doğru gene merkezde, Alaeddin denilen yerde oluyorum. Nasıl oldu hatırlamıyorum ama Bilim Merkezi’ne araç gidiyormuş. Burasını göreyim, Meram Bağları yerine diyor ve uygulamadan 6 dk sonra 34 nolu otobüsün geçeceğini okuyorum. Otobüs şoförü Taşbina’nın oradan geçtiğini söylemişti. Hızla yetişmek için büyük adımlarla ilerlemekteyim. Durakta bekleyen bir yolcu daha var, oraya gitmek isteyen. Ama ondan öğreniyorum ki otobüs çoktan gitmiş. O da binememiş. Bir sonraki 3’te, yani 2 saat sonra. Eee ne’dcez? 44 numara da gidermiş ama çok dolanarak. Tam da önünden geçmez az yürümek de gerekirmiş. 2 saat burada bekleyeceğime biner etrafı seyrederek giderim diyor ve 10 dk sonra gelene atlıyorum (13.00). Şu kart işi de ne iyi oldu. Beleş dolanıyorum : ))
Gerçekten uzun bir yolculuk yaptım. Büyük bir daire çizerek sanayi içine giriyor ve çıkışında benimle beraber iki genç hanım da iniyor ve birlikte yürüyerek, patika yoldan ilerleyip, geçiş için kırılmış bir cam duvardan geçip Bilim Merkezi’ne ulaşıyoruz. Giriş 7-TL, Planetaryum artı 7-TL daha. İki kattan oluşan merkezin ilkin giriş katını bölüm bölüm geziyorum. Hanım rehberler güzelce açıklıyorlar her şeyi.
Fikir çok iyi. İnsanımızı bilimsele alıştırmak, günlük olaylara bilimsel bir bakış açısıyla yaklaşabilme yönünde bir ufuk açmakta. Herkesin yaratıcı düşünebileceğini ve yaratıcı düşünme becerilerini geliştirebileceğini göstermekte. Ancak deney aletlerinin pek çoğu çalışmıyor. Bir de bebesiyle gelmiş, burasını lunapark sanan, bebesini serbest bırakıp dolanan ebeveynler son derece rahatsız edici oluyorlar. Şunu burada bir daha görüyorum; insanımız terbiye almamış anasından babasından, bebesine de vermiyor, o da almadan devam ediyor. Bu gibi mekanlarda nasıl hareket edeceğini öğrenmemiş. Sokaktan farkı yok. Bunu müzelerde de gördüm, bu saygısızlığı. Durumu gişedekilere aktardım ama bilemiyorum kâle alıyorlar mı? (*) Yani önemsiyor, ciddiye alıyorlar mı?
(*) Türkçede yanlış okunan pek çok kelime bulunmakta. Bazı kelimeler aynı yazılıp farklı ses tonları ile okunur. Dilimizde 29 harf olsa da 29'dan daha fazla ses var. Bundan dolayı, karışıklıkların önüne geçebilmek için uzatma ya da yumuşatma işaretleri kullanılmaktaydı. Ancak TDK bunları kaldırınca, kâle almakkelimesinin doğru yazımını "kale almak" şeklinde vermiş. Pek çok kişi de 'a' harfinin uzatılarak okunacağını bilmediğinden, bunu kısa okuyup kale’ye dönüştürmekte. Askeri kalelerden / futboldaki kalelerden söz etmiyoruz! Arapçadan dilimize geçmiş olan kale almak kelimesi ''kâl'' kökünden türetilmiştir. Kâl sözcüğü Arapçada söz, kelam, laf anlamına gelir.
Giriş katı sonrası, saatin 3’e yaklaşmasıyla bir Planetaryum bileti alıp gösterim mekanına gidiyorum. Tepemizdeki yarım kürede uzay, astronotların eğitimi, yer çekimi gibi konularda açıklayıcı bilgiler verilmekte. 20 dk süren bu gösteri sonrası 4 otobüsüne kadar kalan sürede üst kattaki iki mekanı gezmekteyim. Gene rehber hanım kızlar son derece nazik, ve gayretle her bir şeyi açıklamaktalar.
TÜBİTAK, Türkiye'de kurulacak bilim merkezlerini desteklemek üzere ilk resmi çağrısını 2008 yılında yayınlamıştır. Başvuruların değerlendirilmesinin ardından Konya Büyükşehir Belediyesi'ne ait proje önerisi için destek kararı alınmıştır. Böylece Konya, TÜBİTAK tarafından desteklenen ilk bilim merkezini kurmak üzere önemli bir misyon üstlenmiştir... denilmiş TÜBİTAK’ın sayfasında. Bunun dışında Bursa, Kayseri, Elazığ, Kocaeli ve Üsküdar’da da Bilim Merkezleri var. Ve biliyor musunuz, 2023 yılında TÜBİTAK’a ayrılmış bütçe sadece 7,5 milyar lira. Ama Diyanet’in 36 milyar. 2023’de aya gidiyorduk değil mi?
Bilim Merkezi’n önünden geçen otobüse bindiğim gibi, 34 numara daha kısa yoldan gidiyor, geçtiğim bölgede yolun iki tarafı mesire alanı, kamelyalar sıra sıra. Bir de uçak maketi görüyorum, 1e1 boyutta. Türk Yıldızları Parkı’ymış burası. Otobüste yanıma oturan vatandaşla sohbet ediyoruz. Aynı durakta inecekmişiz. Bağkur emeklisi. Ülkeyi gezmekten söz ediyor da, güzelliğinden. Ama ekonomik nedenlerle yapamadığını dile getiriyor. Ne yazık ki böyle. İnsanımız evinden zor çıkar duruma düştü. Sanki bir başkası yönetiyor da başımızdaki dert yanıyor, pahalılıktan vs. Resmen dalga geçiliyor, ama bu millet halen bunu yutuyor. Ne demeli bilemiyorum?!
Kayapark durağında iniyor ve Suriye lokantasının yolunu tutuyorum. Şems’in türbesine yakın bölgede. Falafel için geç kaldım, ama ful için tam zamanı. Evveli gün uğramış Ömer’le tanışmıştım. Bir de genç biri var, 13 yaşlarında. Sonra adının Mustafa olduğunu öğreniyorum. Çorba kasesinde ful (Arapça bakla demek), yanında az biber ve hıyar turşusu, kuru soğan ve domates dilimi geliyor. Bir de onların lavaş tarzı ekmekleri. Afiyetle götürüyorum (60-). Sonra Ömer’e Halep ve Şam gezimizde çektiğim fotoları gösteriyorum. Burada doğmuş, vatandaşlık aldın mı? Az kaldı diyor ve ardından soruyor, “Suriye’yi seviyor musun?” Evet diyorum. Ama sokağı gösteriyor, yaşanan sıkıntıya işaret ediyor. Üzülüyorum bu insanlara, savaş olmasaydı memleketlerinden kaçarlar mıydı? ABD’nin Ortadoğu politikasının vebalini yaşıyorlar. Başımızdaki de yanlış yönetti, Emevî camisinde namaza heveslendi, şimdi Suriyeliler diye bir sorunla karşı karşıyayız.
Ful sonrası bir de espresso (10-) çekiyorum üzerine. Tam oluyor Suriye işi. Zaman zaman aklıma gelmiyor değil, 2010 yılında geçirdiğimiz 3 hafta. Çok güzel gezmiş, pedallamış, insanlar tanımıştık. Hepsi yıkıldı mazi oldu. Bu ülke ne zaman düzelecek belli bile değil! (...) Dolanıyor, cevizli sucuk alıyor, Firu’ya ne alayım diye bakınırken makasçı bıçakçı görüyorum. Makas istemişti. İki dükkan geziyor, ilkinde güzel bir makas alıyorum 150’ye. Cevizli sucuk ilk kuruyemişçide 200-/kg, 2’nci aldığım dükkanda 180-/kg. Çay içebileceğim yer bakınıyorum ama rastlamıyorum. Konya’da WC’ler ücretsiz. Çok doğru yapmışlar. Hava fazla kararmadan döneyim artık. Yarın yolcuyum, eşyaları da toparlamam lazım. 4 gün yayıldım odaya. 8 numarayı bekliyorum. 15 dk sonra gelmesiyle atladığım gibi ÖE’ye ulaşıyor yazımı yazıyor, yarının hazırlığını tamamlıyorum.
Hani herkes öğrendi ama gene de anlatayım: “Hanya’yı Konya’yı anlamak” (veya bilmek, görmek), “bir işin gerçek yönünü anlayarak aklı başına gelmek, akıllanmak” anlamında kullanılıyor. Peki, neden Hanya, neden Konya? Hanya, Girit Adası’nda bir şehir... Bu deyimdeki diğer şehrin de Konya olmadığı yönünde birçok iddia var. İşte bunlardan bazıları:
- Osmanlılar, Girit Adası’nı fethederken batı yönünden “Hanya” tarafından Girit’e giriyor. Bu bölge içinde ilk karşılarına çıkan yerin ismi ise “gönye-köşe” anlamına gelen Gonya. Hanya’ya on beş-yirmi dakika uzaklıkta. Gonya’dan geçmeden Hanya’ya ulaşmak mümkün değil. Yani sözün doğrusu Hanya’yı Gonya’yı görmek...
- Bu deyimin orijinalinde geçen şehir Konya değil, Kandiye’dir. Aslında ikisi de sürgün yeri olduğu için bu deyim ortaya çıkmış.
- Osmanlılar, yirmi dört yıllık uzun kuşatmanın ardından Hanya ve Kandiye’nin bulunduğu Girit’i fethettiğinden dolayı, “bir şeyin çok istenip yapılamadığındaki durumu” anlatmak için bu deyim kullanılmış.
Sürgün yeri dedim de; Hüsnü Dedem ben doğmadan bir yıl önce ölmüş, beni göremedi. Fikirleri herhalde rahatsız etmiş olmalı ki birilerini Konya’ya sürgüne yollanmış. Babaannemin anlatımıyla menfaya gönderilmiş. Fotoğrafları vardı, orada bulunduğu sırada, dönemin pek çok ileri gelen aydınlarıyla birlikte çekilmiş.
Siyasi olarak çalkantılı bir sürecin sonunda tahta çıkan II. Abdülhamid, saltanatının 1878’e kadar olan ilk döneminde Mebûsan Meclisi’ni kapatır ve ağır bir yenilgi ile neticelenen “93 Harbi”nin yaralarını sarmakla meşgul olur. 1884’e kadar geçen ikinci dönemde meşrutiyet yanlısı muhalifler sürgünlerle uzaklaştırılarak tasfiye edilir. Ardından Sultan, hafiyelik ve sansür marifeti ile muhalif oluşumları kontrol altında tutmaya çalışır. Osmanlı Devleti hudutlarında meydana gelen küçük bir hadisenin bile kısa sürede ulusal ya da uluslararası bir soruna dönüşme ihtimali nedeniyle her türlü hadise Sultan tarafından yakından takip edilir. Sorunlar bölgesel ve ulusal dengeler gözetilerek ödül ve ceza (sürgün vs.) yöntemi ile çözülmeye çalışılır.
Bu arada II. Abdülhamid idaresine karşı ortaya çıkan İttihat ve Terakki Cemiyeti kuvveden fiile geçerek Makedonya Bölgesi’nde başlattığı isyan ile meşrutiyetin yeniden ilan edilmesini sağlar. Kendini meşrutiyetin mutlak banisi olarak gören İttihatçılar bu yeni dönemde beklentileri karşılamaktan uzak kalırlar. Cemiyete muhalif olmanın aynı zamanda meşrutiyete muhalif olmak olarak algılandığı bu dönemde İttihatçı Hükümetler, sürgün gerektiren adli suç işleyenlerin yanı sıra kendi muhaliflerini de sürgünlerle uzaklaştırır. Birinci Dünya Savaşı yıllarına gelindiğinde ise muhâsım devlet tebaasına yönelik sürgünlerle Ermeni, Rum ve Arap tehciri yapılmak zorunda kalınır.
Gerek II. Abdülhamid döneminde gerekse II. Meşrutiyet yıllarında Konya bahse konu sürgünlerin gönderildiği önemli bir menfa olur. Bilhassa Birinci Dünya Savaşı yıllarında çok sayıda menfiye ev sahipliği yapar.
ÖE’nin balkonundan baktığımda... |
Az. Pavlus Kilisesi |
İnce Minare |
Bidondan devşirme çöp kutusu halen kaldı mı? |
Konya Tropikal Kelebek Bahçesi |
Bitkilerin arasından süren bir yolda yürüyoruz. |
Kelebekler her yerde uçuşmakta, hatta üzerinize bile konuyorlar. |
Sanki papağanların sesi gibi sürekli çınlayan bir ses ile ortam tam da size “Amazonlardayım”ı hissettiriyor. |
Teraryum, 3 Yıllık Kapalı Sistem |
Konya Tropikal Kelebek Bahçesi |
Konya Bilim Merkezi |
İki kattan oluşan merkezin ilkin giriş katını bölüm bölüm geziyorum. |
Kaleidoskop’ik efektler… |
Amacına/konusuna uygun bir mimari seçilmiş. |
Ne var ki deney aletlerinin pek çoğu çalışmıyor. |
Ancak heyecan verici bir merkez. Daha uzun zaman ayırmak gerekir... |
... özellikle bazı bölümlere. |
Bisiklet görünce hemen daldım. Farklı malzemeden üretilen kadrolar ve onlara ilişkin kullanım pratikleri gibi bilgiler verilmiş. |
Konya Bilim Merkezi |
Suriyelilerde ful (bakla) yiyor... |
... ve espresso içiyorum. İkisine de bayılıyorum. |
Şerafeddin Camii |
14. gün (devamı) Konya-Çumra - 12. gün (öncesi) Konya III
[bisikletle]Türkiye: Anadolu Beylikleri...
Bolu–Mudurnu, 50 km
Mudurnu-Nallıhan, 50 km
Nallıhan-Mihalıççık, 63 km
Mihalıççık-Sivrihisar, 69 km
Sivrihisar-Emirdağ, 61 km
Emirdağ-Yunak, 66 km
Yunak-Akşehir, 64 km
Akşehir-Kadınhanı, 76 km
Kadınhanı-Konya, 66 km
Konya-Çumra, 60 km
Çumra-Karapınar, 77 km
Karapınar-Ereğli, 68 km
Ereğli-Ulukışla, 56 km
Ulukışla-Bor, 61 km
Bor-Çiftlik, 50 km
Çiftlik-Niğde, 42 km
Niğde-Derinkuyu, 60 km
Derinkuyu-Ürgüp, 42 km
Ürgüp-Hacıbektaş, 71 km
Hacıbektaş-Kırşehir, 54 km
Kırşehir-Kaman, 64 km
Kaman-Keskin, 47 km
Keskin-Kırıkkale, 37 km
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde (Erciş-Adilcevaz)